• Sonuç bulunamadı

3. Haber Ulaştırmada Şâyia Usulü

3.2. Bu Yöntemin Bilinçli Olarak Kullanılması

Kulaktan kulağa haberlerin yayılarak ciddi neticelerin ortaya çıkmasına neden olan bu usulün, bazı zaman ve olaylarda bilinçli olarak işletildiğini, bununla topluluk ve devletlerin çeşitli menfaatler hedeflediğini de görmekteyiz. Tarihte yaşanmış birçok olayda bu yönteme müracaat edilmiştir. Bu yöntem, bazen lehte kullanılırken bazen de düşman tarafın ya da düşmanla çeşitli nedenlerle işbirliği yapan içteki kimselerin faaliyetleri olarak dikkatlice takip edilmesi gereken vak’alar şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle Kur’an-ı Kerîm’de Müslümanlar bu konuda ikaz edilmekte, gelen haberleri araştırmaları, yoksa akıbeti feci olan durumların, haksızlıkların ortaya çıkabileceği şeklinde uyarılmaktadırlar.771

Gerçekten de ortalıkta dolaşan haberlerin kaynağı son derece önemlidir. Kimin ne amaçla getirdiği mutlaka tespit edilmelidir. Zira duyulan her haber doğru kabul edilirse ortaya son derece kötü sonuçlar, mağlubiyetler çıkabilir. Uhud harbinde Ebû Süfyân ile Hz. Peygamber (s) ertesi yıl Bedir’de yeniden karşılaşmak üzere anlaşarak ayrılmışlardı. Ertesi yıl Müslümanlar karşılaşma için hazırlıklarını yapmaya başlamışlardı. Medine’den Mekke’ye

770 Vâkıdî, Meğâzî, I/341–342; İbn Sa’d, Tabakât II/50; Beyhakî, Delâil, III/320–321; İbn Seyyid, Uyûn, II/38;

İbn Kesîr, Bidâye, IV/61.

umre yapmak için gitmiş olan ve henüz Müslüman olmamış bulunan Nuaym b. Mes’ud el- Eşcaî orada Ebû Süfyân ile karşılaştığında Ebû Süfyân ondan Müslümanların savaş hazırlıklarına başladıklarını öğrenmiş ve korkuya kapılmıştı. Ebû Süfyân, Müslümanları bu işten vazgeçirmek için Nuaym’a birçok vaatte bulunarak Mekkelilerin çok kuvvetli bir ordu hazırlayarak yola çıktıkları haberlerini Medine’de yaymasını istemişti. Nuaym vaatlere kanarak Medine’ye dönmüş ve halk arasında müşriklerin çok büyük bir ordu hazırlamış oldukları, şayet Bedir’e çıkılırsa büyük bir hezimetin kaçınılmaz olduğu propagandasını yaymıştı. Umre’den yani karşı tarafın merkezinden gelen bir şahsın getirdiği bu taze haberler gerçekten etkili olmuş ve münafıkların da tesiri ile halk sefere çıkma konusunda gevşeklik göstermeye başlamıştı. Hz. Peygamber (s) olaya müdahale etmiş, “Hiç kimse gelmese de

varlığımı kudreti altında tutan Allah’a yemin olsun ki bu sefere çıkacağım.” diyerek tavrını

ortaya koymuş ve Müslümanları cesaretlendirmişti. Bedir’e kadar çıkıldı ama Ebû Süfyân orduyu hazırlamış olmasına rağmen korkuya kapılmış, kıtlık yılı olduğunu bahane ederek Mekke’ye geri dönmüş ve çarpışmaktan kaçınmıştı.772 Şayet bu propaganda içeren, etrafa yayılan yalan haberlere inanılsaydı, bu zafer elde edilmeyecek, kazanılan saygınlık yerine zayıflık gösterilmiş olacaktı. Ayrıca Müslümanlar kıtlık olmasına rağmen bu sefer ile Bedir pazarında buldukları imkân ile ticaret yapmışlar ve büyük maddi kazanımlar elde etmişlerdi.773

Bu yöntemin bilinçli olarak, hayırlı işler ve haberlerin kısa sürede yayılması, herkesin bundan haberdar olması için kullanıldığı da olmuştur. İslâm’ın ilk günlerinde herkes Müslümanlığını gizliyor, dolayısıyla kimin Müslüman olduğunu tespit etmek için müşrikler çeşitli yollarla öğrenmek gayreti içerisinde bulunuyorlardı. Hz. Ömer ise Müslüman olduğunda bunu herkesin biran evvel duymasını istemişti. Bunu, kendisi ilân etse sadece etrafta bulunanların haberi olacaktı. Ama O, bir anda herkesin haberi olmasını istiyordu. Kendisine “falanca adama bunu söylemen yeterlidir, onun ağzı sır saklamayı bilmez” denildi. Hz. Ömer bu adamın Cemîl b. Ma’meru’l-Cumahî olduğunu öğrenip hemen yanına gitti ve Müslüman olduğunu ona söyledi. Adam bunu işitir işitmez doğru Kâbe’ye koştu ve avazı çıktığı kadar bağırmaya durumu orada bulunanlara haber vermeye başladı. Hz. Ömer de Kâbe’ye geldi. O’nun Müslüman olduğunu öğrenen müşrikler, üzerine hücum ettiler, saatlerce

772 Gerekli bilgiler için bkz. Vâkıdî, Meğâzî, I/386–388; İbn Sa’d, Tabakât II/59–60; Belâzürî, Ensâb, I/340;

Taberî, Târîh, III/41–42; İbnü’l-Esîr, Kâmil, II/176; İbn Seyyid, Uyûn, II/53–54; İbn Kesîr, Bidâye, IV/87.

çarpıştılar.774

Kıblenin Beytü’l-Makdis’ten Kâbe’ye çevrilişi haberi de buna benzer bir şekilde insanlara çok kısa zamanda duyurulmuştur. Hz. Peygamber (s)’in Benî Seleme kabilesini ziyaret ettiği sırada, o mahallenin mescidinde kıldıkları öğle namazında vuku’ bulan bu hâdise cemaatte bulunan bir kimsenin başka bir mescide, oradakilerin diğer mescittekilere bu şekilde halka halka kısa sürede tüm her tarafa yayıldığı bir haber olmuştur.775 Hz. Peygamber (s) de Veda hutbesinde vermiş olduğu çok önemli bilgileri duyanların duymayanlara ulaştırmasını istemiştir. Sözlerini işitip, ezberleyip işitmemişlere ulaştıranlara Allah’ın yüz aydınlığı, neşe vermesini dilemiş,776 böylelikle bu haberlerin kısa sürede kulaktan kulağa tüm insanlara ulaşmasını sağlamıştır.

Normal zamanlarda meşru görülmeyen bazı hareketler (Kışkırtma, yalan söyleme vs.) savaşta, meşru görülmüş, Hz. Peygamber (s)’in “Harp hiledir.”777 hadisince uygulamaya da konulmuştur. Mesela, Nuaym b. Mes’ud Müslüman olmuş, ama Hz. Peygamber (s)’in emri ile Müslümanlığını kimseye açıklamamıştı. Hendek savaşı esnasında mensubu olduğu Ğatafân kabilesi ile müşrikler ve Benî Kureyzâ Yahudileri arasında iş birliği yapılınca Hz. Peygamber (s); “Yapabilirsen bizi kuşatmış olan kavimlerin arasına gir, (kulaktan kulağa yayılacak

haberler vererek) onları birbirlerinden soğut”,778 “Çünkü harp aldatmaktan ibarettir” buyurdu.779 Bu emir üzerine Nuaym, kendi kabilesi, Mekke müşrikleri ve Benî Kureyzâ Yahudileri arasında onları birbirine düşürecek haberleri yayarak dolaştı. Bu sayede düşmanların araları açıldı, yapılan bu propaganda ile iş birlikleri ve müttefiklikleri zedelenmiş oldu.780 Bu görevi yapana “Muhazzil” denmekte olup bundan maksat; deha ve siyasetiyle düşman topluluğu bozup dağıtmaktır.781 Başka zamanlarda da Müslümanlar bu yöntemi değişik şekilleriyle kullanmışlardır. Hayber fethinden sonra Haccâc b. İlâtü’s-Sülemî, Hz. Peygamber (s)’den Mekke’de bulunan eşi ve dağınık haldeki mallarını müşriklerin ellerinden

774 İbn Hişâm, Sîre, I/373–374; İbnü’l-Esîr, Kâmil, II/86–87; İbn Kesîr, Bidâye, III/81–82.

775 İbn Sa’d, Tabakât, I/242; Ahmed b. Hanbel, III/284; Buhârî, İmân, 30, Salât, 31; Müslim, Salât, 11; Tirmizî,

2/170; İbn Abdi’l-Berr, İstîâb, IV/1919; İbnü’l-Esîr Üsdü’l-Gâbe, VII/284.

776 Ahmed b. Hanbel, IV/80.

777 İbn Hişâm, Sîre, III/240; Buhârî, Cihâd, 157; Müslim, Cihâd, 17–18.

778 İbn Hişâm, Sîre, III/240; Vâkıdî, Meğâzî, II/480; İbn Sa’d, Tabakât, IV/278; İbn Hacer, İsâbe, III/568; İbn

Abdilber, İstîâb, III/557; Kettânî, et-Terâtîbü’l-İdâriyye, II/125 vd.; Çağatay, Neşet, İslâm Tarihi, s.220.

779 İbn Hişâm, Sîre, III/240; Buhârî, Cihâd, 157; Müslim, Cihâd, 17–18.

780 Konu ile ilgili detaylar için bkz. İbn Hişâm, Sîre, III/240–242; Vâkıdî, Meğâzî, II/480–485; İbn Sa’d, Tabakât,

II/278; Zührî, Meğâzî, s.80; İbn Seyyid, Uyûn, II/65; İbn Kesîr, Bidâye, IV/113; Belâzürî, Ensâb, II/69.

781 Kettânî, et-Terâtîbü’l-İdâriyye, II/125; Ayrıca Peygamberimiz tarafından görevlendirilen Nemmam (Kovucu,

kurtarmak için izin istemiş, müşriklerin hoşlarına gidecek ve Hz. Peygamber (s) ve ashâbının aleyhinde olacak bazı sözleri söyleme müsadesini de almıştı. Mekke’dekilerin henüz onun Müslüman olduğundan haberleri yoktu ve çok önemle takip ettikleri Hayber harbinin sonucu hakkında merakla bekleşiyorlardı. Gelip gidenden haberler soruyorlardı. Haccâc, Mekke’ye geldiğinde hemen etrafını sarıp haber almaya çalıştılar. Haccâc’da bütün mallarını toplamaları ve alacaklarını da getirmeleri karşılığında müjdeli haberler vereceğini söyledi. Bunun üzerine Haccâc’ın istediği her şeyi yaptılar. Haccâc, hoşlarına gidecek şekilde onlara haberler veriyor, Yahudilerin gâlib, Müslümanların ise mağlup olduklarını, mallarının heder olduğunu bildiriyordu. Bu, müşrikleri büyük sevince Mekke’deki Müslümanları ise büyük kedere düşürmüştü. Abbâs b. Abdilmuttalib de çok kederlenmişti. Daha fazla dayanamayan ama alacaklarını da almış bulunan Haccâc, üç gün boyunca kimseye söylememesi şartı ile olup bitenleri Abbâs b. Abdilmuttalib’e haber verdi ve üç gün içinde de Hayber’e doğru yola çıktı. Üç gün sonra ise Abbâs b. Abdilmuttalib bu zaferi Kâbe’nin çevresinde insanlara bahsetmeye başladı. Bunun üzerine müşrikler bu haberin doğruluğunu araştırmaya başladılar. Artık beşinci günün sonunda zafer haberi her tarafa yayılmıştı. Bu kez bu haber ile müşrikler büyük bir yıkıma uğradılar.782

Kulaktan kulağa çok hızlı bir şekilde haberlerin yayılmasına karşı bazen güvenlik ve strateji gereği engel olmak da gerekir. Gizlice hareket edilmek ve ani baskınlarla zafere ulaşmak istenildiğinde hareket haberlerinin duyulmaması için ciddi tedbirler almak zorunludur. Hz. Peygamber (s)’in Mekke üzerine sefere çıkma kararı aldığında bunu gizli tuttuğunu,783 ordunun ne tarafa gitmek üzere hazırlandığını kimseye söylemediğini784 daha önce aktarmıştık. Hz. Peygamber (s) bundan ayrı olarak da tedbirler almış, Mekke’ye giden yollar ve geçitlere nöbetçiler dikip, bu nöbetçileri denetleme işini de Hz. Ömer’e vermiş,785 bu hazırlık haberinin Mekke’ye ulaşmaması için çok hassas davranmıştı. Hatta görülen ve Mekke’ye gittiği belli olan kim olursa olsun yakalanması ve alıkoyulmasını emretti. Bu sayede ne casus ve gözcülerin, ne de kulaktan kulağa bu haberin Mekke’ye ulaşması mümkün oldu.786 Bu konuda gerekli tüm tedbirleri alan Hz. Peygamber (s) “Ey Allah’ım! Yurtlarına

ansızın varıp kavuşuncaya kadar, Kureyşlilerin casus ve habercilerini tut, görmez ve işitmez

782 İbn Hişâm, Sîre, III/359–361; Vâkıdî, Meğâzî, II/702–705; Ahmeb b. Hanbel, III/138–139; İbn Sa’d, Tabakât,

IV/270; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Gâbe, I/382.

783 Vâkıdî, Meğâzî, II/796; İbn Sa’d, Tabakât, II/134. 784 Vâkıdî, Meğâzî, II/802–804.

785 Ebû Yûsuf, Kitâbu’l-Harâc, s.213; Vâkıdî, Meğâzî, II/796; İbn Sa’d, Tabakât, II/134. 786 Vâkıdî, Meğâzî, II/796.

et! Kureşlilerin gözlerini bağla! Beni birden bire görsünler!” diyerek dua ettiği

kaynaklarımızda geçmektedir.787

Hz. Peygamber (s)’in yanında gerek dinî gerek idârî tüm yöntemleri çok büyük bir dikkatle takip eden ashâbı, ondan sonra ki uygulamalarda da aynen onun yolu ve yöntemlerini takip etmişlerdir. Elbette bu konuda en baştaki örnekler olarak dört büyük sahâbe yani ilk dört halife gelmektedir. Onlar Hz. Peygamber (s)’in dinî ve siyasî tüm uygulamalarını öylesine özümsemişler ki tüm olaylarda O’nun yöntemlerini kullanmışlardır. Daha Hz. Peygamber (s) vefat ettiği anda Hz. Ömer’in, Hz. Peygamber (s)’in ölmediğini söyleyip feveran ettiği şeklindeki rivayetler bize bunu göstermektedir. Çünkü Hz. Ömer bunu henüz tedbirler alınmadan bu acı haberin kulaktan kulağa yayılarak bekleşmekte olan düşmanlara ulaşmaması için yapmıştı. Bu rivayetler iyi tahlil edilmelidir. Zira İslâm’ı en iyi bilenlerden birisi olan Hz. Ömer’in, ölüm hadisesini kabul etmemesi,788 onun Hz. Mûsa’nın bayıldığı gibi bayıldığı,789 Hz. İsâ’nın uruc ettiği düşüncesine kapıldığı vehmi,790 bilinen Hz. Ömer’e yakışmamakta, Kur’an ayetleri daha nazil olmadan beyan ettiği görüşlerine muvafık daha sonra ayetlerin inmesi∗ gerçeğine uymamaktadır. Çünkü bizzat Kur’an’da Hz. Peygamber (s)’in bir beşer olduğu, fani olduğu791 defalarca ifade edilmekte, Hz. Peygamber (s)’in bizzat kendisi özellikle Veda Haccı’ndan sonra ölümünün yaklaştığını ifade etmesi tevatüren bilinmektedir. Öyle ise Hz. Ömer ile ilgili rivayetlerin yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir. O an için mevcut ortamı tahlil ettiğimizde; yalancı peygamberlerin zuhur etmiş olduğu, Üsâme’nin sefere gönderilmek üzere bulunduğu, münafıkların yoğun bir faaliyete girişmiş oldukları, Hz. Peygamber (s)’in kendi yerine idareyi ele alacak bir kimseyi açıkça tespit etmemiş olması, ensar ve muhacirin, hatta Ensar’ın bile kendi içerisinde (Evs ve Hazrecliler olmak üzere) başa gelmek için mücadeleye başlamak tehlikesinde oldukları aşikârdı. Bütün bunları değerlendiren Hz. Ömer, Hz. Peygamber (s)’in ölüm haberinin duyulmasını istemiyor, idareyi sağlama aldıktan sonra bu gerçeğin ilân edilmesi gerektiğini düşünüyordu. Hz. Peygamber (s) defin işlemlerine daha başlanmadan halife seçimi işinin Hz. Ömer’in önderliğinde

787 İbn Hişâm, Sîre, IV/39–40; Vâkıdî, Meğâzî, II/796; Taberî, Târîh, III/112; İbnü’l-Esîr, Kâmil, II/244. 788 İbn Sa’d, Tabakât, II/267; Belâzürî, Ensâb, I/563.

789 Abdurrezzâk, el-Musannef, V/434. 790 İbn Sa’d, Tabakât, II/267.

“Muvâfakât-ı Ömer” diye bilinen onun daha ayetler nazil olmadan görüş beyan etmesi ve daha sonrasında onun

bu görüşlerini teyid eder mahiyette ayetlerin nazil olması olayları için şu ayetlerin tefsirlerine bakılabilir; Bakara, 2/215, 219; Ahzab, 33/53; Tevbe, 9/84. Ayrıca bkz. Buhârî, Salât, 32.

gerçekleşmiş olması,792 halife tespit edildikten sonra defin işlemlerinin gerçekleştirilmesi bunu ispat etmektedir. Kanaatimizce Hz. Ömer iç ve dış tehditlere karşı bir siyasî ve idârî boşluğun oluşmaması için vefat haberinin gizli tutulmasını istemiştir. Bu büyük bir istihbarî tedbirdir. İlk anda söylediği cümleler de bunu göstermektedir, O’nun söylediği cümleler şunlardı: “Rasûlüllah vefat etmemiştir,793 münafıklar yok olmadıkça Rasûlüllah ölmez,794 “Hiç

kimseden Muhammed öldü dediğini işitmeyeyim, yoksa kılıcımı onun boynuna vururum!,795

“Vallahi Ben Allah’ın, Rasûlüllah’ı öldü diyen münafık adamların dillerini kestirinceye kadar

yaşatacağını umuyorum!”796 Hz. Ömer, bir şeyin şuyu’u vuku’undan beterdir, düşüncesi ile ilk etapta vefat haberin kulaktan kulağa her tarafa yayılmasının tehlikesi sebebiyle bu şekilde davranmıştır.

Daha sonraki günlerde Halife Hz. Ebû Bekir de kulaktan kulağa haberlerin yayılması konusunda benzer tavırlarla bu yöntemden değişik şekillerde istifade etmiştir. Hz. Ebû Bekir’in halifeliğinin ilk günlerinde çevre kabilelerden gelen ciddi ayaklanmalarla uğraşmak zorunda kaldığı malumdur. Bu kabilelere karşı müdahalede haberleşme son derece önem arz etmiştir. Zira alınacak tedbirlerin başarıya ulaşabilmesi için gizli kalması önemlidir. Bu sebeple Hz. Ebû Bekir dönemin en etkili haberleşme aracı olan haberin kulaktan kulağa yayılma işini kendi stratejisi için çok iyi kullanmıştır. İsyancıları bastırmak üzere bizzat ordunun başında bazı kabileler üzerine yönelmiş, ilk olarak Benî Ferâze kabilesinin üzerine yürümüş ve mevcut kuvvetlerini dağıtmıştı.797 Bu başarıdan sonra kendisine yapılan “ordunun

önünde harbin içinde iken başına gelebilecek bir tehlikenin İslâm devletini ve toplumunu halifesiz bırakacağı, bunun da çok büyük tehlikelere sebep olacağı” yönündeki Hz. Ömer, Hz.

Ali gibi sahâbilerin telkinleriyle bizzat ordunun başında olmak kararından vaz geçmişti.798 Ordu komutanlığını da Hâlid b. Velîd’e devretmişti. Ama Hâlid’i direkt olarak Benî Esed kabilesinin üzerine göndermiş,799 buna rağmen kendisinin ordunun başında Hayber’e gideceğini ilân ederek Medine’ye dönmüştü.800 Böylelikle bu haber etrafta kısa sürede

792 İbn Hişâm, Sîre, IV/307–309; Taberî, Târîh, III/208–209; İbnü’l-Esîr, Kâmil, II/328–329; Ahmed b. Hanbel,

I/55–56; Belâzürî, Ensâb, I/581; Yakûbî, Târîh, I/123.

793 İbn Sa’d, Tabakât, II/267; Belâzürî, Ensâb, I/563. 794 İbn Sa’d, Tabakât, II/267.

795 Ebû Hanîfe, Müsned, s.36.

796 Zührî, Meğâzî, s.132–133; Abdurrezzâk, el-Musannef, V/484. 797 bkz. Taberî, Târîh, III/221; Ceatânî, İslâm Tarihi, VII/851.

798 Vâkıdî, Kitâbü’r-Ridde, s.33; Taberî, Târîh, III/221; Hamîdullah, Muhammed, el-Vesâik, s.345. 799 Vâkıdî, Kitâbü’r-Ridde, s.33; Belâzürî, Ensâb, I/129; Taberî, Târîh, III/225; Yakûbî, Târîh, II/129. 800 Belâzürî, Ensâb, I/114; Taberî, Târîh, III/227.

yayılmış, birçok koldan düşmanlara saldıracağı imajı ortalığa yayılmış oluyordu. Bu tutum da civar kabilelerin içine korku düşürmüş ve kendini güçsüz hisseden birçoğunun isyandan vaz geçmesine sebep olmuştur.

Yine Hz. Ebû Bekir hilâfeti döneminde komutanlara, sefer halindeyken tanınmayan ve ne olduğu bilinmeyen yabancı kişilerin, asker arasına fitne sokabileceği endişesiyle, orduya alınmamasını bizzat emretmiştir.801 Bu tutum olumsuz haberleri ordu içerisinde yayarak zarar vermeye çalışan diğer devlet ve fitne gruplarına karşı alınan ciddi bir tedbirdir. Aynı zamanda ordunun gizli halleri, harekât planları ve stratejik bilgilerinin başkaları tarafından haber alınmaması için zaruri bir uygulama olmuştur.

Hz. Osman dönemi, haberlerin kulaktan kulağa yayılmasının daha çok olumsuz yönlerinin yaşandığı bir dönem olmuştur. Örneğin, Onun Hilâfeti döneminde görevden alınması sebebi ile Amr b. el-Âs, Hz. Osman’ın aleyhinde şiddetli bir propaganda faaliyeti içerisine girmiş, birçok beldeyi dolaşarak yaydığı haberlerle halkı yönetime karşı ayaklanmaya sevk etmişti. Öyle ki gerek önde gelen sahâbileri (Hz. Ali, Talha, Zübeyr vb.) gerek dağ başında yaşayanları harekete geçirmiş, bu konuda kendi ifadesi ile “Dağ

başlarındaki çobanlara varıncaya dek herkesi Osman aleyhine kışkırttım”802 diyerek olayın vahametini ortaya koymuştur. Menfi propagandanın şekillerinden olan bir olayı olumsuz şekilde halk arasında sürekli gündeme getirmek, sağlıksız bir haberleşme olmasına rağmen bunu yapan kimselerin istedikleri sonuçları ortaya çıkarması açısından son derece etkili bir yöntem olduğunu görmekteyiz.

Hz. Osman dönemi ile ilgili olarak bu konuda maalesef çok sayıda örnek bulunmaktadır. Örneğin, Hz. Osman aleyhine Mısır’da gerçekleşen olumsuz tabloda bu yöntemin çok büyük etkisi olmuştur. İbn Ebî Huzeyfe ve İbn Ebî Bekir, Mısır’da Hz. Osman aleyhinde çok ciddi eleştirilerde bulunmuşlardır. Halife Hz. Osman’ın Ebû Bekir ve Ömer’e muhalefet ederek değişik uygulamalar yaptığını, üstelik Mısır’a atanmış olan vali Abdullah’ın Kur’an’ı inkâr etmesi nedeniyle öldürülmesinin Hz. Peygamber (s) tarafından mubah kılındığını,803 diğer taraftan halifenin Hz. Peygamber (s)’in Medine’den sürgün ettiği kimseleri ashâbın muhalefetine rağmen tekrar Medine’ye getirdiğini ve Saîd b. el-Âs ve İbn Âmir gibi Ümeyyeoğullarını vali yaptığını söyleyerek halifenin kanının mubah olduğunu

801 Taberî, Târîh, III/227. 802 İbnü’l-Esîr, Kâmil, III/55.

iddia ediyorlardı.804 İnsanlar içerisinde birçok kimse, onların bu dedikodularına inanmış ve dolayısıyla bu tahriklerin bir sonucu olarak halife hakkında ağır hakaret dolu ifadelerle onu eleştirmişlerdi.805 Afrika seferi dönüşünde Abdullah b. Sa’d valiler toplantısı için Medine’ye çağrılmıştı. Valinin Medine’de olmasını fırsat bilen İbn Ebî Huzeyfe ve İbn Ebî Bekir boş durmamışlar, halkı Hz. Osman aleyhine ayaklandırma faaliyetlerine başlamışlardı. Bu faaliyetlerde ismi öne çıkan ise Muhammed b. Ebî Huzeyfe idi. İbn Ebî Huzeyfe’nin kışkırtmaları kısa süre sonra meyvesini vermeye başladı. Onun söylediklerinden etkilenen, yönetimden memnun olmayan bazı kimseler, etrafında toplanarak onu kendilerine başkan olarak seçtiler. Bu arada Halife Osman, Mısır’da ve diğer bölgelerde buna benzer faaliyetlerin kendisine bildirilmesi üzerine, şehirlere birer müfettiş göndermeye karar vermişti. Halife bu amaçla yanına çağırdığı Ammâr b. Yâsir’den daha önce aralarında meydana gelen sürtüşmeden dolayı ondan özür dileyerek, meydana gelen olaylar hakkında bilgi getirmesi için onu Mısır’a göndermişti. Ancak Ammâr Mısır’a varınca, halife ile aralarında geçmişte meydana gelen tartışmaların etkisi ve kini ile Hz. Osman aleyhindeki gruba katılmış, Medine’deki valiler toplantısından geri dönen vali İbn Ebî Serh ise halifeye mektup yazarak Ammâr’ın İbn Ebî Huzeyfe’nin bulunduğu gruba katıldığını söyleyerek,806 onu cezalandırmak istediğini bildirmişti. Ancak halife, geçmişte onun dövülmesi sonrasında karşılaştığı tepkiler nedeniyle buna engel olurken Ammâr’ın kendisine gönderilmesini emretmişti. Bunun üzerine halifeye muhalif olan bu grup, valinin Ammâr’ı Medine’ye geri göndermesine karşı çıkmışlardı.807 Ancak engel olamayınca da Ammâr’ın sürüldüğü iddialarını ortaya atmışlardı. Bu arada, Muhammed b. Ebî Huzeyfe’nin propagandasından etkilenen bazı kimseler valilerinin uygulamalarını şikâyet etmek amacıyla Medine’ye halifenin yanına gitmişlerdi.808

Mısır’da Muhammed b. Ebî Bekir’in ve Muhammed b. Ebî Huzeyfe’nin bütün şehri etkisi altına almaya başlayan bu faaliyetlerinden rahatsız olan vali Abdullah, halifeye bir mektup yazarak bu ikisinin şehirde karışıklıklar çıkardıklarını bildirmişti. Halife de valiye yazdığı cevabî mektup da Muhammed b. Ebî Bekir’i bu olaylardan sorumlu tuttuğu Âişe’ye havale ettiğini, Muhammed b. Ebî Huzeyfe’yi ise kendisinin büyüttüğünü ve onun Kureyş’in