• Sonuç bulunamadı

1980’Lİ YILLARDA TÜRKİYE’NİN ORTADOĞU’YA BAKIŞI 1 Arap-İsrail Yakınlaşması ve 1980’li Yıllardaki Gelişmeler

1.1. Camp David Anlaşmaları

Mısır ile İsrail arasında yaşanan savaşlardan sonra özellikle ABD Dışişleri Bakanı H. Kissinger’in arabuluculuğuyla Mısır-İsrail ilişkilerinde yumuşama gözlenmişti. 1973 Yom Kippur Savaşı sonrası atılan adımlar gelecekteki anlaşmaların habercisi olmuştur. Tabiî ki bu yakınlaşmaya tepkilerde olmuştur. Özellikle Arap devletleri Mısır’ı ve Enver Sedat’ı şiddetle eleştirmişlerdir.

Mısır, bu konuma elbette kolay gelmemişti. Nasır yönetimindeki Mısır, politika olarak Arap sosyalizmini ve milliyetçiliğini benimserken SSCB’ye daha yakın duruyordu. Fakat Nasır’dan sonra başa geçen Enver Sedat, sosyalist politikalar yerine daha çok liberal politikalar uygulamaya başlamıştır. Kamusal ekonominin hantal ve geri kalmışlığını belirten Sedat, yerli ve yabancı sermayeyi Mısır’a yatırım yapmaya çağırıyordu. Bu amaçla Mısır’da yabancı yatırımlar için yasal değişiklikler bile yapılmaya başlanmıştı. Sedat silah ihtiyacı konusunda Batı’ya ağırlık vermeye başlamışken, SSCB ile de 1971 yılında imzalanan Dostluk ve İşbirliği Anlaşmasını 1976 yılında feshettiğini açıklamıştır.147

Enver Sedat, 1978 tarihinde ABD gezisinde Amerika’dan İsrail’e baskı yapmasını ve tekrar barış görüşmelerinin başlamasını istemiştir. Sedat ayrıca ABD’den F–15 ve F–16 savaş uçakları istemiştir. Bu uçakları almasının sebebi ise İsrail’e karşı kullanmak değil,

147 Arı, Ortadoğu, s. 395.

Sovyetlerden devamlı silah alan Libya’ya karşı denge kurmak için talepte bulunmuştur. ABD’nin bu uçak satımına onay vermesi ABD-İsrail arasını biraz bozmuştur.148

Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat ile İsrail Başbakanı Menahem Begin ilk olarak Sedat’ın 19–21 Kasım 1977’de Kudüs ziyareti ile görüşmüşlerdi. Bu görüşmeyi Begin’in 25–26 Aralık İsmailiye ziyareti takip etmişti.149 Fakat bu görüşmelerde hava ısınacağına daha da sertleşmiştir. Bunun üzerine ABD devreye girmiştir. İki ülke arasındaki anlaşmazlık bu devletlerin ilişkileri olmayıp Mısır’ın Filistin sorununu görüşmelerin merkezine kaydırmak istemesinden kaynaklanmaktaydı. Sedat, Filistin sorununda elde edeceği bir başarı ile Mısır’ın Ortadoğu’da kaybettiği prestijini tekrar kazanmak istiyordu.150

ABD Başkanı Carter’ın yönetiminde, Başkan Enver Sedat ile Başbakan Menahem Begin arasında, Ortadoğu Barışı için bir “çerçeve” çizme amacı ile görüşmeler 5 Eylül 1978 tarihinde başlamıştır. Zirve toplantısı Amerikan Başkanları’nın Washington dışındaki daha çok dinlenmek için kullandıkları Camp David tesislerinde gerçekleşmiştir. Görüşmeler zaman zaman kesilme noktasına da gelse 17 Eylül’e kadar sürmüş ve daha sonra Beyaz Saray’da Camp David Anlaşmaları imzalanmıştır.151 Anlaşmalar “Ortadoğu Barışı için Çerçeve Anlaşması” ve Mısır-İsrail görüşlerinin yazıldığı “Ekler” kısmından oluşmaktaydı. Ortadoğu Barışı İçin Çerçeve Anlaşması, Filistin sorunu ile ilgiliydi. Metinin giriş kısmında Ortadoğu’da barış ve güvenliğin 242 ve 338 sayılı Güvenlik Konseyi kararlarına dayanması gerektiği belirtilmiştir. Batı Şeria ve Gazze’nin konumunun belirlenmesi ve Filistin temsilcilerinin 3 kademeli olarak yapılacak ve bunların ilk aşamasında, 5 yıllık bir geçici özerk yönetim için seçim yapılması ve bu özerk yönetimin

148 Armaoğlu, Filistin Meselesi, ss. 399–403. 149 Armaoğlu, Filistin Meselesi, s. 407. 150 Arı, Ortadoğu, ss. 400–401. 151 Armaoğlu, Filistin Meselesi, s. 407.

yetkilerinin Mısır, İsrail ve Ürdün arasında yapılacak müzakerelerle belirlenmesi gerektiği diğer kısımda ifade edilmiştir. Filistin özerk yönetimi, İsrail askeri yönetiminin yerine geçecekti. Üçüncü aşama olan özerk yönetimin işlemeye başlaması ile taraflar arasında en geç üç yıl içinde nihai statü görüşmeleri başlayacaktı.152

Camp David Anlaşmaları’na olumlu tepkiler olduğu gibi ihanet edilmiş gözüyle de bakılmıştır. Avrupa Topluluğu ülkeleri anlaşmayı desteklerken SSCB ve özellikle Arap ülkeleri Arap davasına ihanet edilmiş olarak yorumlamışlardır.153

Mısır’la İsrail arasında barış anlaşmasının imzalanmasından Türkiye yayınladığı bildiriyle Ortadoğu sorununun barışçı yollarla çözümlenmesi gerektiğini vurgulayarak, kapsamlı bir anlaşmanın ancak sorunu çözeceğini söylemiştir. Bunun gerçekleşebilmesi içinde İsrail’in işgal ettiği topraklardan çekilmesi gerektiğini vurgulamış ayrıca Filistinlilerin bir devlet altında toplanmaları gerektiğini söylemiştir. Bu bildiriyle Türkiye Mısır’ın tek başına yaptığı bu anlaşmanın yeterli olmadığını vurgulayarak, diğer Arap devletlerinin yanında yer almıştır. Fakat Mısır’la diplomatik ilişkilerinde bir gerginlik yaşamamıştır. Bunun sebebi Türkiye’nin 1949’dan beri taşıdığı İsrail’i tanıyan tek Müslüman ülke olma yükünden kurtulmuş olmasıydı. Bunun yanında, Mısır-İsrail barış sürecinin arkasında ABD‘in bulunması da Türkiye’nin gelişmelere bakışını etkilemiştir.154

Türkiye’nin Arap yanlısı tutumu 1980’li yıllara doğru değişime uğramaya başlamıştır. Çünkü Arap devletleri ve FKÖ, Türkiye’yi özellikle Kıbrıs konusunda desteklememişlerdir. Ne BM’de ne de İslam Konferansı toplantılarında Arap dünyası, Kıbrıslı Türklerin kendilerine ait ayrı bir ulusal kimlikleri olduğunu ve Kıbrıs sorununun

152 Armaoğlu, Filistin Meselesi, ss. 416–417. 153 Arı, Ortadoğu 404–405

154 Kürkçüoğlu, Ö. Çağrı, E. 2001; Türk Dış Politikası, Der. Oran, B. vd. (eds), Cilt I, İstanbul: İletişim Yayınları, s. 801.

çözümünde Türk toplumunun kendi kaderini tayin etme hakkı taleplerini tanımamışlardır. Pek çok Arap devleti ve FKÖ’nün Kıbrıslı Rumlarla bu dönemde yakın ilişkileri vardı. Ayrıca Araplar adada Rumları tek meşru devlet olarak tanıyorlardı. Bu durum Türkiye tarafında aldatılma hissi uyandırmıştır.155

1.2. 1980 Sonrası Türkiye’nin Ortadoğu Politikası

İran’da 1979 yılında gerçekleşen İslam Devrimi’nden sonra İran belli bir dönem, en azından devrim yerleşinceye kadar, izolastyonist bir politika izleme kararı aldı. Irak, İran’ın bu zayıf durumundan faydalanmak için, tarihsel ve sınır sorunlarını çözmek, İran’ın devrim ihracını önlemek ve kolay bir zafer kazanarak Arap dünyasında lider olabilmek için uzun yıllar sürecek bir savaşa kalkışmıştı.156

Saddam Hüseyin yönetimindeki Irak 1975 yılında iki ülke arasında imzalanan Cezayir Anlaşmasını 17 Eylül 1980’de tek taraflı olarak feshetmiştir. Daha sonra 22 Eylül’de Irak, İran topraklarına girerek 8 yıl sürecek uzun bir savaşa başlamasına neden olmuştur. Türkiye’de bu esnada 12 Eylül darbesi olmuş ve yönetimde askerler yer almaktaydı. Türkiye bu olay karşısında hemen tarafsızlığını ilan etmiştir.157 Ayrıca Türkiye, savaş sırasında arabuluculuk görevi de görmüştür.158

Türkiye, Irak-İran Savaşı boyunca tarafsızlığını sürdürürken Turgut Özal’ın başa geçmesi ile ekonomik olarak her iki ülke ile aktif politika izlemiştir. Türkiye her iki ülke ile de gelişen ekonomik ilişkiler kurmuştur. Türkiye’nin 1980’de bu iki ülkeye olan ihracatının tüm ihracatındaki yeri %4 iken, 198’de %16’ya, 1982’de ise %25’e çıkmıştır.

155 Bölükbaşı, “Türkiye ve İsrail: Mesafeli Yakınlık”, s. 256–257. 156 Arı, Ortadoğu, s. 542.

157 Kürkçüoğlu, Ö. Akdevelioğlu, A. 2005;Türk Dış Politikası, Der. Oran, B. vd. (eds), Cilt II, İstanbul: İletişim Yayınları, ss. 130–131.

Türkiye arabulucu rolü oynamaya çalıştığı iki ülke arasındaki savaş boyunca bu ülkelerin dış dünyaya açılan pencere vazifesi görerek dış ilişkilerini sağlayan bir ülke olmuştur.159

Ortadoğu’da 70’li yılların ikinci yarısından itibaren Mısır ile İsrail arasında görüşmeler gerçekleşmeye başlamıştı. Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat ile İsrail Başbakanı Menehem Begin barış için görüşmelere başlamışlardı. Bu görüşmelerin sonucunda ABD önderliğinde Eylül 1978’de Mısır ile İsrail arasında Camp David Antlaşması imzalanıyordu. Bu anlaşma Araplar tarafından büyük tepkiyle karşılanmış ve Mısır’ı Arap davasına ihanetle suçlanıyorlardı. Bu anlaşma ile ilk defa bir Arap devleti İsrail’i tanıyordu. İsrail’de Sina yarımadasını Mısır’a geri veriyordu. Bir yıl sonra Mısır ile İsrail arasında 26 Mart 1979’da Barış Antlaşması imzalanıyordu.160

Bu dönemde Türkiye-İsrail ilişkilerinin bozulma noktasına geldiği tarih ise 30 Temmuz 1980’dir. Bu tarihte İsrail Meclisi’nin(Knesset) Kudüs’ü İsrail’in daimi başkenti yapma kararı alması ilişkileri bozmuştu. Türkiye bu kararı kınadı ve iptalini istedi. Daha sonra 1956 yılından beri devam eden maslahatgüzar seviyesindeki ilişkiler 28 Ağustos 1980’de Kudüs Konsolosluğu’nun kapatılmış ve ilişkilerde sembol mana içeren ikinci kâtiplik seviyesine düşürülmüştü. Bu dönem İsrail-Türkiye ilişkileri açısından ‘iniş ve duraklama’ döneminin başlangıcı olmuştur.161

Ortadoğu’da Arapların tepkilerine rağmen Camp David Anlaşmaları ile barış rüzgârları eserken Türkiye Cumhuriyeti, tarihinde ikinci defa askeri darbeyi yaşıyordu. Darbe yönetimi, İsrail ile ilişkilerde ilk başta fazla bir mesafe kat etmemişti. Fakat daha sonra İsrail, ABD’deki lobisi aracılığıyla ABD yönetiminden Türkiye ile ilişkiler için Türk

159 Arı, T. 2001; “Geçmişten Günümüze Türkiye’nin Orta Doğu Politikasının Analizi ve İlişkileri Belirleyen Dinamikler”, Der. Bal, İ. 21. Yüzyıl Türk Dış Politikası, Ankara: Nobel Yayıncılık, s. 681.

160 Arı, Ortadoğu, ss. 394–406.

tarafını ikna etmesi isteniyordu. 1981 yılında 69 ABD senatörü ziyaret etmiş ve Türk İsrail ilişkilerinin gelişmesi, ABD ile ilişkilerde iyi bir adım olacağı Türk yetkililere söylenmiştir. Türkiye, buna yanıt olarak BM’nin Golan Tepeleri için alacağı kararda çekimser oy kullanmıştır. Ayrıca İsrail, Türk diplomatları öldüren ASALA örgütünün kampını bombalayarak ASALA liderini öldürmüştür. Böylece Türkiye-İsrail ilişkileri gelişmeye başlıyordu.162

Türkiye’de 1983 yılındaki seçimlerle iş başına gelen Turgut Özal ile birlikte dış politikada yeni atılımlarla ilerlemeler sağlanıyordu. Özal dış politikaya ‘ekonomi gözlüğü’ ile bakmasıyla dış siyasette önemli gelişmeler elde edilmiştir. Bu dönemde İran ve Irak pazarları zorlanırken aynı politika ABD ile de gerçekleştirilmeye çalışılıyordu. Özal, dış politikayı ekonomik çıkarlar elde etmek için de kullanmaya başlamıştır.163 Ekonomik olarak da dışa açılım hedefleniyordu. Özal, 1982 yılında Başbakan yardımcısı iken İsrail’e karşı ağır ifadeler kullanırken, Başbakan olduktan sonra ABD Başkanı’ndan ekonomik ve askeri yardım sözü alınca gizlice İsrail lobisi ile temasa geçmiştir. Bu temaslar neticesinde İsrail Dışişleri Bakanı İzak Şamir’ den PKK ve Ermeni terörüne karşı ortak işbirliği teklifi alınmıştı.164

Türkiye-İsrail ilişkileri bu olumlu temaslar neticesinde tekrar gelişmeye başlamıştı. Türkiye, BM’de Arapların İsrail’in diplomatik itimatnamelerinin reddi için verdiği tasarıya ret oyu vermişti. ABD’deki Yahudi lobisi de Ermeni ve Rum lobilerine karşı Türkiye’yi destekliyordu. Bu sıcak ilişkiler neticesinde 19 Aralık 1991 tarihinde İsrail’deki diplomatik temsilcilik büyükelçilik düzeyine çıkarılıyordu.165

162 Öztürk, Batı Faktörünün Etkisinde, ss. 192–193.

163http://www.turkishweekly.net/turkce/makale.php?id=7 (19–11–2006) 164 Dursunoğlu, Stratejik İttifak, s. 46.