• Sonuç bulunamadı

Pazarlanabilir ve Rekabetçi Kentler Yaratan Yönetişim

2.2. Kuramsal Arka Plan ve Kavramsal Çerçeve: Yerel Siyasetin Dönüşümü

2.2.4. Yeni Kentsel Siyasete Doğru: Girişimci Kentler / Yerel Girişimcilik

2.2.4.1. Yeni Kentsel Siyaset Alanının İnşası

2.2.4.1.3. Pazarlanabilir ve Rekabetçi Kentler Yaratan Yönetişim

Yeni kentsel siyasetin girişimci kentlerin yaratılmasıyla inşa edilmesindeki en kritik süreçlerden biri, kent mekânının pazarlanabilir ve(ya) yatırımları çekebilir seviyeye gelmesidir. Burada temel kıstaslar küyerelleşme stratejileriyle Fordist döneme kıyasla daha rekabetçi bir ortamın yaratılması, bu rekabetçi sistemde de kentlerin

birbirleriyle yarışabilir konuma ulaşması, yabancı yatırımcıyı çekmesi, şehrin imajını geliştirmesi ve vatandaşların refahını yükseltmesi gibi başlıklarla özetlenebilir (Paddison, 1993: 340 - 341). Bu yarışmacı ortamda da küresel ve ulusal sermayeyi kent mekânına daha çok çekebilen ve kentin piyasa koşullarını daha sağlıklı hale getiren şehirler de bu yarışta bir adım önde olacaktır. Bu noktada pazarlanabilir kentler yaratılmasında iki temel görüş bulunmaktadır (Short & Kim, 1998: 55). Bu görüşlerden ilki yönetsel boyuta ağırlık vererek kent yönetiminin dönüştürülmesiyle ancak pazarlanabilir kentler yaratılmasının mümkün olduğunu belirtmektedir. Bu dönüşümün temel uğrağını da işadamları örgütlenmelerinin yerel ekonomik kalkınma süreçlerine katılmaları ve kent yönetiminin de bu amaç doğrultusunda kendini dönüştürmesi oluşturmaktadır. İkinci görüş ise daha çok kentsel pazarlama stratejilerinin ve süreçlerinin detaylandırılmasıyla pazarlanabilir şehirler yaratılmasını öngörmektedir. Bu iki görüşün birbirlerini dışlayıcı yanları bulunmamakla birlikte, bu çalışma açısından iki yaklaşımın da geçerli olduğu belirtilebilir.

Öncelikle ‘pazarlanabilir kentler yaratmak’ ideali sadece kentlerin sermayenin uğrak alanları olmasıyla alakalı bir kavram değildir. Bunun yanında pazarlanabilir kentler yaratmak kentin hem sermaye hem de vatandaşlar tarafından algılanma biçimini de değiştirmektedir. Bu görüşe göre artık kentler kapitalist toplumda bir üründür (Rennie Short & Kim, 1998: 59). Dolayısıyla kentlerin kapitalist toplumsal gerçeklik bağlamında ürün olarak algılanması şehrin pazarlanmasının rekabetçi koşullardaki önemini de göstermektedir. Bu bağlamda kentler, fabrikalarda üretilen bir ürün gibi belli aşamalardan geçerek pazarlanmalıdır. Bu aşamalar pazarlama fırsatlarının analizi, hedef pazarın araştırılması ve seçimi, pazar stratejilerinin dizaynı, piyasa programlarının analizi ve piyasa gücünün örgütlenmesi ve uygulanması gibi beş başlıkta toplanabilir (Haider, 1992: 127 – 134). Her aşama kendi pazarlama kapasitesini arttırmak isteyen ‘kentler’ arasındaki rekabeti de arttıracak ve kentler bu rekabet koşullarına uyumu kendi idari ve iktisadi kapasitelerini yeniden revize ederek sağlayacaklardır.

Kentlerin imajı ya da kentler için yeni bir imaj yaratılması, pazarlanabilir kentler oluşturmak açısından büyük önem taşımaktadır (Hall & Hubbard, 1996: 161; Mayer, 1994: 318; Short & Kim, 1998: 59; Jessop, 1998: 95). Bu bağlamda kentin pozitif imajı, kapitalist toplumda bir ürün haline gelen kentin daha ilgi çekici hale gelmesini sağlamaktadır. Negatif imaja sahip olan kentlerin bu özelliğini bertaraf etmek, imaj yenilemenin temel özelliklerinden birini oluşturmaktadır (Short & Kim, 1998: 59). İmaj,

doğal bir sonuç olarak, kentlerin ekonomik kapasitesini arttıracak düzenlemelerle eş tutulmaktadır. Dolayısıyla kentin imajının yenilenmesi dendiğinde şehir merkezinin yenilenmesi, iş ortamının daha ilgi çekici olması ve şehrin diğer şehirlere olan erişilebilirliğinin artması anlaşılmaktadır (Short & Kim, 1998: 59). Böylelikle imaj düzeltme hamleleri yeni kentsel formlar da yaratacaktır. Bu yeni kentsel formlar, alışveriş merkezleri, kültür kongre merkezleri ve bilim parkları gibi kentin ekonomik stratejilerini çeşitlendirecek düzeyde olmalıdır (Hall & Hubbard, 1996: 162).

Kentlerin pazarlanabilir olmasının kentsel siyasa üretiminde de çıktıları bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi pazarlanabilir kentler yaratmanın kendiliğinden bir koalisyon inşası yarattığı gerçeğidir (Hall & Hubbard, 1996: 162). Koalisyon inşası, kentsel rejimin tüm aktörlerini harekete geçirecek düzeyde olduğu zaman işlevsel olacaktır. Bu işlevsellik şehrin ‘resmi imajını’ meydana gelmesiyle ve o kentte etkin olan meslek örgütlerinin, merkezi yönetimin yereldeki faillerinin, kalkınma birimlerinin şehrin imajına katkıda bulunmasıyla mümkün hale gelecektir (Short & Kim, 1998: 60). Burada merkezi devletin söz konusu imaj yenilenmesi hususunda önemli bir rolü de bulunmaktadır. Büyük ölçekli kentsel projelerin ve altyapı yatırımlarının merkezi devlet aygıtı tarafından yerel birimlerle destekli biçimde yürütülmesi pazarlanabilir kentler yaratılmasında önemli bir noktayı simgelemektedir (Jessop, 1998: 95).

Girişimci kentlerin yaratılmasında yerel bağımlığın önemi ve bu yerel bağımlılıkla ilişkili olarak tüm vatandaşların yerel ekonomik kalkınmayı arzulaması önceki başlıklarda yeni kentsel siyaset literatürünün verdiği katkı bağlamında tartışılmıştır. Bu duruma benzer şekilde pazarlanabilir kentler yaratmanın da inşa ettiği bazı toplumsal gerçeklikler bulunmaktadır. Bu toplumsal gerçeklerden ilki, bireylerin sosyal hafızalarının kontrolüyle ilgilidir. Nasıl ki yerel ekonomik kalkınma bir hedef olarak algılandığı zaman kentin tüm failleri kendilerini bu siyasalara adapte etmek zorunda kalıyorlarsa, kentin imajının da ekonomik kalkınmanın önemli bir kıstası olarak lanse edilmesi insanları ‘kent girişimciliği’ konusunda bir ikna aracı olarak kullanmaktadır (Hall & Hubbard, 1996: 161). Dolayısıyla kentlerin girişimci kıstaslarını öne çıkaran siyasalar, ideolojik bir durum olarak iktisadi kalkınmayı bir başarı olarak sunmakta ve ekonomik girişimciliğin tek çıkar yol olduğunu bir gerçeklik gibi kabul ettirerek, kentin siyasetini bu yönde şekillendirmektedir. Bu şekillenmenin en önemli yolu da kendine demokratik görünüm vermesidir (Hall & Hubbard, 1996: 162). Şayet ekonomik kalkınma ve kent girişimciliği bir kez dahi olsa vazgeçilmez bir hedef olarak

algılanırsa, ekonomik kalkınma yolundaki tüm siyasalar kendiliğinden meşru bir zeminde algılanacaktır. Dolayısıyla artık kentin imajını zedeleyen her yapı/alan bir kez dahi olsa ‘köhne’ ve ‘imaj bozucu’ olarak nitelendirildiğinde bu durum artık kentin bir sorunu olarak değil de kentteki sorun olarak nitelendirilecektir. Bir başka ifadeyle, ekonomik kalkınmacılığın nihai hedef olması kentin bütüncül olarak algılanmasını ve dezavantajlı toplumsal yapıların/grupların kentin genel sorunu içinde algılanmasını imkânsız hale getirmekte ve bunları kentin imajını zedeleyen ‘kentteki sorun’ haline dönüştürmektedir (Harvey, 2003).

Kentin sorunundan kentteki soruna doğru evrilen bakış açısının rekabetçi kentler yaratmasındaki kritik dönemeç Lipietz’in (1994) ifade ettiği ‘liberal üreticilik’ kavramıyla izah edilebilir. Lipietz burada üreticiliği (productivism) alışılagelen kavramından farklı olarak ‘rekabetçiliği öncüleyen’ anlamında kullanmıştır. Lipietz’e göre bu kavram rekabetçiliği 1980’lerle birlikte ulaşılması gereken bir hedef olarak koymakta ve rekabetçi yolların sonucu ve çıktıları ne olursa olsun rekabetçilikten vazgeçmemenin yönetsel ve iktisadi tüm siyasaları şekillendirdiğini belirtmektedir.

1970’lerle birlikte Fordizmin krizi ve akabinde Post-Fordist birikim stratejilerinin uygulanmasının kentlerin yönetsel ve iktisadi yapılarını nasıl etkilediği önceki başlıklarda tartışılmıştı. İşte bu noktada liberal üreticilik kavramının bu tartışmaları tamamlayıcı bir özelliği bulunmaktadır. Bu tamamlayıcı özellik ‘girişimcilerin’ kentsel iktidarın güç yoğunlaşmasındaki artan önemiyle ilişkilidir. Liberal üreticiliğin Fordist iktidar modellerini yıkması ve Fordist dönemin aşırı bürokratik ve anti-liberal uygulamalarını bertaraf etmesi şeklinde bir gerçeklik yaratılmış; bu noktada da kent ‘girişimcileri’ kent iktidarının temel taşıyıcıları konumuna ulaşmıştır. Küresel rekabeti sırtlayabilecek ‘girişimciler’, kendi bölgelerinin, bu girişimci ortamda kazananlar piyasanın ve toplamda piyasanın galipleri de ‘kentin’ esas unsurunu oluşturmaktadır (Lipietz, 1994: 345). Böylece kentler, kapitalist toplumsal gerçeklik bağlamında basit bir ‘ürün’ olmaktan ziyade artık rekabetin arenası konumuna erişmiştir. Diğer yandan ise girişimcilerin kentin ana unsuru olmaları Fordist hiyerarşileri yıkmış fakat girişimcileri yeniden konumlandırarak yerel düzeyde ‘âdem-i merkezi’ bir hiyerarşi doğurmuştur (Lipietz, 1994: 345).

Pazarlanabilir kentler yaratmanın rekabetçiliği arttırması ekonomik bağlamda sektörel bazı kaymaları da gündeme getirmektedir. Önceki başlıklarda da bahsedildiği

üzere artık kitle üretimini ve yoğun emek üretimini içeren sektörler güç kaybederken yerine bilgi teknolojilerinin ve esnek üretimin egemen olduğu (özellikle hizmet sektörü) sektörler ağırlık kazanmaya başlamıştır (Leitner & Sheppard, 1998: 287). Bu durum özellikle geleneksel üretim tekniklerinin egemen olduğu kentleri olumsuz yönde etkileyerek, bu yollarla üretim yapan firmaların yeni iktisadi düzende devamlılığını zora sokmuştur. Diğer yandan yine önceki başlıklarda üstünde durulduğu şekliyle ‘hareketli uluslararası sermayenin’ kentler üzerindeki önemi de artmıştır (Jessop, 1998: 95). Bu durum kent iktidarının oluşmasında da yeni bir süreci ortaya çıkarmıştır. Artık, önceki paragrafta vurgulandığı gibi, girişimciler kentlerin ana unsurlarıdır. Fakat kentlerin girişimci unsurları sadece o kente özgü yerel failler olmak zorunda değildir. Maliyet hesaplarını doğru şekilde planlayan ve kendine uygun pazarı bulan ‘girişimciler’ artık istediği pazara girme ve bu pazarda hegemonya kurma serbestliğine ve gücüne sahiptir. Artık girişimcilerin kentsel düzeyde deneyimlediği iktidar çatışmaları sadece yönetsel ve iktisadi failler arasında değil, iktisadi faillerin uluslararası rakipleri arasında da kendini hissettirmektedir. Böylece bilginin ve teknolojik altyapının akışkanlığının artması (Leitner & Shappard, 1998: 289) iktisadi rekabetin boyutunu da kent düzeyinde farklı bir boyuta evriltmiştir.

2.2.4.1.4. İş Dünyası ve Yerel Siyaset: Yeni Kentsel Siyasetin İnşası Üstüne Bazı