• Sonuç bulunamadı

Kenti Yeniden ‘Eleştirel’ Okumak: Kapitalist Devlet Bağlamında ‘Yerel’

1.4. Çalışmanın Kısıtlılıkları

2.1.2. Kenti Yeniden ‘Eleştirel’ Okumak: Kapitalist Devlet Bağlamında ‘Yerel’

Bir önceki başlıklarda ayrıntılarıyla tartıştığımız kentsel siyaset kuramları kentsel siyaset analizleri için önemli bir başlangıcı ifade etmektedir. Özellikle toplulukçu yaklaşım bağlamında değerlendirilen çoğulculuk ve Weberyan kuramın kente yaklaşımında kullandığı yönetimci yaklaşım, yerel siyasetle ilgilenen birçok çalışmada kavramsal ön kabul olarak karşımıza çıkmaktadır. Söz konusu iki yaklaşım, devlete merkezi bir konum atfetse de, çoğulcu yaklaşım devletin ekonomiye ve sivil özgürlükler alanına olan müdahalesine olumsuz bir anlam yüklemektedir. Diğer yandaysa Weberyan merkezli yönetimci yaklaşım, devleti kaynak ve güç dağıtımı noktasında mutlak hâkim olarak tanımlamaktadır. İşte bu noktada, yereli ilgilendiren tartışmaların tamamında yerel, kendinden bir üst ölçekteki kurumlarla olan ilişki sonucu anlam kazanmaktadır. Bir başka ifadeyle, yerelin anlamı yapısal olarak ilişki halinde olduğu bir üst otorite olan merkezi devlet aygıtıyla olan ilişkisinde saklıdır (Akbulut, 2007). Fakat söz konusu iki yaklaşımda devletin kavramsallaştırması tek yönlü bir nedenselliğe sebep olmakta ve ulus devlet formu içindeki yerelin sadece iktisadi sorunu olan siyaset-dışı failler olduğu vurgusu yapılmaktadır (Bayırbağ, 2006: 51). Bu bağlamda ulus devlet formu içinde statik bir konumda bulunduğu varsayılan yerellikler, ulus devlet formunun yaşadığı dönüşümden payını aldığı ölçüde bir dönüşüm yaşandığı iddia edilmektedir. Özellikle liberal-bireyci olarak iddia ettiğimiz (Aydıner, 2015) ana akım yerel yönetim savının da ısrarla üstünde durduğu şekliyle ulus-devletler küresel ölçekte yaşanan iktisadi dönüşümle birlikte anlamını yitirmiştir. Bu noktadan yola çıkan tartışmalar da yerelliklerin artan önemini ulus – devletin bir üst ölçeğinde yer alan ulus- ötesi güçlerle ilişkilendirmektedir. Böylelikle mekânsal düzeyde yerel olarak ifade edilen tüm failler adeta sihirli bir değnek değmişçesine aniden küresel ölçekte yaşanan değişimle birlikte küresel dünya ekonomisiyle ilişkilendirilmiş, diğer yandan 1970 öncesi yerel faillerin bağının görece daha fazla olduğu merkezi ulus devlet de devre dışı bırakılmıştır. Özellikle kentsel siyaset kuramlarının birer ideal tip olarak kavramsallaştırılmasından dolayı söz konusu kuramların hem eleştirisine hem de kent analizlerine katkı vermesi bakımından bazı kavramların tartışılmaya açılması gerekmektedir.

Bunlardan ilki yerelliklerin tarih dışı (ahistoric) görülmesi sorunuyla ilgilidir. Ana akım olarak nitelediğimiz çoğulcu ve Weberyan kuramlar devlete dışsal ya da merkezi bir anlam yükleyip yüklemediklerine bakılmadan, yereli apolitik nesneler olarak görerek, yerelin sadece o an ki konumuna istinaden bazı çıkarımlar yapmaktadırlar (Bayırbağ, 2006: 51). Bu çıkarımların çoğu yerelin yenidünya düzenine kendini uyumlaştırmasıyla alakalıdır. Bu durum yukarıda açıkladığımız şekliyle yerelin apolitik faillerden oluşan bir alan olarak görülmesiyle ilişkilidir. Hâlbuki her yerellik (localism) tarihsel süreçte şekillenen olaylar bütünü sonucu anlam kazanmaktadır. Bu bağlamda da kent, toplumsal yapının herhangi bir basit parçası olmaktan ziyade toplumun özgünlük kazandığı tarihsel süreçte anlamlanan somut bir üründür (Keskinok, 1988: 67). Bu somut mekân birden çok ilişkiyi ve ağı tarihsel süreçte birbirleriyle ilişkili hale getirmektedir.

Yukarıda tartışılan duruma ek olarak kentsel siyaset çalışmalarında yerelliklerin ve yerele ait olan tüm faillerin patika bağımlılıkları (path dependency) dikkate alınmamaktadır. Bir anlamda yerelliklerin tarih dışı failler olarak algılanmasının doğal bir sonucu olarak Harveyci anlamda yaratılan her yapının/kurumun/failin bu yaratımdan önce nasıl bir yapıyla bağlantılı olduğu tartışılmamaktadır. Böylelikle patika bağımlılığı, kentsel siyaset analizlerinde eksik kalan noktayı tamamlayıcı niteliktedir. Bu kavram, rekabetçi ve yarışmacı neoliberal yeniden yapılanma hamleleriyle birlikte mevcut kurumların yeniden kullanıldığının altı çizilmektedir (Peck, Theodore ve Brenner, 2009: 54). Öyleyse hiçbir kurum tamamıyla yeniden yaratılmamakta, bunun tersine her kurum bir önceki bağlı olduğu yapıyla ilişkisini koparmadan yeni bir forma dönüşmektedir. Dolayısıyla eski ve yeni yapıların birleşimi tarihsel uğrakların anlaşılmasıyla mümkündür. Dönüşüm sonucu ortaya çıkan yapılar, karışıklığın ve mücadelenin eskiden miras kalan kurumlarla yeniden ilişkiye girmesi sonucu oluşmaktadır (Peck, Theodore & Brenner, 2009: 57).

Söz konusu tarih dışılığın ve patika bağımlılığın reddinin yol açtığı en önemli yöntemsel sorun, yerelliklerin merkezi devletle olan ilişkisinin tek yönlü kavranmasıyla ilgilidir. Bu tek yönlü kavrayış, bir önceki paragrafta da belirtildiği şekliyle yerelliklerin apolitik ve yansız nesneler olarak algılanmasına neden olmaktadır. Çünkü kavramsal bir ön kabul olarak merkezi devlet, ulus devlet olarak ifade edilmektedir. Böylece yerel faillerin anlamı ulus devletin varlığının önemsizleştiği iddiasıyla bir üst ölçekteki ulus üstü yapılarla ilişkilendirilmektedir. Bir başka ifadeyle, özellikle küreselleşmeyi

destekleyen ana akım literatürde yerelin anlam kazandığı tarihsel uğrağın küreselleşme sonucu gerçekleştiği iddia edilmektedir. Fakat burada, özellikle Keynesyen ulus devletin etkin olduğu zamanlarda, yerelin nasıl bir anlama sahip olduğu ya tartışılmamakta ya da o döneme olumsuz bir anlam yüklenmektedir. Bu sorunun temel nedeni, kapitalist devlet yerine ulus devlete yapılan atıftır. Bir başka ifadeyle, kapitalist devlet kentsel siyaset kuramlarının yapmış olduğu analizlerde Neo-marksist kuram haricinde çoğunlukla eksik bırakılmaktadır. Öncelikle burada devlete ‘kapitalist’ bir anlam yüklenmesi, devletin kapitalist ilişkilerde önemli bir rol oynamasından dolayı zorunluluktur (Hirsch, 2011: 31). Devlet, bilinçli bir halk iktidarının yansıması olmaktan ziyade, birey, grup ve sınıflar arasındaki sosyal güç ilişkileri ve bu güç ilişkilerinin yoğunlaştığı alandır (Hirsch, 2011: 34). Bu tip bir güç yoğunlaşması, maddi ürün olarak ifade edilen kentin de tarihsel süreçte yaşadığı dönüşümle anlam kazanacaktır. Özellikle Castells’in kentleri emeğin yeniden üretiminin sağlandığı mekânlar olarak tanımladığı noktada, devletin kapitalist sistemi devam ettirmedeki rolüne de bakmak gerekmektedir. Kapitalist devlet, yerel düzeyde ailelerin/toplulukların tek başlarına güçlerinin yetemeyeceği yeniden üretim koşullarının yaratılmasını ve kapitalist sistemin devamı için gerekli sosyal ilişki ağlarının kurulmasını sağlamaktadır (Duncan & Goodwin, 1992: 79). Öyleyse kapitalist devlet tarihsel bir zorunluluk olarak mekân üzerindeki güç ilişkilerini düzenleyen ve yönlendiren bir yapıya sahiptir. Fakat bu güç yereli tamamıyla kapitalist devlete bağımlı da kılmamaktadır. İşte bu noktada yerelin özgünlüğünü anlamlı kılmak adına bir takım tarihsel momentleri, kırılmaları ve devamlılıkları gün yüzüne çıkarmak gerekmektedir.

Kapitalist devlet, kentsel kaynakların hangi sektöre ya da alana aktarıldığının da yönlendiricisi konumunda bulunmaktadır. Emeğin yeniden üretim koşulları kadar kaynak yönlendirme işlevinde de bulunan kapitalist devlet, stratejik bir yaklaşımla üretim kaynaklarının kent mekânına yönlendirilmesini sağlamaktadır. Fordist dönemde bu durumu ithal ikameci politikaların desteklenmesiyle yürüten devlet, 1980 sonrasındaki süreci dışa büyüme stratejileriyle desteklemiş ve kentsel kaynakların paylaşımıyla büyük ölçüde ilintili olan kentsel siyaset de bu durumdan bir hayli etkilenmiştir (Şengül, 2009: 49 - 50).

Devletin yeniden ölçeklenme stratejileri (rescaling scalar strategies) kent mekânını ve kentsel siyaseti ilgilendiren konuları da etkilemektedir. Kentsel kamusal hizmetlerin sunumu ve sağlanması, yerel seçimler, kentsel dönüşüm, kent sakinlerinin

konut ve barınma sorunu gibi yereli ilgilendiren birçok sorunsal kapitalist devletin dönüşümünün okunmasıyla daha anlamlı hale gelecektir. Böylelikle merkezi devlet aygıtı bu ilişkileri sağlaması ve meşrulaştırması açısından kentsel siyaset alanını büyük ölçüde etkilemektedir. Özellikle 1970’li yıllarla birlikte Keynezci Fordist devletin kriziyle birlikte kapitalist devletin dönüşümü, yeni bir kentsel siyaset alanı yaratılmasına sebep olmuştur.