• Sonuç bulunamadı

Yûsuf u Zelîha Mesnevisi

Belgede Türk edebiyatında "Hamseler" (sayfa 63-75)

2.1. Hamdullah Hamdî’nin Hamse’si

2.1.1. Yûsuf u Zelîha Mesnevisi

Yûsuf u Zelîha, Hamdullah Hamdî’nin Hamse’sindeki en meşhur mesnevisidir.

Eser farklı rivayetler olmakla birlikte185 yaklaşık 6200 beyitten oluşmuştur. H.897/M.1492 yılında yazılmıştır. Aruzun en yaygın ve en kolay vezni sayılan “fe‘ilâtün mefâ‘ilün fe‘ilün” kalıbıyla yazılmıştır.

Eserde konu olarak Kur’an-ı Kerim’de “ahsenü’l-kasas” yani “en güzel kıssa” olarak geçen Yûsuf Peygamber kıssası esas alınmıştır. Mesneviyi yazmadan önce Hamdî, mesnevinin konusu için araştırma yapmış, Kur’an-ı Kerim’de yer alan Yûsuf suresini, dönemindeki önemli Kur’an tefsirlerini okumuş ve kaynak edinmiştir.186 Kendisinden önce bu kıssayı ele alan mesneviler, edebi eser oluşturma gayesinden daha çok dîni bilgi vermek amaçlı yazılmıştır. Hamdî, bu kıssaya dair Türkçede doğru dürüst yazılmış bir eser bulamadığını eserinin sebeb-i te’lîf kısmında açıklamıştır.187 Farsça yazılmış eserlerden Firdevsî ve Câmî okumuş, Molla Câmî’nin Yûsuf ve Zelîha’sını kendisine örnek edinmiştir.188

Bu mesnevisinde şair beşerî aşktan ilahi aşka geçişi işlemiştir. Eserde hikâye Hz. İbrahim’in vefatıyla başlamıştır. Bu olay örgüsü Hamdî’nin mesnevisini 185 bk. M. Naci Onur, Hamdullah Hamdî, Yûsuf u Züleyha: İnceleme-Metin, Atatürk Üniversitesi

Edebiyat Fakültesi, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), C. I-II, Erzurum, 1982 adlı çalışmasında 6241 beyit; Zehra Öztürk, Hamdullah Hamdî’nin Yûsuf ve Zelîhâ Mesnevîsi: Giriş, Metin, İnceleme ve

Tıpkıbasım, Harvard: Doğu Dilleri ve Edebiyatlarının Kaynakları 48., C 1, 2001, s.32. adlı çalışmada

6278 beyit; M. Cihat Üstün, Hamdullah Hamdî'nin Yûsuf u Zelîhâ Mesnevisi (Gramer-metin-

dizin), (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Atatürk Üniversitesi, 2014, s.7. adlı çalışmada ise 6201 beyit

olarak belirtilmiştir.

186 Üstün, age., s.7.

187 Zehra Öztürk, age., 2001, s.36. 188 Zehra Öztürk, age., 2001, s.36.

kendinden önceki yüzyıllarda Hz. Yusuf ile başlatılarak yazılmış mesnevilerden farklı kılmaktadır.189

Mesnevi halk arasında büyük ilgi görmüş ve çok beğenilmiştir. Mesnevinin Türkiye ve Türkiye dışında yüz otuzdan fazla nüshasının olması bunu destekler mahiyettedir.190 Halk tarafından rağbet görmesinin sebebi olarak mesnevinin dilinin sade ve akıcı olmasını söylemek mümkündür. Hamdî’nin adeta adıyla özdeşlemiş bu mesnevisi için tezkire yazarları şairin en güzel eseri olduğu konusunda ittifak etmiştir.191

Mesneviye çoğunlukla bütün mesnevilerde olan tevhid, münâcaat, na’t, mu‘cizât, dört halifeye övgü, sebeb-i te’lîf bölümleri ile başlayan şair, bu bölümlerden sonra asıl hikâyeye geçiş yapar.

Hamdî, eserinin sebeb-i te’lîf bölümünde eseri niçin yazdığını, yazmaya nasıl başladığını, bu eseri yazmaya yönlendiren sebepleri belirtmiştir.192 Ayrıca babasını, babasının diğer kardeşlerine göre kendisini daha çok sevmesini, babasının ölümünden sonra kardeşlerinin ona eziyet etmesi sebebiyle kendisini Yusuf’a benzetmesini de bu bölümde ele almıştır.193

Sebeb-i te’lîf bölümünden sonra “Matla‘-ı Dâstân-ı Yûsuf” başlığı ile hikâyeye başlar. Hamdî, eserde olayları anlatmaya başlamadan önce Türkçe konu başlıkları eklemiş ve konunun daha iyi anlaşılmasını sağlamıştır. Hamdî’den önce Türk edebiyatında “Yûsuf u Züleyha” mesnevilerinde konu başlıklarına ya hiç verilmemiş ya da çok az yer verilmiştir.194 Hamdî’nin bu eserindeki başlıklar üç grupta değerlendirilebilir:

a. Hikâyenin gidişatıyla alakalı başlıklar

b. Yeri geldikçe araya sıkıştırılmış rivayet, nükte, pend, gazel, hikâye-i münâsib vb. başlıkları

189 Üstün, age., s.8.

190 Zehra Öztürk, Hamdullah Hamdî’nin Yûsuf ve Zelîhâ Mesnevîsi: Giriş, Metin, İnceleme ve

Tıpkıbasım, Harvard: Doğu Dilleri ve Edebiyatlarının Kaynakları 48., C 1, 2001, s.32.

191 A. Emre Özyıldırım, Hamdullah Hamdî ve Divanı, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1999, s.27. 192 Onur, age., 82.

193 age., s.82. 194 age., s.86.

c. Bölüm başına getirilmiş konuyla ilgili âyet ve hadisler.195

Hamdî, mesnevisini bir önsöz ile II. Bayezid’e sunmuş fakat beklediği ilgi ve umduğu inayeti bulamayınca önsözü eserinden çıkararak yerine dönemindeki anlayışsızlıktan, değer bilmezlikten bahseden bir bölüm koymuştur.196 Bu durumdan Latîfî, tezkiresinde Mevlânâ Zâtî’den naklederek bahsetmiştir.197

Mesnevinin nüshaları konusunda kapsamlı araştırmalardan biri, M. Naci Onur’un doktora çalışmasıdır. Onur bu çalışmasında mesnevinin 88 yurt içi, 22 yurt dışı nüshası olduğunu belirtmiştir.198 Nüsha tespitinde diğer bir araştırma ise Zehra Öztürk’e ait olan Yûsuf u Zelîhâ mesnevisinde tipler motifler odaklı çalışmadır. Öztürk yaptığı araştırmada eserin Türkiye ve diğer ülkelerdeki kütüphanelerde ve özel koleksiyonlarda toplam 140 yazma nüshasını çalışmasında belirtmiştir.199

Yûsuf u Zelîha Mesnevisinin Özeti

Hamdullah Hamdî’nin bu mesnevisinin özeti M. Cihat Üstün’ün doktora tezi çalışmasında verilen metin esas alınarak hazırlanmıştır.200

İshak Peygamber, Yâ’kûb ve Kardeşi Îs’in Hikâyesi

Mesnevi, Hz. İbrahim’in vefatından başlayarak Hz. Yûsuf’un atalarından bahseder. Bu kısım kısaca şöyledir: Hz. İbrahim’in vefatından sonra ondan İslam’ın iki delili olan İsmail ve İshak kalır. Biri Mekke’de biri Ken’an’da kalmayı tercih eder. İshak (as) Lut (as)’ın kızıyla evlenir ve bu evlilikten ikiz bebekleri olur. Bebeklerden birinin ismi Îs diğerinin ise Yâ’kûb’tur.

İshak Peygamber vefat etmeden önce Yâ’kub’un, kardeşinin fitne ve hilelerine dayanamazsa Şam’a dayısının yanına göç etmesini ve dayısının kızlarından biriyle evlenmesini vasiyet eder. Yâ’kûb, babasının vefatından sonra kardeşinin eziyetine dayanamayınca babasının vasiyetini tutar ve Şam’a göç eder. Burada dayısının iki kızı 195 Öztürk, age., 2001, s.39.

196 Fâik Reşad, Tarih-i Edebiyat-ı Osmaniye,

https://archive.org/details/tarihiedebiyatio01readuoft/page/188 , Erişim Tarihi (30.06.2019)

197 Mustafa İsen, Latîfî Tezkiresi, Akçağ Yayınları, Ankara, 1999, s.212. 198 bk. Onur, age., böl. 2, ss. 1-18.

199 bk. Öztürk, age., 2011. ss.158-208.

200 bk. M. Cihat Üstün, Hamdullah Hamdî'nin Yûsuf u Zelîhâ Mesnevisi (Gramer-metin-dizin),

Rahil ve Leyyâ ile evlenir. Leyyâ’dan altı oğlu ve bir kızı olur. Rahil, kendisi çocuk doğuramadığı için Zülfe adlı cariyesini Yâ’kûb’un hizmetine verir ve ondan iki erkek çocuk dünyaya gelir. Leyyâ da Bülhe adındaki cariyesini Yâ’kûb’a verir ve Bülhe de iki erkek çocuk dünyaya getirir. Aradan bir yıl geçtikten sonra, Rahil hamile kalır ve Yûsuf dünyaya gelir. Yâ’kûb’un gönlü vatan hasretiyle dolar ve Şam’da daha fazla kalmak istemez. Ken’an’a göç eder, kardeşi Îs ile barışıp ailesi ile burada yaşamaya başlarlar.

Yûsuf’un Kardeşleri Tarafından Kıskanılması ve Kardeşlerinin Ondan Kurtulmak İstemesi

Yâ’kûb ve ailesi Ken‘an’a geldikleri yıl Rahil, Bünyamin’i dünyaya getirir ve doğum esnasında ölür. Yûsuf iki yaşında yetim kalır. Yûsuf ile bir süre halası ilgilenir. Yâ’kûb, Yûsuf’u artık yanına almak istediğinde halası ondan ayrılmak istemez ve bir hile ile Yûsuf’u hırsızlıkla suçlayarak şeriat hükmü gereği kendisi ile kalmasını sağlar. Böylece Yûsuf, halasının ölümüne kadar onunla kalır.

Yûsuf’u yanına alan Yâ’kûb, tüm gününü onunla geçirir, diğer çocuklarından fazla ilgilenir. Yûsuf yedi yaşında geldiğinde daha da güzelleşir ve nur parçası gibi bir çocuk olur. Babası tarafından çok sevilmesi kardeşlerinin Yûsuf’u kıskanmasına ve fitne duygularının kabarmasına sebep olur. Buna ek olarak babalarının peygamber atalarından kalan gömleği, kemeri Yûsuf’a giydirmesi, cennetten Yûsuf için asa getirilmesi gibi olaylar da kardeşlerinin Yûsuf’a olan kinlerinin artmasına sebep olur. Yûsuf, on iki yaşına gelince bir gece rüyasında on bir yıldız, Ay ve Güneş’in kendisine secde ettiklerini görür. Rüyasını babasına anlatır. Babası ona zarar vermelerinden korkarak bu rüyasını kardeşlerine anlatmamasını ister. Allah’ın ona rüya yorumunu öğreteceğini, peygamber atalarında olduğu gibi ona nimetini tamamlayacağını söyleyerek rüyasını yorumlar. Yûsuf söylemese de kardeşleri rüyadan haberdar olur ve ona olan kıskançlıkları daha da artar. Aralarında Yûsuf’u öldürmek ya da kaybetmek hakkında tartışırlar. Uzun bir tartışmanın sonucunda Yehuda’nın fikrini benimseyip Yûsuf’u kuyuya atmaya karar verirler.

Yûsuf’un kardeşleri baharın geldiğini, çiçeklerin her yeri süslediğini söyleyerek babalarından Yûsuf’u kırda gezdirmek ve eğlendirmek için izin isterler. Onu koruyacaklarını bildirerek babalarının kendilerine güvenmesini isterler. Ancak Yâ’kub daha önce rüyasında on kurdun Yûsuf’u parçaladığını gördüğü için onlara güvenmez ve isteklerini kabul etmez. Kardeşleri babalarını ikna edebilmek için Yûsuf’u oyun oynayacaklarını ve çok eğleneceklerini söyleyerek kandırırlar. Yûsuf’un yalvarmalarına dayanamayan babası sonunda izin verir. İbrahim Peygamberden kalan gömleği Yûsuf’a giydirir ve ona öğütler verir. Oğullarından Yûsuf’u koruyacaklarına ve sağ salim getireceklerine dair yemin ve söz alır. Kardeşleri, Yûsuf’u alıp bir müddet yol gittikten sonra onun ayağındaki çizmesini ve üzerindeki gömleğini çıkarırlar. Yûsuf, bu hâlde oynamaya, yürümeye devam eder ancak ayakları kana bulanır, yorulup daha fazla gitmek istemeyince de kardeşleri tokat atıp hırpalarlar. Ardından bir kuyunun başına gelirler. Yûsuf’un ellerini bağlayıp onun yalvarmasına aldırış etmeden kuyuya atarlar.

Yûsuf’un kardeşleri eve dönerken bir hile düşünürler. Babalarının kendilerine inanması için eve yaklaştıklarında feryat ederek ağlamaya başlarlar ve Yûsuf’un kana buladıkları gömleğini babalarına getirip “Yûsuf’u kurt yedi.” derler. Yâ’kub olanları duyup gömleği görünce üzüntüden kendinden geçer, uyandığında feryat ederek dövünür. Gömleğe tekrar baktığında hiç parçalanmadığını fark eder ve oğullarının yalan söylediğini anlar. Onlara Yûsuf’a ne yaptıklarını sorar. Oğulları türlü bahane ve yalanlar söylese de Yâ’kûb hiçbirine inanmaz ve çaresizce ağlayarak yedi gün Yûsuf’u arar. Bunun üzerine Cebrail gelir ve ona sabretmesini bildirir. Yâ’kûb bu emir üzerine Yûsuf’u aramayı bırakır ve sabrı kendine yoldaş edinir.

Yâ’kûb’un oğulları onu inandırmak için bir kurt yakalayıp getirirler ve “Yûsuf’u bu kurt yedi.” derler. Yâ’kub dua eder ve kurt dile gelip Yûsuf’u yemediğini söyler. Oğulları inkâr eder ve Yûsuf’u başka kurdun yemiş olabileceğini söylerler. Bunun üzerine kurt, bir tepenin üzerine çıkıp Ken’an’ın bütün kurtlarını çağırır. Durumu anlatır ve eğer içlerinden biri peygamberin oğlunu yediyse söylemesini yoksa peygamberin onların aleyhine dua edeceğini söyler. Bunun üzerine kurtlar, Yûsuf’u onların yemediğini, yiyeni bulsalar onu parçalayacaklarını söylerler ve beddua

etmemesi için Yâ’kûb’a yalvarırlar. Yâ’kûb onların suçsuz olduğunu bildiğini söyler ve böylece kurtlar yuvalarına döner.

Yûsuf’un Kuyudan Çıkarılması ve Köle olarak Satılması

Yûsuf’un kuyuya atılmasının üzerinden dört gün geçer. Medyen şehrinden Mısır’a giden bir kervan bu kuyunun başında konaklar. Kervanın başında Mâlik adında biri vardır. Mâlik, Kuyunun etrafında kuşları görünce içinde su olduğunu anlar, Büşra ve Unkud adındaki iki kölesi ile kuyunun yanına varıp kovayı kuyuya salarlar. Mâlik ve köleleri kovayı çektiklerinde içinde bir çocuk görürler. Onu köle edinmek için yanlarına alırlar. Kervan halkı Yûsuf’u görünce onun insan değil ancak bir melek olabileceğini söylerler ve Mâlik’e onu nereden bulduğunu sorarlar. Mâlik bir dostunun satmak için verdiği köle olduğunu söylese de kervan halkı inanmaz. Bunun üzerine Mâlik Yûsuf’u bir örtüyle saklar.

Yûsuf’un kardeşleri kuyuya gelip Yûsuf’u göremeyince hiddetle Mâlik’in yanına gidip ona sorarlar. Mâlik korkuyla Yûsuf’u onlara gösterir. Kardeşleri, Yûsuf’un kendi köleleri olduğunu, yalancı ve hileci olduğunu, sürekli kaçtığını ve onu artık istemediklerini söylerler. Yûsuf’u Mâlik’e çok az bir değere köle olarak satarlar. Mâlik’in isteği üzerine bu köle satışı için bir sözleşme hazırlanır ve Yûsuf’un kardeşleri sözleşmeye Yâ’kûb’un mührünü basarlar. (Yıllar sonra Yûsuf Mısır azizi olduğunda Mâlik’ten bu sözleşmeyi alır.) Böylece kervan Yûsuf’u da alarak tekrar yola koyulur.

Yûsuf’un Kervan Yolculuğu ve Mısır’a Ulaşması

Kervan Nablus, Bîsân, Askalân ve Ariş şehirlerinden geçer. Her şehirde halk Yûsuf’un güzelliğine hayran kalır. Kimileri Yûsuf’un telkinleri ile putlarını kırıp Hak dine girer. Kimileri ise Yûsuf’un güzelliğini görünce yaratanlarını şaşırırlar ve Yûsuf’un heykelini yapıp ona taparlar.

Kervan nihayet Mısır’a ulaşır. Rivayete göre bir tellal Mâlik’in harikulade güzellikte kölesi olduğunu duyurarak halkın dikkatini çeker ve merakla toplanmasına sebep olur. Mâlik halkın ısrarı üzerine Yûsuf’u gösterdiğinde herkes ona hayran olur ve onu tekrar tekrar görmek için Mâlik’e yalvarırlar. Bundan sonra Mâlik görmek isteyenlere birer altın karşılığında Yûsuf’u göstermeye başlar. Mâlik bir gün Yûsuf

için bir toplanma yeri yaptırır. Yûsuf’u görmek isteyenler orada toplanır. Toplananlar arasında Mısır azizi Kıtfir ve güzel eşi Zelîha da vardır.

Zelîha’nın Hikayesine Giriş

Mağrib diyarında Taymus adında bir Şâh ve onun dillere destan güzelliği olan Zelîha adında bir kızı vardır. Yedi yaşına geldiğinde güzelliği daha da artar ve ay parçası gibi güzel bir kız olur. Zelîha bir gece rüyasında Yûsuf’u görür ve ona âşık olur. Ancak onun kim olduğunu bilmemektedir. Her gün aşkı daha da artar ve gözünden yaş eksik olmamaya başlar. Onun bu hâline hem dadıları hem babası çok üzülür. Rüyada gördüğü ve kim olduğu bilinmeyen bir gence duyduğu aşk ve hasretten dolayı deliren Zelîha’yı zincire vururlar. Günler böyle geçerken Zelîha, üçüncü kez rüyasında Yûsuf’u gördüğünde ona kim olduğunu ve nerede kaldığını sorar. O da “Bulunduğum yer Mısır’dır. Ben de Mısır’ın Aziziyim.” der.

Zelîha’nın Mısır Azizi ile Evlenmesi

Yedi diyardan sultanlar Zelîha ile evlenmek için elçiler gönderirler. Ancak Zelîha, Yûsuf’a olan aşkından dolayı hepsini reddeder. Sonunda babası çaresiz kalınca bir mektup yazarak kızı Zelîha’yı Mısır azizine teklif eder. Mektubu okuyan Mısır azizi bu teklife çok sevinir. Ancak kendisinin Mısır’dan ayrılmasının mümkün olmadığını belirterek elçiler gönderir. Zelîha, Mısır azizinin teklifi kabul ettiğini duyunca çok sevinir ve babası da onun sevinciyle mutlu olur. Zelîha için tören düzenlenir ve değerli hediyelerle Mısır’a uğurlanır. Mısır azizi Kıtfir heyecanla Zelîha’yı bekler ve onu törenle karşılar. Mısır azizinin yüzünü görmek için sabırsızlanan Zelîha, çadırının deliğinden Mısır azizine baktığında rüyasındaki genç olmadığını anlar ve çok üzülür. Gaipten gelen bir ses sabretmesini, bir gün muradına ereceğini söyler. Bir rivayete göre Kıtfir, ne zaman Zelîha’ya yaklaşmak istese Zelîha şeklinde bir perî aralarına girer ve aziz onunla hoşça vakit geçirir.

Zelîha’nın Yûsuf’u Görmesi ve Köle Olarak Satın Alması

Zelîha, rüyasında gördüğü gence kavuşacağı zamanı bekleyerek günler geçirirken Mâlik, Yûsuf’u Mısır halkına göstermeye devam eder. Zelîha’nın bu güzel köleden haberi olur ve o da görmek ister. Yûsuf’u gördüğünde onun rüyasındaki genç olduğunu anlar ve kendinden geçip bayılır. Uyandığında dadısına durumu anlatır.

Dadısının Yûsuf’a gitmesini, kendisinin onu satın alıp evlat edineceğini, eğer başka müşteri çıkarsa kabul etmemesini söylemesini ister. Dadısı bu isteği Yûsuf’a ilettiğinde Zelîha’ya selam söylemesini, evlat edinmek bahanesinden vazgeçmesini, yedi yaşında iken onun da Zelîha’yı rüyasında gördüğünü söyler. Zelîha bu cevabı duyunca kendinden geçer. Yûsuf’un satılacağı ilan edilince halkın hepsi bu satışa katılır. Onu satın almak için kimi mücevher, kimi altın, hatta fakir bir kadın kelep ipi ortaya koyarak satışa girişir. Zelîha, Mısır azizini Yûsuf’u satın almaya ikna eder ve sonunda iki katı değerle Yûsuf, Mısır azizine satılır. Mısır azizi Zelîha’ya, ona iyi bakmasını, ilerde onu evlat edinebileceklerini söyler. Mâlik, Yûsuf’un satış işlemi bittikten sonra onun güzelliğinin farkına varır ve onu sattığına pişman olur. Mâlik, ona kim olduğunu söylemesini ister. Yûsuf da kimseye söylememesi şartıyla kendini tanıtır ve başından geçenleri anlatır. Bunun üzerine Mâlik yaptıkları için af diler. Yûsuf onu affeder ve onun için duâ eder.

Zelîha’nın Yûsuf İçin Saray Yaptırması

Zelîha Yûsuf’u saraya getirdikten sonra onunla özel olarak ilgilenir. Yûsuf’un isteklerini yerine getirip onu mutlu etmeye çalışır. Zelîha, Yûsuf’a olan aşkından sabredemez hâle gelir ve bir an önce muradına ermek ister. Ancak Yûsuf, Zelîha’nın isteklerini reddeder ve ona bu konuda fırsat vermez. İstediğine ulaşamayan Zelîha, türlü oyunlarla Yûsuf’u elde etmeye çalışır. Ancak hiçbiri fayda etmez. Zelîha dadısına derdinden yakınır ve çözüm bulmasını ister. Dadısı da bir saray yaptırmasını ve duvarlarına ikisinin olduğu resimler nakşettirmesini söyler. Zelîha bu fikri beğenir ve maharetli bir mimar bularak Yûsuf için yedi odası bulunan bir saray yaptırır. Saray tamamlanınca özel olarak döşetir ve bir odasının duvarına Yûsuf ile kendisinin resmini nakşettirir. Zelîha süslenir ve giyinip kuşandıktan sonra Yûsuf’u bu saraya davet eder. Bütün odaları sırayla dolaşırlar. Zelîha her odada kapıları kilitler ve onu ikna etmeye çalışır ancak Yûsuf hiçbir şekilde Zelîha’nın tekliflerine yanaşmaz ve onun isteklerini reddeder. Sonuncu odaya gelirler ve Yûsuf ikisinin olduğu resimleri görür. Zelîha’nın yalvarması ve yaklaşmasından dolayı bir an ona meyledecek olur. Ancak, Zelîha’nın yaptıklarını görmesin diye perdenin arkasına sakladığı putunu görünce her şeyi gören Allah’ı hatırlar ve kapıya koşar. Yûsuf kaçmak isteyince Zelîha arkasından koşar, Yûsuf son kapının kilidini açmaya çalışırken Zelîha, onun eteğinin arkasından tutup

yırtar. Eteğin yırtılan parçası Zelîha’nın elinde kalır. Yûsuf kapıdan çıkarken Mısır azizi Kıtfir ile karşılaşır. Aziz Yûsuf’a bu perişan halinin sebebini sorar ancak Yûsuf olayı anlatmaz, soruyu geçiştirir. Aziz, Yûsuf’u da alarak Zelîha’nın yanına gittiklerinde Zelîha, uykuda iken Yûsuf’un kendisini öptüğünü ve hırsızlık yapmaya kalktığını, kaçmaya çalışırken onun eteğini yırttığını söyleyerek Yûsuf’u suçlamak ister. Yûsuf masum olduğunu söyleyip olayı anlatsa da Zelîha, ağlayıp kendisinin doğru söylediğine yeminler eder. Aziz, Yûsuf’u zindana attırmak için celladı çağırır. Yûsuf masum olduğunun ortaya çıkması için Allah’a dua eder ve duası kabul olur. Zelîha’nın akrabası olan bir kadının kucağındaki üç aylık bebek Zelîha’nın yalan söylediğini, eteğin önden yırtılması hâlinde Yûsuf’un suçlu, arkadan yırtılması hâlinde suçsuz olduğunu söyler. Aziz, eteğin arkadan yırtıldığını görüp Yûsuf’un masum olduğunu anlayınca Zelîha’ya çıkışır ve günahına tövbe etmesini söyler. Yûsuf’tan bundan kimseye bahsetmemesini ister. Ancak bu olayın dedikodusu bütün şehre yayılır.

Mısırlı Kadınların Yûsuf’u Görmesi

Mısırlı kadınlar kölesine âşık olan Zelîha’yı kınarlar. Bunlardan haberdar olunca çok üzülen Zelîha, bir ziyafet düzenler ve Mısırlı kadınları davet eder. Ziyafetin sonunda kadınların ellerine bir bıçak ve turunç verir. Kadınlar ellerinde turuncu tutarken Yûsuf’u bulundukları odaya getirir. Yûsuf’u gören Mısırlı kadınlar ona hayran kalır ve turunç yerine ellerini keserler. Yûsuf’un insan olmadığını ancak melek olduğunu söylerler ve hepsi ona âşık olur. Zelîha’yı ona âşık olduğu için suçsuz görürler. Bütün kadınların Yûsuf’a âşık olduğunu görünce iyice kederlenen Zelîha’nın arzusu daha da şiddetlenir. Kadınlardan kendisine yardım etmelerini ister. Mısırlı kadınlar Yûsuf’a Zelîha’nın isteklerini yerine getirmesi için nasihat ederler. Eğer Zelîha’yı istemezse kendilerinden biriyle arkadaşlık kurmasını isterler. Ancak Yûsuf hepsinden yüz çevirir ve tekliflerini reddeder. Onların bu teklifini kabul etmektense zindanda kalmayı hoş bulur ve bunun için Allah’a dua eder.

Yûsuf’un Zindana Atılması ve Rüya Tabir Etmesi

Yûsuf tekliflerini kabul etmeyince ümitlerini kesen Mısırlı kadınlar, Zelîha’ya onun zindana atılması gerektiğini söylerler. Zelîha Yûsuf’a eğer isteklerini yerine

getirirse zindana attırmayacağını söyleyerek bir fırsat daha verir ve kabul etmesi için yalvarır. Ancak Yûsuf kabul etmez. Zelîha, Kıtfîr’i ikna eder ve Yûsuf’un boynuna zincir vurdurur, eşek üzerinde şehirde tellal ile suçunu duyurtur. Sonra zindana attırır.

Belgede Türk edebiyatında "Hamseler" (sayfa 63-75)