• Sonuç bulunamadı

Heft-Peyker Mesnevisi

Belgede Türk edebiyatında "Hamseler" (sayfa 182-193)

2.2. Behiştî Ahmed Sinan’ın Hamse’si

2.2.5. Heft-Peyker Mesnevisi

Heft-Peyker, şairin hamsenin son mesnevisidir ve H.913/M.1507-8 yılında yazılmıştır. 1729 beyitten oluşan eserin vezni “fe’ilâtün fe’ilâtün fe’ilün”dür.

Eser konusunu İran hükümdarlarından Behrâm-ı Gûr’un tarihî-destanî hayat hikâyesinden almış ve Nizâmî’nin aynı adlı eserine nazire olarak yazılmıştır. Eserde Behrâm’ın ava gidişi ve avdaki maharetleri, yedi iklim padişahları ile mücadelesi, eğlenceleri ve özel olarak yaptırdığı sarayda oturan kızların anlattığı hikâyeler yer alır. 31 bölümden meydana gelen eserin başında yer alan Tevhîd bölümü başlıksızdır. Eserde verilen bölüm başlıkları ise Farsça'dır. Eserde tevhid, münacaat, na’t, dört halifeye övgü, zamanın halifesine övgü, sebeb-i nazm-ı kitab bölümlerinden sonra asıl hikâyeye giriş yapılmıştır. Şair “sebeb-i nazm-ı kitab” bölümünde öldükten sonra ismini yaşatacak bir eser yazmak istediğini belirtir. Ayrıca bu eseriyle hamsesinin tamamlanacağını söyler.

Eserde hatime başlığı verilerek oluşturulan özel bir bölüme yer verilmemiştir. Mesnevinin son kısmında şair yazılış tarihi hakkında bilgi vererek eserini tamamlar.

Heft-Peyker Mesnevisinin Özeti

Behiştî’nin bu mesnevisinin özetinde Şener Demirel’in çalışmasında yer alan metni esas alınmıştır.261

Behrâm’ın Tahta Geçmesi

Yezdcürd, tahtı bırakınca yerine oğlu Behrâm tahta geçer ve Acem mülküne Şâh olur. Behrâm’ın tahta geçmesiyle ülkede bolluk ve bereket hâkim olur. Adaletli yönetimi sayesinde cihanda emniyet hâkim olur, keder ve tasalar kaybolup ülke refaha kavuşur. Bu sebeple düşmanlarında dahi keder kalmaz. Sultanlık ve yönetiminde benzeri olmayan Behrâm aynı zamanda çok güçlü ve iyi bir savaşçıdır.

Behrâm’ın Av Maceraları

Bir sabah Behrâm ava gitmeye karar verir. Adı Şeb-rengi olan hızlı, güçlü ve görkemli siyah atına binip adamlarıyla birlikte ava çıkar. Behrâm güçlü yapısı ve zekâsıyla çölde birçok vahşi hayvanı avlar. Karşılarına fil gibi büyük aslan gibi yırtıcı bir hayvan çıkar. Bu hayvan kime saldırdıysa onu parçalamıştır. Behrâm bu hayvanı bir darbesiyle avlar. Bunu gören herkes Behrâm’a dualar eder. Akşama kadar avlanmaya devam edip akşam dönerler.

Şiddetli yağmur ve rüzgâr olduğu bir günde Behrâm ava gitmeyip eğlence meclisi hazırlatır. Behrâm ava gitmediği günler eğlence düzenlemeyi adet edinmiştir. Eğlence meclisi kurulur, çalgılar ve dans edenler eşliğinde ziyafet verilir. Mecliste baştan ayağa cilveli ve endamı ile büyüleyen bir güzel çalgısını çalmaya başlar ve sesiyle adeta beli bükülmüş yaşlıları taze delikanlıya dönüştürür. Behrâm sabaha dek bu güzel ile birlikte eğlenir.

Behrâm bir gün yine adamlarıyla beraber ava çıkar. Avlanırken garip bir ses duyarlar. Behrâm sesin olduğu yere gittiğinde ağzında bir genci yutmak üzere olan bir ejderha görür. Ejderha Behrâm’ı görünce genci kenara koyup ona saldırmak için davranır. Behrâm da eline yay ve okunu alır. Ejderha ona doğru ağzından ateşler çıkarır ancak Behrâm da İbrahim Peygamber gibi Allah’ın izni ile ateşler içinde kalsa da ateş ona zarar vermez. Ejderhaya oklarla saldırsa da fayda etmez. Onunla mücadele 261 Şener Demirel, Behiştî: Heft Peyker Mesnevisi, Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve

ettikten sonra Behrâm gürzüyle ejderhayı öldürür. O sırada yaralı olan genç ölünce askerler bir mezar kazarlar ve cenaze namazını kılıp genci defnederler. Sonrasında Behrâm gencin mezarının üzerine türbe yaptırır. Ardından şehre dönüp eğlencesine devam eder.

Bir gün Behrâm eğlence meclisinde ziyafet verip adamlarıyla beraber eğlenirken huzuruna bir grup insan gelir. Şehirlerini harap eden aslanları Behrâm’a şikâyet ederler. Bunun üzerine Behrâm askerleriyle birlikte aslanların olduğu yere gidip onları tek tek öldürür. Böylece halk huzura kavuşur. Ardından Behrâm şehre dönerek eğlence meclisine katılır.

Behrâm’ın Çin Hakan’ı ile Savaşı

Çin Hakan’ı İran’a sefer düzenlemeye karar verir. Kendine bağlı beylerine mektup göndererek asker toplamalarını emreder. Toplanan kalabalık ve donanımlı orduyla yola çıkar. Çin Hanı ordu kalabalık olduğu için on bölüğe ayırıp her birine komutan atar ve Merv şehrine gideceğini söyleyip arkasından gelmelerini emreder. Merv şehrine geldiklerinde şehri yağmalayıp harap ederler.

Çin ordusunun yaptıklarının haberini alan Behrâm savaş için ordusunu hazırlar. Ancak komutanları Çin’in ordusunun çok kalabalık olduğunu, bu sebeple bu orduya galip gelmenin mümkün olmadığını söylerler. Behrâm askerlerine mal mülk bağışlayarak askerlerinin gönlünü eder. Behrâm, Allah’ın yardımı onunla olursa Çin ordusuyla baş edebileceğini anlatırken Rum diyarından bir haberci haber getirir. Rum Kayser’inin İran’a doğru sefere çıktığını, kalabalık ordusunun dünyada benzerinin görülmediğini, sahip oldukları savaş aletlerinin Behrâm’da olmadığını söyleyip Behrâm’ın gaflete düştüğünü ve her yerden düşmanın etrafını sardığını söyler. Bunu duyan Behrâm’ın gönlü kederle dolar. İki düşmanla da savaşmak istese de bunun mümkün olmadığını bilir. Bir çare bulmak için düşünür.

Behrâm, askerlerinin içinden güçlü ve iyi savaşçılarından oluşan bir birlik hazırlar. Geride kalanları tahtı koruması için şehirde bırakır. Yerine yürekli bir bey olan yeğenini geçirir. Kendisinin Tebriz’e gidip Allah’a dua edeceğini ve zaferle döneceğini söyleyip Çin ordusu yaklaştığında Çin Hakan’ına elçi göndererek Behrâm’ın kaçtığını söyleyip Çin Han’ına teslim olmalarını ister. Ardından hazırladığı

birlikle beraber Tebriz’e doğru yola çıkar. Bu haber Rum Kayser’ine de ulaşır. Bunun üzerine Kayser ordusuyla konaklayıp istirahata çekilir.

Çin ordusu yaklaşınca Behrâm’ın yeğeni Hakan’a elçi gönderir. Behrâm’ın kaçtığını, kendilerinin Çin Hakan’ına boyun eğdiğini, şehirlerini harap etmemesini istediklerini, tüm hazinelerini ona vereceklerini bildirir. Tüm İran halkı ve askerlerinin onu karşılayacağını, hizmetine gelip ona izzet ve ikramlarda bulunacaklarını söyler. Bu sözlere inanan Çin Hakan’ı İran yakınlarında konaklayıp gece gündüz yiyip içerek eğlenmeye başlar. Bir gece Çin Hakan’ı beyleriyle eğlenirler ve içkiyle sarhoş olup uykuya dalarlar. Bu sırada Behrâm askerleri ile beraber baskın yapar. Gürültüye uyanan Çin Hakan’ı durumu anlayıp elinde kılıcıyla dışarı çıkınca onu Behrâm karşılar. İki Şâh çarpışmaya başlar. Behrâm, Çin Hakan’ını kılıcıyla yaralar ve yere düşen Çin Hakan’ı orada can verir.

Behrâm Çin Hakan’ına galip gelince askerlerine zarar vermez. Çin Hakan’ının yerine esir düşen oğlunu kendisine haraç vermesi şartıyla tahta geçirir. Ardından yiyip içip eğlenirler. Yeni Han, Behrâm’a ismi Nigar olan ay yüzlü güzel kız kardeşiyle evlenmesini teklif eder. Behrâm da teklifi kabul eder ve nikah kıyılır. Yapılan düğünün ardından Behrâm, bu güzelle iki gün geçirir. Ardından Behrâm İran’a döner. Çin Han’ı da Behrâm’a veda edip emniyet içinde Çin’e döner.

Behrâm ile Rum Kayser’inin Anlaşması

Behrâm, ülkesine dönüp tahta geçince kâtip getirterek Rum Kayser’ine bir mektup yazılmasını emreder. Mektubuna Allah’ın adı ile başladıktan sonra Kayser’e selam eder. Ardından Kayser’e bir kötülüğü olmadığı halde neden kendisine düşmanlık beslediğini sorar. Kayser’in gücünün yetmeyeceği bir işe kalkışmamasını, eğer gaflet edip de taarruza geçecek olursa zarar uğrayacağını söyler. Bu düşmanlığı sebebiyle kendisine haraç vermesini, vermezse onunla savaşarak tahtını ve tacını alacağını, savaşırsa Behrâm’ın gücünü göreceğini bildirip kendisine düşmanlık eden Çin Hakan’ının sonunun nasıl olduğunu hatırlatarak mektubunu bitirir.

Kayser, Behrâm’dan gelen mektup okununca korkup Behrâm’ın isteğini kabul edip elçiye altın ve gümüşler verir. Aynı zamanda Kayser, güzel kızını Behrâm’a verip onu damadı kılarak dostluk kurmayı düşünür. Bu fikrini beyleriyle istişare eder.

Beyleri de bu fikri makul görünce Kayser, kızını çeyizi ve birçok değerli kumaş ve mücevherler ile birlikte elçilerle Behrâm’a gönderir.

Behrâm, Kayser’in gönderdiği kafileyi şehrin sınırında karşılar. Ardından elçilerin getirdiği hediyeler saraya götürülür ve saray adeta hediyelerle dolup taşar. Ardından Behrâm, izzet ve ikramlar karşıladığı Kayser’in kızı ile nikâhlanır. Gelini gördüğünde güzelliği karşısında dili tutulup kendinden geçer. Gönül verdiği bu güzelle sabaha kadar zevk ile vakit geçirir.

Ertesi sabah Behrâm, Kayser’in elçilerine benzeri görülmemiş bir ziyafet düzenler. Elçilere yüklü miktarda altın ve gümüşler verir. Kayser ile barış içinde olacağını ve bundan sonra birbirlerine destek olacaklarını bildirip elçileri gönderir. Bu haberi alan Kayser çok sevinir.

Behrâm’ın Hindistan’a Gidişi

Behrâm Hindistan’a sefer düzenlemek ister. Bunu nasıl yapacağı hakkında bilgi almak, düşmanının nasıl savaştığını öğrenmek ve hile ile fethetmek için Hindistan’a gitmeye karar verir. Yerine yeniden yeğeni Ners’i geçirir. Kendisi elçi kılığına bürünür ve Hint Şâh’ına götürmek üzere armağanlar hazırlatır. Ardından kâtibini getirterek mektup yazdırır. Mektubunda Hint Şâh’ından haraç ister. Haracı vermemesi hâlinde onunla savaşacağını, ülkesini harap edeceğini ve tahtı ve tacıyla birlikte onun canını alacağını söyler. Çin Hakan’ına olanları ve Rum Kayser’ini kendisine nasıl itaat ettirdiğini anlatır. Cahillik edip kendisiyle savaşmaya kalkışırsa onun başına türlü belalar açacağını bildirip mektubunu bitirir.

Behrâm yanına cesur ve güçlü adamlarını alarak yola çıkar. Hindistan’a vardıklarında Hint Şâh’ı onları güzel karşılayıp ikramlarda bulunur. Ardından Behrâm’ın gönderdiği elçiyi dinlemek için çağırtır. Elçi kılığındaki Behrâm mektubu okuyunca Hint Şâh’ı çok öfkelenir. Behrâm’ın haddini aşan şeyler söylediğini, savaşmaya gelirse Hint ordusunun gücünü göreceğini söyler. Ardından elçiye dönüp elçilere dokunulmaması kuralı sebebiyle onu öldürmediğini söyler. Behrâm da kendisinin haber getiren bir elçi olup görevini yaptığını söyler. Hint Şâh’ı Behrâm’a bakıp onun heybetli, konuşmayı bilen ve cesur biri olduğunu anlayıp beğenir ve onu alıkoymak ister. Behrâm’a hediyeler verip kaldığı yere gönderir.

Behrâm’ın Hindistan’daki Maceraları

Ertesi sabah Hint Şâh’ı eğlence meclisi tertip eder. Behrâm’ı da meclise çağırtıp onunla birlikte yiyip içip eğlenir. Bir ara Hint Şâh’ı Behrâm’a onu sevdiğini, kendisinin oğlu olmadığını, Behrâm’ın ülkesinde kalıp yerine geçmesini ve kızını da ona vereceğini söyler. Bunu duyan Behrâm çok sevinir ve teklifi kabul eder. Ardından eğlenceye devam ederlerken Behrâm, ne kadar güçlü olduğunu göstermek için en iyi güreşçilerle yarışmak ister. Bunun üzerine Şâh, dev cüsseli ve kuvvetli bir gencin güreştiğini söyleyip onu çağırtır. Behrâm bu gençle üç kez güreşir ve her defasında galip gelir. Bunun üzerine Behrâm herkesin beğenisini kazanır. Ardından izin alıp dinlenmek için odasına çekilir.

Behrâm ve Hint Şâh’ı halk ve askerlerin doldurduğu meydana çıkıp ata binme, at üstünde ok atma yarışı yaparlar. Behrâm yarışlarda galip gelir ve Şâh tarafından takdir edilir. Yarışın ardından gece boyunca eğlence meclisinde eğlenirler.

Ertesi sabah, Hint Şâh’ı vezirini çağırır. Behrâm’ı veliaht olarak atadığını, kızını ona verdiğini söyleyip kemer ve tac vererek bunu Behrâm’a iletmesini ister. Vezir durumu iletince Behrâm Şâh’ın kendisini hiç gurbette gibi hissettirmediğini, kendisine çok iyilik ettiğini söyleyip Şâh’a dualar eder. Kendisinin şah olmakta gözü olmadığını ancak yönetimde Hint Şâh’ına yardım edebileceğini söyler. Vezir Hint Şâh’ına gidip Behrâm’ın söylediklerini iletir. Şâh buna çok sevinir ve düğün hazırlıklarını başlatır. Behrâm ile kızının nikâhını o sırada kıyılır.

Hint Şâh’ının emriyle görkemli bir düğün hazırlığı yapılır. Büyük bir alanda çadırlar kurulur, ikramlar hazırlanır. Düğün türlü ikram ve eğlencelerle geceye kadar sürer. Gece olunca Behrâm, Şâh’tan müsaade alarak gelinle birlikte çadırlarına çekilir. Behrâm melek gibi güzel gelinle sabaha kadar zevk ile vakit geçirir.

Ertesi gün Behrâm ile karısı eğlenmeye devam ederken birden çadırlarına her yeri darmadağın eden siyah bir fil girer. Bunun üzerine Behrâm, file gürzüyle saldırarak onu öldürüp dışarı çıkarır. Onun bu kahramanlığını herkes takdir eder. Ollayı öğrenen Hint Şâh’ı da Behrâm’a altın ve gümüşler gönderir. Filin ölüsü bir hafta yerinde bırakılır ve herkes gelip seyreder.

Behrâm bir yıl kadar Hindistan’da kaldıktan sonra artık vatanına dönme vaktinin geldiğini düşünür. Bu isteğini karısına ve Hint Şâh’ına açıklar. Şâh, Behrâm’ı kalması için ikna etmeye çalışsa da Behrâm kararından dönmez. Yedi gün daha birlikte yiyip içip vakit geçirirler.

Behrâm kendisiyle gelmesi için karısını ikna ederek onunla birlikte askerlerin korumasında yola çıkarlar. Uzun bir yol gittikten sonra karşılarına ifrit ve yılanların mekânı olan, gergedanlarla dolu bir dağ çıkar. Behrâm ve askerleri birçok acayip yaratıkla mücadele ederek zorluklarla dağı geçerler. Ardından İran’a doğru yola devam ederler.

İran sınırına varan Behrâm’ı Şâh ve askerler büyük mutlulukla karşılar. Behrâm yeniden tahtına geçip tacını giyer. Halk Behrâm’ın dönüşüne çok sevinir ve kimsenin kalbinde keder kalmaz. Tüm ülkede büyük bir şenlik olur. Yiyip içip eğlenerek yaz ve kışı geçirirler.

Behrâm’ın Saray Yaptırması

Güz gelip geçer ve tekrar kış gelir. Kışın zor şartları ve soğuğu her yerde hissedilir. Behrâm yedi iklimi fethettiği için ordusunu dağıtıp sabah akşam eğlencelerine devam eder. Behrâm, elçi göndererek Arap, Mısır ve Frenk şahlarından kızlarını ister. Bunun üzerine sultanlar isteğini yerine getirip kızlarını gönderirler. Behrâm, kızlarla evlenip hoşça vakit geçirir.

Bir gün Behrâm, içinde gül bahçelerinin olduğu, her ağacının türlü meyveler verdiği, tehlikelere karşı korunaklı cennet köşkü gibi bir saray yaptırmak ister. Bunun için maharetli bir mimar bulunur. Üstad Sinnimâr’ın yanında bir süre kalıp ona hizmet etmiş bu mimar aynı zamanda iyi bir ressam ve mühendistir. Behrâm nasıl bir saray istediğini anlatırken mimar da sarayın bir taslak resmini çizip ona gösterir. Behrâm bunu beğenir ve mimar çalışmalara başlar. Behrâm’ın istediği gibi, duvarları resimlerle süslü, her bir köşkü belirli bir renk ile bezeli yedi köşk bulunan görkemli bir saray yapılır. Behrâm tamamlanan sarayı görünce cennette olduğunu sanır.

Behrâm’a Anlatılan Hikâye ve Öğütler

Behrâm’ın yaptırdığı saraydaki her bir köşke yedi iklim padişahlarının kızları yerleşir ve yerleştikleri köşkün rengine göre elbiseler giyip köşkü bu renge göre

döşerler. Behrâm da gittiği köşkün rengine göre elbiseler giyip perşembe gününden başlayarak haftanın her bir gününde bir köşke gidip oradaki kızla zevk içinde vakit geçirir. Behrâm’ın gittiği köşklerdeki kızlar padişah babalarının ona iletilmek üzere anlattığı bir hikâyeyi ve öğütleri anlatırlar.

Birinci Gece

Behrâm ilk gece siyah elbiseler giyerek siyah renkteki köşke gider ve köşkteki güzel onu naz ve cilvelerle karşılar. Behrâm siyahlara bürünmüş Hint Şâh’ının kızıyla eğlenip birlikte olduktan sonra kız, babasının Behrâm’a iletmesi için söylediği nasihatleri ona söyler. Adaletli olması ve devleti adaletle yönetmesi hakkında öğütleri ilettikten sonra babasının anlattığı şu hikâyeyi anlatır:

Hindistan’da adaletiyle nam salmış ulu bir Şâh vardır. Ülkesinde halkı huzur içinde yaşar. Mısır ve Acem diyarları bu ülkeyi kıskanırlar. Önceden çok eziyet görmüş bu ülke bu şahın adaletli yönetimi sayesinde huzura kavuşmuştur. Adaleti öyle yayılmıştır ki aslanlar gûrlar (yaban eşekleri) korkmasın diye gizlenir, kaplanlar ceylanla karşılaşmamak için dağa çıkar.

Şah için fakir ve zengin bir konumdadır. Şâh, düzenli olarak tebdil-i kıyafet ile halkın arasına karışıp insanların nasıl yaşadıklarını araştırmakta, zulme uğrayan varsa adaleti sağlamaktadır. Bu sayede cihan halkı huzur içinde yaşar.

Bir gün Züleyha gibi eşi benzeri görülmemiş güzellikte bir genç kız Şâh’ın esiri olur. Şâh bu kıza gönlünü kaptırır ve ondan kendisine yâr olmasını ister. Bunu duyan kız, hiddetle karşı çıkıp Şâh’a yoluna gitmesini, kendisini incitmemesini, yoksa onu ateşlere atıp yakacağını söyler. Bu sözler üzerine Şâh yaptığına pişman olur, nefsine uyduğu için kendine kızar ve intihar etmek ister. Kendini yakmaya çalışırken etrafındakiler durumu fark edip ona zorla engel olurlar.

Hikâyeden sonra babasının öğütlerine devam eden kız, Şâh eğer bir kere dahi olsa zulme göz yumarsa askerin bunu adet edineceğini ve sonrasında öfkelenmenin fayda etmeyeceğini söyler. Nasihat ve hikâyelerin ardından Behrâm ile kız birbirlerine sarılıp uyurlar.

Behrâm, ikinci gece beyaz bir elbise giyerek beyaz köşke gider. Bu köşkteki Rum Kayser’inin kızı da Behrâm’ı hoşça karşılar. Behrâm, beyazlarla süslü bu kızla eğlenip birlikte olur. Ardından kız, babasını nasihatlerini Behrâm’a anlatır. Şâh’ın cömert olması gerektiğini, mal düşkünü olmamasını, cömertlik yaparak gönüller kazanabileceğini, sultanların hünerinin adalet ve cömertlik olduğunu söyler. Ardından şu hikâyeyi anlatır:

Rûm diyarında cömertliğiyle meşhur bir Şâh vardır. Yedi iklime hükmeder, onun zamanında zengin fakir eşittir. Hangi memleketi fethetmeye yönelse onun cömertliğinin namı yayılması sebebiyle, eline yay ve kılıç almasına gerek kalmadan o memleketin halkı kendi isteğiyle ona boyun eğer.

Bir gün oğlu Şâh’a, âleme hükümdar olduğundan beri eline hiç kılıç almadığını söyleyip memleketleri fethetmenin ve düşmanı öldürmenin yolu kılıç iken onun kılıç olmadan cihana nasıl hükmettiğini sorar. Babası, eline kılıç almadıysa da altın ve gümüşü tuzak gibi kullanıp halkın gönlünü kazandığını ve kendisine boyun eğdiğini, cömertliği sayesinde zengin ve fakirin kendisini sevdiğini söyler. Oğluna, bir halkın kendisini sevmesini istiyorsa altını sevmemesini, böylece halkın onu seveceğini, elinde ne varsa etrafına dağıtmasını nasihat ederek o zaman diyarların nasıl fethedildiğini göreceğini söyler.

Hikâyenin ardından Kayser’in kızı nasihatlere devam edip Behrâm’a cömertlerin cehenneme girmeyeceğini, bundan büyük kazanç olmadığını, cimrilerin ise cennete giremeyeceğini, bu sebeple cimri olup kendisini alçaltmamasını söyler.

Üçüncü Gece

Behrâm’ı üçüncü gece kırmızılar giyinen Acem güzeli karşılar. O da babasının nasihatlerini anlatır. Bir şahın cesur olması gerektiğini, kılıçla yedi iklimin kapısının açılacağını, savaşta korkup kaçan Şâh’ın taç giymeye lâyık olmayacağını, savaşta yiğit olmanın ve kılıç kullanmayı bilmenin önemli olduğunu anlatır. Ardından Behrâm’a şu hikâyeyi anlatır:

İskender tüm dünyaya hükmettikten sonra Mısır ve Şam da onun hükmü altına girer. Kılıcının kuvvetine deniz ve kara ona boyun eğer. Cihana hükmettikten sonra İskender, tahtına oturur ve yiyip içip eğlenir. Sabah akşam sohbet ederek vakit geçirir.

Bir gün bir kimse İskender’e kâinatın yaratılmasından bu yana onun gibi hükümdar gelmediğini, gittiği her yeri fethedip orada namını bıraktığını söyleyip bunu nasıl başardığını sorar. İskender, savaştığında düşmanın kendisine karşı kuvvet bulamadığını, düşmanından korkmadığı için zayıf düşmediğini ve kaybetmediğini, kararlı olan hükümdarın her türlü tehlikelerden kurtulabileceğini, zaferi Allah’ın verdiğini, kılıcın buna bahane olduğunu söyler.

Dördüncü Gece

Behrâm dördünce yeşil köşkteki Çin Şâh’ının kızının yanına gider. Yeşillere bürünmüş bu güzel de Behrâm’la eğlendikten sonra babasının nasihatlerini aktarır. Hükümdarların siyaset bilmesi gerektiğini, halkın sadece iyilikle yönetilemeyeceği, bazen siyaset bazen iyilikle yönetilmesi gerektiği, siyasetle yönetilmeyen ülkenin harap olacağını söyler. Yönetimde itidalli olmasını, zulme ve zalime meyletmemesini, aksine zalimleri korkutması gerektiğini söyler. Ardından şu hikâyeyi anlatır:

Çin’de siyasette mahir olup yönetiminden emin olunan bir Şâh vardır. Bu Şâh’ın halka eziyet eden bir beyi vardır. Beyin yaptığı bütün eziyetleri bir deftere yazıp Şâh’a sunarlar. Bunu gören Şâh çok sinirlenir ve öldürmek maksadıyla beyi huzuruna çağırır. Ancak bey haberi alınca korkup bir yere saklanır. Şâh beyi bulamayınca onu terbiye eden kimseyi öldürmek ister. Halk ise onun bir suçu ve günahı olmadığını, yok yere kanına girmemesini söylerler. Şâh ise zalim beyi onun yetiştirdiğini, ona yardımcı

Belgede Türk edebiyatında "Hamseler" (sayfa 182-193)