• Sonuç bulunamadı

İskender-nâme Mesnevisi

Belgede Türk edebiyatında "Hamseler" (sayfa 147-182)

2.2. Behiştî Ahmed Sinan’ın Hamse’si

2.2.2. İskender-nâme Mesnevisi

Behiştî, İskender-nâme mesnevisini H.909/M.1504 tarihinde yazılmıştır. 5781 beyitten meydana gelen mesnevi, aruzun “fe‘ûlün fe‘ûlün fe‘ûlün fe‘ûl” vezniyle yazılmıştır.

Behiştî’nin bu mesnevisinde, tarihte bahsi geçen Büyük İskender ile Kur’an-ı Kerim’de kıssası anlatılan, evliya veya peygamberliği ihtilaflı olan Zülkarneyn karıştırılarak oluşturulan kahraman İskender’in başından geçen olaylar anlatılmıştır.

İskender-nâme’nin 5539. beyitinde şairin, kalan üç mesneviyi yazarak Hamse’yi tamamlayacağını belirtmesinden yola çıkarak Behiştî’nin Hamse’sinde İskender-nâme’nin ikinci sırada yazılan mesnevi olduğunu söylemek mümkündür.255

Eser, tevhid, münâcât, na’t ve mi’rac bölümleri ile başlamıştır. Ardından Behiştî, sebeb-i te’lif bölümünde eserini niçin yazdığından bahseder. Bu bölümde şair, zaman ve kahır derdiyle bedeninin zayıf düştüğünü, ölümünün yaklaştığını hissederek âb-ı hayat içmek istediğini, Hızır gibi sonsuz hayat kavuşmayı arzu ettiğini belirtir. Güzel bir eser ortaya koyarak nâmının yayılmasını ve kalıcı olmasını istemektedir. Eserini yazmasının esas sebebinin Allah’ı övme isteği olduğunu söyler. Bu bölümden sonra dört halifeye, Sultan Bâyezid’e ve şairin kendisine övgü beyitlerinin bulunduğu medih bölümü yer almaktadır. Ardından asıl konuya giriş yapılır. Mesnevide hikâye içerisinde Bâyezid Hân’ın İskender ile mukayese edilerek övgülerle bahsedildiği bölümler de bulunmaktadır.

Behiştî, mesnevide hikâyenin konusuna uygun olarak Farsça başlıklar vermiştir.

İskender-nâme, “Hâtime-i Kitab” başlığı ile verilen bölümle sona ermektedir. Şair, bu bölümde eserinin yazılış tarihi hakkında bilgi vermiştir.

İskender-nâme Mesnevisi Özeti

Behiştî’nin İskender-nâme mesnevisinin özeti Bünyamin Ayçiçeği’nin doktora çalışmasındaki metin esas alınarak hazırlanmıştır.256

İskender’in Özellikleri

Rum diyarında Feylekûs’un ölümü üzerine yerine oğlu İskender tahta geçer. Adaletiyle bütün âlemi elinde tutan İskender’in adı tüm cihana yayılır, adaleti 255 Polat, age., s.32.

256 Bünyamin Ayçiçeği, Behiştî Ahmed Sinan’ın (ö. 917/1511-12?) İskender-Nâme’si (İnceleme- Metin), (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü,

sayesinde her yer mamur olur ve zulümden kurtulur. Öyle ki onun adaleti sebebiyle yırtıcı hayvanlar uysallaşır, güvercin ve doğan birlikte uçar, yılanlar kuş yuvalarını korur, çölde kaplan ve ceylan birlikte gezer hâle gelir.

Konuştuğunda sözleri hikmetle dolu olan İskender, nerede bir ilim ehline denk gelse onlara mal mülk verir. Tahta geçmesinin üzerinden kısa zaman geçmesine rağmen cihâna hükmeder ve bütün cihânın şâhları ona muhtaç olur. İskender aynı zamanda çok iyi bir savaşçı olup üstün yeteneklere sahiptir. Ordusuyla bir yere sefere gittiğinde Hz. Hızır ona yardımcı olur. İskender’in devrinde kimseden haraç ya da vergi alınmaz.

Güzel huylu insanlarla dost olup cahillerden kendisine arkadaş edinmeyen İskender’in veziri, aynı zamanda yakın dostu olan Aristo’dur.

Düşmanlarının kendisine güç yetiremediği bir hükümdar olan İskender, kılıcını daha çekmeden düşmanı can verir, daha yayını ele almadan düşmanının ağzı kan dolar. Nereye fetih için sefere çıksa henüz yolda iken zaferle müjdelenir.

İskender ile İran Şâh’ının Mektuplaşması

Bir gün İskender ve veziri Aristo, eğlence meclisinde arkadaşları ile sohbet edip eğlenirken İskender’e İran Şâh’ının bir elçi gönderdiği ve elçinin el etek öpmek istediği bildirilir. Bunun üzerine İskender, elçiyi huzuruna kabul eder. Elçi, İskender’in önünde saygıyla eğildikten sonra İran Şâh’ı Dârâ’dan selâm ve haber getirdiğini bildirir. Elçi, Şâh Dârâ’nın, kendisinden izin almadan İskender’in tahta geçtiğini, hâlbuki bütün Rum Şâhlarının İran Şâh’ından izin alarak tahta geçtiğini ve Rum’dan kendisine vergi gönderdiklerini, İskender’in öncekiler gibi vergi ve haracı gönderdiği takdirde ona Rum diyarını bağışlayacağını bildirdiğini söyler. Elçinin söylediklerini işiten İskender çok sinirlenir ve elçiye öfkeyle bakar. İran Şâh’ının söylediklerinin kabul edilemez olduğunu, soyun unutulup gideceği hâlde kişinin hüneriyle üstün gelebileceğini, mülkün sahibinin Allah olduğunu, kendisine bu diyarı Allah’ın verdiğini ve kendisinden alıp başkasına ancak onun verebileceğini söyler. İran Şâh’ının kendisine denk olmadığını ve kendisiyle baş edemeyeceğini, onun ülkesine fethe gelmediği için şükretmesini ve savaş açmaya cüret ederse dünyayı ona dar edeceğini ve ne tahtının ne tacının ne de ülkesinin kalmayacağını bildirir.

İskender’in cevabından sonra elçi, tez zamanda İran’a dönerek Dârâ’ya İskender’in söylediklerini bir bir anlatır. Elçinin anlattıklarını duyan Dâra, İskender’in kendisine güç yetiremeyeceğini, onun bir süre sonra ayakaltında ezilerek zelil olacağını söyledikten sonra onu akrabasıyla birlikte esir edip istediği birisini Rum diyarına Şâh olarak tayin etmeye karar verir. Bunun üzerine hışımla elçinin yeniden Rum diyarına gitmesini emreder. Elçiye, top ve sopa vererek bunu İskender’e vermesini ve henüz çok genç olduğunu bunlarla oynamasını, henüz savaş meydanında kılıç tutup at koşturma vaktinin gelmediğini söylemesini ve elçiye verdiği çokça susamı İskender’in ayağına saçmasını emreder.

Elçi, Dârâ’nın emri üzerine Rum diyarına varır ve İskender’in önünde yeri öperek saygıda bulunur ve ona getirdiği hediyeleri verir. İskender elçinin verdiklerini görünce çok sinirlenir. Dünyanın kendisinin olacağını, yerin bu top gibi yuvarlak olduğunu, himmetinin de onun sopası olduğunu anlatarak İran Şâh’ının kendi isteğiyle ülkesini ona vereceğini, savaş meydanında kimin nasıl savaştığı, kılıcın nasıl hızla kullandığı ortaya çıkacağını, tüm dünya İran Şâh’ının askerleri olsa kendisinin yardımcısının Allah olacağını söyler. Ardından İran’ı fethedeceğini ve orada ne kadar ateş ve ateşperest varsa hepsini yok edeceğini belirtir ve elçiye zevâl olmaz diyerek dediklerini Şâh’ına iletmesini ve Dârâ’nın savaşa hazır olmasını söyleyerek elçiyi ülkesine gönderir.

İran Şâh’ı Dârâ, elçinin getirdiği haberi işitince Çin, Hoten, Irak, Semerkand, Azerbaycan, Arap, Hint gibi birçok diyarın sultanlarına askerleri ile gelip savaşa katılmaları için bir mektup yazılmasını emreder. Bunun üzerine her padişah askerleri ile beraber gelerek kalabalık bir ordu kurulur.

Diğer taraftan İskender de savaş hazırlıklarına başlar. Asker toplayarak çok büyük bir ordu kurduktan sonra elli bin askerin kendisine yeteceğini, gerisinin ayak bağı olacağını söyler. Kurulan ordu gayet donanımlıdır. Böylece İskender ordusuyla yola çıkar. İrân Şâh’ı da ordusu ile yola çıkmış ve Rum yakınlarına gelip girdikleri yerleri yağmalayarak zarar vermişlerdir. İskender kâtibini çağırır ve Dârâ bin Dârâb’a bir mektup yazdırır. Mektuba Allah’ın adı ile başlayıp sıfatlarından bahseder, Allah’ın kimine taht ve tâc verdiğinden, kimine az kimine ise bol verdiğinden bahseder. Dârâ’nın boş bir hevese kapıldığını, inat etmeyip bundan dönmesini, eğer af dilerse

onu affedeceğini ve böylece yok yere savaş olmayacağını ve kan dökülmeyeceğini, yoksa ona tahtını dar edeceğini söyler. Onun köle oğlu köle olduğunu, kendisinin ise dedelerinden beri İran Şâh’ı olduğundan bahseder. Son olarak eğer vereceği cevap istediği gibi olmazsa kılıcı ile hızla yanına varacağını bildirdikten sonra mektubu elçiye verip Dârâ’ya gönderir. Dârâ gelen mektup kendisine okununca karşılığında kâtibine bir mektup yazdırır.

İskender Dârâ’ya yeniden bir mektup yazdırır. Mektup Allah’ın adı ile başlar, Allah’ın kudretine ve birliğine dair deliller sunar. İran Şâh’ının gururlanmaması ve ölümden emin olmaması gerektiğini, zira ne kadar ulu bir Şâh olursa olsun feleğin bir gün onu da toprakla bir edeceğini söyler. Ateşe tapmayı bırakmasını ve Allah’ı ilâh olarak kabul etmesini emreder. Cahil hâliyle Dârâ’yı padişah yapan insanların kendisine taht ve tâc vermesinde şaşılacak bir şey olmadığını belirten İskender, Allah’ın kendisini hükümdar kıldığını ve mülkünün de baştanbaşa tüm cihân olduğunu söyler. Ancak muradının taht ve tâc olmadığını, Allah’ın dinini yaymak ve Hz. İbrahim’e gönderilen kitabı duyurmak olduğunu belirtir. Dârâ ile savaştığında İran’ı alırsa halkını ateşe tapmayı bırakıp Allah’a inanan insanlar yapacağını, onlara zarar vermeyeceğini ve en fakirlerine ihsanda bulunacağını bildirir. Ardından İskender, savaş için hazırlık yapar.

İskender’in İran Şâh’ı Dârâ ile Savaşı

İskender, yedi kat gök gibi parlak zırhını giyer, beline hançerini takar ve iki kılıç kuşanıp atına biner. Çadırından çıkıp herkesi selamlayınca bütün beyler ona tazimde bulunup onun yoluna canlarının feda olduğunu söylerler. Askerler ok gibi dizilir. İskender’in yanında Muhantâs ve Kaytâs adında çok güvendiği iki yiğit vardır. Davullar çalınır ve ardından İskender ve ordusu düşman üzerine doğru tozu dumana katarak ilerler. İran Şâh’ı da adeta askerden yerin görülmediği kalabalık ordusuyla hazırlıklarını tamamlar.

İki ordu karşı karşıya gelince önce her birinden iki asker karşılaşıp kapışır. Onların çarpışmasının ardından amansız bir savaş başlar. Savaş çok çetin geçmektedir, kopan başlar yere serilir ve dökülen kanlar adeta nehir gibi akar. Böyle devam ederken Dârâ, komutanlarını toplayıp bir avuç askeri olan düşmanı neden yenemediklerini

sorar. Komutanlar da düşmana tam galip gelecekleri sırada birdenbire bir cihân pehlivanın çıkıp iki kılıcıyla kahramanca çarpıştığını anlatırlar. Bu kişinin İskender olduğunu sonradan anladıklarını belirtirler. Bunun üzerine Şâh, İskender’i kim öldürürse onu Rûm diyarına Şâh yapacağını söyler. Bir kişi ortaya çıksa da başarılı olamaz.

Savaş yedi gün devam eder. Sekizinci gününde İran Şâh’ı yanında savaşacak askeri kalmadığını görünce kaçmaya çalışır. İskender galip gelir ve Şâh’ın ordusundan esir alınan askerleri azad ederek onlara zulmetmeyeceğini bildirir. O zamana dek hiçbir gözün görmediği kadar sınırsız ganimet toplanır. İskender bu ganimeti askerleri arasında paylaştırır. İskender bir ay orada kalır.

Dârâ savaş meydanından kaçıp bir kaleye sığınır. Beylere mektuplar göndererek asker toplar. Böylece yine kalabalık bir ordu kurmayı başarır. Bundan İskender’in haberi olunca askerlerine hazır olmalarını emreder. İki ordu karşılaşır ve üç gün üç gece savaş devam eder. Dördüncü gün İskender galip gelince Dârâ yine kaçar ve Cehrem’e giderek oradaki gömülü hazinesi çıkarıp ardından Istahr’a gider. Dârâ hazinesiyle yeniden ordu kurar. Istahr tahtına oturup yanındaki beylerle İskender konusunda istişare eder. Beyler, Şâh’ın yanında olduklarını belirterek İskender’le savaşmaları konusunda görüş beyan ederler. Böylece sonuna kadar İskender’le mücadele etmeye karar verirler.

Diğer taraftan İskender, ordusuyla beraber Irak’a geçer. Askerlerine karşılığını vermeden bir şey almamasını ve halka zulmetmemesini emreder. Zira burayı kendisine Allah vermiştir. İskender’in haberi Dârâ’ya ulaşınca askerlerle yola çıkar. Bir süre sonra yüz yüze geldiklerinde İskender ve Dârâ’nın ordusu yeniden savaşa başlar. Savaş çetin geçer. Gece olduğunda Dârâ yine yenilmiştir. İskender bu zafer için Allah’a şükreder. Dârâ ortadan kaybolur.

Ertesi sabah İskender Istahr’a varıp Dârâ’nın tahtına oturur. Toplanan bütün ganimeti askerlerine dağıtır. Dârâ ise Kirman’a kaçar. Kirman’da vezirleriyle bir araya gelerek istişare etmeleri sonucunda İskender’le savaşmak yerine görünüşte sulh etmiş gibi davranmaya karar verirler. Bunun üzerine Şâh, daha fazla kan dökülmemesini, savaşı bırakmayı ve İskender’le iki dost gibi olmayı istediğini bir elçi göndererek

bildirir. Elçiyle beraber çeşitli hediyeler de gönderir. Elçiyi dinledikten sonra İskender de elçiye hediyeler vererek Şâh’ına sulh isteğini kabul ettiğini ancak anlaşmayı bozarsa onunla tekrar savaşacağını iletmesini söyler. Bunun üzerine elçi Şâh’ın yanına gidip durumu haber verir. Şah ve karısı bu habere çok sevinir. Böylece bir müddet barış içinde yaşarlar.

Dârâ’nın kötülüğünü isteyen ve onu sevmeyen kötü huylu iki veziri vardır. Bu vezirler bir gün Şâh Dârâ’nın yanına gelerek onu etkileyici sözlerle Hind Fûr’a haber verip desteğini alarak İskender’e savaş açmaya ikna ederler. Şâh Dârâ, Hind Fûr’a hediyelerle beraber elçi göndererek İskender’e savaş açtığında kendisiyle birlikte savaşa girdiğinde hazinelerini yoluna sereceğini bildirir. Hind Fûr da filleriyle gelerek savaşa katılmayı kabul ettiğini bildirir. Buna sevinen Dârâ askerlerini toplar. Olanları duyan İskender ise çok öfkelenir. Beylerini yanına toplayıp barış anlaşmasını bozan Dârâ’ya Hind Şâh’ının yardımı gelmeden savaş açmak istediğini söyler. Beyler de onun kararını tasdik eder ve böylece savaş hazırlıklarına başlanır.

Şâh Dârâ’nın Ölümü

İskender savaş için hazırlıklar tamamlanırken askerlerin arasında dolaşarak onlar cesaretlendirir. Ardından kendisi de savaş için hazırlanır. İki ordu karşı karşıya gelir ve büyük bir savaş başlar. Topuzlar kafalar koparır, dökülen kanlar nehir olup su gibi akar, savaş meydanı kopmuş el ayak parçaları ile dolar, cesetlerden adeta tepeler oluşur. Savaş devam ederken bir ara Şâh Dârâ yaralanır ve bayrağının yere düşmesiyle askerleri savaş meydanından kaçar ve Şâh’ın yanında kötü huylu iki veziri dışında kimse kalmaz. Herkes dağılınca vezirler hançerlerini çıkarıp Şâh’a saplayarak onu yaralarlar. Dârâ kanlar içinde yere serilir. Ardından iki vezir sevinçle İskender’in yanına gidip Dârâ’yı öldürdüklerini ve isterse ona gösterebileceklerini söylerler. Bunun üzerine İskender onlarla beraber Şâh Dârâ’nın yanına gider. Dârâ’yı kanlar içinde yerde görünce atından inip onun başını dizine koyar. Dârâ’ya isterse hekimlerini getirtip kendisini tedavi ettirebileceğini, ona toprağa bulanmış olarak ölmenin yaraşmadığını söyler. Ancak Dârâ gözlerini açar ve artık ölüm vaktinin geldiğini, buna hiçbir şeyin çare olmayacağını söyler. İskender, Allah’a iman edip Hz. İbrahim’i de peygamberi olarak kabul etmesini ister. Dârâ da iman eder ve gönüllülükle Müslüman olur. Ardından Dârâ, son olarak İskender’e vasiyette bulunur. Kızını kendisine eş

olarak almasını, onu yaralayanı cezalandırmasını ve halkına zulmetmemesini ister. İskender isteklerini kabul eder ve hemen darağacı kurdurup iki veziri astırır. Bunu gören Dârâ huzur içinde canını teslim eder. İskender Şâh Dârâ için türbe yaptırır ve oraya defneder.

İskender’in Beylerle Görüşmesi

Kış mevsimi gelir geçer. İskender, İran’ı baştan sona hâkimiyetine alır. Ateşperestlerin ibadethanelerini yaktırıp yerine mescitler inşa ettirir. Halka Hak yola girmeleri için yol gösterir. Böylece bütün halk ateşe tapmayı bırakıp Hak dine yönelir ve Müslüman olur.

İran’da işlerini halleden İskender Hint diyarına sefer düzenlemek ister. Asker toplayabilmek düşüncesiyle bütün beylere mektup göndererek sarayına davet eder. Beyler için büyük bir eğlence meclisi tertip edilir ve türlü ikramlarda bulunulur. İskender, hazine boşalıncaya dek beylere ihsanda bulunur. Beylere onların ne kadar büyük kahraman olduklarını, kimsenin onlara denk olamayacağını, kendisinin bir suçu olmadığını, Dârâ’nın kendisine savaş açtığını ve bu sebeple onunla savaşmak zorunda kaldığını anlatır. Hint Fûr’unun da bir suçu olmadığı hâlde kendisiyle savaşmak istediğini, Allah’ın dinini yaymak için onunla savaşmak istediğini, Hindistan’ın gözünde kıymeti olmadığını söyler. Allah’ın İskender’i cihan hükümdarı kıldığını bu sebeple savaştığını belirtir. Bunun üzerine beyler onun yoluna canlarının feda olduğunu söyleyerek yanında olacaklarını söylerler. Buna sevinen İskender, meclisi dağıtır ve dinlenmeye çekilir.

İskender’in Hint Diyarına Gelişi

Ertesi gün, İskender namaz kılıp Allah’a dua eder. Davullar çalınır askerler hazırlanır. İskender ve ordusu Hz. Hızır ve Hz. İlyas himayesinde yola çıkar. Bitkinin suyun olmadığı çölden geçerler. Altı ay durmadan ilerleyip Hint diyarının sınırına varırlar. İskender, ordusunu dinlendirmek için sulak ve bereketli bir arazide bir ay konaklar. Konakladıkları yerde Keyd adında malı mülkü ve askeri çok, beldesi mamur, adaletli ve heybetli Müslüman bir bey vardır. Çevresinde ilim adamları, tabipler ve müneccimler bulunan bu beyi duyan İskender, ona bir elçi göndermek ister. Elçiye, Keyd’e selam götürmesini, onu ziyaret etmek istediğini, Hint Fûr’u ile savaşmak için

geldiğini, ondan destek istediğini, kendisinin de onun gibi Müslüman olduğunu ve Hint Fûr’u ile Allah’ın dinini yaymak için savaşacağını söylemesini bildirir ve elçi hediyelerle Keyd’e gönderilir. Keyd de İskender’in ziyaretiyle kendilerine şeref vereceğini ve onu memnuniyetle misafir edeceğini, ne kadar hazinesi varsa önüne sereceğini ve Hint Fûr’una karşı ordusuyla ona destek verebileceğini söyler. İskender ve ordusu gelmeden buna işaret bir rüya gördüğünden de bahsettikten sonra değerli ve yüklü hediyelerle elçiyi uğurlar. İskender haberi alınca sevinir ve zaferin kendilerinin olacağının kesin olduğunu söyler.

İskender’in Keyd’in Kızı ile Evlenmesi

Keyd, beylere haber göndererek İskender’e itaat etmelerini ve şehrin anahtarlarını ona vermeleri için hazırlamalarını söyler ve beyleri de davet eder. Böylece beyler ile birlikte İskender’i karşılarlar. Keyd, İskender için büyük bir sofra kurdurur ve türlü türlü ikramlarda bulunur. Herkes gidip iki Şâh yalnız kaldığı zaman Keyd, İskender’e kızı ile evlenmesini teklif eder. İskender kabul eder ve hemen nikâh kıyılır. Ertesi gün düğün hazırlıkları yapılır. Bütün halkın katıldığı büyük bir kalabalıkla görkemli bir düğün yapılır. İskender Keyd’in kızını gördüğünde güzelliği karşısında hayran kalır. Baştan ayağa kıymetli mücevherlerle süslenmiş olan gelinin, dünyada eşi benzeri olmayan bir güzelliği vardır. Düğün merasiminden sonra İskender ve karısı gece boyu hoşça vakit geçirir. Ertesi sabah İskender gusül abdesti alır, namaz kılıp dua eder. İskender, Keyd’in yanında bir ay kalarak hem kendisi hem ordusu dinlenir. Bir ayın sonunda İskender, Hint Fûr’una sefer düzenleyeceğini söyleyip Keyd’den izin ister. Keyd de Hak yoluna can ve başlarını feda etmek için hazır olduklarını belirtir. Böylece savaş hazırlıklarına başlanır.

İskender ile Hint Fûr’unun Restleşmesi

Hazırlıkların tamamlanmasının ardından İskender ve ordusu, Keyd’in rehberliğinde Hint Fûr’unun ülkesinin sınırına kadar gelince durur ve burada konaklar. İskender, Hint Fûr’una bir mektup yazdırır. Yeri ve göğü yaratan ve onları süsleyen, her türlü eksiklikten münezzeh Allah’ın adı ile başlayan mektupta İskender, Hint Fûr’una putlara tapmayı bırakıp Müslüman olmasını söyler. Eğer dediğini yapmazsa Hint ülkesini ondan alacağını ve onun sonunun da İran Şâh’ı gibi olacağını anlatır.

Hak dine inanması ve İskender’in emirlerine sâdık kalması hâlinde tâc ve tahtın yine onda kalacağı ve ondan haraç alınmayacağını, eğer emirlerine uymazsa nereye kaçarsa kaçsın kendisinden kurtulamayacağını bildirir. Eğer cahillik edip de savaşmayı seçerse Hindistan’ı kana bulayacağını ve halkının kanının onun boynuna olacağını söyler. Mektubu hediyelerle birlikte Hint Fûr’una gönderir.

Hint Fûr’u mektup okununca sinirlenir ve elçiyi azarlayıp hediyeleri kabul etmez. Ardından kendisi de bir mektup yazdırır. Mektupta, İskender’in kendisine itikat öğretemeyeceğini, kendi dininin onun dininden daha eski olduğunu, Dârâ’yı İskender’in öldürmediğini ve Dârâ’nın kendi adamlarından birkaç haddini bilmezin öldürdüğünü söyler. Keyd’in ise sadece bir filozof olduğunu, onun adının Şâh’lar arasında anılmadığını, Keyd’in Şâh olmaktan ya da ordu yönetmekten anlamadığını, eğer gerçek Şâh görmek istiyorsa kendisiyle savaştığında göreceğini ve İskender’in daha Hindistan’ın gücünü görmediğini söyler. Eğer İskender kendisiyle savaşa gelirse onu öldürüp ordusunu kurtlara kuşlara yedireceğini, Rûm ve İran diyarlarında tek canlı bırakmayacağını, daha dün doğmuş İskender’in Hindistan’a saldırarak hadsizlik ettiğini, ona savaşın ne olduğunu öğreteceğini söyleyerek meydan okur ve bunun son cevabı olduğunu bildirir. Mektubu bolca altın ve gümüşle birlikte elçisine verip İskender’e gönderir.

İskender ile Hint Fûr’unun Savaşı

İskender mektubu okuyunca askerlerin savaş için hazır olmalarını emreder. Diğer taraftan Hint Fûr’u da savaş için ordusunun hazırlanmasını emreder. Emrindeki

Belgede Türk edebiyatında "Hamseler" (sayfa 147-182)