• Sonuç bulunamadı

2. Haber Ulaştırma Yöntemi Olarak Şiir, Hutbe ve Hitâbet Usulü

2.4. Hitâbet ve Hutbe Yöntemi

2.4.2. Hz Peygamber (s) Döneminde Hitâbet ve Hutbe

İslâmiyet ile beraber hitâbet çok gelişmiş bir nesir türü halini almış ve bu dönemde birçok hitâbet ve belâğat ustası yetişmiştir. Bu dönemde hitâbetin gelişmesinin en önemli sebebi Hz. Peygamber (s)’in gerçekleştirdiği büyük değişimi savunanlarla muhalifleri arasında çıkan tartışmalarda bu sanata duyulan ihtiyaçtır. İslâm’ın hızlı yayılması ve bunun sonucunda Arapların siyasî ve ictimaî bakımdan gelişmeleri de hitâbetin önemini arttırmıştır. Hz. Peygamber (s)’in insanları dine çağırmak ve güven telkin eden kişiliği ile muhataplarını etkileyip ikna etmek için başvurduğu yollardan biri de hitâbetti. Peygamberliğinin ilk yıllarında sadece kendi soyuna mensup insanlara Safâ tepesinde yaptığı konuşma İslâm hitâbetinin ilk önemli örneğidir.683

Hz. Peygamber (s) güzel sözün ve hitâbetin büyük rağbet gördüğü bir çevrede, iddiasız fakat belâgat ve fesahatin doruk noktasında mükemmel bir hatip olarak görülmüştür. Bu Allahü Teâlâ’nın O’na bahşettiği bir özelliktir. Bunu bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber (s)’in kendi ifadesinden anlıyoruz. Hz. Ebû Bekir ona şöyle demişti: “Araplar arasında dolaştım

fasih olanlarını dinledim ve senden daha fasih konuşan birsine rastlamadım. Sana bu edebi kim verdi? Hz. Peygamber (s)’de şöyle buyurmuştur: “Beni Rabbim edib kıldı ve beni güzel te’dib etti.”684 O, konuşurken kekelemek, harfleri, kelimeleri iyi telaffuz edememek, sözü getirememek, manasız sesler çıkarmak, cümlenin sonunu getirmeyip sözü karıştırmak, dişlerini kenetleyip konuşmak, konuşurken parmak çıtlatmak, sakalını karıştırmak, ellerini ovuşturmak gibi manasız hareketlerde bulunmamıştır. İyi bir hatip için bunlar birer kusurdur. Bütün emeli onun davasını durdurmak olan edebiyat meraklısı bir topluluk, bu konuda bulacağı bir kusuru değerlendirmeden duramazdı. Birinin fark edemediği bir kusur, diğerinin gözünden kaçmazdı. Onda bulunmayan kusurları bile iftira yoluyla yakıştırma çabasına düşen; sihirbaz,685 kâhin,686 deli,687 yalancı688 gibi çirkin bir iftira kampanyası açanlar, gariptir ki bu konuya dokunmamış, arkasından veya yüzüne karşı “güzel konuşmasını

beceremiyorsun” dememişlerdir. Güzel konuşmanın bir gaye olmadığı Mısır da bile Firavun,

çevresindekilere hitaben, Hz. Mûsa’yı göstererek: “Yoksa şu hakir, maksadını doğru dürüst

683 Saffet, Ahmet Zeki, Cemheretü Hutabi’l-Arap fî Usûri’l-Arabiyyeti’z-Zâhire, I/147. 684 el-Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ I/72.

685 Müddessir, 74/24. 686 Tur, 52/29. 687 Hicr, 15/6. 688 Yûnus, 10/41.

açıklayamayan kişiden ben hayırlı değil miyim?”689 demiştir.690 Hz. Peygamber (s)’in karşısında bulunanların bu konuda hatır sayacaklarını, O’nun konuşmasındaki kusurlara göz yumacaklarını düşünmek, yersiz bir iyimserlik olur.691 Hz. Peygamber (s) halkın en fasihi, sözü en güzel, konuşması en rahat, dili en tatlı olanı idi.692 O derecede ki O’nun sözü kalplere hâkim olur, ruhlara işlerdi. Buna düşmanları bile şâhit olurdu. Konuştuğu zaman açık seçik konuşur,693 kelimeleri saymak isteyen sayabilirdi.694 Bununla beraber O ne akılda tutulması mümkün olmayan bir acelecinin aldatmaca sözleri, ne de kelamının arasına duraklamaların sıkıştığı kesintili sözler söyler, aksine en güzel konuşma yolunu takip ederdi.695 Hz. Peygamber (s)’in kelamı, harfleri az, manası çok, sanat gösterisinden uzak tekellüfe tenezzül edilmemiş sözlerdir. Bu durumunu kendisi şu şekilde açıklamaktadır; “Bana cevâmi-i kelim

(az sözle çok mana ifade etme kabiliyeti) verildi.”696 Bu söz, “Ey Muhammed! Ben tekellüf

edenlerden değilim, de!”697 şeklinde Kur’an-ı Kerîm’de geçmektedir. Yine O, Kur’an’ın emri ile avurdunu şişirerek konuşmamış, bu şekilde konuşanları hoş görmemiş,698 söz söyleme derdine düşenlerden uzak kalmıştı.699 Geniş konuşulacak yerlerde geniş ibarelerle,700 az söz gereken yerlerde ise az sözle iktifa etmişti.701

Hz. Peygamber (s) muhatapların seviyesine göre hitapta bulunmuştur. Kaba ve haşin mizaca sahip olanlara daha sert, kültür seviyesi yüksek, daha anlayışlı ve medeni sayılabilecek toplumlara hitabı ise daha yumuşaktı.702 Dahlân, İbrahim Suresi 4. ayetine dayanarak “Allah onu bütün insanlara Peygamber olarak gönderdiğine göre dünyadaki bütün

insanların konuştukları dili bilmesi, risaletin bir gereği idi ve bu durum, Rasûlüllah’ın

689 Zuhruf, 43 /52.

690 Kurtulan, Kasım, Arap Dili ve Edebiyatında Hz. Muhammed’in Mektupları, s.91. 691 Kazancı, Ahmet Lütfi, Peygamber Efendimizin Hitâbeti, s.139.

692 Müslim, Mesâcid, 5, 7, 8. 693 Ebû Dâvûd, İlim, 7. 694 Ebû Dâvûd, Edeb, 21.

695 İbnü’l-Kayyım, Zâdu’l-Meâd, I/46. 696 Müslim, Mesâcid, 5, 7, 8.

697 bkz. Sâd, 38/86.

698 bkz. Lokman, 31/18; Ebû Dâvûd, Edeb, 89. 699 bkz. Kasas, 28/55.

700 Ebû Dâvûd, Edeb, 21.

701 Ahmed b. Hanbel, VI/257; Müslim, Cuma, 47; Ebû Dâvûd, Edeb, 94. 702 Dahlân, es-Sîratu’l-Muhammediyye, II/179.

mucizelerinden sayılır.”703 diyerek Hz. Peygamber (s)’in birçok dili anlayabildiğini iddia etmiştir. Abidin Sönmez de “Rasûlüllah’a gelen heyetlerden bir kısmı Arap lîsânını

bilmedikleri için Mescid-i Nebevî’ye geldiklerinde Hz. Peygamber (s)’in kim olduğunu sormuşlardı. Rasûlüllah (s) de onlara kendisinin olduğunu bildirmiş, sordukları sorularına cevap vermiş ve onların İslâm’a girmelerini ve biatlerini kabul buyurmuştur.” diyerek

Askerî’nin, Ali b. Ebî Tâlib’den şu rivayetini aktarmaktadır; “Yâ Rasûlallah! Biz aynı ecdadın

çocuklarıyız, aynı beldede yetiştik. Sen, pek çoğunu bilmediğimiz Arap lîsânı ile konuşuyorsun” dediğimiz zaman O, “Allah beni terbiye etti ve terbiyemi en güzel bir şekilde yaptı.” diye buyurmuştur.704 Mezkûr hadisin şerhinde de “Allah, Hz. Peygamber (s)’e nefse

hâkimiyeti öğretmiştir, gerek zahir ve gerekse batın en güzel ahlak üzere yetiştirmiştir. Bütün kavimlerim lîsânını gayet mükemmel şekilde konuşma melekesi ihsan etmiştir.” denilmiştir.705

İşte bunun için gönderilen mektupların gönderildikleri kavimlerin lehçesine en uygun bir şekilde yazıldıklarını ifade etmektedir.706

Hz. Peygamber (s) az kullanılan garip kelimeleri terk etmiş, sokak ağzı ile konuşmaktan uzak kalmıştı. Mutlaka bir hikmete dayalı olan sözü söylemiş, ismet vasfının ve ilahî desteğin kuşattığı, ilahî yardımın kolaylık verdiği bir kelamdan başkasını konuşmamıştır. Onun hitâbeti, Allah’ın sevgi kattığı, makbuliyet perdesini örttüğü, tatlılıkla heybet sıfatını bir araya getirdiği, az fakat anlaşılır mana halindeki sözdür. Tekrarlamaya veya dinleyicinin tekrarlatma isteğine muhtaç olmadığı, bir kelimesinin bile yersiz düşmediği, mükemmel telaffuz edilmiş, delili çürümemiş, hiçbir hasmın karşısında duramadığı, hiçbir hatibin susturamadığı bir hatibe ait olan sözdür. Hz. Peygamber (s), uzun hutbelere kısa sözlerle karşılık verir, ancak hak ve gerçek olanı delil getirir, aldatma yoluna tevessül etmez, kaş, göz işareti yaparak muhatapla alay etme yolunu tutmaz, cevap vermek için gecikmediği gibi, acele de etmez, ne usandırır, ne de sözü anlamayacak kadar kısaltır. Hiç kimse O’nunkinden daha faydalı, daha mutedil, daha oturaklı bir söz işitmemiştir.707

Hutbe, bir iletişim vasıtası, önemli haberleri insanlara ilân, gördüğü yanlışları düzelmek için bir araç olarak Hz. Peygamber (s)’in kullanmış olduğu önemli bir metot olmuştur. Hz. Peygamber (s), önemli bilgiler vereceği zaman, bunu mescitte hutbe şeklinde

703 Dahlân, es-Sîratu’l-Muhammediyye, II/181.

704 Münâvî, Muhammed Abdurraûf, Feyzu’l-Kadîr Şerhu Câmiu’s-Sağır, I/224, no: 310. 705 Dahlân, es-Sîratu’l-Muhammediyye, II/179.

706 Sönmez, Abidin, Rasûlüllah’ın İslâm’a Dâvet Mektupları, s.42–43. 707 Câhız, el-Beyân ve’t-Tebyîn, II/16–17.

ilân ederdi. Bu bazen uzun sürerdi. Bunun üzerine kendisine dayanması için bir hurma kütüğü getirilmiş, dibi yere gömülmüş idi. Mühim hadiseleri ilân etmek için hutbe vereceğinde buna dayanır, eline asasını alır ve bu şekilde hitap ederdi.708 Daha sonra Temîm ed-Dârî, Şam’da gördüğü bir minberi kendisi için mescitte yapabileceğini Hz. Peygamber (s)’e söyleyince Hz. Peygamber (s) durumu ashâbı ile istişare etmiş, konuya olumlu bakmış, Hz. Abbâs kölesi Kilâb’ın bunu yapabileceğini ifade edince de ona yapılması emrini vermiştir.709 Diğer bir rivayette ise O’nun minberi, Ensar’dan bir kadının marangoz olan kölesi tarafından Gabe’deki ılgın ağacından, üç basamaklı olarak yapılmıştır.710 Hz. Peygamber (s), önemli gördüğü şeyleri halka haber vermek için cuma gününü gözetliyor ve işte bu minber üzerinde îrad ettiği hutbesi ile kalabalığa bildireceği haberleri bildiriyordu. Hz. Peygamber (s) hutbe îrad ederken asaya dayanır, şehâdet parmağı ile işaret eder, halkın, konuşmasına dikkatlerini toplamaya çalışırdı.711 Kuba mescidinin yapım esnasında bazı Ensar’ın mallarını, hurma bahçelerini sakladıklarını görünce; “Keşke bayramınız (cuma gününüz) gelseydi, durup söyleyeceklerimi

dinlerdiniz, sizinle konuşurdum” demiş, cuma günü gelince de îrad ettiği hutbesinde bu

durumu dile getirip, Ensar’ı cömert olmaya teşvik edici sözler söylemiştir.712

Hz. Peygamber (s) cuma gününün dışında da önemli olaylar olduğu ve hayatî bazı bilgileri insanlara ulaştırması icap ettiğinde hutbeler îrad etmiştir. Hz. Peygamber (s)’in oğlu İbrahim’in ölümü güneş tutulmasına tesadüf edince insanlar bu tutulmanın sebebi olarak vefat olayını konuşmaya başlamışlardı. Bunu duyan Hz. Peygamber (s) insanları mescitte toplayıp hutbe îrad etti. Hutbesinde güneş ve ayın Allah’ın ayetlerinden iki ayet olduğunu, bunların hiçbir insan için tutulmayacağını, tutulma gördüklerinde açılıncaya kadar Allah’a dua edip, namaz kılmalarını duyurdu.713 İfk hadisesi olarak bilinen Hz. Âişe’ye yapılan iftira olayında durum gittikçe feci bir hal alması üzere Hz. Peygamber (s), insanları mescide toplayarak bir hutbe îrad etti. Durumu bütün yönleri ile insanlarla paylaştı ve bu iftirayı atanlara karşı ashâbından yardım etmelerini istedi.714 Hz. Peygamber (s) hutbe iradını çok çeşitli amaçlar

708 Ahmed b. Hanbel, II/109; İbn Sa’d, Tabakât, II/252; Abdurrezzâk, el-Musannef, III/185; Semhûdî, Vefâ,

II/389.

709 Ebû Dâvûd, I/289; İbn Sa’d, Tabakât, I/250.

710 Abdurrezzâk, el-Musannef, 3/186; Buhârî, Cuma, 26, Salât, 18, Hîbe, 3; İbnü’l-Esîr, Usdul’l-Gâbe, I/30; İbn

Hacer, Fethu’l-Bârî, II/330.

711 İbn Sa’d, Tabakât, I/250.

712 Hâkim, Müstedrek, III/385; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Gâbe, II/99.

713 İbn Sa’d, Tabakât, I/142; Ahmed b. Hanbel, II/109; Buhârî, Kusûf, 1, 6, 15, 17, Edeb, 109; Müslim, Kusûf,

29.

için kullanmıştır. Yeri geldiğinde hayatî bir önem arz eden ordunun nasıl hareket etmesi gerektiğini haber vermek üzere tüm orduya ulaşacak bir haberleşme vasıtası olarak kullanmıştır. Her savaştan önce orduya hitap ederek yol göstermiştir. Bedir savaşından önce ordusuna şöyle hitap etmiştir:

“Hatlarınızı bırakıp ayrılmayınız. Hiçbir yere kımıldamayıp yerlerinizde kalınız. Ben

emir vermedikçe savaşa başlamayınız. Oklarınızı düşman size yaklaşmadan kullanıp israf etmeyiniz. Düşman kalkanını açtığı zaman okunuzu atınız. Düşman iyice yaklaşınca elinizle taş atınız. Daha da yaklaşırsa mızrak ve kargılarınızı kullanınız. Kılıç en sonra, düşman ile göğüs göğse gelindiğinde kullanılacaktır.”715

Uhud savaşında Ayneyn geçidine yerleştirdiği okçulara verdiği talimat,716 Mekke fethi öncesi ordusunu düzene sokuşu ve tembihleri hep bu kapsamda olmuştur.717

Üsâme b. Zeyd, Hz. Peygamber (s)’e hırsızlık eden Benû Mahzum kabilesinden bir kadın için şefaatçi olarak gelmişti. Hz. Peygamber (s) onu, “Allah’ın emrettiği cezalar

hususunda şefaat mi istiyorsun!” diyerek reddetmiştir. Sonra da minbere çıkmış,

Müslümanlara hitap ederek şu tarihi sözleri söylemiştir;

“Sizden öncekiler itibarlı bir kişi hırsızlık ettiğinde salıverdikleri, avamdan biri aynı

suçu işlediğinde cezalandırıp elini kestikleri için helak oldular. Allah’a yemin ederim ki, kızım Fatıma bu işi yapsaydı, onun da elini keserdim.”718 Böylece adlî bir işte en yakınına bile olsa tavassutu kabul etmeyeceğini tüm halka ilânen haber vermiştir.

Hicertin onuncu yılında Hz. Peygamber (s) haccetmeye karar verince de Medine içinde ve dışında tüm Müslümanlara Hac için toplanmalarını emretti. Civar bölgelerden gelenler ile Medine de bulunanların çoğu toplandılar. Bu kalabalığa bir hutbe îrad eden Hz. Peygamber (s) haccın nasıl yapılacağını, ne zaman ne şekilde hareket edileceğini haber verdi.719 Veda Haccı720 diye bilinen yine kendisine Haccetü’l-İslâm,721 Haccetü’l-Belâğ,722

715 İbn Hişâm, Sîre, II/278.

716 Vâkıdî, Meğâzî, I/229; İbn Hişâm, Sîre, III/70. 717 Vâkıdî, Meğâzî, II/823; İbn Hişâm, Sîre, IV/47.

718 Buhârî, Ehâdîsu’l-Enbiyâ, 54; Müslim, Hudûd, 8; Ebû Dâvûd, Diyet, 4595, Nesâî, Kasâme, 24.

719 Vâkıdî, Meğâzî, III/1088; İbn Sa’d, Tabakât, II/172; Ahmed b. Hanbel, III/320; Taberî, Târîh, III/167; İbnü’l-

Kayyım, Zâdu’l-Meâd, III/213.

720 İbn Sa’d, Tabakât, II/184; Buhârî, Meğâzî, 77. 721 Vâkıdî, Meğâzî, III/1089; İbn Sa’d, Tabakât, II/172.

Haccetü’t-Temâm723 isimleri de verilen haccında Arafat’tan başlamak üzere hareket edip konakladığı birçok noktada (Müzdelife, Minâ, Muhassab vs.) o ana kadar etrafında toplanmış olan en kalabalık insan topluluğunu bulmuş olmayı fırsat bilerek pek çok hutbe îrad etmiştir.724 Hz. Peygamber (s) bu sözlerinin herkes tarafından duyulması için sesi çok gür olan Râbia b. Ümeyye b. Halef’e tekrar ettirmiştir.725 Burada vermiş olduğu çok önemli bilgileri duyanların duymayanlara ulaştırmasını da istemiştir. Sözlerini işitip, ezberleyip işitmemişlere ulaştıranlara Allah’ın yüz aydınlığı, neşe vermesini duasıyla dilemiş,726 böylelikle bu haberlerin kısa sürede kulaktan kulağa tüm insanlara ulaşmasını sağlamıştır. Hz. Peygamber (s)’in bu şekildeki Veda Hutbesi ve önemli konuşmaları ile diğer hutbeleri günümüze kadar gelmiştir. İntikal eden parçalar İslâm’ın ilk devrelerinde hitâbete büyük önem verildiğini göstermektedir. Hz. Peygamber (s)’in hutbeleri putperestliği ve her türlü cahiliyye inancını terk etmeye çağrı, bütün insanlığı zulmetten nura çıkaracak olan İslâm’a dâvet, İslâm inançlarının güzelliği, insanların dünya ve ahirette mutluluğa erişmelerinin yolları ve cihadın fazileti gibi konuları ihtiva etmektedir. Veda Haccı esnasında Hz. Peygamber (s)’in on binlerce insana hitaben devesinin üzerinde yaptığı konuşma Allah’a iman, insan haklarına saygı vb. temel konuları içermektedir.

Hevâzinliler Medine’ye gelip esir düşen kadın ve çocuklarını talep ettiklerinde ellerinde esir bulunanlardan bazıları bunu vermek istemediler. Hz. Peygamber (s) mescitte tüm insanlara hitap ettiği bir hutbe ile gelenlerin pişman olduklarını, tövbe edip nedamet içinde bulunduklarını haber vermiştir. Hutbesinde ayrıca bunlardan esirlerini bağışlayanlara daha sonra elde edilecek ilk ganimetten şimdiki verdiğinin üç kat fazlasının verileceğini vs. teşviklerle ilân şeklinde bildirmiş, Zeyd b. Sâbit de halkın evlerini tek tek dolaşmış ve bu hutbeden sonra hiçbir itiraz ile karşılanmamıştır.727

Hz. Peygamber (s) mescitteki minberi önemli işlerin icrası için bir merkez tayin etmiş, kendi hutbelerini orada îrad ettiği gibi halkın anlaşmazlığa düştüğü konularda karşılıklı yeminleşme işinin de minberin önünde insanların huzurunda bir haber, ilân şeklinde

723 Ezrakî, Ahbâru Mekke, I/186; Zürkânî, Mevâhibü’l-Ledûnniyye Şerhi, III/104–105.

724 İbn Hişâm, Sîre, IV/250; Vâkıdî, Meğâzî, III/1103; Ahmed b. Hanbel, V/30, 250–262; Taberî, Târîh, III/168–

169; Müslim, Hac, 147; İbn Abdi Rabbih, el-Ikdu’l-Ferîd, II/110, vs.

725 İbn Hişâm, Sîre, IV/252; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Gâbe, II/209. 726 Ahmed b. Hanbel, IV/80.

727 İbn Hişâm, Sîre, IV/132; Abdurrezzâk, el-Musannef, V/381–382; Vâkıdî, Meğâzî, III/952; Ahmed b. Hanbel,

yapılmasını emretmiştir.728

Hayber fethi gününde Hz. Peygamber (s) ayakta durarak herkese bir an evvel ulaşacak haberler olması sebebiyle bazı önemli hususlardaki yasaklamaları vermiş olduğu hutbesi ile haber vermiştir. Bu hutbesinde; bir erkeğe yabancı bir kadınla temasta bulunmasının, hayızlı kadınla temizleninceye kadar cinsel ilişkiye girilmesinin, bölüşülmedikçe ganimet mallarından bir şey alınmasının, yırtıcı, azı dişi bulunan bir hayvanın etinin yenmesinin helal olmadığının, bölüşülüp hisse olarak kendisine düşmediği müddetçe ganimet malından bir şey alınıp satılmasının helal olmadığını beyan etmiştir.729

Hz. Peygamber (s) Üsâme b. Zeyd’i göndereceği birliğe kumandan tayin edip de birliğin içerisinde onun emrinde olmak üzere Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer. Ebû Ubeyde b. Cerrâh, Sa’d b. Ebî Vakkâs gibi önde gelen sahâbiler er olunca itiraz sesleri yükselmişti. Bunun üzerine çok hasta olmasına rağmen insanları mescitte toplatarak bir hutbe îrad etti. Cumartesi günü olduğu rivayet edilen bu hutbesinde; bu itirazlara karşı memnuniyetsizliğini, Üsâme’nin daha önce babasının olduğu gibi kendisinin de bu göreve layık olduğu için görevlendirildiğini ve bu emre itaat etmelerini ilân ederek minberden indi ve evine girdi.730

Hz. Peygamber (s) Mekke Fethi günü Kâbe’nin yanında tüm insanlara artık bundan sonra isteseler de istemeseler de uymaları gereken kuralları haber vermek üzere bir hutbe îrad etmiştir.731 O gün için yeni bir dönemin başlangıcında en kısa zamanda tüm insanlara istenilen haberlerin ulaştırılmasındaki en etkili yol bu olduğu için Hz. Peygamber (s) bu yolu tercih etmiş ve kullanmıştır. Cahiliyede olan ve ama artık kaldırılan tüm âdetleri, insanların sosyal statü olarak eşit bulunduklarını, kan davaları vs. birçok kuralı bu hutbesinde ilân etmiştir. En sonunda da bu kurallara uyulduğu müddetçe kendilerini affettiğini, kimseye dokunulmayacağını insanlara haber vermiştir. Yapmış olduğu bundan sonraki ikinci fetih hutbesinde de tüm insanlara İslâm’ın akidevî bilgilerini ilân ederek bildirmiştir. Mekke’nin harem bölgesi olduğu, bunun ne manaya geldiği vs. teferruatlı bilgiler verdikten sonra

728 İbn Sa’d, Tabakât, I/250; Semhûdî, Vefâ, II/427.

729 İbn Hişâm, Sîre, III/345; Vâkıdî, Meğâzî, II/682; İbn Sa’d, Tabakât, II/115; Ahmed b. Hanbel, IV/108–109;

İbn Seyyid, Uyûn, II/103.

730 Vâkıdî, Meğâzî, III/1119; İbn Sa’d, Tabakât, II/190; Ahmed b. Hanbel, II/20; Buhârî, Fezâilü Ashâbi’n-Nebî,

17, Meğâzî, 42, 86; Müslim, Fezâilü’s-Sahâbe, 63.

731 İbn Hişâm, Sîre, IV/54; Vâkıdî, Meğâzî, II/835; İbn Sa’d, Tabakât, II/143; Ahmed b. Hanbel, II/11; Belâzürî,

Ensâb, I/47; Taberî, Târîh, III/120; İbnü’l-Esîr, Kâmil, II/252; İbn Kesîr, Bidâye, IV/301; İbnü’l-Kayyım, Zâdu’l- Meâd, II/184.

insanların sorularını da bu hutbesi ile cevaplamıştır.732