• Sonuç bulunamadı

3. TARİHİ YARIMADA HANLAR BÖLGESİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ

3.2 İstanbul’un Fethinden Günümüze Kadar Olan Gelişim

3.2.8 Hanlar Bölgesi İş Kolları

Osmanlı Dönemi’nde Eminönü, hem kentin ithal ettiği malların boşaltılıp saklandığı, hem de denizci ve tüccarlara hizmet veren işkollarının bir arda bulunduğu bir iş merkezi olup, liman ve gerisinde bulunan bir çok han ve çarşı binası ile yoğunlaşmıştır. Bu yapılarda mal ve eşyanın depolanması, satılması yanında yolcuların, hayvanların barınması, çeşitli büro

140 R. E. Koçu ve M. A. Akbay, “Dükkan”, İstanbul Ansiklopedisi ve Neşriyat Kolektif Şirketi, İstanbul, 1963, c. 9, s. 4807.

hizmetlerinin yerine getirilmesi gibi işlevleri bulunmaktaydı. Bu konuda 17. yüzyıldan 20. yüzyılın başına kadar mevcut bulunan esnaf gruplarının tespiti ve bu esnaf kesiminin tarihsel süreç içinde yaşadığı değişim, kendinden önce gelen dönemdeki vakıf-lonca ilişkisi ile birlikte irdelenmesi, hanların, Osmanlı’daki ekonomik ve siyasal yaşantısı içindeki rolünü açıklayabilir. Ancak bu çalışma kapsamında uzmanlık alanı farklı olduğundan bölgede tespit edilen esnaf gruplarına liste bazında değinilecektir.

Esnaf loncaları, belirli bir mesleği karşılıklı kontrol ve yardım esasları çerçevesinde, hiyerarşik bir işbölümüne dayalı olarak gerçekleştiren kesimlerin bir araya gelip oluşturdukları kentsel üretim örgütleridir. Osmanlı topraklarındaki esnaf loncalarının ilk defa ortaya çıktıkları yer ve zaman kesin olarak bilinememekle beraber, 16. yüzyıldan itibaren tüm büyük kasaba ve şehirlerde var olduğu belgelenmiştir. Başta sermayenin niteliğindeki değişiklikler olmak üzere, kredinin yaygınlaşması, devletin belli alanlarda fabrikalaşma girişimleri (özellikle 18. ve 19. yüzyılda), merkez ve taşradaki yeni mali kurum ve uygulamalar, farklı siyasi güçlerin ortaya çıkışı, enflasyon, teknolojik değişiklikler, savaşlar, şirketleşme çabaları gibi kimi içsel kimi de dışsal kaynaklı birçok gelişme, esnafın durumunun şekillenmesinde çok önemli rol oynamıştır. Hanları ve bekâr odalarını dolduran göçmenlerin zanaat üretimine girmeleri örneğinde olduğu gibi, şüphesiz dikkate alınması gereken en önemli nokta, esnaf loncalarının iç işleyişine yön veren temel ilkelerdir. Mesleklerin kendilerine has özellikleri, bu ilkelerin belirlenmesinde önemli bir rol oynamıştır. Esnaf loncaları, hiyerarşik temelde örgütlenmiş yapılar olduklarından dışarıdan gelen vasıfsız birinin istediği bir zanaata rastgele girebilmesi zor, fakat imkânsız değildi. Öte yandan, kuyumculuk ve simkeşlik gibi çoğunlukla aile çevreleriyle sınırlı zanaatlar da yapı itibarıyla oldukça katı ilkelerle donatılmışlardı. 1742 yılına ait bir hükümde nizama karşı çıkarak destgâh (tezgah) açmaya çalışan İstanbul'daki kadifeci esnafının çırakları ve onlara hamilik eden bazı esnaf usta ve yöneticileri de aynı şekilde bu eylemlerinden engellenmiştir142.

Lonca nizamnamelerinin katı kurallarına takılıp esnaf saflarına giremeyen göçmenler, İstanbul'da önceleri ipek benzeri kumaşların ve 18. yüzyıl sonundan itibaren de özellikle İngiliz dokuması kumaşların mahalle aralarında satışına (koltukçuluk) yönelmişlerdir. Öte yandan, işgücünün devletin inşaat etkinlikleri için ihtiyaç duyulan büyük kısmı yeni göçenlerin çoğunun işe alınmak için bekledikleri amele pazarlarından sağlanmaktaydı.

142 Sakaoğlu, Akbayar, A.g.e., s. 330.

Esnaf loncalarının modern tarihinde önemli bir rol oynayan “gedik”, 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar geçirdiği değişim sırasında zanaatkârların loncalardan koparak zanaatlarını bireysel olarak sürdürmelerini daha çekici bir hale getirmiştir. Ustanın öncelikle belli bir zanaattaki yetkinliğini onayan gedik, bunun yanında ustaya içinde zanaatını icra ettiği atölye veya dükkânda var olan sabit sermayenin (çıkrık, tezgâh vb.) miras ve satış yoluyla devredilmesi de dahil olmak üzere bütün tasarruf haklarını sağlamıştır. Bu hakları eline geçiren usta, gerektiğinde başka mahallere taşınıp müstakil işyerini açarak, Osmanlı loncalarının temel özelliklerinden birisi olan "bir zanaatın aynı sokak ve mahalde icra edilmesi" ilkesini uygulamada sona erdirmiştir. 16. yüzyıl sonlarından itibaren imparatorluğun hemen hemen önde gelen bütün şehirlerinde kendini gösteren yeniçerilerin loncalarla yakınlaşması, Yeniçeri Ocağı’nın 1826 yılında feshedilmesine değin yoğun bir biçimde sürmüştür. Şehirden şehre benzerlikler ve farklılıklar gösteren bu yakınlaşma, yeniçerilerin zamanla esnaflaşmasına yol açmıştır.

Tanzimat reformlarıyla her alanda kendini gösteren modern devlete geçiş sürecinde, büyük ölçüde bağımsız bir üretim biçimine dönüşecek şekilde parçalanmış bulunan esnaf loncaları, o zamana kadar devletin onlara sağladığı hammadde alımındaki önceliklerinden, vergi ödemedeki kolaylıklara kadar ayrıcalıklarının birçoğunu yitirmiştir. 19. yüzyılın ikinci yarısına gelindiğinde, Islah-ı Sanayi Komisyonu deneyimi çerçevesinde loncaların yeniden canlandırılması yönünde bir girişim söz konusu olmuşsa da bu, ancak sınırlı bir başarıyla sonuçlanmıştır. Böylece, esnaf loncalarının 16. yüzyılda başlayan serüvenleri, 19. yüzyılda büyük ölçüde sona ermiştir.

Gedik senedine sahip ustalar, kira bedelini karşılayamayacak durumdaysalar başka bir yere taşınarak, müstakil iş yerlerini açabiliyorlardı. Gedik senedi almaya hak kazanmış bir ustaya hâlihazırda çalışmalarını sürdüreceği bir yer verilmekteydi. Başlangıçta atölye ve dükkânların bulunduğu ticari mahalde işini sürdüren usta, herhangi bir zorunluluk durumunda bulunduğu yeri terk edebilir hale geldi. Çünkü, alet ve edevatın mülkiyetini gedik vasıtasıyla ele geçiren usta, en uygun gördüğü yerde gidip atölye veya dükkân açma potansiyeline haiz oluyordu, ki bu gelişme, İstanbul'da uzun vadede mekânsal birliği parçalayarak, loncaların bozulmasındaki en kritik rollerden birini oynamıştır. Gediklerin Bursa ve İstanbul gibi büyük şehirlerde alınır satılır hale gelmesi, loncaların geleneksel işleyiş kurallarına ve özellikle hiyerarşik ilkelerine büyük bir darbe vurmuştur. Gediklerin sınırlı sayıda olması loncaların ustalığa terfilerine kısıtlamalar koymasına yol açmış, bu da hemen ardından kalfa ve çıraklık kademesinde birikmelere yol açmıştır. Gediğin veraset yoluyla devredilebilmesi, ustanın ölümünde yerine

erkek çocuklarından veya yakın akrabalarından birinin geçmesine olanak tanımış bu da geleneksel terfi sistemini zayıflatmıştır. Gedikle ilgili gelişmeler esnafın durumunda büyük değişikliklere meydan vermiştir. Zanaatkârlara zanaatlarını istedikleri mahallede açtıkları müstakil bir atölye veya dükkânda sürdürebilmeleri için fırsat sağlayarak, uygulamada daha önce belirttiğimiz gibi lonca üyelerinin zanaatlarını aynı yerde, aynı bedestende yürütmek zorunda olması ilkesinden büyük bir sapmaya yol açmıştır. Bursa ve Musul gibi kentlerde görülen bir eğilim olarak bir zanaatın icra edildiği yer dışında tek tek dükkânlar açılması ya da üretimin evde yürütülmesi, 18. yüzyılda İstanbul'da da yaygınlaşmıştır.