• Sonuç bulunamadı

1990’LI YILLAR SONRASI TÜRKİYE’NİN ORTADOĞU POLİTİKAS

1.2. Körfez Krizi Sonrası Dönem

Saddam’ın Kuveyt’ten çekilmesi ve Irak’ın çevrelenerek silah ve petrol başta olmak üzere sınırlandırılması ile sonuçlanan Körfez Krizi sonucunda Irak’tan sonra belki de savaştan en zararlı çıkan ülke Türkiye olmuştu. Özellikle milyarlarca dolarlarla ifade edilen ekonomik kayıp ve Kuzey Irak’ın Saddam’ın kontrolünden çıkarak serbest bölge haline gelmesi Türkiye’yi ekonomik ve güvenlik anlamında zora sokmuştu.

Körfez Krizi’nin Ağustos 1990’da başlamasından sonra ABD önderliğindeki Koalisyon kuvvetlerinin başlattığı operasyonla birlikte Kuzey Irak’taki Kürt gruplarda ayaklanmıştı. ABD Başkanı George Bush’un da bu ayaklanmanın olmasında yaptığı çağrı da önemli rol oynamıştır. Irak yönetimi bu ayaklanmaya sert müdahalede bulunmuştur. Irak ordusundan kaçan çoğu Kürt 1,5 milyon insan Türkiye ve İran’a akın etmiştir. Türkiye ve İran, BM’ye başvurarak yardım talep etmişti. BM’nin aldığı 688 sayılı karar ile mültecilere yardımı içeren düzenlemeler yer almıştır. Daha sonra ABD, 10 Nisan 1991’de

203 Arı, Irak, İran ve ABD, ss. 441–442. 204 Arı, Ortadoğu, s. 581.

Irak’ın 36. paralelin kuzeyindeki bölgede tüm askeri faaliyetlerini yasakladığını açıklamıştır.205

Kuzey Irak’taki Kürt mültecilerin Türkiye ve İran’a sığınması ile dünyada Kürt sorununa ilişkin ilgi çekmiş ve Türkiye’nin kendi sınırları içindeki Kürt sorununa gösterilen ilgi ve dikkat artmıştır. Ayrıca ABD’nin aldığı karar neticesinde Türkiye’nin güvenliğini de etkileyebilecek olan PKK için de “güvenli bir bölge” oluşmuş oluyordu.206

1970’lerin sonunda sol bir gerilla örgütü olarak ortaya çıkan PKK, sonraları Kürt milliyetçiliğini temsil eden terörist bir harekete dönüşmüştür. Özellikle Türkiye’de 1984 yılından sonra sıklaşan terörist eylemleri neticesinde yaklaşık 30 bin insan hayatını kaybetmiştir. PKK militanları daha çok Kuzey Irak, Suriye ve İran’da konuşlanmıştı. Bu militanlar çoğunlukla işsiz Kürt gençlerinden seçilerek Türkiye’ye yollanmak üzere bu ülkelerde eğitim görmüşlerdi.207

Türkiye’nin doksanlı yıllar ve sonrasındaki Ortadoğu politikası güvenlik merkezli bir yapıya bürünmüştür. 1984 yılından itibaren tırmanmaya başlayan, siyasilerin ve askeri bürokrasinin gerekli önemi vermediği, Kürt ayrılıkçılığındaki belirgin artış, bu konuyu Türkiye’de güvenlik konusunda gündemin ilk sırasına yerleştirmişti. Kürt ayrılıkçılığı sorunu özellikle Körfez Krizi sonrasında Kuzey Irak’ta çıkan otorite boşluğu ve bazı sınırdaş ülkelerin ayrılıkçı PKK terör örgütüne destek vermesi ile ulusal güvenlik sorunu haline gelmiştir. Bu sorun neticesinde Türkiye, Ortadoğu’ya yönelmiştir. PKK sorunu,

205 Şükran, O. 2004; “Kuzey Irak: Kürt Sorununda Anahtar Bölge”, İnat, K. vd.(eds), Dünya Çatışma

Bölgeleri, Ankara: Nobel Yayınları, s. 90.

206 Çarkoğlu, A. Eder, M. Kirişçi, K. 1998; Türkiye’nin Bölgesel Orta ve Uzun Dönem Politika Analizi

Türkiye ve Ortadoğu’da Bölgesel İşbirliği, İstanbul: TESEV, s. 186.

207 Ayata, S. Ayata, A. 2000; “Türkiye’de Güvenlik Sorunları”, Der. Norton A.R. Çev. Tokluoğlu, C.

özellikle Körfez Savaşı sonrasında etkinliğini artırarak Türkiye’nin güney sınır komşuları ile de ilişkilerini etkilenmeye başlamıştır.

PKK sorunu özellikle Türkiye-Suriye ilişkilerini etkilemiştir. Suriye, iki kutuplu sistemde SSCB’nin yanında yer almasından dolayı Türkiye ile ilişkileri sınırlıydı. Suriye’nin Türkiye ile problemleri tarihseldi. Hatay meselesi ve su sorunu Suriye’nin Türkiye ile olan ilişkilerini kötü etkiliyordu. Suriye, PKK’yı destekleyerek bu konularda Türkiye üzerinde baskı oluşturmaya çalışıyordu. Suriye, 1980’lerde ASALA ve PKK, Körfez Krizi’nden sonra yani 1990’larda ise PKK’yı Türkiye’ye karşı destekliyordu. 1987’de Başbakan Turgut Özal, Suriye’nin PKK’ya desteğini kesmesi için ve ekonomik ilişkileri geliştirmek amacıyla Şam’a ziyarette bulunmuştu. Bu ziyaret sonrasında Türkiye ile Suriye arasında su ve güvenlik konularında iki protokol imzalanmıştı. Türkiye Suriye’ye saniyede 500 m3 su bırakmasına karşılık, Suriye de PKK’yı desteklemeyecekti. Fakat Türkiye kendine düşeni yerine getirmesine rağmen 1988 yılında Suriye’de PKK kampları hala faaliyetteydi.208

Suriye ile ilişkiler Mayıs-Haziran 1998’de iyice gerilmişti. Her iki ülkede sınırlarına asker yığarak sıcak askeri çatışma noktasına kadar gelmişlerdi. Suriye yönetimi PKK’yı bir dış politika aracı olarak kullanarak Türkiye’den kendi çıkarları adına taleplerde bulunmaktaydı.209 Türkiye, Suriye’nin PKK desteğini çekmesi amacıyla krizi tırmandırma diplomasisine başvurdu. 16 Eylül 1998’den itibaren önce Kara Kuvvetleri Komutanı, sonra Genelkurmay Başkanı ve daha sonra Cumhurbaşkanı, Suriye’yi sert bir şekilde uyardılar. Eylül’de toplanan MGK’dan PKK’ya desteğini çekmemesi halinde Suriye’ye askeri müdahalede bulunulacağı kararı çıkmıştı. Durumun ciddi olduğunu anlayan Suriye, 20

208 Çufalı, M. 2001; “21. Yüzyılda Türkiye’nin Bölgesel Sorunları ve Öneriler”, Der. Bal, İ. 21.Yüzyılda

Türk Dış Politikası, Ankara: Nobel Yayınları, ss. 852–853.

Ekim 1998’de Adana Mutabakatı’nı imzalayarak PKK lideri Öcalan’a desteğini çekerek topraklarından çıkmasını sağlamıştır.210 Bu dönemden sonra Suriye ile ilişkiler günümüze kadar olumlu, sıcak ve iyi ilişkiler kurularak devam etmiştir.

Türkiye’nin güvenliğini tehdit eden PKK terör örgütü Kuzey Irak’ta da konuşlanmıştı. PKK, buradaki faaliyetlerinde bölgedeki Kürt grupları ile bazen çatışmalar yaşasa da beraber ayrılıkçı bir hareket oluşturmuşlardı. Bu ayrılıkçı hareket Irak yönetimini de rahatsız etmekteydi. Türkiye’nin PKK’nın faaliyetlerini sona erdirmek için 1983’ten itibaren değişik tarihlerdeki sınır dışı operasyonlarına Irak yönetimi ses çıkarmamış ve hatta benimsemişti. Özellikle Körfez Krizi’nden sonra Kuzey Irak’taki otorite boşluğunda Türkiye’nin sınır ötesi operasyonlarını Irak kabul etmekten başka çaresi kalmamıştı.211

Türkiye, PKK’ya karşı özellikle yaz aylarında bu örgütün Türkiye’deki hareketlerini engellemek ve Kuzey Irak’taki kamplarını yok etmek amacıyla Irak ile arasındaki 1984 anlaşması gereğince bu bölgeye sıcak takip operasyonları düzenlemiştir. Bunlardan 1997’deki operasyona 15 bin Türk askeri katılırken, 1998 sonunda gerçekleştirilen operasyona yaklaşık 30 bin Türk askeri katılmıştır. PKK’nın elebaşısı Öcalan’ın Kenya’da yakalanarak Ocak 1999’da Türkiye’ye getirilmesine rağmen terör eylemleri devam etmesinden dolayı 1999 yılı boyunca operasyonlar sürmüştür.212

Amerika Birleşik Devletleri, Körfez Krizi’nden sonra Saddam Hüseyin’in Kuzey Irak’taki Kürtlere uyguladığı politikalar nedeniyle ve özellikle Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın girişimleriyle bölgede Saddam’ı kontrol edebilecek bir gücün konuşlandırılmasına yardımcı olmuştu. ABD, BM’den 688 sayılı kararın çıkmasıyla Türkiye’de bulunacak olan

210 Çufalı, “21. Yüzyılda Türkiye’nin Bölgesel Sorunları ve Öneriler”, s. 853. Ayrıca bkz. Erciyes,

Ortadoğu Denkleminde s. 125–128.

211 Çufalı, “21. Yüzyılda Türkiye’nin Bölgesel Sorunları ve Öneriler”, s. 854. 212 Arı, Irak, İran ve ABD, s. 464.

daha sonra “Çekiç Güç” olarak adlandırılacak az sayıda acil tepki gücü kurulmasını sağlamıştır. ABD, Türkiye’den çekindiği için bölgedeki Kürtlerle direk temas kurmaktan kaçınırken, daha sonra 1992 Mayıs’ından sonra politika değiştirerek Kürt gruplarla yakın temas içine girmiştir.213

Kürt grupların kendi aralarında çatışması ise ABD’nin bölge politikalarının uygulanmasını zora sokuyordu. ABD, KDP ve KYP Kürt grupları ile Saddam muhaliflerini 1995’te Dublin’de bir araya getirmişti. Türkiye bu konferansa gözlemci olarak katılmıştı. Konferansta KDP ve KYP ateşkese karar vermişler ve sorunların kesin çözümü için görüşmelere devam etme kararı almışlardı. Tarafların arasında yapılacak bir anlaşmada Türkiye’yi de rahatsız etmeyecek şekilde şu noktaların içermesine karar verildi;214

- Türkiye sınırından elde edilen gümrük gelirlerinin paylaşımı - Erbil kenti üzerindeki anlaşmazlığın giderilmesi

- Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması,

- Türkiye’nin meşru güvenlik çıkarlarının göz önünde bulundurulması.

Fakat Kürt grupları arasındaki çatışmalar ve fikir ayrılıkları ABD’nin Irak’ı işgal etmesine kadar sürmüştür.215

Türk dış politikası, Ortadoğu’ya yönelik politikasını olanakları çerçevesinde belirlemeye ve komşu ülkelerle yaşadığı sorunları “sıfır toplam” yaklaşımı çerçevesinde çözmeye çalışmamış ve ortak menfaatler çerçevesinde çözüm üretmeye uğraşmıştır. Türk dış politika yapımcıları, Ortadoğu’da yaşanan gelişmeleri dikkatle izlemiş ve buna yönelik gerçekçi politikalar çizmişler, bölgede yaşanacak olumsuz gelişmenin Türkiye’yi de

213 Arı, Irak, İran ve ABD, ss. 444–451.

214 Şükran, “Kuzey Irak: Kürt Sorununda Anahtar Bölge”. ss. 92–93.

yakından etkileyebileceğine inanarak ve politikalarını bu yönde belirlemişlerdir. Bu nedenle bölge ülkeleri ile ilişkilerinde gerçekçi/pragmatist bir yol izlemişlerdir.

Türk yetkililer bu gerçekçi/pragmatist politikayı aktif diplomasi ve çok yönlü bir yaklaşım ile ele almışlardır. Türk dış politikası 1990 sonrası değişen çevresi ve algılamaları nedeniyle, aktif ve çok yönlü bir politika izleyerek gerçekleştirmişlerdir. Bu politika kendisini Ortadoğu ile ilgili sorunlarda da göstermiş ve Türkiye son ana kadar diplomatik girişimlere açık kapı bırakmıştır. Ancak gerektiği zamanlarda da güç kullanma tehdidi politikasına yer vermiş ve bu girişimler sonrası tekrar diplomasiyi ön plana çıkartarak ulusal çıkarların korunmasını sağlamıştır.