• Sonuç bulunamadı

3. TARİHİ YARIMADA HANLAR BÖLGESİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ

3.2 İstanbul’un Fethinden Günümüze Kadar Olan Gelişim

3.2.2 XVI Yüzyılda Tarihi Yarımada Hanlar Bölgesi

16. yy.’ın başında ticaret bölgesi yine Haliç kıyıları ile Divanyolu arasındadır. Haliç kıyısında Sirkeci ile Unkapanı arası iskeleler ve depolarla dolmuştur81. 16. yy’da (1545-1550 civarında)82 ikinci Bedesten (Sandal Bedesteni) yapılır. Çarşının sıralar halinde dizilmiş ahşap dükkanları bu bedestenler arasında, loncalara ve satılan eşyanın türüne göre düzenlenmiş sokaklar oluşturmuşlardır. Merkezi çarşı bölgesi Cevahir Bedesteni, Sandal Bedesteni ve çevresindeki çeşitli loncaların dükkanlarından oluşmaktadır. Matrakçı Nasuh’un Şehzade

79 E. H. Ayverdi, Fatih Devri Mimarisi, s. 398, Wiener, A.g.e., s. 345. 80 E. Işın, İstanbul İçin Şehr-Engiz, Yapı Kredi yay., İstanbul, 1991, s. 63.

81 D. Kuban, “Kentin Gelişmesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, c. 4, s. 532. 82 “İstanbul”, Yurt Ansiklopedisi, c. 5, s. 3824.

Külliyesi’nden önceki İstanbul’a ait minyatüründe, o dönemin şehrine ait büyük yapı toplulukları ve şehrin gelişmesi hakkında fikir verecek ipuçlarına rastlanır (Harita 3.7). Minyatürde iki büyük saray, çevrelerindeki duvarlarla şehir dokusundan ayrılmaktadır. Eski Saray’la Ayasofya arası, çarşıları ifade eden arkat dizilerinin sokaklar boyunca sıralandıkları görülmektedir. Kentin ana ticaret merkezi bu çarşı bölgesi olmakla birlikte, Fatih döneminde sayılarının 3667’ye83 vardığı söylenen tek katlı ahşap dükkanlar bu çarşıdan kıyılara doğru inerek, Haliç kıyıları boyunca büyük depolama alanlarının bulunduğu bölgelerde bulunurdu. Bu tarihsel aks günümüzde halen aktif olarak izlenmektedir.

Esnaf ve zanaatkarların yerleştikleri hanlar, İstanbul’daki ticari merkezlerin oluşumunda en az çarşılar kadar belirleyici bir öneme sahiptirler. E. Işın bu konu ile ilgili olarak “…Çarşı ile

han arasındaki organik ilişki bir bakıma, pazar ile onu besleyen iktisadi kültür arasındaki ilişkidir…”84 der. Hanlarda farklı cemaatlere mensup esnaf grupları birbirlerine kendilerine özgü meslek kültürlerini aktarmada hazır bir ortam bulabilmişlerdir. Gündelik hayatın temel ihtiyaçlarını karşılayan esnaf ve tüccar kesim başlıca iki ana sektörde etkinlik göstermektedir: Bunlardan birincisi gıda ve yakacaktır ki, deniz ticaretini de elinde tutan azınlıklar bu alanda egemen durumundaydılar. Deniz yolu ile gelen hububat Eminönü’deki kapanlarda85 toplanıp, çoğunluğunu Rumların oluşturduğu86 aracılarla perakendeci esnafa dağıtılmaktaydı. İkinci önemli sektör ise giyim-kuşam ve mefruşat dalında odaklanmıştı.

Sandal Bedesteni’nin yapıldığı ilk dönemde bu sektörü temsil eden 23 terlikçi, 44 takkeci, 50 terzi ve çuhacı bulunmaktaydı87. Bu ticaret kolunun hammadde ihtiyacı azınlık tüccarları, dokuma ürünleri ve ev araç gereçleri de büyük ölçüde müslüman zanaatkarlar tarafından imal

83 Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, c. 4, s. 532. 84 A.g.e.

85 Kapan: İstanbul’a gelen yiyecek ve ihtiyaç maddelerinin, kalitesini denetlemek, ölçü birimlerine göre tartılarını kontrol etmek, fiatlandırmak ve kentin nüfus yoğunluğu farklı semtlerine dengeli biçimde toptan dağıtımı sağlamak gibi işlemleri içinde barındıran yapılar, bunlar Haliç girişinde ayrı birer iş ve ticaret merkezi konumundaydı. Bunların en büyükleri Yağ Kapanı, Bal Kapanı, Un Kapanı ve İpek Kapanı’ydı. Arapça “kaban” (büyük kantar) sözcüğünden Türkçeleşen “kapan” deyimi, İstanbul’un alınışından önce de Bursa’da ticaret ortamında kullanılıyordu. Bursa Ulu Cami’nin batısında olup, günümüzde ancak izleri kalan Kapan Hanı’nda ve Emir Hanı’nda kapan işlemleri yapılmaktaydı. Buradan anlaşıldığına göre Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan başlayarak kapan düzeni yerleşmiş bulunuyordu. İstanbul’daki kapanlar eski Bizans ticaret sistemlerinden de etkilenerek bir tür emtia pazarı ve borsa niteliğinde uzun bir gelişme süreci geçirmiştir. Günümüzde bu gelişimin uygulanış biçimini İstanbul’un “hal”lerinde görmek mümkündür. Buna karşılık İstanbul’a özgü tarihsel kapanlar oldukları yerden kaldırılmış bulunmaktadır. “Kapanlar”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, c. 4, s. 430. 86 Işın, A.g.e., s. 65.

edilmekteydi. Gemi taşımacılığında Rumların, değerli madenleri işlemede ise Ermeni ve Yahudilerin belirli bir üstünlükleri bulunmakta idi.

Harita 3.8 İstanbul’daki (15-16. yy.) önemli yapıların adları ve konumları ( Wiener, 1998)

Osmanlı döneminde İstanbul’un nüfusu sürekli arttığı için, hanların kapladığı alanlar da gittikçe genişlemiştir. İstanbul’da üretim olmasına rağmen, tüketim üretimden fazladır ve halkı doyurmak, hoşnutsuzluktan çıkacak kargaşalığa meydan vermemek için gerekli malları

üreten bütün bölgeler her yıl ürünlerinin belli bir bölümünü İstanbul’a göndermekle yükümlü idi88. 1480’lerde nüfus 65.000 – 80.00089 arasında iken 1550’lere gelindiğinde nüfus 400.000 – 500.000 civarındadır90. Fatih sefer yaptığı ülkelerden Anadolu, Sırbistan, Makedonya, Mora ve Ege adalarından çok sayıda insanı, savaş esirini İstanbul’a göçe zorlamasının ardından, bu çok kültürlü toplumun 16.yy.’da %58’i Türk, %23’ü Rum, %19’u Frenk, Ermeni ve Yahudi olarak tespit edilmiştir. Ermeniler; Sulumanastır ve Kumkapı’da, Rumlar; Haliç’in kıyı bölgelerinde, Fener, Balat civarı ile güneydeki Samatya’da, Yahudiler ise; Balat, Çıfıt kapısında (bugünkü Yeni Cami civarı) Galata ve Hasköy’de yaşamaktaydılar91. Bu 3 grup zanaatkar ve tüccar olarak, kentin ekonomisinde büyük rol oynamaktaydılar.

Bizans dönemi ile Türk dönemi arasında kıyıların kullanılışı açısından bir fark vardır. İstanbul artık sur içinde hapsolma gereği kalmayan bir kent olarak, biraz da Türklerin denizyollarını kullanışının, oransal olarak karayollarının kullanılışına göre daha sınırlı olmasının sonucunda, liman faaliyeti daha çok Haliç’te yoğunlaşmıştır. Ancak Bizans döneminde aktif olan eski Kontaskalion (Kadırga) Limanı bir süre daha yaşamaya devam etmiştir.

Fatih Sultan Mehmed’in yerleştirme politikasını hem II. Beyazıd (1481–1512), hem de I. Selim sürdürmüştür. Eski Saray ve Kapalıçarşı arasındaki kent merkezi, Beyazıd’ın vakıf külliyesi sayesinde yeni bir merkez oluşturur. 1509’daki deprem kente büyük zarar verir. Pek çok yapının yanısıra surların büyük bir kısmı da yıkılır. I. Selim (1512–1520) Suriye ve Mısır’ı aldıktan sonra İstanbul halifeliğin merkezi ve tüm İslam dünyasının başkenti olur. Ganimetleriyle birlikte I. Selim Kahire’den zanaatçılar, sanatçılar getirir ve bunların etkisi yeni yapı tarzında ve donanımında kendini gösterir. I. Selim döneminde 1514’ten sonra Pera’nın batısında, Haliç’in derin bir koyunda tersane kurulur. Bu koy, bugünkü Kasımpaşa, giderek güney kıyısındaki Kadırga Limanı’nın ve Kontaskalion Limanı’nın yerine geçer. Arkasından Tophane Limanı’nın yapılması ile kent kuzeye doğru genişlemeye başlar. Diğer bir çarşı, Fatih Külliyesi ile Beyazıd arasında Saraçhane Çarşısı idi. Burada saraç92 ve demirci esnafı bulunmaktaydı. Saraçhane çarşısından başka Fatih çevresinde yeni çarşı alanları ortaya çıkmıştır. Ticaretini daha çok denizyolu ile yapan kentin Haliç üzerindeki iskeleleri değişik

88 Işın, A.g.e.

89 Wiener, İstanbul’un Tarihsel Topografyası, s. 29. 90 Wiener, A.g.e., s. 33.

91 Wiener, A.g.e.

mallara göre sıralanmıştır. Bunların bir bölümü, Bizans dönemindeki yerlerini korumaktadır. Örneğin Mısır’dan gelen gemilerin mal indirdikleri alan, günümüzde Mısır Çarşısı’nın bulunduğu alandır. XVI. yüzyılda dünyada söz sahibi olan Akdeniz liman şehirlerinin İstanbul’a olan ticari bağlantıları, giderek büyüyen bir tüketici pazar yaratmıştır. İstanbul’un nüfusunun ve sınırlarının sürekli büyüme göstermesi, merkezdeki ticaret potansiyelindeki artışa neden olmuştur. Talep neticesinde doğan bu potansiyel kendi içinde ürünlerin miktarında ve çeşitliliğinde artışı da beraberinde getirmiştir. Ürünlerde ortaya çıkan bu çeşitlilik faktörü, İstanbul’daki yaşam biçimlerinin giderek birbirinden bağımsızlaşmasıyla paralellik sağlamıştır. Çünkü geleneksellikten ayrılan her farklı yaşam biçimi, iktisadi pazara yeni gereksinimlerin ticari meta93 olarak dönmesine neden olmuştur.

Doğal bir liman olan Haliç ve çevresindeki yerleşim bölgelerine, XVI ve XVII. yüzyıllarda Galata’dan Pera’ya doğru alanların da eklendiği ve Boğaziçi köylerinin giderek şehir dokusuna katıldıkları görülmektedir94. Ticari açıdan Akdeniz ve Balkanlar’ın kalbi sayılan İstanbul, XV. yüzyılda güney kıyıları boyunca yoğun bir nüfus potansiyaline sahipken, XVI. yüzyılda aynı demografik hareket kuzey kıyılarına da yansır. Haliç’te bulunan ticari amaçlı iskeleler, Bahçekapı’dan Balat’a kadar uzanan antrepolar ve Eminönü - Beyazıd arası oluşan ticari trafik Haliç’in güney kıyısındaki hareketliliği oluştururken, kuzey kıyıda da başta Galata olmak üzere Tophane ve Salıpazarı’na uzanan diğer bir ticari bölge meydana gelmiştir (Harita 3.8’de Galata ile Fındıklı arasındaki yapılar Wiener’in haritasında görülebilmektedir). Galata’nın yakınında Kasımpaşa’da, II. Mehmed döneminde başlayıp, Yavuz Sultan Selim döneminde tamamlanan tersane ise, sonraki dönemlerde bu bölgenin canlanmasında ayrıca büyük rol oynamıştır.

Deniz gümrüğü, eski adıyla gümrük emininin bulunduğu yer, bugünkü Eminönü’dür. Fakat bu temel deniz ulaşımının yanısıra, son Bizans döneminde olmayan yeni bir kara ulaşımı da geliştiği için, kenti besleyen karayolları da vardır. Trakya’dan gelen malların girişi Edirnekapı’dan olmaktadır. Buraya bir kara gümrüğü kurulmuştur. Kuşkusuz bu yeni ticaret yolunun kente girdiği noktada küçük pazarlar oluşmuş, ahşap hanlar95 yapılmıştır.

İstanbul’a 1608’de gelen Simeon’a göre “… kemerli ve şehir kapısı kadar büyük demir kapılı

muazzam bir çok kagir hamam ve hanlar vardır. Yüz, iki yüz ve üç yüz oda ihtiva eden hanlar

93 Işın, A.g.e., s. 71.

her birinde tatlı su şadırvanları bulunur…” ve ayrıca “…pek çok sayıda mescit, misafirhane, vakıflar, medreseler, tembelhaneler, aşhaneler, mutbaklar, bezestenler, hastahaneler, saraçhaneler, ahırlar, meydanlar, hamamlar, hanlar, çarşılar vardır…”96 diyen seyyahın anıları Osmanlı’da imara verilen önemi göstermesi ve şehrin imarında temel oluşturan özelliklerin neler olduğunu vurgulaması açısından oldukça önemlidir.