• Sonuç bulunamadı

Mekânsal Keynesyenizm ve Keynesyen Refah Ulus Devlet Döneminde

2.2. Kuramsal Arka Plan ve Kavramsal Çerçeve: Yerel Siyasetin Dönüşümü

2.2.1. Refah Devletine Doğru: Tekil Ulus Devlet Bağlamında Keynesyen Refah

2.2.1.2. Mekânsal Keynesyenizm ve Keynesyen Refah Ulus Devlet Döneminde

Keynezcilik, sermayenin mekânsallığını ulusal bir boyuta taşımış ve böylelikle kentler ve bölgeler, ulusal ekonomik kalkınmanın bir dişlisi olmuş ve yukarıda da belirtildiği üzere kentsel siyasetin doğası da Keynezci ekonomik müdahalelerin etkisiyle şekillenmiştir. İşte bu noktada mekânsal Keynesyenizm (spatial Keynesianism) (Martin & Sunley, 1997, 2014) Keynesci dönemde kent ve bölgelerin (ulus devletin önemli bir alt birimi olarak) kapitalist devlet açısından nasıl bir öneme sahip olduğu hususunda kritik bir dönemi açıklamaya yönelik önemli bir kavramdır.

Mekânsal Keynesyenizm (Brenner, 2004: 115), Fordist dönemin kentleşme deneyimlerinin düzenleyici bir tezahürü olarak, birikim rejiminin düzenleyici hamlelerinde meydana gelebilme ihtimali olan yapısal sorunları kent ve bölgeler düzeyinde elimine etmeye amaçlayan bir kavrama tekabül etmektedir. Böylelikle KRUD’un kentleri, hem bölgesel eşitsizliği ortadan kaldıracak çabaların dinamizmini sağlarken, diğer yandan da ekonomik açıdan elverişsiz bölgelerin işsizliğe maruz kalan

potansiyel emek gücünü de işgücü süreçlerine dâhil ederek ulusal refahı yükseltmeyi amaçlamaktadır

Brenner (2004: 116) mekânsal Keynesyenizmi “…düzensiz mekânsal gelişmenin

yerleşik kalıplarını hafifleten” hamleler olarak tanımladığı noktada, ulus devletin

işlevini iki başlıkta toplamıştır: devletin mekânsal projeleri ve devletin mekânsal

stratejileri. Devletin mekânsal projeleri, devlet örgütlenmesinin bütünleşik, eşitleyici ve

merkeziyetçi siyasalarına karşılık gelen bir kavramken, devletin mekânsal stratejileri de özel sermayeyi ve devletin altyapı yatırımlarının ekonomik açıdan elverişsiz çevresel bölgelere kaydırılması anlamına gelmektedir. Burada önemli olan nokta, devletin söz konusu bölgesel eşitleyici ve altyapı yatırımlarını yönlendirici hamlelerini belli bir mekânsal seçicilik içinde yapmasıdır. Bir başka ifadeyle devletin kapitalist niteliğinin seçiciliği, ulusal kalkınmayı nihai bir hedef olarak ortaya koyduğu noktada, yerel ve bölgesel güçlerin iktisadi konumlarına ve kapasitelerine bağlı olarak şekillenmektedir. Bu noktada da kentsel siyasetin niteliği ve biçimi ile devletin mekânsal seçiciliği arasındaki rabıta daha çok kuvvetlenmektedir. Mekânsal Keynesyenizmin coğrafyası (Brenner, 2004: 126) telafi edici bölgesel siyasalar, otomatik dengeleyiciler ve

ulusallaşmış endüstri: Fordist şirketlerin kamu mülkiyetinde olması şeklinde üç başlıkta

değerlendirilebilir.

Telafi edici bölgesel siyasalar, Keynezci ulus devletin en önemli mekânsal stratejilerinden birini oluşturmaktadır. Burada telafi edicilikten (compensatory) kastedilen, coğrafi olarak avantajsız ve gelişmemiş bölgelerin ulusal devletin siyasalarıyla desteklenmesi hamleleridir. Dengeli ve mekânsal olarak eşitleyici siyasalar, özellikle çevre alanlarda az gelişmiş bölgelerin diğer gelişmiş bölgelerin iktisadi seviyesine gelmesini amaçlayan bir niteliğe sahiptir. “… Faiz oranlarındaki

indirim, devlet güvenceleri, vergi indirimi ve öncelikleri, sermaye hibeleri, endüstriyel binaların yapımı ve satın alınması, bölgesel altyapı yatırımlarının geliştirilmesi (ulaşım, yollar, sanayi bölgeleri” gibi siyasalar telafi edici ve eşitleyici hamleler adına birkaç

önemli örneği teşkil etmektedir (Brenner, 2004: 133 – 137).

Otomatik dengeleyicilik, mekânsal Keynesyenizmin önemli sacayaklarından biridir. Bu kavram, telafi edici bölgesel siyasalara benzer şekilde devlet aygıtının yerel ve bölgesel yapıları daha eşit ve dengeli bir ekonomik düzlemde konumlandırmak istemesiyle ilişkilidir. Mekânsal Keynesyenizm, mekânsal düzeyde yeniden dağıtıcı ve

eşitleyici hamlelerle zengin bölgelerin gelirlerini ekonomik açıdan daha dezavantajlı bölgelere aktarmayı amaçlamakta ve bu müdahaleler Keynezci ekonomik sistemin kamu harcamalarını yönlendirici iktisadi konumundan dolayı ‘otomatik’ bir özellik göstermektedir (Martin & Sunley, 2014: 871 – 872). Bir başka ifadeyle, herhangi bir

siyasi müdahaleye bağlı olmaksızın söz konusu eşitleyici hamleler devlet aygıtı

yordamıyla inşa edilmektedir (Brenner, 2004: 145 – 146)12.

Mekânsal Keynesyenizmin bir diğer önemli bileşenini de piyasa hâkimiyetinin niteliği oluşturmaktadır. Özellikle Fordist sektörlerin üretim safhasında etkin konumda olmaları, piyasa üzerinde devletin büyük bir işveren konumuna itmiş ve devletin, üretimin düzenlenmesi noktasında bir aygıt olarak, kamu iktisadi teşebbüsleri önemli bir yer tutmuştur (Brenner, 2004: 149). Burada çalışma açısından da önemli olan nokta, devletin ekonominin belirleyicisi olarak bir işveren konumunda olması, kentsel siyasetle ilişkili çoğu meseleyi tarihsel bağlamda farklı bir şekilde konumlandırmaktadır. Özellikle çalışmanın temel sorunsalı olmasından dolayı da, kent girişimciliği ya da yerel girişimcilik, 1980’lerle birlikte yerel siyasetin doğasını değiştirmiş ve sermaye hem kentsel kamusal hizmetlerin sunumuna ortak olmuş hem de kendi çıkarını koruyucu hamlelerde bulunarak kentsel siyaset açısından önemli bir aktör haline gelmiştir. Öyleyse sermayenin devlet karşısında görece özerk konumda olmadığı bir dönemde, sermaye ve siyaset ilişkisi açısından devletin çoğu iktisadi teşebbüse sahip olması, tarihsel kırılmanın anlaşılması adına önemli bir uğrağı temsil etmektedir.

Kentsel siyaset, kentsel siyasaların yönetimi ve şekillenmesi, kentin kaderine etki edecek aktörlerin (yerel yönetim birimleri, yerel sermaye, kent sakinleri, sanayi ve ticaret odaları, STK’lar, vb.) kentsel siyasa yapım sürecine dâhil olması ya da olmaması (dışlama ya da sürece katılma), kentsel kamusal hizmetlerin sunumu ve altyapı yatırım süreçleri, sermaye birikim süreçlerinin seyri (işgücü süreçleri de dâhil olmak üzere) gibi konuları kapsayan ve analiz eden bir disiplindir. Çalışmanın devlete ve yerelliklere yüklediği stratejik ilişkisel gerçeklik (Jessop, 1992), kapitalist toplumsal gerçeklik bağlamında (Akbulut, 2009) sermaye birikim süreçlerinin hangi ölçekte (küresel, merkezi, bölgesel, yerel) yoğunlaştığıyla büyük ölçüde ilişkilidir. KRUD’un kapitalist devlet formunun bir uğrağı olmasından dolayı da, sermaye birikiminin mekânsal

12 Burada söz konusu siyasi müdahale, yerel düzeydeki farklı faillerin müdahalesiyle ilintilidir. Zira devlet aygıtının yaptığı herhangi bir müdahale de siyasidir.

düzeyde merkezileşmesini sağlayan siyasaların üretilmesi, kentlerin ve dolayısıyla kentsel siyasetin de doğasını büyük ölçüde etkilemiştir.

Yerel siyaset ve yerel ekonominin birbirleriyle olan rabıtası, Keynezci Fordist dönemde kentleri ulusal düzeyde hedeflenen planlı (proaktif) ekonomik kalkınma hamlelerinin taşıyıcısıcı olarak konumlandırmıştır (Mayer, 1994: 317). Burada kentlerin ekonomik kalkınma süreçlerindeki rolü, ulusal ekonomik kalkınmayı daha tutarlı hale getirecek adımlar atmalarıyla ilişkilidir. Böylelikle merkez ile yerel arasında sabitlenen iş bölümü, yerel ekonominin ulusal ekonominin tutarlı bir dişlisi olarak görülmesini sağlamıştır. Merkezi ulusal devlet için de kent ve bölgeler arasında “…eşit, tutarlı bir

sosyal refah ve sosyal altyapı standartlarının sağlanması” amaçlanmış ve büyük ölçekli

endüstriyel şirketler devlet yönetimi altında faaliyet göstermeye başlamıştır (Martin & Sunley, 2014: 871).

Sermaye birikim sürecinin kentler için önemli olduğu noktada, kentsel siyasetin iktisadi süreçlerle büyük ölçüde iç içe olduğu söylenebilir. Bu iç içe olma durumunu da iki başat süreç şekillendirmektedir. Öncelikle çoğu ulusal devletler için (Fordist Keynezci dönemde daha etkin olmak kaydıyla) kent yönetimleri (yerel yönetimler) büyük bir işveren konumundadır. Özellikle kentsel kamusal hizmetlerin sunumunda ihtiyaç duyulan mal ve hizmet üretiminde yerel yönetimler başat aktör konumundadır. Diğer yandan yine kentsel siyasetin etkin biçimde şekillendirdiği kent siyasaları da (planlama, çevre, altyapı yatırımları) kentin ekonomik faaliyetlerini büyük ölçüde etkilemektedir. Böylelikle yerel siyaset ve yerel ekonomi, birbirleri arasındaki ilişkilerle şekillenirken; yerel siyasetin konut istihdamı, işgücü süreçleri, kentsel kamusal hizmetlerin sunumu noktasında almış olduğu kararlar da yerel ekonomiyi etkilemektedir. Bu süreçte sermaye sahipleri de (özellikle 1980’lerle birlikte) kurdukları çıkar gruplarıyla yerel siyaseti dönüştürücü hamlelerde bulunmaktadırlar (Painter, 2014: 344).

Yerel yönetimleri Keynezci Fordist dönemde sadece istihdam sağlayan kurumlar olarak değerlendirmek yeterli değildir. Yerel yönetimler -söz konusu dönemde- kamu kaynaklarının yönlendirilmesi hususunda en etkin aktörlerden biri olmuştur. Bu bağlamda kent yöneticiliği (Harvey, 1989) Keynezci Fordist dönemin baskın bir yönetme biçimi olarak, kentsel siyasetin doğasını da büyük ölçüde etkilemiştir. Bu dönemde devlet gücünün merkezileşmesi ve merkez ile yerelin hiyerarşisi, “…yerel

devleti merkezi devlet gücünün siyasalarını uygulayan bir aracı” olarak

konumlandırmıştır (Brenner, 2004: 152). Burada mekânsal Keynezciliği rekabetçi neoliberal devletin yerelliklerinden (competitive state) (Jessop, 1992) ayıran en önemli nokta, yerel faillerin sermaye açısından kâr etmeyen kentsel kamusal hizmet sunmaları ve bunun yanında planlama ve düzenleme siyasalarının neredeyse tamamının yerel yönetimler tarafından yürütülmeleridir (Painter, 1991: 28). Böylelikle kent yöneticiliği, merkezi devlet aygıtının yereldeki kontrolörü ve düzenleyicisi olarak, Keynezci refah politikalarını ve altyapı yatırımlarını düzenleyen ve makroekonomik kalkınma politikalarını etkin hale getiren bir yönetme aracıdır.

Ekonomik bağlamda büyük tekellerin var olduğu ve kent yönetimlerinin ulusal merkezi devlet aygıtının bir alt dişlisi olarak sermaye birikim süreçlerinde etkin olduğu dönemde, kentsel siyaset açısından da kentin siyasetini etkileyen fail sayısının, yerel faillerin sermaye ile olan rabıtasının zayıflığı da düşünüldüğünde, Post – Fordist13 döneme oranla görece daha kısıtlı kaldığı çıkarımı yapılabilir. Özellikle 1960 sonrası dünya ölçeğinde sosyal demokrat belediyeciliğin yükselişi, kent sakinlerini kentsel siyasette daha görünür ve baskın bir konuma getirmiştir. Diğer yandan kolektif anlaşma yollarının da sendikalar yoluyla sağlanması, Fordist dönemde kentleri birer eylem alanı yapmış ve kentsel siyaseti şekillendiren bir başka etmen de sendikal faaliyetler olmuştur (Painter, 1991: 28 - 29).

Cox & Mair’in de (1988: 314 - 315) söz konusu döneme ait önemli çıkarımları bulunmaktadır. Yazarlara göre kentsel siyasetin doğası Refah devleti uygulamalarıyla dönüşmüş ve insanların yerel bağımlı (local dependence) aktivitelerinde değişimler yaşanmış ve geleneksel bağların yerine modern bağlar (Kariyer, konut vb.) almıştır. Böylelikle insanların kentsel siyasetten ve yerel düzeyde siyasa üretim faaliyetlerinden beklentileri de bu yönde şekillenmiştir. Bir başka ifadeyle, Keynezci Refah Ulusal Devletin hem siyasal hem de iktisadi alana olan müdahaleleri yerelde yeni bağlar yaratmıştır. Diğer yandan toplu sözleşme yollarının kentler yoluyla daha görünür hale gelmesinin yanında, yerel yönetimlerin planlama ve düzenleme işlevleri de bu yerel bağımlılığı sosyal demokrat belediyecilik düzeyinde aktif hale getirmiştir. Böylelikle yerel yönetimler düzeyinde somutlaşan belediye sosyalizmiyle birlikte Fordizmin siyasi karakteri kentsel düzeyde bir karşılık bulmuştur (Painter, 1991: 28).