• Sonuç bulunamadı

2. Haberleşmenin İnsanlık tarihindeki Önemi ve Haberleşme usullerinin Tarihçesi

1.2. İslâm Sonrası Dönem ve Bu Dönemdeki Uygulamalar

1.2.2. Keşif Hareketleri ile Bilgi Toplama

Bir hareketin, yolcuğun veya askerî bir seferin başarıya ulaşmasındaki en önemli etken, yapılacak iş, gidilecek bölge ve karşı karşıya gelinecek ordu hakkında önceden tam ve doğru bilgilere sahip olabilmektir. Bu sebeple önceden keşif hareketleri ile bilgi ve haber elde etmek hayatî önemi hâizdir. Tarihin her döneminde de bu ilkelerle hareket edilmiş olduğunu görmekteyiz. İncelediğimiz dönemle alakalı olarak ulaştığımız örnekler, bu dönem içinde de bu metotla haberler elde edilmiş olduğunu gözler önüne sermektedir.

251 Yakûbî, Târîh, II/177–179.

252 Beyhakî, el-Mehâsin ve’1-Mesâvî, II/200–201.

253 Konu ile ilgili geniş anlatım için bkz. İbn Sa’d, Tabakât, V/38; Taberî, Târîh, III/493-507; Mes’ûdî,

Mürûcu’z-Zeheb, II/372-373; İbnü’l-Esîr, Kâmil, III/123-132; Ahmet Cevdet Paşa, Târîh, I/475, 522 vd.; Şiblî, Mevlâna, Asr-ı Saâdet, V/85-86.

Henüz bir devlet düzenine geçilmeden bile Müslümanlar, işlerinde bu yöntem ile bilgi elde etme yoluna gitmişlerdir. Habeş ülkesine ilk hicret eden Müslümanlar müşriklerin önde gelenlerinin İslâm’ı kabul ettiğini duyup Mekke’ye geri döndüklerinde, hemen şehre girmediler. Durumu iyice araştırıp öğrenmek için aralarından bazıları gizlice şehre girip olaylar hakkında bilgi edindiler.254 Bu, olumsuz bir ortamla karşılaşmamak için alınmış bir tedbirdi.

Devlet düzenine geçilmeye başlandığı ilk andan itibaren de Hz. Peygamber (s) ve Müslümanların artık bu uygulamayı düzenli bir haber alma faaliyeti haline getirmiş olduklarını görmekteyiz. Nöbetçi ve muhafızlar, güvenlik ve istihbarat için İslâm devletinin birer organı olmuşlardır. Müslüman ordularında barış ve savaş anlarında korunma nizamı sadedinde keşif kolları ve öncü birlikler çıkartılarak esas kuvvetlerin korunması sağlanmıştır. Her birlikten nöbetçiler çıkarak devriye gezerler, karargâhın giriş kısmına da ihtiyat kuvvetleri konarak âni baskınlar önlenirdi.255

Gözcülük, nöbet ve bu şekillerde haber alma ve tedbirli olmanın ne kadar önemli olduğu şu ayette de açıkça vurgulanmıştır:

“Sende içlerinde bulunup onlara namaz kıldırdığın vakit, onlardan bir bölük, seninle

beraber namaza dursun ve silahlarını da yanlarına alsınlar (Namazda olanlar) secdeye vardıklarında arkanıza geçsinler, bu kez namaz kılmayan öteki bölük gelsin, senle beraber namaz kılsınlar, korunma tedbirlerini ve silahlarını da alsınlar. İnkâr edenler istediler ki siz silahlarınızdan ve eşyanızdan gaflet etseniz de birden size bir baskın yapsalar. Yağmurdan zahmet çekerseniz, ya da hasta olursanız, silahlarınızı bırakmanızda size bir günah yoktur. Korunma tedbirinizi alın (uyanık bulunun). Şüphesiz Allah kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.” (Nisa, 4/102.)

Bunun bir gereği olarak Hz. Peygamber (s) zamanında hazırlanan ve İslâm toplumunu haksızlığa veya tehlikeye uğratanlara karşı, O’nun bizzat katıldığı veya katılmayıp sahâbeyi göndermek suretiyle tertip ettiği gaza ve seriyyelerde bu metodun kullanılmış olduğunu görmekteyiz. Seriyyeler günümüz ifadesiyle, müfreze birliği veya karakol güçleri256 denilebileceği gibi özel “tim” veya özel “harekât timleri” olarak da ifade edilebilir. Çünkü Bedir Gazvesi, Uhud Gazvesi vb.lerinde olduğu gibi gazvelere yetişkin herkes katılabiliyor

254 İbn Hişâm, Sîre, II/3; İbn Sa’d, Tabakât, I/206; Belâzürî, Ensâb, I/227; Taberî, Târîh, II/227; İbnü’l-Esîr,

Üsdü’l-Gâbe, 3/598; İbn Seyyid, Uyûn, I/120; Halebî, İnsânu’l-Uyûn, II/10.

255 Aselî, Bessâm, Fennu’l-Harbi’l-İslâmî, I/49–50. 256 Hizmetli, Sabri, İslâm Tarihi, s.154.

iken seriyyeler’de daha çok seçkin insanların görevlendirildiği dikkat çekmektedir. Hz. Peygamber (s)’in düşmana karşı bizzat kumanda ettiği orduların hareketine “Gazve” denir. 257 Hz. Peygamber (s)’in bizzat katılmayıp da yerine başkasını vekil tayin ettiği orduların hareketine de “Seriyye” denir.258 Gaza ve Seriyyelerin farklı olduğu bir yön vardır ki o bizim için önemlidir. O da Gazâ; üç beş askerîn (en az) katılması zaruri olan sefer iken Seriyye; tek bir adamın bile etrafı yoklamaya çıkmasına Seriyye denmesidir. Seriyye’nin buradan hareketle anlaşılmaya çalışılmasında karşımıza en büyük özelliği olarak haber elde etme, bilgiye ulaşma yönü çıkmaktadır. Burada vurguladığımız hakikati özetler mahiyette M. Şiblî, Seriyyeleri şu şekilde açıklamaktadır;

1- Düşmanın ahvâlinden haberdar olmak için vuku’ bulan keşifler,

2- Düşmanın hazırlık ve maksatlarının hakikatini anlamak için vuku’ bulan hareketler. 3- Kureyş’in ticaret yollarını keserek Müslümanların Kâbe’yi ziyaret etmelerini temin için vuku’ bulan hareketler,

4- Âsâyişi muhafaza ve güveni temin için etrafa, gönderilen seferî kuvvetler.

5- İslâm mürşitlerine refâkat eden askerî kuvvetlerin harekâtı. Bu askerî kuvvetlerin kılıç kullanmaları yasaktı.259

Bu açıklamalardan da anlaşıldığı gibi Seriyyeler; istihbarat, güvenlik ve muhafaza için çıkarılmış bulunuyorlardı. Bazen caydırıcı güç olmuşlar, bazen de bugünkü devriye görevini ifa ederek “ekip” vazifesi görmüş ve haberleşme vasıtası olarak kullanılmışlardır.

Hz. Peygamber Medine’ye hicretinden sonra yeni oluşturduğu toplum ve devlet yapısı içresinde artık öncekine göre çok daha dikkatli olmak zorunda idi. Çünkü gerek Medine’de gerekse başta Mekke olmak üzere etraf devletlerde tüm dikkatler bu yeni yapının üzerinde çevrilmişti. Bu sebeple, O da zaman zaman iç ve dış güvenliği sağlamak, haber toplamak, etrafındaki her türlü hareketi takip etmek üzere “küçük timler” yani “seriyyeler” oluşturmuştur.260 Rakiplerin istihbaratına mani olmak için şehrin dört bir yanına gözcüler yerleştirmiş, hatta bazı birlikleri ters istikamete göndererek düşmanın bunu sezmemesini sağlamış, bazen gece yürüyüşü esnasında, hareketlerini saklamak için binek hayvanlarının boynundaki çıngırakların kesilmesini emretmiş, bazen de düşmana keşif kuvvetlerini kendi

257 Şiblî, Mevlâna, Asr-ı Saâdet, I/382. 258 DGBİT., I/444.

259 Şiblî, Mevlâna, Asr-ı Saâdet, I/383.

kuvvetlerinden daha büyük göstertmiştir.261 O’ndan sonra ilk devirler boyunca da, ordusunun başında savaşa çıkan bir kumandan, muharebe meydanını kontrol etmek, düşman ordusu hakkında bilgi toplamak ve birliklerin ilerlemesine mani olacak bir tuzağa düşmemek için bazı seçkin askerlerini keşif maksadıyla daha önceden göndermişlerdir.262 Ordu hareket etmeden önce, öncü birlikler ve casuslar çıkarılıp çevre hakkında bilgi toplanması, toplanan bilginin komutana ulaştırılması ve ona göre hareket sağlanması son derece önemli olmuştur.

Öncü Birlikler hem bilgi toplarlar, hem de yol emniyetini sağlarlardı.263 Aslında bu askerler bir nevi casus vazifesi görürlerdi.264 İslâm birlikleri bir beldeye sefer düzenlediklerinde o bölgeye yaklaşınca halkın durumu hakkında bilgi toplamak üzere birkaç kişiden oluşan bir grubu keşif için gönderirler ve onların getirdikleri bilgiye göre hareket ederlerdi. Mesela, Tayyi Kabilesine gönderilen birlik oraya yaklaşınca üç kişilik bir keşif birliği gönderdiler.265

Hz. Peygamber (s) Bedir’e ulaşılmadan bir önceki gece Hz. Ali, Zübeyr b. Avvâm, Sa’d b. Ebî Vakkâs’ı öncü ve keşif birliği olarak Bedir kuyularına gönderdi. O, bu keşif birliği ile haber toplamak istemiştir. Haber toplamak, ortam hakkında bilgi elde etmek üzere görevlendirilen bu tim ele geçirdikleri Elsem ve Arîs Ebû Yesâr’ı sorgulamışlar, sorguda doğru bilgi vermediği zaman zor kullanmışlardır. Sorguya daha sonra bizzat Hz. Peygamber (s) de katılmış, Mekke ordusunun sayısı, o anda nerede bulunduğu, orduda önemli kimselerin olduğu, ordudan ayrılanların olup olmadığı, silah ve teçhizatlarla ilgili birçok bilgi edinilmiştir.266

Hz. Peygamber (s) gördüğü rüya üzerine umre yapmaya karar verdiği ve gerekli hazırlıkları yaparak yola çıkıp Hudeybiye yakınlarına vardığında, Mekkeli müşriklerin durumdan haberdar olup olmadıklarını, eğer haberdar oldular ise ne gibi hazırlıklar yaptıklarını öğrenmek üzere bir süvari birliğini keşif için önden göndermişti. Sa’d b. Zeyd el- Eşhelî ismindeki sahâbinin komuta ettiği keşif birliği yirmi kişiden oluşmakta idi.267 Hz. Peygamber (s)’in Medine’den ayrıldığı haberi Mekke müşriklerine ulaştığında ise Mekke

261 Hamîdullah, Muhammed, Hz. Peygamber’in Savaşları, s.997. 262 Vâkıdî, Meğâzî, I/51; İbn Hişâm, Sîre, II/189; Taberî, Târîh, II/422. 263 Buhârî, Cihâd, 40; Müslim, İmâre, 145; Ebû Dâvûd, Cihâd, 17. 264 Avn, el-Fennu’l-Harbî fî Sadri’l-İslâm, s.217.

265 Vâkıdî, Meğâzî, III/984–987; İbn Sa’d, Tabakât, II/164; Taberî, Târîh, III/148; İbnü’l-Esîr, Kâmil, II/285;

İbnü’l-Kayyım, Zâdu’l-Meâd, II/227.

266 İbn Hişâm, Sîre, II/268–269; Vâkıdî, Meğâzî, I/52–53; Taberî, Târîh, II/275; İbnü’l-Esîr, Kâmil, II/119–120. 267 Vâkıdî, Meğâzî, II/574–575.

yönetimi de Vir ve Veza’ dağlarına varıncaya kadar etraftaki dağlar üzerine on tane gözcü yerleştirmişlerdi. Bu gözcüler “Muhammed şöyle şöyle yapıyor” diye gördüklerini en yakında bulunan dağdakine o da en yakınındakine haber vererek durumu Mekke içlerine kadar ulaştırmış oluyorlardı.268

Hayber seferine çıkıldığında ise Hz. Peygamber (s), her zamanki âdeti gereği keşif ve bilgi toplamak üzere Abbâd b. Bişr komutasında bir süvari birliğini önden göndermişti. Keşif birliği yolda bir bedeviyi ele geçirdi. Onu, Hayber ve Hayberli Yahudiler hakkında bilgisi olup olmadığı konusunda sorguya aldı. Bedevi, onların Gatafanlılarla anlaşıp on bin asker ve çok sayıda teçhizat ve yıllarca yetecek miktarda azıkları ile kalelerine kapandıklarını, kalelerinin son derece muhkem yapılar olduğunu, hiçbir gücün onları bu kalelerinde yenemeyeceğini ve buna benzer Yahudilerin üstün güçlerini ifade eder ve över haberler verdi. Bu denli teferruatlı ve karşı gücü korkuya kaptıracak haberler veriyor olması Abbâd b. Bişr’i şüphelendirdi. Sorgunun derinleştirilmesi üzere bedevinin Yahudiler lehine faaliyet gösteren ve onlar tarafından görevlendirilmiş bir casus olduğu anlaşıldı. Öyle ki, Hayber Yahudilerinin lideri Kinâne b. Ebî’l-Hukayk onu, daha önce Benî Nâdir ve Benî Kurayzâ Yahudilerinin başlarına gelenlerden dolayı içine düşmüş oldukları korkuyu Müslümanlara hissettirmemesi, aralarına bir dilenci gibi girip öğrenebildiği tüm bilgileri getirmesi ve Müslümanlar arasında moral bozucu yukarda sayılan haberleri yayması konularında casus olarak tutmuştu. Bütün bunları sorgusunda itiraf etmesi üzerine Abbâd, onu Hz. Peygamber (s)’in yanına götürdü. Başta Hz. Ömer olmak üzere birçok kişi bu ihanetinden dolayı hemen boynunun vurulması gerektiğini söyledi ise de Hz. Peygamber (s) onu harbin sonuna kadar hapsettirdi. Harbin sonunda da kendisine yapılan Müslüman olma teklifini kabul ederek İslâm’a girdi.269

Mekke Müslümanlar tarafından kuşatıldığında ise aynı zamanda iyi bir istihbaratçı olan Ebû Süfyân Müslüman askerler arasına sızarak neler olup bittiğini öğrenmek istemiş, ancak bu girişimini tamamlayamadan Müslüman keşif kıtaları tarafından kıskıvrak yakalanmıştı.270 Çünkü Hz. Peygamber (s) Mekke fethi için Medine’den ordusu ile hareket etmeden önce Zübeyr b. Avvâm komutasında iki yüz kişilik bir keşif birliğini gözcü ve öncü olarak göndermiştir.271

Yine Mekke’nin fethi için Medine’den ayrıldığı andan itibaren hareket yönünün gizli

268 Vâkıdî, Meğâzî, II/579.

269 Vâkıdî, Meğâzî, II/640; Diyarbekrî, Târîh, II/44. 270 Hamîdullah, Muhammed, İslâm Peygamberi, II/833. 271 Vâkıdî, Meğâzî, II/801; İbn Sa’d, Tabakât, II/135.

tutulması sebebiyle Hz. Peygamber (s)’in kendi üzerlerine yönelme ihtimalinden dolayı her kabile teyakkuz haline geçmişti. Önden gönderdiği keşif birliği, yolda Hevâzin casuslarından bir casusu yakaladı ve sorguya aldı. Sorguda önce inkâr etmesine rağmen zorlamalar yapılınca adam, kendisinin Hevâzin kabilesinin görevlendirdiği casusları olduğunu, Hz. Peygamber (s)’in tüm hareketlerini takip etmek, seferinde gidebileceği yere kadar gitmek ve her şeyi kendilerine rapor etmek üzere görevlendirildiğini itiraf etti. Huzuruna getirildiğinde Hz. Peygamber (s), sorguya devam ederek Hevâzin kabileleri hakkında tüm bilgileri bu şahıstan öğrendi. Beni Sakifle ittifaklarını, yaptıkları yığınakları, hatta Debbâbe ve mancınık yapımını öğrenmeleri için Cüreyc’e adamlarını gönderdiklerini Mâlik b. Avf’ı kendi işleri için başa geçirdiklerini, başka birçok kabile ile de anlaştıklarını haber verdi. Alınan bu bilgilerin ardından eman isteyen casusu öldürme teklifleri yapılmasına rağmen Hz. Peygamber (s) onun Mekke Fethi işi tamamlanıncaya kadar hapsedilmesini Halid b. Velîd’e emretti.272

Hz. Peygamber (s), Benî Mülevvah üzerine bir askerî birlik göndermişti. Komuta Gâlib b. Abdillah’ta idi. Birliğin içerisinde bulunan Cündeb b. Mekîs, gözcü ve istihbarat elemanı olarak görevlendirilmişti. O, gizlice Benî Mülavvah kabilesi beldesinin dibindeki tepeciğin üzerine çıkmış, yüzükoyun yatmış ve halkın durumunu gözetlerken belde de tepeye en yakın evlerden birisinde oturan bir adam onun karaltısını görmüştü. Karısına tepenin üzerinde bir karaltı gördüğünü, onu günün başında görmemiş olduğunu söyledi. Karısı kendisinin bir şey görmediğini söylemesi üzerine bir ok aldı ve attı. Ok Cündeb’in böğrüne saplanmıştı. Ama hiç hareket etmedi. Adam bir ok daha attı, o da omzuna saplandı. Cündüb yine hiç hareket etmedi. Adam, “Eğer bir canlı olsaydı, yabancı kavimlerin bir gözcüsü

(casusu) olsaydı muhakkak kımıldardı” diyerek tehlike olmadığına hükmetti.273

Hz. Peygamber (s) dönemindeki keşif hareketleri ile bilgi toplama konusunda bu kadar örnek verdikten sonra durumun Halifeler döneminde de değişmeden aynen devam etmiş olduğunu ulaştığımız bilgilerden söyleyebiliriz. Mesela, Hâlid b. Velîd’in Hz. Ömer döneminde fetihler komutanı olduğu esnada söylediği şu cümle durumu gözler önüne sermektedir. Hâlid b. Velîd şöyle demiştir: “Yer, kendisini tanımayanı, onu tanıyan da yeri

öldürür.”274

Bu düşünce bize keşif birliklerinin araziyi, bölgeyi tanımalarının öneminin, ordunun

272 Vâkıdî, Meğâzî, II/804–805.

273 İbn Hişâm, Sîre, IV/258; Vâkıdî, Meğâzî, II/751; İbn Sa’d, Tabakât, II/124–125; Ahmed b. Hanbel, III/468;

Taberî, Târîh, III/102; İbnü’l-Esîr, Kâmil, II/229.

sefer boyunca uğrayacağı, konaklayacağı ve düşmanla savaşacağı yerleri her yönüyle tanıma çabaları olarak o gün de ehemmiyetini yitirmeden devam ettiğini göstermektedir.

Halife Hz. Ömer, komutanı Sa’d’a verdiği talimatta, düşman toprağına yaklaştığında çok sayıda öncü birlikler ve keşif kolları çıkarmasını isteyerek, keşif kollarının etrafı gözetleyip düşmanın yardım birliklerinin yollarını keseceklerini, öncülerin de düşmanın gizliliklerini öğrenip kendisine haber vereceklerini ifade etmişti.275 O da Sevâd b. Mâlik et- Temîmî komutasında keşif kolu, Zühre b. Abdullah b. Katâde komutasında da öncü birliği çıkarmıştı.276

Tikrit’e gönderilen ordunun öncü kuvvetlerine Rib’i b. el-Efkel, Mâsebzân’da İbn Huzeyl el-Esedî, İsbahan’da Abdullah b. Verkâ er-Riyâhî,277 Nihâvend’de Nuaym b. Mukarrin getirilmişti.278 Artık bundan sonra hep öncü kuvvetler Kâdisiye’de yaptıkları gibi, önden gidip belirli mesafeye kadar güvenliği temin ettikten sonra ana kuvvetlerin gelmesini beklerler, sonra tekrar önden giderek aynı görevi yapar olmuşlardır.

Hakem b. Amr, Mükrân zaferini elçiyle Ömer’e bildirdiğinde, Halife ona Mükrân hakkında sordu. Elçi; Mekrân toprağının dağlık, suyunun az, hurmasının âdi, düşmanının kahraman, hayrı az, şerri çok bir yer olduğunu söyledi. Bunun üzerine Ömer, ordunun daha fazla ilerlememesi için talimat verdi.279

Aslında bu uygulamalar yukarıda aktardığımız bilgiler ışığında Hz. Peygamber (s)’in de yapmış olduğu uygulamalardır. Elbette Hz. Ömer dönemindeki ciddi gelişmelerin ardından her alanda olduğu gibi askerlik alanında da sistemin işleyişi ile alakalı ciddi ilerlemeler olmuştur. Ama bu konuda “Şüphesiz Allah, kendi yolunda birbirine kenetlenmiş bir bina gibi

saf olarak çarpışanları sever”280 ayetinden hareketle Hz. Ömer’in orduda sistemli bir düzene geçmiş olduğunu söyleyenler,281 O’nun bu yeni teşkilâtla öncü birlikler oluşturduğunu dillendirenler,282 aktardığımız bu gerçeği göz ardı etmektedirler. Ama biz biliyoruz ki ordudaki asker sayısı çoğalınca; düzensiz bir şekilde hep beraber çarpışmaları ve askerlerin

275 İbn Abdi Rabbih, el-Ikdu’l-Ferîd, I/131.

276 Taberî, Târîh, II/385; İbn Abdi Rabbih, el-Ikdu’l-Ferîd, I/131. 277 Taberî, Târîh, II/474, 475, 531.

278 İbnü’l-Esîr, Kâmil, III/15. 279 Taberî, Târîh, II/555. 280 Sâff, 61/4.

281 İbn Hacer, İsâbe, II/39.

savaşırken birbirlerini tanımaları zor olduğundan283 Hâlid b. Velîd, Yermûk savaşı öncesi komutanlarla yaptığı toplantıda, onlara hep birlikte ayrılmadan çarpışmanın uygun olmayacağını ifade etti. Ardından orduyu ilk defa olarak bölüklere (Kerâdis) ayırdı. Merkezde on altı veya yirmi, sağ ve sol kanatlarda onar bölük bıraktı. Yani komutanların gereksinimi doğrultusunda orduyu sistemleştirmeye gitmeleri durumu da söz konusu olmuştur.284 Ayrıca bölüklere ayırma ilk defa Yermûk’te, sonra da Kâdisiye’de oldu. Askerî sıra nizamı ve onarlı birliğe ayırma, İslâm ordusunun Kâdisiye’ye yönelmesinden önce Şiraf’ta gerçekleştirildi. Bunu da Halife Ömer, Sa’d b. Ebî Vakkâs’a yazdığı mektupta emretmiş ve şöyle demişti:

“Askerlerini on birlik halinde ayır, her birliğe bir komutan tayin et ve yöreyi iyi bilen bir kişiyi de yanına ver!”285 Bu gelişmelerden olmak üzere onun getirmiş olduğu bir uygulama da sefer halindeki ordunun önünden keşfe çıkan öncü birlikler uygulamasıdır. Çarpışacak orduya gözle görülebilecek kadar mesafede önden giden süvariler yerleştirilmiştir ki bunlara “Tâlia” veya “Mukaddime” denilir. Önden giderek bilgi toplama, gelebilecek tehlikelere karşı tedbir alabilmek için haber toplama ve keşif işlerini yürütürdü.286 Ancak dediğimiz gibi özellikle keşif hareketleri için öncü birlik çıkarma işi, ordu ve ordunun hareket düzenini modernize hareketidir, yoksa daha önce hiç olmayan bir sistemi yeni olarak ortaya koymak değildir. Çünkü biz biliyoruz ki; Hz. Peygamber (s) zamanından beri ordu, hareket etmeden önce öncü birlikleriyle beraber casuslar gönderdiği287 gibi sırf bu amaçla çıkarılmış bulunan seriyyeler vardı.288 Zaten seriyyelerin bir amacının da haber toplamak olduğu,289 Hz. Peygamber (s)’in bu sahadaki bir taktiği bulunduğu hep zikredilen bir hakikattir.290

Hz. Ali’nin döneminde de keşif hareketleri ile bilgi elde etme uygulamalarının devam etmiş olduğunu görmekteyiz. Görevlendirmiş olduğu öncü birliklerinde az sayıda askerden oluşan ve keşif veya casusluk işlerine bakan özel eğitim görmüş gruplar bulunurdu. Onun Sıffîn savaşından önce öncü birlikleri komutanlarından Ziyâd b. en-Nadr ile Şureyh b. Hânî’ye göndermiş olduğu bir mektupta bu konu ile ilgili çok önemli bilgiler yer almaktadır.

283 İbn Haldun, Mukaddime, II/40.

284 Taberî, Târîh, II/336; İbnü’l-Esîr, Kâmil, II/377; Dahlân, el-Fütûhatu’l-İslâmiyye, s.41. 285 Taberî, Târîh, II/385; DGBİT., II/71.

286 el-Âselî, Bessâm, Fennu’l-Harbi’l-İslâmî, I/33–34.

287 Buhârî, Cihâd, 40; Müslim, İmâre, 145; Ebû Dâvûd, Cihâd, 17.

288 Vâkıdî, Meğâzî, II/801, III/984–987; İbn Sa’d, Tabakât, II/135, II/164; İbn Seyyid, Uyûn, II/207; Taberî,

Târîh, III/148; İbnü’l-Esîr, Kâmil, II/285; İbnü’l-Kayyım, Zâdu’l-Meâd, II/227.

289 Geniş bilgi için bkz. Şiblî, Mevlâna, Asr-ı Saâdet, I/384 vd. 290 Hamîdullah, Muhammed, İslâm Peygamberi, I/996.

Bu mektupta şöyle denmektedir:

“Müminlerin emiri Ali’den Ziyâd b. en-Nadr ve Şureyh b. Hânî’ye!

İkinize de selamlar. Sizler için kendisinden başka ilah olmayan Allah’a hamd ederim. Bilesiniz ki; ben öncü kuvvetlerimin başına Ziyâd b. en-Nadr’ı kumandan tayin ettim, Şureyhi’de aynı kuvvetlerin bünyesinde yer alan diğer bir birliğe komutan yaptım. Yolda kötü bir durumla karşılaşırsanız bütün birlikler Ziyâd b. en-Nadr’ın sorumluluğunda olacak. Şayet birbirinizden ayrılırsanız her biriniz daha önce belirttiğimiz gibi kendi birliğinin komutanı olacak. İkiniz de bilmelisiniz ki; ordunun öncüleri gözcüleridir. Öncü kuvvetlerinin gözcüleri ise, keşif kollarıdır. Her ikiniz de memleketinizden ayrılınca düşmanın sizi gafil avlamaması ve tuzağına düşürmemesi için keşif kollarını görevlendirmekten ve onlara dere, tepe, dağ ve ormanları her yönden iyice incelettirmekten geri kalmayınız. İdareniz altındaki birlikleri, saflar halinde savaşa hazır duruma getirmeden sabahtan akşama kadar yürütmeyiniz. Böylece karşınıza bir düşman ordusu çıkar veya başınıza kötü bir hal gelirse daha önceden hazırlanmış olursunuz.”291

Bütün bu aktarılanlardan da anlaşılacağı üzere habere ulaşmada ya da haber elde etme işleminde keşif birlikleri (önden gönderilen haber toplayıcıları) önemli bir görev icra etmişlerdir. O günün şartlarında keşif birliklerinin sadece güvenik tedbiri için kullanlımakla kalmadıkları, aynı zamanda “ön haber elde etme” işlemini de yerine getirmiş oldukları görülmektedir.