• Sonuç bulunamadı

Karar Almanın Esnemesi: Kamu, Özel Sektör Ve Sivil Toplum

2.2. Kuramsal Arka Plan ve Kavramsal Çerçeve: Yerel Siyasetin Dönüşümü

2.2.4. Yeni Kentsel Siyasete Doğru: Girişimci Kentler / Yerel Girişimcilik

2.2.4.1. Yeni Kentsel Siyaset Alanının İnşası

2.2.4.1.2. Karar Almanın Esnemesi: Kamu, Özel Sektör Ve Sivil Toplum

Yönetişimle birlikte yeni kentsel siyaset alanının yaratılması hususunda üstünde durulması gereken bir diğer önemli noktanın da yerel düzeyde siyasa yapma süreçlerinde artan aktör sayısı olduğu önceki başlıklarda tartışılmıştı. Bu bağlamda yerel düzeyde siyasa yapma ve karar alma süreçlerine yeni aktörlerin dâhil olması, Mekânsal Keynezcilikten kopuşu simgelemekte, devlet güdümlü siyasa yapma süreçlerinin de esnemesine neden olmakta ve kamu – özel işbirliği yaratan yönetişim uygulamaları, yeni kentsel siyaset alanının önemli tartışmalarından birini oluşturmaktadır.

Kamu – özel işbirliği uygulamalarının yönetişim tartışmaları açısından bir önemli boyutu da siyasi gücün sınırlarının nerede başladığı ve nerede bittiğiyle de alakalıdır. Özellikle yeni kentsel siyaset alanının inşasında ekonomik kalkınmacılığın önemli bir yer tutması, özel sektör ve sivil toplum aktörlerini kendiliğinden siyasa yapma süreçlerine dâhil etmekte ve böylelikle yerel düzeydeki siyasi gücün sınırı da bir

anlamda esnemektedir. Böylelikle mekânsal Keynezcilik açısından devletin yereldeki failinin ve bu duruma bağlı olarak bir devlet aktörü olan belediye yönetimlerinin siyasi gücü elde tutma durumları yönetişim pratikleriyle değişmiştir (Lowndes, 2009: 91). Bir başka ifadeyle, kamu, özel sektör ve sivil toplum arasında ortak akılla yönetme süreci karar almayı ve yereldeki siyasi sınırı esnetmiştir.

Kamu – özel sektör işbirliğinin temel belirleyicilerinden birini ‘birliktelik’ (coopereation) kavramı oluşturmaktadır. Bu kavram, yerel otorite önderliğinde farklı altyapılara ve özelliklere sahip birçok aktörü bir araya getirmeyi ve yeni pazarlık yollarıyla siyasa yapma süreçlerini bir ortaklık süreci olarak oluşturmayı hedeflemektedir (Mayer, 1994: 321). Bu durum Kjaer’in (2009: 143) deyimiyle ‘fırsat sağlayan devlet’in oluşmasıyla mümkündür. Fırsat sağlayan devlet, yönetişimin bir sonucu olarak hizmet sunumunu ve karar alma süreçlerini ve buna bağlı olarak merkezi iktidar gücünün daha âdem-i merkezi olarak özel sektörle rabıtalı biçimde yapılmasını öngörmesine karşılık gelmektedir. Diğer yandan söz konusu birliktelik sadece kamu ve özel sektör arasında cereyan etmemektedir. Sosyal yardım dernekleri, üniversiteler, ticaret odaları gibi kurumların da yerel düzeyde siyasi iktidara etki etmelerinin önünün açılmasıyla birlikte fırsat sağlayan devlet formu farklı çıkarlara sahip birçok aktörü aynı düzlemde birleştirme imkânına sahip olmuştur.

Kamu – özel sektör arasında meydana gelen ortaklıkların en önemli amaçlarından birini piyasa koşulları bağlamında meydana gelen riski dağıtmak ve çıkarları ortak zemine oturtmak gelmektedir (Mayer, 1994: 322). Özellikle Keynezci refah devletinin çözülmesi ve ulusal devletlerin siyasal ve iktisadi güçlerinin esnemesiyle birlikte piyasa koşulları önceki dönemlere oranla daha belirsiz ve muğlak bir hâl almıştır. Bu noktada piyasa aktörleri açısından risklerin daha caydırıcı olması devlet güdümlü bir korumanın varlığını daha zaruri kılmıştır. Böylelikle kamu – özel sektör arasında vuku bulan paydaşlık, büyük oranda özel sektörün lehine sonuçlanmaktadır. Bir önceki başlıkta devletin yüklenmeyi maliyetli bulduğu bazı kamusal hizmetleri özel sektöre tevdi ettiği belirtilmişti. Bu noktadan hareketle, kamu ve özel sektör arasında gerçekleşen yeni anlaşma yollarıyla yerel yönetimler de, kalkınma planlarına uygun, ekonomik büyümeyi kentsel düzeyde daha etkin kılacak planları da uygulamaya geçirmiş olmaktadır (Mayer, 1994: 323). Burada birliktelik, kamunun devlet gücü ile girişimci esnekliği bir arada yürüterek daha hızlı ve efektif kamusal hizmet sunmanın önünü açmayı mümkün hale getirmesine ilişkindir.

Kamu ve özel sektör arasında gerçekleşen yeni ortaklı modeller, yerel iktidarın tanımını giderek muğlaklaştırmaktadır (Kjaer, 2009: 143). Özellikle yönetişim pratiklerini destekleyen literatür açısından da yerel iktidarın hiyerarşik yapısının kırılması ve Keynezci dönemin hiyerarşik yapılarının yeniden düzenlenmesi tartışmaları (Kjaer, 2009: 149) bir önceki başlıkta tartışılmıştı. Söz konusu tartışmaya ek olarak yerel düzeyde yatay düzlemde ve ağlardan oluşan bir ortaklığın kendiliğinden ‘demokratik’ bir ortam yaratıp yaratmadığı da yönetişim tartışması açısından önem kazanmaktadır. Özellikle ana akım literatürün çok failli yapıya yüklediği demokratik anlama karşı Mayer’in (1994: 324) inşa ettiği eleştiri haklılığını korumaktadır. Mayer’a göre kamu ve özel sektör failleri arasında gerçekleşen yeni anlaşma yollarıyla ve yeni faillerin sürece katılmasıyla farklı aktörlerin seçili çıkarları (selected interest) kesişmektedir. Bir başka ifadeyle, ekonomik kalkınmacılığın yerel girişimcilikle şekillendiği rekabetçi ortamda hem kamu hem de özel sektör aktörleri kendi çıkarlarını korumayı mümkün kılacak anlaşma yolları ve çözümler üretmektedirler. Böylelikle ekonomik açıdan karlı olmayan siyasalar da kentsel siyasetin ajandasından çıkmaktadır. Yerel düzeyde karar almanın özel sektör ve sivil toplum aktörleriyle birlikte esnemesinin bir diğer önemli boyutunu da sivil toplum örgütlerinin kentsel düzeyde değişen rolleri oluşturmaktadır. Keynezci dönemin Weberyan yönetim modeline sahip olan belediyeler için sivil toplum örgütleri sadece belli alanlarda sunulan hizmetleri yürütmekle görevli faillerdi. Fakat bu durum Post-Fordist dönemde değişmiş ve sivil toplum örgütlerinin faaliyet alanları Fordist döneme oranla büyük ölçüde artmıştır. Artık söz konusu failler planlama, uygulama ve kentsel düzeyde yenileme alanlarında faaliyet göstermektedir (Mayer, 1994: 325). Böylelikle kentsel siyasetin sınırı ve kentsel siyasa yapım süreçleri de kendinden önceki döneme kıyasla yeniden ölçeklenmiştir. Özellikle küyerelleşme tartışmaları da dikkate alındığında sadece o kente özgü özel sektör ve sivil toplum failleri değil, küresel düzeyde aktif olan failler de kentsel düzeyde siyasa yapım süreçlerini şekillendirmeye başlamışlardır.