• Sonuç bulunamadı

Neorion Limanı (Portus Neori) (Harita 3.6)

Prosphorianos Limanı’nın batısında 6. bölgenin (Harita 3.2) ikinci koyundaki Neorion Limanı, antik çağdan beri kullanılmaktadır. Severus tarafından genişletilmiş ve Konstantinopolis döneminde hem ticari liman, hem de tersane (eksartesis) işlevi görmüştür.

67 Wiener, Bizans’tan Osmanlı’ya İstanbul Limanı, s. 6. 68 Kuban, A.g.e., s. 56.

Küreklerin (koparia) yapıldığı atölyeleri de içeren bu liman imparatorluk donanmasının limanıydı. Limanın günümüzde Bahçekapı diye adlandırılan yerde, yani Yeni Cami’nin doğusunda, gümrük halleri ve Abdülhamid Medresesi arasında bulunduğu tahmin edilmektedir. Limanın ekonomik önemi kuşkusuz 5. bölgede (Harita 3.2) olan depolarla bağlantılı oluşudur. 453 ve 559 yıllarındaki yangınlar bu depoları büyük ölçüde tahrip eder69. Limanın kent içindeki önemini vurgulayan bir başka gösterge de; önce Amalfililer, sonra Venediklilerin limanın batısına, 11.yy.’dan itibaren Pisalıların limanın batısına, 1155’ten sonra Cenevizlilerin limanın güney ve doğusunda kalan bölgelere yerleşme hakkının verilmiş olmasıdır70.

İskele ve kapılar: Haliç

Çeşitli kaynaklarda yer almış Neorion’un batısındaki limanların, Blakhernai (günümüzdeki adıyla Ayvansaray) bölgesinin güneyindeki Kynegion (Harita 3.6) Limanı hariç, tahta köprüleriyle, mütevazı yapılarıyla basit iskeleler oldukları bilinmektedir71. 12.yy.’da Venedik’lilere verilen bölgede iki kapı vardı: Bir tanesi Venedik’liler tarafından açılan Porta S. Marco, öbürü de adını bu kapı yanında yaşayan saray askerlerinden (Hicanati) alan, Porta tis İkanititus’du. 12. yy.’dan sonra Ragusalılar, Provansalılar, Ankonalılar ve İspanyollar gibi başka Akdenizli tüccarlar ile surların arkasında yaşayan Almanlar, limanı tam bir Akdeniz ticaret ortamı haline getirmişlerdir72.

Neorion Kapısı çevresinde 16. yüzyıla kadar varlık gösteren bir Yahudi cemaati yaşamaktaydı. Dolayısıyla Türk döneminde bu kapı Yahudi kapısı (Çıfıt Kapı)73 (Harita 3.5) olarak da bilinirdi. Prosphorion Limanı’nda kenti Halkedon’a bağlayan Scala Chalcedonensisadlı bir iskele olduğu ve Karadeniz ile Anadolu’dan gelen malların burada indirildiği bilinmektedir74.

69 Wiener, İstanbul’un Tarihsel Topografyası, s. 58.

70 Wiener, A.g.e., s. 59., daha geniş bilgi için bakınız: W. M. Wiener, Bizans’tan Osmanlı’ya İstanbul

Limanları, s. 6-41.

71 Wiener, İstanbul’un Tarihsel Topografyası, s. 59. 72 Kuban, A.g.e.

73 Kuban, İstanbul Bir Kent Tarihi, Byzantion, Konstantinopolis, İstanbul, s. 56-57. 74 Kuban, A.g.e., s. 57.

Marmara

Kentin güneyinde yer alan limanların tümü kentin kurulduğu Constantinus dönemine aittir. Ancak bu görkemli limanlar, Marmara Denizi’ndeki rüzgar ve fırtınanın etkisiyle korunamamıştır. Üç büyük kapalı limanın; Eleutherios Limanı, Heptaskalion Limanı ve Kontaskalion Limanı yanısıra kıyı boyunca farklı amaçlara hizmet eden pek çok küçük iskeleler de vardı. Eugenios Kapısı’nın önündeki limandan ise, Palaiologos’lar döneminde imparatorlar Blahernai’den Aya Sofya’ya giderken hala iskele olarak yaralanmaktaydılar ve 1457’den sonra bu alan yapılmakta olan yeni sultan sarayının çevre duvarları içine dahil edilmiştir75. Mermerkule’deki imparatorlar tarafından Studios Manastırı’na giderken kullanılan bugünkü Narlı Kapı’nın önündeki iskelenin de böyle bir iskele olduğu düşünülmektedir.

3.1.4 Fetih Öncesi Çarşı Bölgesi

Bizans devri İstanbul’unda çarşı merkezi ile ilgili araştırmalarda; ilk çarşıların Ayasofya ve Yerebatan dolaylarında bulunduğunu ve Mese boyunca devam ettiği belirtilmekte, bu caddenin iki tarafında revaklar ve arkasında da dükkân birimleri yer aldığı tasvir edilmektedir. Zamanla bu güzergâh bir ticaret aksı haline gelerek “embolos” adı verilen çarşı kurgusu oluşmuştur. Buradan Beyazıt ve Şehzadebaşı’na doğru devam eden yol aksının Aksaray civarında son bulduğu sanılmaktadır. Bu çarşılar arasında Mese’den sonra en önemli çarşı, Beyazıt’tan Eminönü’ne inen “Makros Embolos’tur”. Bu yol günümüzde gerek adı gerekse mahiyeti bakımından Uzun Çarşı Caddesi ile yaşamaya devam etmektedir. Ancak revaklarından her hangi bir iz kalmamıştır. Makros Embolos’un en önemli özelliği Bizans’ın ana ticaret aksı olan Mese ile liman bölgesi olan Eminönü arasındaki doğrudan bağlantıyı sağlamasıdır.

Bizans’ın ilk döneminde “agora” (çarşı) Constantinus Forumu’nun yakınında olmalıdır. O dönemde de ticari ürünlerin cinsleri için kentin belli yerleri veya merkezi çarşının belli bölümleri ayrılmıştır. Bizans semt adları bu konuda ipuçları vermektedir. Tauri Forumu’nun hemen yanında, doğudaki “Artopoleia” semtinin (günümüzde Beyazıt) adı “ekmekçiler” anlamına gelmektedir. Bu doku Osmanlı döneminde devam etmiştir. Beyazıt Meydanı çevresinde “horos” (Atdeğirmeni) denen küçük değirmenler ve bunların fırınları yer almıştır.

75 Wiener, A.g.e., s. 57.

Hayvan ve et pazarları da bu civardadır76. Ayasofya çevresinde bakırcılar, balmumcu ve mumcuların çarşıları vardır. Makros Embolos’un bir bölümünde kumaşçılardan, derici ve fırınlara kadar çeşit çeşit dükkân içeren bir çarşıdan söz edilmektedir. Bugünkü Kapalıçarşı’nın bulunduğu bölgede de çeşitli dükkânlardan oluşan benzer bir çarşı bulunmaktadır. Saray kapısından Million’a kadar olan alana parfüm satıcıları yerleşmiştir. Million ile Constantin Forumu arasında ise gümüşçü dükkânları yer almıştır. Kuyumcular ve diğer sanat erbabı da Mese’nin çevresine yerleşmiştir77. Kentteki ana ticaret ve çarşı-pazar merkezleri yüzyıllar boyunca hemen hemen aynı yerlerde kalmıştır. Saray çevresinde ve Mese boyunca dükkânlar dışında bugünkü Çemberlitaş çevresindeki Constantinus Forumu, domuz pazarı olarak kullanılan Theodosios Forumu (bugünkü Beyazıd), eski Bizantion Agorasının yerindeki başlıca köle satış yeri olan Tetrastoon (Sur-i Sultani içinde kalan Mangana olarak bilinen bölge), koyun ve hayvan pazarı olarak da Strategion (bugünkü Sirkeci tren garı ve civarı) mevkileri yüzyıllar boyunca benzer amaçlara hizmet etmiştir.

3.2 İstanbul’un Fethinden Günümüze Kadar Olan Gelişim

3.2.1 XV. Yüzyılda Tarihi Yarımada Hanlar Bölgesi

Fatih Sultan Mehmet’in 1453’te kente girmesinin ardından, ilerleyen dönemlerde kent hala Kostantiniya adıyla anılmaya devam etse de İstanbul – İslambol olarak da adlandırılmaya başlanır. Kentin merkezinde ve 1453’te hala kalabalık olan Forum Tauri’de Fatih, yüksek duvarlarla çevrili sarayının (Beyazıd’da günümüzde İstanbul Üniversitesi’nin bulunduğu alan) inşasını 1457’de başlatır. Sarayın hemen güneyinde ise sonraki yıllarda Sırmakeş Hanı olarak adlandırılan yapının yerinde darphane vardır. Daha batıya doğru gidildiğinde eski ana caddenin güneyinde Yeniçeri ve Acemioğlanları’nın kaldıkları yapılar bulunur. Sarayın doğusunda, Forum Tauri’de ve şimdiki Uzun Çarşı’nın her iki tarafındaki ticaret merkezi, işlevini yeni iktidarın hakimiyeti altında devam ettirir. Burada 1455–1456’da “Bezzazistan-ı Cedid” (Yeni Bedesten – günümüzdeki adı Cevahir Bedesteni), değerli eşya ve kumaş çarşısı olarak inşasına başlanır78. Kurucusu Fatih Sultan Mehmed olan Kapalıçarşı, sonraki eklentileriyle Osmanlı kapalıçarşılarının en büyüğü aynı zamanda da en mükemmel

76 C. Kafadar, “Yeniçeriler”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Kültür Bakanlığı ve Tarih Vakfı yay., İstanbul, 1994, c. 9., s. 475.

77 A.g.e.

organizasyona sahip olanıdır. Yazılı belgelerde “Çarşu-yı Kebir” (Büyük Çarşı) adıyla anılan ve 30.700 m2’lik örtü alanıyla büyük bir mahalleyi andıran bu çarşının çekirdeğini iki bedesten ile bunların dış cephelerindeki dükkanlar oluşturmuştur.

Kapalıçarşı’nın tüm dükkanları, Ayasofya Camisi’ne vakfedilmiştir. İlk dönemlerde bu dükkanların üzeri ahşap çatılarla örtülü iken bedestenlerin esnafı, İstanbul’u sık sık kasıp kavuran yangınlara karşı kendi dükkan sıralarını tonozlar içine alma yoluna gittiklerinden Kapalıçarşı’nın kargir tonozlarla örtülmesi ve yeni sokak eklentileriyle genişlemesi 18.yy. başına kadar sürmüştür. Kapalıçarşı 1701’deki Bedesten yangınından sonra III.Ahmed’in buyruğu ile Hassa mimarlarının hazırladığı projeye göre gerçek anlamda bir kapalıçarşıya dönüştürülmüştür.

Fatih’in kuruluş döneminden sonra göç ettirme yöntemiyle oluşturduğu iskan sahaları, gündelik hayatın ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde çarşı, han gibi iktisadi kurum ve cami, tekke gibi manevi kültür sembollerinin sınırladığı merkez etrafında oluşmuştur. Çakırağa Mahallesi’nde (günümüzdeki adı Beyazıd Mahallesidir) 1456’da yapılan ilk bedesten 15 kubbenin örttüğü kapalı bir mekanda 126 sandık (dükkan) ve 14 küçük sergi yerini kapsıyordu79. Bölgenin Bizans döneminde de bir ticaret merkezi özelliği taşıdığı ve Forum Konstantinos ile Forum Tauri arasındaki kesimin esnaf loncaları80 tarafından kullanıldığı düşünülürse, Osmanlının yer seçiminde mevcuda uyduğu düşünülebilir. Bizans devrinde olduğu gibi Unkapanı, Odunpazarı ve Balıkpazarı gibi depolama yerleri Fatih Devrinde de fonksiyonlarını devam etmişlerdir.

3.2.2 XVI. Yüzyılda Tarihi Yarımada Hanlar Bölgesi

16. yy.’ın başında ticaret bölgesi yine Haliç kıyıları ile Divanyolu arasındadır. Haliç kıyısında Sirkeci ile Unkapanı arası iskeleler ve depolarla dolmuştur81. 16. yy’da (1545-1550 civarında)82 ikinci Bedesten (Sandal Bedesteni) yapılır. Çarşının sıralar halinde dizilmiş ahşap dükkanları bu bedestenler arasında, loncalara ve satılan eşyanın türüne göre düzenlenmiş sokaklar oluşturmuşlardır. Merkezi çarşı bölgesi Cevahir Bedesteni, Sandal Bedesteni ve çevresindeki çeşitli loncaların dükkanlarından oluşmaktadır. Matrakçı Nasuh’un Şehzade

79 E. H. Ayverdi, Fatih Devri Mimarisi, s. 398, Wiener, A.g.e., s. 345. 80 E. Işın, İstanbul İçin Şehr-Engiz, Yapı Kredi yay., İstanbul, 1991, s. 63.

81 D. Kuban, “Kentin Gelişmesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, c. 4, s. 532. 82 “İstanbul”, Yurt Ansiklopedisi, c. 5, s. 3824.

Külliyesi’nden önceki İstanbul’a ait minyatüründe, o dönemin şehrine ait büyük yapı toplulukları ve şehrin gelişmesi hakkında fikir verecek ipuçlarına rastlanır (Harita 3.7). Minyatürde iki büyük saray, çevrelerindeki duvarlarla şehir dokusundan ayrılmaktadır. Eski Saray’la Ayasofya arası, çarşıları ifade eden arkat dizilerinin sokaklar boyunca sıralandıkları görülmektedir. Kentin ana ticaret merkezi bu çarşı bölgesi olmakla birlikte, Fatih döneminde sayılarının 3667’ye83 vardığı söylenen tek katlı ahşap dükkanlar bu çarşıdan kıyılara doğru inerek, Haliç kıyıları boyunca büyük depolama alanlarının bulunduğu bölgelerde bulunurdu. Bu tarihsel aks günümüzde halen aktif olarak izlenmektedir.

Esnaf ve zanaatkarların yerleştikleri hanlar, İstanbul’daki ticari merkezlerin oluşumunda en az çarşılar kadar belirleyici bir öneme sahiptirler. E. Işın bu konu ile ilgili olarak “…Çarşı ile

han arasındaki organik ilişki bir bakıma, pazar ile onu besleyen iktisadi kültür arasındaki ilişkidir…”84 der. Hanlarda farklı cemaatlere mensup esnaf grupları birbirlerine kendilerine özgü meslek kültürlerini aktarmada hazır bir ortam bulabilmişlerdir. Gündelik hayatın temel ihtiyaçlarını karşılayan esnaf ve tüccar kesim başlıca iki ana sektörde etkinlik göstermektedir: Bunlardan birincisi gıda ve yakacaktır ki, deniz ticaretini de elinde tutan azınlıklar bu alanda egemen durumundaydılar. Deniz yolu ile gelen hububat Eminönü’deki kapanlarda85 toplanıp, çoğunluğunu Rumların oluşturduğu86 aracılarla perakendeci esnafa dağıtılmaktaydı. İkinci önemli sektör ise giyim-kuşam ve mefruşat dalında odaklanmıştı.

Sandal Bedesteni’nin yapıldığı ilk dönemde bu sektörü temsil eden 23 terlikçi, 44 takkeci, 50 terzi ve çuhacı bulunmaktaydı87. Bu ticaret kolunun hammadde ihtiyacı azınlık tüccarları, dokuma ürünleri ve ev araç gereçleri de büyük ölçüde müslüman zanaatkarlar tarafından imal

83 Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, c. 4, s. 532. 84 A.g.e.

85 Kapan: İstanbul’a gelen yiyecek ve ihtiyaç maddelerinin, kalitesini denetlemek, ölçü birimlerine göre tartılarını kontrol etmek, fiatlandırmak ve kentin nüfus yoğunluğu farklı semtlerine dengeli biçimde toptan dağıtımı sağlamak gibi işlemleri içinde barındıran yapılar, bunlar Haliç girişinde ayrı birer iş ve ticaret merkezi konumundaydı. Bunların en büyükleri Yağ Kapanı, Bal Kapanı, Un Kapanı ve İpek Kapanı’ydı. Arapça “kaban” (büyük kantar) sözcüğünden Türkçeleşen “kapan” deyimi, İstanbul’un alınışından önce de Bursa’da ticaret ortamında kullanılıyordu. Bursa Ulu Cami’nin batısında olup, günümüzde ancak izleri kalan Kapan Hanı’nda ve Emir Hanı’nda kapan işlemleri yapılmaktaydı. Buradan anlaşıldığına göre Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan başlayarak kapan düzeni yerleşmiş bulunuyordu. İstanbul’daki kapanlar eski Bizans ticaret sistemlerinden de etkilenerek bir tür emtia pazarı ve borsa niteliğinde uzun bir gelişme süreci geçirmiştir. Günümüzde bu gelişimin uygulanış biçimini İstanbul’un “hal”lerinde görmek mümkündür. Buna karşılık İstanbul’a özgü tarihsel kapanlar oldukları yerden kaldırılmış bulunmaktadır. “Kapanlar”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, c. 4, s. 430. 86 Işın, A.g.e., s. 65.

edilmekteydi. Gemi taşımacılığında Rumların, değerli madenleri işlemede ise Ermeni ve Yahudilerin belirli bir üstünlükleri bulunmakta idi.