• Sonuç bulunamadı

Fordizmin Krizi: Post-Fordist Dönemin Rekabetçi Ulus Devletleri

2.2. Kuramsal Arka Plan ve Kavramsal Çerçeve: Yerel Siyasetin Dönüşümü

2.2.2. Fordizmin Krizi: Post-Fordist Dönemin Rekabetçi Ulus Devletleri

KRUD, modern ulusal devletlere kapitalizmin altın çağını yaşatan bir devlet formu olarak etkisini 1970’lere kadar hissettirmiştir. Önceki başlıklarda da üstünde sıklıkla durulduğu üzere, iktisadi, toplumsal ve siyasal kerteler arasındaki rabıtalar, merkezi devlet aygıtının piyasa ilişkilerini ne ölçüde ve hangi derecede düzenlediğiyle bire bir ilişkilidir. Hem ulusal hem de yerel düzeyde toplumsal düzenin şekillenmesi ya da siyaset/siyasa yapma biçimleri, ulus devletler nezdinde hâkim olunan düzenleme rejimiyle büyük ölçüde ilgilidir. Bu bağlamda 1970’lere kadar başat bir düzenleme biçimi olan Keynezci Fordist düzenin kırılmaya uğraması da yine iktisadi ve toplumsal kertelerde yaşanan dönüşüme bağlı olarak değişmiştir. Bu dönüşüm dünya ölçeğindeki baskın para düzenleme biçimini olan Bretton Woods sisteminin çökerek A.B.D.’nin düzenleyici hegemonik güç olma durumundan çıkması, yeni kredi ve finans süreçlerinin ortaya çıkması, 1973 petrol krizi, endüstri yoğun ülkeler arasındaki rekabet, Fordist kitle üretiminin çöküşe uğraması, kitlesel işsisizliğin artması ve Keynezci refah siyasalarının kırılmaya uğraması gibi (Brenner, 2004: 161; Swyngedouw, 1997: 155; Brenner, 1998: 14; Moulaert, Swyngedouw & Wilson, 1988: 17; Peck & Tickell, 1994: 292 - 293) birçok iktisadi ve toplumsal olayla ilintilidir. Söz konusu süreçleri daha analitik bir düzlemde incelemek adına Fordizmden Post-Fordizme geçişin temel momentleri (Jessop, 1994: 260) yeni teknolojik gelişmeler ve esnekleştirme,

uluslararasılaşma ve Fordizmden Post-Fordizme yaşanan paradigma değişimi şeklinde

üç başlıkta ifade edilebilir.

KRUD’un temel ve önemli niteliklerinin başında eşitleyici coğrafi alanlar yaratması, yerel ve bölgesel güçleri merkezi devletin önemli bir alt dişlisi olarak konumlandırması ve talep temelli büyümeyi efektif hale getirerek makroekonomik ekonomik kalkınmayı hedeflemesi gelmektedir. Bu doğrultuda kitle üretim temelli endüstriyel alanlar ve coğrafyalar KRUD açısından büyük önem taşımaktadır. Devletin sübvansiyonlar yoluyla da desteklediği bu endüstriyel alanlar, ekonomik krizle birlikte dönüşüme uğramıştır. İstikrarlı ve tam istihdam temelli ulusal kalkınma hamleleri yerine mekânsal Keynesyenizmin taşıyıcısı olan kent ve bölgeler, bulundukları eski konumlarına göre daha rekabetçi siyasalar üretmek zorunda kalmıştır (Brenner, 2004: 164). Yeniden dağıtıcı mekânsal siyasaların (redistributive territorial policies) çöküşe uğraması ve bunun yerine daha rekabetçi ilişkilerin yaratılmasını mümkün kılan piyasa güdümlü ekonomik siyasaların ortaya çıkması da Post-Fordist birikim rejiminin

yenilikçi karakterinde yatmaktadır (Jessop, 1994: 258). Bu durum hem üretim süreçlerindeki yapısal dönüşümü kapsarken diğer yandan da kısa vadeli farklılaştırılmış üretimi ve kitlesel makro düzeyde üretimden ziyade farklılaştırılmış ürünler için arz temelli bir piyasa tezahürü sunmaktadır. Söz konusu yenilikçi karakterin temel dinamiğini de üretim süreçlerindeki esnekleştirme hamleleri domine etmektedir. Farklılaştırılmış üretim süreçlerinin devamı adına artık uzun vadeli kitlesel üretimler yapmak yerine, kısa vadeli anlaşmalar yoluyla çok vasıflı (multi-skilled) işçilerin çalıştırılması gerekmektedir (Brenner, 2004: 165). Diğer yandan maliyetlerin de üretim süreçlerinde büyük bir gider olması dolayısıyla da maliyetlerin düşürülmesi Fordizmin krizinin aşılması adına önemlidir. Bu noktada üretim maliyetlerinin düşürülmesi için ücret ilişkileri de yeniden düzenlenmiş ve ücretler maliyet yaratan bir araç olmasından dolayı, iş örgütlenmesi doğrultusunda esnekleştirilmiştir (Jessop, 1992: 101; Peck & Tickell, 1994: 293). Böylelikle Post-Fordist dönemdeki esneklik işçilerin üretim süreçlerindeki işlevini, üretim sürecinin örgütlenmesini, arz temelli üretimin ekonomik kalkınma için temel dinamik olmasını, stratejik temelli üretimin yaygınlaşmasını ve piyasanın da daha bölünmüş bir karaktere bürünmesini kapsayan çok bileşenli bir süreci ifade etmektedir (Jessop, 1994: 259). Bu sürece ek olarak kitlesel üretim yapan fabrikaların piyasa hâkimiyetinin kaybolması sonucunda da küçük ve orta boy işletmeler üretim süreçlerine entegre olmuş (Brenner, 2004: 166) ve yerelliklerin iktisadi karakteri Keynezci döneme oranla daha da belirgin hale gelmiştir. Burada yerel ekonomiyi piyasa süreçlerinde daha belirgin hale getiren bir başka önemli özellik de Swyngedouw’un dikey parçalanma (vertical disintegration) olarak ifade ettiği üretim süreçlerinin taşeronlaşmasıdır (Moulaert, Swyngedouw & Wilson, 1988: 15). Bu kavrama göre üretim sürecini elinde bulunduran ana şirket tüm teknolojiyi ve üretimin son çıktılarını kontrol ederken diğer yandan da üretimin tüm alt süreçlerinin taşeron şirketlere devretmektedir.

Teknolojik yenilikler ve üretim süreçlerinin tüm yönleriyle esnekleşmesi (iş gücü ücretleri, üretim süreçlerindeki teknolojik yeniliklerle sağlanan esneklikler, vb.) hem sermayenin hem de kapitalist ulusal devletlerin dünya ölçeğindeki hareketini, Keynezci Fordist döneme kıyasla, arttırmıştır. Önceki başlıklarda da üstünde sıklıkla durulduğu üzere modern ulusal devletlerin inşasıyla birlikte her ulus devlet kendi içinde kapalı bir güç taşıyıcısı olarak konumlandırılıyordu. Özellikle talep temelli makroekonomik büyüme hamleleri doğrultusunda da devletin düzenleyici işlevi daha

baskındı. İşte bu ekonomik ve siyasal ortamın, Post-Fordist döneme geçişle birlikte, uluslararasılaşma eğilimi artmıştır. Bu eğilim ulusüstü finansal düzenleyici kurumların ulusal devletlerin ekonomik sistemlerine entegrasyonuyla ayrı bir boyuta ulaşmıştır (Brenner, 2004: 167). Diğer yandan daha önce de belirtildiği şekliyle finans piyasalarının ve kredi sistemlerinin de küresel hareketliliği artmış ve bu durum ulusal piyasaların yerel nitelikli şirketlerini büyük ölçüde etkilemiştir. Ayrıca bir yine üretim süreçlerindeki esnekliğin de artmasıyla birlikte işgücü hareketliliği de uluslararası bir boyut almıştır. Böylelikle ulusal devletler 1970’li yıllarla birlikte Fordist dönemden kalan krizin etkisini aşmak ve küresel ekonominin spekülatif büyüme nimetlerinden faydalanmayı beklemişlerdir (Jessop, 1994: 262). Söz konusu küreselleşme eğilimleri, sonraki başlıklarda da tartışılacağı üzere, ulusal ölçeğin hem ulusüstü hem de ulus altı (yerel) faillerle yeniden dönüşümünü sağlayacak koşulları da oluşturmuştur.

Kapitalist ulusal devletin tarihsel momenti olan Keynezci Refah devletin en önemli niteliği, devletin hem piyasaya hem de toplumsal ve siyasal alanlara yaptığı müdahalede yatmaktadır. Bu müdahale eşitleyici coğrafi alanlar yaratan, tepeden inmeci, toplam talebi tam istihdam yoluyla arttırmayı hedefleyen bir formasyona karşılık gelmektedir. Fakat Fordizmin bir birikim rejimi olarak krize girmesi, söz konusu alanlarda da bazı dönüşümleri zorunlu kılmış ve ulusal devletler kendilerini kriz sonrası ortama karşı Fordizmden Post-Fordizme paradigma değişimi doğrultusunda yeniden konumlandırmıştır.

Fordist dönemin ulusal devletlerinin, iktisadi ve toplumsal alanlara müdahil olarak, temel siyasaları düzenleme gayretinde olduğu yukarıda belirtilmişti. Fakat KRUD’un bu niteliği kendi krizinin de temelini hazırlamıştır. Devletin siyasa üreten ve uygulayan bir konumda olması devlet yardımlarına olan talebi arttırmış fakat devletin temel gelir kaynaklarından biri olan vergiler bu kaynağın karşılanmasına yeterli gelmemiştir (Brenner, 2004: 169). Mekânsal olarak eşitleyici ve istihdam yaratıcı siyasalar vergi gelirlerinde yaşanan azalmayla birlikte krize girmiştir. Diğer yandan KRUD’un temel işlevlerinden biri olan talep temelli makroekonomik büyüme eğilimlerinde de yapısal krizler yaşanmıştır. Post-Fordist döneme geçişle birlikte emek gücü, talep yaratan bir etmen olmaktan ziyade üretim maliyeti olarak düşünülmüş (Brenner, 2004: 168) ve esnek üretim şartlarının da gelişmesiyle birlikte emek gücünün dünya ölçeğindeki akışkanlığı da artmıştır. Bu durum ucuz emek gücünü yaygınlaştırmış ve piyasa için daha kârlı bir iktisadi ortam oluşmuştur.

Fordizmden Post-Fordizme geçişte meydana gelen paradigma değişimi devletin iktisadi alana müdahalesinde de bazı yeni yolların oluşmasını mümkün kılmıştır. Bu durumun en önemli kıstaslarından birini de ulusal devletlerin Fordist dönemin talep yönetimi (demand management) anlayışından vazgeçip arz temelli yenilikçi (supply side

innovation) esnek üretim koşullarını destekleyici hamleleri oluşturmaktadır (Brenner,

1998: 14; Brenner, 2004: 168; Jessop, 1994: 259 – 262). Bu hamleler teknolojik yeniliklerin, piyasa ve işgücü esnekliklerinin, ürün farklılaşmasının ve bilgi temelli ekonomilerin (Jessop, 1992: 128) varlığıyla da büyük oranda ilişkilidir. Piyasanın kendisini söz konusu krizi aşmaya yönelik hamlelerle konumlandırması, ulusal devletleri de artık talebi yöneten bir fail olmaktan alıkoymuştur. Bu durum devletin refah üreten karakterinden vazgeçmesiyle de ilişkilidir. Arz temelli yenilikçi siyasaların üretilmesiyle birlikte toplumsal refahı arttırmayı amaçlayan devlet araçları da esnekliği arttıran piyasa güdümlü siyasaların içinde yedirilmeye başlamıştır (Peck & Tickell, 1994: 293). Böylelikle ulusal devletin Fordist dönemde başat olarak elinde tuttuğu, sınırları içinde en büyük güç taşıyıcısı olma durumu esnemiş ve yerinden oynamıştır. Jessop (1994: 264) söz konusu değişimi ulus devletin esnemesi (hollowing out of the

national state) olarak yorumlamaktadır. Bu esneme Jessop’a göre uluslararasılaşmanın,

piyasanın esnekleşmesinin ve küresel çevreden kaynaklı risklerin artık ulusüstü bir müdahaleyi gerektirmesinden kaynaklanmaktadır.

Keynezci ulusal devletin hem iktisadi hem de siyasal alanda elinde tuttuğu gücü diğer faillerle paylaşma eğilimine girmesiyle de hem ulusal devletin hem de ulusal devlet güdümünde işlerlik kazanan piyasanın Keynezci dönemdeki makroekonomik- eşitleyici coğrafyalar yaratma eğilimleri yerini rekabetçiliğe bırakmıştır. Rekabetçilik, Fordizmden Post-Fordizme yaşanan paradigma değişiminin en belirgin ve başat karakteri olarak nitelendirilebilir. Burada rekabetçilik Keynezci dönemden farklı olarak standart ve planlanan bir büyüme hedefi içinde gerçekleşen bir olgudan ziyade, uluslararasılaşma ve piyasanın esnekleşmesiyle birlikte ekonomik ve siyasal alandaki tüm faillerin uzun vadede dinamik rekabetçi avantajlar sağlamayı hedefledikleri bir kavrama denk düşmektedir (Jessop, 1992: 119). Bir başka ifadeyle rekabetçilik, hem devlet hem de piyasa tarafından arzulanan ve ekonominin daha çok uluslararasılaşmasıyla birlikte birçok faili piyasa dinamiklerine dahil etmeyi amaçlayan ve Keynezci dönemden patika bağımlılığı (path dependency) yoluyla miras gelen eşitleyici siyasaları piyasa güdümlü bir yapıya entegre etmeyi amaçlayan bir anlayış

olarak da ifade edilebilir. Söz konusu rekabetçilik talep yönetimi anlayışından arz temelli yenilikçi ekonomik siyasalara dönüşümle birlikte algılandığında, ulusal devletlerin işlevsel olarak kendilerini yeni bir formda tanımlaması gerekeceği söylenebilir. Söz konusu değişim Keynezci refah ulusal devletten Schumpeterci istihdam devletine dönüş (Schumpeterian workfare state) (Jessop, 1992: 123 – 139; Jessop, 1994: 263; Peck & Tickell, 1994: 293) şeklinde ifade edilmiştir.

Schumpeterci istihdam devletinde adı geçen Schumpetercilik 20. yy’ın önemli ekonomistlerinden olan Joseph Schumpeter’den gelmektedir. Jessop’a göre dört farklı rekabetçilik çeşidi (Ricardian, Listian, Schumpeterian ve Keynesian) bulunmakta ve Schumpetercilik, iktisadi ve siyasal bağlamda bu başlığın önemli bir bileşenini oluşturmaktadır. Schumpeterci yaklaşıma göre rekabetçilik, bireysel ve kolektif kapasitelerin kalıcı bir yeniliğe (inovasyon) angaje olmasıyla bağlantılıdır. Bir başka ifadeyle, teknoloji, ürün, örgütlenme ya da pazarlama süreçlerinde kullanılan tüm kaynaklar, bu yaklaşıma göre, inovasyon hamleleriyle birlikte ekonomiyi yapısal olarak kuvvetlendirecek ve ekonomik büyüme hızlanacaktır. Bu kavrama göre yeni bir ürün yahut ürünün kalitesinin arttırılması, yeni bir üretim tekniğinin geliştirilmesi, yeni bir piyasa ya da piyasa koşulu yaratılması girişimci yeniliğin bir ürünüdür (Jessop, 1992: 121 – 122).

Jessop’ın rekabetçilik tartışmalarında iktisadi açıdan yenilikçi yollar yaratılması ancak piyasanın ‘girişimci’ yaklaşımıyla mümkün hale gelecektir. Burada girişimcilik rekabetçiliğin bir alt formu olarak Post-Fordist dönemin de karakteristiğini belirleyen, piyasada kazananların ve kaybedenlerin olmasını mümkün kılan ve hem ulusal hem yerel hem de küresel ölçekte etkin olan tüm failleri, Keynezci dönemdeki patika bağımlılıklarından kurtarmayı hedefleyen bir yaklaşımı ifade etmektedir (Jessop, 1992: 123). Böylelikle başarı ve kazanma isteği yeni bir ideal olarak ortaya çıkarak Fordist dönem sonrasını belirleyen başat güdüler olmuştur. Fakat burada yenilik Jessop açısından da salt bir teknolojik icattan ziyade riskleri ve kazanmaları üstlenmeyi kendine düstur edinen yeni failin niteliğini ortaya koymaktadır.

Schumpeterci rekabetçilik ya da Schumpeterci istihdam devletinin ortaya çıkması Fordist birikim (kitle üretimi ve tüketimi) ve Keynezci düzenleme (refah devleti ve talep yönetimi) biçimlerinde meydana gelen krize karşılık yeni devlet formunun krizden kurtulma çabası olarak nitelendirilebilir (Peck & Tickell, 1994: 283). Fordist

birikim ve Keynezci düzenleme rejimlerinde ortaya çıkan kriz eğilimleri neticesinde ülkeler Schumpeterci rekabeti destekleyen siyasalar üretme yoluna girmişlerdir. Jessop (1994: 264) Schumpeterci istihdam devletinin post-Fordist karakterini de Fordist dönemin kriz eğilimine çözüm yolu getirmesi ve post-Fordist birikim rejiminin şartlarını konsolide etmesi bakımından da post-Fordist bulmaktadır. Schumpeterci çalışma devleti en soyut anlamıyla “… ürün, süreç, örgüt ve piyasa yeniliklerini

arttırarak ulusal ekonomilerin yapısal rekabetini yükseltmeyi arz temelli müdahalelerle arttırmayı hedefleyen ve sosyal politikaları işgücü piyasa esnekliği içinde ya da uluslararası rekabet içinde eritmeyi hedefleyen” bir kavramsal bütüne karşılık

gelmektedir (Jessop, 1994: 263).

Jessop, Schumpeterciliği bir üst küme olarak tanımlayarak ülkeden ülkeye farklı stratejilerin var olabileceğini belirtmekte ve alternatif Scumpeterci istihdam devleti stratejilerini neo-liberal, neo-statist ve neo-corporatist olarak üç ayrı alt kümede tasnif etmektedir (Peck & Tickell, 1994: 293; Jessop, 1994: 266 - 268). Bu üç alt başlıktan da kentsel siyaseti etkileme süreci içerisinde neoliberal devlet stratejilerinin önemli olduğu söylenebilir. Söz konusu neoliberal stratejiler hem kamu hem de özel sektörü etkileyen süreçleri kapsamaktadır. Kamu sektörü için özelleştirmeyi, liberalleşmeyi ve devleti piyasa şartlarına konsolide etmeyi amaçlayan neoliberal politikalar, özel sektör için de deregülasyon ve piyasa sorunları için çözüm yollarını kapsamaktadır (Jessop, 1994: 266). Bu bağlamda ulusal devletin esneyen sınırlarıyla birlikte artık uluslararası bir rekabet ortaya çıkarılarak Keynezci düzenleme pratiklerinin de devre dışı bırakılmasını öngörülmektedir. Fakat her ne kadar devletin piyasaya olan müdahalesinde doğrudan müdahil olduğu alanlarda bazı esnemeler olsa da, Jessop’a göre ulusal devletin neoliberal stratejileri ve siyasaları uygulama noktasında müdahalesine ihtiyaç duyulmaktadır (Jessop, 1994: 267). Böylelikle söz konusu yeni devlet formu bir anlamda devletin hem siyasal hem de ekonomik alana müdahalelerinde yeni yollar bulunmasını sağlayarak devlet müdahaleciliğinin değişmesi olarak da nitelendirilebilir (Brenner, 1998: 15).

Ulusal devletin sınırlarının esnemesi ve düzenleme rejimlerinde yaşanan değişimlerle birlikte artık Post-Fordist dönemin kentlerinde de siyasal ve iktisadi bağlamda yapısal dönüşümler yaşanmaya başlamıştır. Özellikle ulusal ölçeğin kendinden farklı ölçeklerde deneyimlediği güç mücadeleleri, ulusal devletin sınırlarını ve güç taşıyıcı rolünü esnetirken, diğer yandan kentlerin de üstlendiği rolleri

dönüştürmeye başlamıştır. Böylelikle Post-Fordist dönemin yarışmacı, zıtlıklarla dolu güç mücadelelerini destekleyen niteliği (Swyngedouw, 1997: 155) kentsel siyaseti etkileyen süreçleri de büyük oranda etkilemiştir. Aşağıdaki başlıklar bu tartışmayı yürütecektir.

2.2.3. Fordist Dönem Sonrası Kentsel Siyasetin Değişen Doğası: Ölçek/Yeniden