• Sonuç bulunamadı

1.4. Çalışmanın Kısıtlılıkları

2.1.1 Yerel Siyaset Kuramları

2.1.1.2. Yönetimci (Weberyan) Yaklaşım

Yönetimci kuram, kentsel siyaset kuramları arasında önemli bir yer tutmaktadır. Her ne kadar yönetimci kuramın temel ilgi alanı büyük ölçüde kurumsal yapılar8 olsa da, yerel bağlamda güç paylaşımının anlaşılması adına bu temel teorinin savları kentsel siyaset literatürü açısından büyük önem taşımaktadır.

Yönetimci kuramı şekillendiren tartışmalarda da bir takım görüş ayrılıkları olduğunu da söylemekte yarar vardır. Bu görüş ayrılıklarından ilkini yerel yönetimlerin merkezi yönetimle olan uyumu ya da zıtlığı tartışması oluşturmaktadır. Şengül’ün (2001: 75 - 76) belirttiği şekliyle yerel yönetimlerin merkezi yönetimle uyum içinde çalıştığı ve yerel yönetimlerin merkezi yönetimin sorumluluğunu tamamlayıcı bir işlevde bulunduğu savı yönetimci kuram açısından hâkim bir iddiadır. Diğer yandan bu sava karşıt şekilde oluşan görüşe göre, yerel yönetimlerin her ne kadar merkezi yönetimle işlevsel düzeyde bağlılıkları bulunduğu söylense de, bürokrasi ve demokrasi arasındaki zıtlığa benzer şekilde yerel yönetimlerle merkezi yönetim arasında bir karşıtlık olduğu da iddia edilmektedir.

Türkçe yazın açısından da yönetimci kuramın hangi kuramsal görüşleri kapsadığı tartışmalarda da bazı görüş ayrılıkları oluşmuştur. Şengül’ün (2009: 76) yönetimci kuramın yerel yönetimlere yansıması olarak nitelediği Pahl’ın kent

yöneticiliği (city managerialism) yaklaşımı Keleş (2012) açısından çoğulcu yaklaşım başlığında değerlendirilmiştir. Keleş’in böyle düşünmesinin temelinde Pahl’ın kent yöneticilerine atfettiği önemi sadece yerel yönetim failleriyle (agent) sınırlı tutmaması, özel sektör yöneticilerini de bu sınıflandırmaya sokması düşünülebilir. Fakat bu çalışma açısından Şengül’ün (2009) sınıflandırması kabul edilerek Pahl’ın kent yöneticiliği kavramının üstünde durulacaktır.9

Her ne kadar bazı görüş ayrılıkları olsa da, yönetimci kuramın temel ilgi alanı devlet aygıtıdır (state aparatus). Bu bağlamda yönetimci yaklaşım devleti ve devletin iç işleyiş mekanizmalarını konu alarak devleti bağımsız bir değişken olarak sınıflandırmakta ve bu bağlamda devleti Weberyan anlamda bürokratik otorite olarak, yasal güç kullanma tekeline sahip en güçlü aygıt olarak tanımlayarak, ulus devletin gücünün merkezileşmesinde devlete önemli bir konum atfetmektedir (Şengül, 2009: 75). Çoğulcu kuramın aksine gücün merkezde yoğunlaşmasını (concentration) olumlayan yönetimci yaklaşım, âdem-i merkezileşmeye mutlak şekilde karşı çıkmaktadır. Yerelleşmeye karşı olma durumu, ulus devletleşme sürecinde büyük ölçüde yerel yönetimleri merkezi yönetimin taşradaki sıradan bir faili olarak konumlandırmaktadır.

Yönetimci yaklaşımın üstüne inşa edildiği Weberyan bürokrasi kuramının yerelliklere bakışı idarenin bütünlüğü kavramıyla anlaşılabilir (Waters & Waters, 2015: 103). Bu bütünlük salt biçimde devlet mekanizmasını işleten bürokratik araçlarınn basit işlevsel uyumundan ziyade, üretim araçlarının ve üretimin ulus devlet düzeyinde işlevsel uyumunun sağlanmasını kolaylaştıracak kapsamlı bir yönetim (government) anlayışını içermektedir.10 Böylelikle ulus devlet düzeyinde üretim yollarının merkezileşmesiyle, idarenin yönetim anlamında bütünlüğünün ve merkezileşmesinin sağlanması birbirleriyle ilintili kavramlardır. Bu ilişkili olma durumu basit anlamda feodal devlet ile modern ulus devlet arasındaki zıtlığa dayandırılabilir (Güler, 2000: 20). Weber’in de ifade ettiği şekliyle modern öncesi devlet örgütlenmelerinde üretim yolları âdem-i merkezidir ve yerel gelir sayesinde yerel ihtiyaçlar karşılanır ve hatta memurun maaşı yerel kaynaklarla sağlanır (Waters & Waters: 2015: 105). Fakat modern bürokratik devlet örgütlenmesinde devlet kaynak dağıtımı ve oluşturulması noktasında

9 Böyle bir tercihin nedeni Weber’in bürokrasi kuramını sadece devlet kurumlarına değil özel sektör kurumlarına da uygun bir ideal tip şeklinde değerlendirmesinden kaynaklanmaktadır.

10 Hatta Weber’in söz konusu vurgusu ilk etapta devlet aygıtından ziyade özel şirketleri kapsayıcı şekildedir. Konuyla ilgili ayrıntılı tartışma için bknz: (Waters & Waters, 2015).

temel düzenleyicidir. Bu bağlamda yönetimci yaklaşım açısından idari ya da mali özerklik kabul edilemez niteliktedir.

Klasik kamu yönetimi yaklaşımı açısından yerel bağlamda yönetimci yaklaşımın bürokratik hiyerarşiye önem veren, siyaset ve yönetim ayrımına dayanan, merkez – yerel dikatomisinde merkezin yerel üstünde mutlak güçlü konumunda bulunduğu, devletin kontrol mekanizmasını elinde tuttuğu, bir anlamda teknokratik bir yönetme (steering) anlayışını benimsediği söylenebilir (Kjaer, 2009: 140). Bu noktada yerel siyaset açısından da önemli olan nokta yerel düzeyde seçilmiş meclisler olsa da, bu meclisler çoğulcu kuramın üzerine inşa edildiği şekilde bir rekabeti ya da âdem-i merkezileşmeyi savunmamaktadır. Yerel meclisler yönetimci yaklaşım açısından sadece yerel ihtiyaçların belirlenmesi noktasında önemlidir. Her ne kadar yerel meclisler demokrasi açısından önemli olsalar da, merkezi yönetim bürokratik anlamda hem idari hem de mali düzeyde yerel faillere karşı en etkin aktör konumundadır.

Böylelikle Weberyan kaynaklı bir yerel yönetim ya da yerel siyaset anlayışında güç (power) kavramı liberal kuramın aksine eşitleyici ve birlikteliği sağlayan bir güçten ziyade hâkimiyet kurucu bir güç anlamına gelmektedir. Weberyan anlamda eşitlik sadece kurumsal ve yasal düzenlemelerle mümkün olduğundan bireyler arasında çıkar farklılaşması sonucu oluşan bir güç paylaşımı ya da istencine olumsuz bir anlam yüklenmektedir. Bir başka ifadeyle, Weberyan anlamda hiyerarşik ve toplumsal bağlamda güçlü olan bir kurumun (devlet) diğer yapılar üstündeki direnci ve hâkimiyeti yönetimci yaklaşım açısından başkaları üstünde bir güç kurma (power over) olarak ifade edilebilir (Stone, 2009: 24 - 25). Böylelikle büyük ölçüde asimetrik ve lineer olarak devlet aygıtının vatandaşlar üzerindeki etkisini olumlayan Weberyan yaklaşım, devleti bağımsız değişken olarak tanımlamaktadır.

Devletin bağımsız bir değişken olarak tanımlandığı yönetimci kuram bağlamında Pahl’ın (1975) kent yöneticiliği kavramına da değinilmelidir. Yukarıda da kısaca belirtildiği şekliyle kent yöneticilerinin (emlakçılar, yerel yönetim bürokratları,

vb.) bağımsız değişken olarak kentin kaynaklarının dağıtımında etkin bir rol aldığı Pahl

tarafından dile getirilmiştir. Dolayısıyla kent yöneticiliği yaklaşımının temel vurgusu, söz konusu aktörlerin kentsel kaynak dağıtımında sorumlu aktörler olduğu ve kentsel siyasa yapım sürecinde bu aktörlerin ilişkisel durumlarının kentin kaderini belirlediği şeklindedir (Şengül, 2009: 24 - 25). Bu bağlamda Pahl’ın öngördüğü kent yöneticiliği

yaklaşımı, refah devletinin otonom durumuyla da ilişkilidir. Devletin iktisadi ve sosyal alana müdahalesinin etkin olduğu bu döneme istinaden, Pahl’ın kent yöneticilerine aracı bir rol yüklediği ve bu aracı rolün kentin iktisadi yapısıyla kentsel nüfus arasındaki uyumu sağladığı söylenebilir (Dunleavy, 1980: 40). Böylelikle Pahl’ın ilk dönem yaklaşımında ontolojik olarak daha liberal bir tutum izlediği ve devletin kaynakları dağıtmada aracı aracı rol üstlendiği söylenebilir. Fakat her ne kadar kent yöneticileri, kentin emlak piyasasını etkileyen aktörler olarak öne çıkarılsa da, Pahl’ın ilk dönem çalışmalarında asıl ve büyük vurgu daha çok idari anlamda öne çıkan yöneticilerdir.

Pahl’ın kent yöneticiliği kavramı ikinci dönem çalışmalarında dönüşüme uğramış ve bireyci (individualistic) tutumundan daha bütüncül bir yaklaşıma doğru yol almıştır. Böyle bir dönüşümde Neo-Marksist yaklaşımın Pahl’ın çalışmalarını etkilediği söylenebilir. Burada bireyci tutumundan kastedilen, kent yöneticilerinin bağımsız değişken olarak ele alınmasıyla, bu aktörlerin kentin kaynak dağıtımına olan etkisinin sadece kent yöneticileri nezdinde değerlendirilmesine ilişkindir. Fakat bu dönüşümle Pahl, bazı mekânsal ve sosyal yapıların da kentteki kaynakların erişimi ve dağıtımı hususunda etkin olduğunu belirtmiştir.

Kent çalışmalarında baskın bir yaklaşım olan yönetimci kuramın ulus-devlet örgütlenmesindeki yerel failleri özerk birer nesne almamaları ve devlete bağımsız değişken bir rol atfetmeleri, ekonomi ve siyaset arasındaki ayrımın ya da birlikteliğin kentsel siyaseti ne yönde etkilediği sorusuna yeterli bir cevap vermemektedir. Çalışmanın bundan sonraki başlığında bu sorunsallara cevap veren bir yaklaşımdan bahsedilecektir.