• Sonuç bulunamadı

1.2. Çeviri Alanında Çeviri Alanıyla Sınırlı Sosyolojik Yaklaşımlar

1.2.3. Vermeer Ve Skopos Kuramı

Hem Katharina Reiss ve Hans J. Vermeer (1984) tarafından ortaya konan skopos kuramı hem de Justa Holz-Maenttaeri (1984) tarafından ortaya konan çeviri eylemi kuramı bir dizi sosyolojik veri ortaya koymaktadır. İşlevsel kuramlar olarak kullandıkları kültür kavramının tanımı sosyolojiden gelmektedir (Kaindl, 1999: 124). Hem Reiss/Vermeer hem de Maenttaeri’nin bakış açılarında çevirmenin kültürel yetisine olan talep öncelikli olarak çevirmenin amaca uygun metin üretmesidir. Çevirinin amacı ve çeviri kararlarını etkileyen ana etkenler başka kişiler tarafından belirlenmektedir. Bu eylem dizgesi Holz-Maenttaeri tarafından detaylı bir şekilde incelenmiştir. Risku (1978: 79) tarafından “sosyo çeviribilim” olarak nitelendirilen bu kuramda çeviri sürecine katılan kişilerin işbirliği süreçleri anlatılmaktadır. Çevirmen bu kuramda bir uzman olarak nitelendirilmektedir (Risku 1998: 90) (Kaindl, 1999: 124). Hem Reiss ve Vermeer hem de Holz-Maenttaeri araştırmalarının merkezine çeviri eylemindeki kültürel farklılıkların önemini koymaktadırlar ve sosyal bileşenleri öncelikli olarak çevirmenin hareket ettiği profesyonel alana kısıtlamaktadırlar. Bu kuramlarda çevirmenin toplum içerisinde yer alan bir birey olduğu ve böylelikle sosyal alanın bir parçası olduğu gerçeği arka planda kalmaktadır. Bu yaklaşımlar çevirinin sosyal boyutunu açıklamaya bağlantı noktaları sunsalar da, çevirinin tüm sosyal ağ boyutunu açıklamakta yetersiz kalmaktadırlar (Kaindl, 1999: 125).

Skopos kuramı, çeviri sürecini erek kültüre göre düzenlenen amaçlı bir eylem olarak görmekle çeviri sürecinde sosyal boyuta dikkati çekmiştir. Okur beklentileri ve

kültürden söz ederken, bu beklenti ve kültürün erek ulusun sosyal yapı ve ilişkileri üzerinden yorumlandığını unutmamak gerekir. İşlevsel çeviri kuramı adı, bir sistem kuramını çağrıştırmakta ve Alman çeviribilimciler çevirinin toplumsal işlevini öne çıkarmaktadırlar. Özellikle Holz-Maenttaeri’nin çeviri kuramında çeviri eylemi bir uzmanlık eylemi olarak, toplumsal işbirliği ve iş bölümüne dahildir. Çeviri sürecinde rol oynayanlara “aktörler” adını vererek, sosyolojik bir terminoloji kullanan Maenttaeri, çeviri sürecini bir yapı ve işlev süreci olarak görmektedir. Maenttaeri’nin kuramı sosyolojik boyuta önem vermekle birlikte çevirmeni ve çevirmen eylemini merkez alan bir kuramdır. “Çeviri eylemi” terimi yine sosyolojik bir eylem kuramsal bakışı temsil etmektedir. Maenttaeri’nin kuramında ayrıca sistem kavramı önemli bir kavramdır ve çeviri süreci, bir açık uçlu sistemden diğer bir açık uçlu sisteme dönüştürme süreci olarak adlandırılır. Maenttaeri’nin “açık uçlu sistem” (Gefüge) kavramı, devingen bir çeviri sürecini anlatabilmek için ortaya atılmış bir yapıdır. Çevirinin açık uçlu sistemler olarak sistemler arasında dönüşüme yol açtığı savunulmaktadır. Çeviri kapalı sistemler arasında olamaz, çünkü diller de, kültürler de, metinler de kapalı sistemler değil açık sistemlerdir. Eğer öyle olmasaydı çeviri mümkün olmazdı. Fakat Maentaeri’nin çeviri için öngördüğü açık uçlu sistem yaklaşımı çoğu çeviribilimci tarafından kabul görmez. Çünkü çevirilerin aktarılabilmesi, kaynak ve erek sistemin açık olmasından değil, iki kapalı sistem olarak birbirleriyle ilişkiye girmesinden kaynaklanmaktadır. Ulusların sistemleri kapalıdırlar ve birbirleriyle ilişkilerinde, kapalı sistemler olarak alış verişte bulunurlar. İki kültür arasında yaşanan her türlü iletişim ve alış veriş, bir diğer sistemin kendi kapalı yapısına yapılan aktarım olarak görülür. Erek kültür sistemi, kaynak kültür sisteminden gelen iletişimsel eylem taleplerini kendi kapalı sistemin filtresiyle, kendi sistemine uygun hale getirerek kabul eder. Ya da sistemini dönüştürmek için kaynak sistemin öğelerini kullanmaktadır.

Çevirmen merkezli olan ve birisinin kendisini “skopos” (amaç), diğerinin ise “eylem” olarak adlandırdığı iki önemli çeviribilim kuramı, çevirmeni çeviri sürecinin merkezine oturturken, çevirmen orada yalnız değildir. Çevirmenin öne çıkışı, kaynak metnin dilsel belirleyiciliğine karşı, çevirmenin erek kültür sistemindeki sosyolojik ilişkileri dikkate alarak yapacağı bir çeviriyi vurgulamak içindir. Kuramların kendilerini metin ve erek toplumdaki alımlamaları açısından “işlevsel” kuramlar olarak görmeleri, her iki kuramın

yapıldığını kuramsal düzleme taşımaları anlamına gelmektedir. Bu bağlamda, Vermeer ve Maenttaeri’nin kuramları, Even-Zohar ve Gideon Toury’nin kuramlarıyla sosyal sistem ve işlevsellik açısından benzer özelliklere sahiptir. Kuramların erek odaklı olarak nitelendirilmeleri, toplumsal ve kültürel boyutun bir yansımasıdır.

Skopos kuramı Vermeer’in bilinen kuramı olmakla birlikte, Vermeer (1986) kendi kuramının üst kuramını olarak “bilgi sunusu” (Informationsangebot) kuramını kabul eder. Çeviri Vermeer’e göre, bir toplumdaki bilgi sunusunun bir diğer toplumda farklı bir bilgi sunusu olarak aktarılmasıdır. “Bilgi” kavramı Vermeer’in kuramında, bilinen anlamda bilgi anlamına gelmeyip, bir iletişim sürecindeki iletinin içeriği anlamındadır. Luhmann’ın sistem kuramında, sistemin işleyişini ve düzenini sağlayan unsur “iletişim” dir. Vermeer ve Maenttaeri’nin kuramlarının ortak özelliğinin işlevsellik olduğunu ve bu kuramların “işlevsel çeviri kuramları” (Tosun, 2002) olarak tanımlandığını düşündüğümüzde, Vermeer ve Maenttaeri’nin kuramının zannedildiği gibi çevirmen merkezli ve amaca yönelik değil, daha çok sistemsel kuramlar olduğu görülebilir. İşlev kavramı, sistem kuramının ortaya attığı ve özellikle Talcot Parsons ve devamında Luhmann’ın sistem kuramlarının en önemli özelliği olarak, işlevsel çeviribilime önemli bir etkisinin olduğu söylenebilir. Çevirinin “bilgi sunusu” olarak görülmesi, sistemin işleyişi açısından Luhmann’ın “iletişim” in toplumsal sistemdeki işleviyle örtüşen bir yaklaşımdır.

Vermeer ve Maenttaeri’nin kuramlarını iki yönlü olarak değerlendirebiliriz: Çeviri olayında metin üzerinden bakıldığında, çeviri kuramlarının iddiası, işlevsel, iletişimsel bir özellik kazanarak, sistematik bir çeviri yaklaşımı olarak, “işlevsel çeviribilim” (Tosun, 2002); çevirmenin yorumu ve çevirmen kararları açısından değerlendirildiğinde ise, amaç odaklı ve çevirmen eylemine dayanan kuramlardır. İşlevsel çeviri kuramlarının bu iki yönlülüğü devamlı olarak göz ardı edilmekte ve bu kuramların salt çevirmen merkezli özelliklerine dikkat çekilmektedir. Metin ve çevirmen boyutlarını bir arada düşündüğümüzde, işlevsel çeviri kuramları Bourdieu’nün sistem kuramında bireyin habitusunun toplumsal eylemleri yansıtması ve belirlemesiyle benzerdir. Bir diğer bakışla, çevirmenin habitusunun metnin işlevine etkisi olarak bakıldığında; hem Bourdieu’nün hem de Luhmann’ın sistem kuramlarına uygun olarak bireylerin iletişimlerinin ve habituslarının çevirinin toplumsal işlevine etkisiyle özdeşleştirmemiz

mümkündür. Anlam kavramı (Sinn) ise, Luhmann’ın kuramının odak noktasıdır. Aynı şekilde Maenttaeri’nin kuramı çevirmeni, anlamı yapılandıran bir eylemci olarak görürken, Vermeer’in kuramında çeviride anlamın çevirmen tarafından yapılandırılması sürecin temelidir. Çeviri her iki çeviri kuramında da, anlamın aktarılması değil, anlamın üretilmesi olarak anlamlandırma sürecidir. Ayrıca, erek okur beklentilerinin işlevsel çeviri kuramlarında çevirmen kararlarının ve çeviri işinin en önemli belirleyicisi olduğunu düşündüğümüzde, yine Luhmann’ın kuramının en önemli yanlarından birinin sosyal yapıları, “beklenti yapıları” (Luhmann, 1987: 362–364) olarak görmesiyle ilişkilendirmek mümkündür. Luhmann’ın kuramında sosyal sistemin var olabilmesi için iletişim en önemli ve tek bağdır ve iletişimin olması için beklentilerin oluşması gerekir. Bu anlamda beklentilerin iletişim için var olmasının zorunluluğu hem işlevsel çeviri kuramları ya da erek odaklı kuramlar, hem de Luhmann’ın sosyal sistem kuramı için en önemli kavramlardan biridir:

“Her bir iletişim tepki verebileceği ve uyarabileceği aynı türdeki bir iletişimi şart koşmaktadır. Buradan yola çıkarak iletişimin tesadüfi ve keyfi olarak gerçekleşemeyeceği görülebilmektedir. Beklentiyi yönlendiren olasılıklar olmak zorundadır yoksa iletişimin düzenli olarak yürümesi (autopoiesis) mümkün olamaz” (Luhmann, 1991: 190).

Bu noktada, H.G. Hönig’in geliştirdiği “makro ve mikro stratejiler” kavramlarının çevirmenin habitusunun çeviri sürecini belirleyici olduğunu ortaya koyduğunu söyleyebiliriz. Çeviri Hönig’e göre, çevirmenin o anki eylemi ve kararları değil, çevirmenin makro stratejisi, yani daha önceki birikim ve deneyimleri ve gelişiminin bir sonucudur. Hönig’in yaklaşımı, Pierre Bourdieu’nün kuramında habitus olarak sosyal eylemlerin merkezine konulan kavramın çeviri alanındaki yansımasıdır. Hönig’den sonra, çeviri alanında “çevirmen habitusu” kavramı birçok çeviribilimci tarafından kullanılarak çeviri alanına dahil edilmiştir. Hönig’in çeviri için uyarladığı “makro strateji” kavramının arkasında, Gadamer ve Paepcke’nin etkisini de unutmamak gerekir. Gerek Hönig ve gerekse Bourdieu’nün makro strateji ya da habitus kavramlarının alt yapısında, Gadamer’in, bireyin oluşumunda geleneğin ve çevrenin etkisine yaptığı vurgunun izlerini görmek mümkündür (Gadamer, 2008).

1.3. Çeviri Alanında Günümüz Sosyolojik Yaklaşımları 1.3.1. Pierre Bourdieu Odaklı Çeviri Sosyolojisi

Çeviri sosyolojisi alanında en yaygın olarak kullanılan kuramcı Pierre Bourdieu’dür. Pierre Bourdieu, sosyoloji biliminde bir devrim olarak kabul edilebilecek bir çalışma yöntemiyle “pratiğin kuramı” adını verdiği bir kuramsal çalışma alanı geliştirmiştir. Bourdieu, aynı zamanda sosyoloji alanındaki derin bir zıtlık ve çatlak olan “birey” ve “toplum” ikiliğini aşmayı başaran bir bilim adamı olarak kabul edilmektedir. Durkheim’in toplumsalcı yaklaşımına karşı, Foucault’nun bireyselci tutumundan kaynaklanan toplumsal incelemelerde Bourdieu, bireysel bir incelemeyi toplumsal boyutuyla, toplumsal bir incelemeyi de bireysel boyutuyla gerçekleştirerek, bu ikisinin birlikte bireyleri oluşturduğunu ve bireylerin eğilimlerinin sonucu olan “habitus” un hem bireysel hem de toplumsal bir özellik olarak, hem tek bir bireyde, hem de toplumun tüm bireylerinde benzer olduğunu savunur. Bu benzerliklerin oluştuğu toplumsal sahanın adı “alan” dır.

Çeviribilim açısından Bourdieu’nün bakış açısı oldukça önemlidir. Çünkü çeviri pratik bir toplumsal eylemdir ve kuramını da pratikten oluşturmak zorundadır. Çeviri kuramları pratiğin kuramlarıdırlar ve pratikle örtüşmeyen kuramlar çevirmeni gözlemleme ve yetiştirmede yeterli olamazlar. Bourdieu, çeviri kuramının önemli bir sorunu olan çevirmenin karar verme süreçlerini nelerin etkilediği sorusunun önemli bir cevabını verir. Bourdieu, bireyin sosyal davranışlarının benzer özelliklerini “habitus” la açıklayarak, çevirmen davranışlarına ve kararlarına dair önemli veriler sunmaktadır. Çeviri sürecinin dilsel belirleyiciliğinin hiçbir zaman tekil olarak değil, toplumsal eğilimlere göre verilen kararlar olarak ortaya çıktığını görmekteyiz. Hem çevirmenin yetiştiği toplum açısından, çevirmenin vereceği kararların o toplumun habitusuna uygunluğu, hem de çevirmenlerin çeviri kararları verirken, toplumsal habitusu dikkate alması, çevirmenin çeviri sürecinde verdiği kararların boyutunu salt bireysel değil, toplumsal kararlar haline getirmektedir. Tezimizin konusu olan çevirmenden topluma ve toplumdan çevirmene doğru bir dönüşüm olan çeviri süreci bakışını Bourdieu’nün kuramı temsil etmektedir. Bu nedenle Bourdieu’nün kuramının çeviriye uyarlanması oldukça önemli bir paradigma değişimini beraberinde getirmiştir. Bourdieu’nün kuramlarının çeviriye yeterince uyarlandığını ve çeviribilimsel bakışa yeterince etki

ettiğini söylemek oldukça zor. Çünkü uyarlamalar hep Bourdieu’nün kuramlarını tanıtma düzeyinde kalmıştır. Çalışmaların çoğunun birbirini tekrar ettiğini de görmek mümkündür.

Pierre Bourdieu’nün yaklaşımlarının çevirmen-toplum ilişkisi ve çeviri alanını tanımlama açısından çeviri alanı için önemi çok büyük olmakla birlikte, Bourdieu’nün kuramının çeviri alanını ve çevirilerin tüm toplumsal ilişkilerini açıklamada yeterli olmadığını gözlemlemek mümkün. Çeviribilimin daha önce açıkladığımız tüm kuramlarının, çevirinin toplumsal sistem üzerine yaptığı vurgu için yeterli olmadığı gibi, özellikle Anglo Sakson ekolün çeviri kuramlarında devamlı vurgu yaptığı, ulusların çeviri sistemleri konusunda Luhmann’ın sistem kuramı olmaksızın, yalnızca Bourdieu’nün kuramıyla, çeviriler ve onların toplumsal sonuçları konusunda yeterli bir bakış açısı sağlanamamıştır. Luhmann’ın sistem kuramı çeviriye uyarlandığında, çevirinin toplumsal sistemdeki iletişimsel rolünü ve toplumsal sistem olarak çevirinin önemini kuramsal olarak inceleme olanağı ortaya çıkmıştır. Luhmann’ın sistem kuramı üzerine çok az çalışmanın varlığı ve kuramın çeviri alanına taşınmasındaki güçlük, Luhmann’la ilgili çeviribilimsel çalışmaların bir elin parmaklarına ulaşmasını engellemiştir. Çeviri sosyolojisinin çevirinin doğasını açıklayabilmesi ve çevirmenin ve çevirilerin toplumsal sistem içindeki iletişimsel rolünü açıklayabilmek için Luhmann’ın kuramını, Pierre Bourdieu’nün kuramıyla birlikte bir bütünsel bakış açısı olarak çeviriye uyarlamak çeviri kuramsal gelişim için yeni paradigmanın kalıcılığını sağlayabilecektir. Buzelin son on yıldır birçok çeviribilimcinin (Gouanvic 1994, 1998, 1999, Simeoni 1995, 1998, Sheffy 1997, Wolf 1999, Inghilleri 2003) “sosyolojik dönüşümden” sonra Fransız sosyolog Bourdieu’nün konseptlerini kullanarak çevirinin sosyal boyutunu açıklamaya çalıştıklarını ifade etmiştir (Buzelin, 2005: 194).

Çeviriyi sosyal pratik bağlamında tartışabilmek için sosyoloji biliminden kuramsal ve yöntemsel yaklaşımlar son yıllarda aşama aşama olarak alınmıştır. Çalışmalarıyla çeviri sosyolojisinin kuramsal çerçevesinin temelini oluşturabilecek sosyologlar P. Bourdieu ve Niklas Luhman’dır (Wolf, 2007a: 18).

Edwin Gentzler ve Maria Tymoczko çeviride güç ilişkilerini yöneten kategorinin son yıllarda önemli bir araştırma alanı oluşturduğunu iddia etmektedir. Kültürel

sıra yönetici güçlerden bir tanesi çevirideki soysal bakıştır. Analiz edilmesi gereken konulardan birisi de çeviri sosyolojisidir. P. Bourdieu hem çeviri kuramına hem de pratiğine özgü güç ilişkileri faktörünün etkili bir sistem için araştırılmasını önerir. Bu faktörler bize çevirinin sahip olduğu etki ya da aslında sahip olduğu sosyal değişimin ya da sosyal faktörlerin çeviriyle ilgili seçimlere olan baskı ilişkisi ve nihayetinde çeviriyi şekillendirmesi gibi soruları aydınlatmada yardımcı olur (Wolf, 2007a: 11-12).

Çevirideki sosyal görüşlerin analiz edilmesinin önemini vurgulayan Wolf, çeviride hem çevirmenin yaratıcı bilgisinin hem de kültürün ve toplumun şekillenmesindeki katkısının da tartışılması gerektiğinin önemi vurgulanmaktadır. Buna ek olarak post yapısalcı görüşlerin bu süreçlere daha derin anlayışlar geliştirdiğini, bu görüşlerin sosyal bilimlerin temel kategorileri olan eylem, özne, toplum ya da toplum yapısı gibi sorulara ağırlık verilmesi gerektiğini ifade ediyor. Bu durum, çevirinin işlevine yönelik ve sosyal eylem olarak yorumlanmasında yeni bakış açıları sunmaktadır (Wolf, 2007a: 12-13). Postyapısalcı dönemin önemi, yapıların değil süreçlerin ve işlevlerin incelenmesi olarak görülür.

Jean-Marc Gouanvic (Gouanvic 2005), Pierre Bourdieu’nün kültürel eylem kuramının çeviri araştırmalarında kullanılabileceğini ifade eden ilk bilim adamlarından biridir. Gouanvic çeşitli çalışmalarında çeviri üretimin sorumlu olan faktör ve aktörleri (eleştirmenler, çevirmenler, yayınevleri vs.) detaylı bir şekilde açıklamıştır ve farklı sosyal yapılar arasında sürekli olarak yeniden üzerinde durulan çeviri çıkarlarının aslında fazlasıyla kabul ve onay görmüş uygulamalar olduğu sonucunu çıkarır (Wolf, 2007a: 19).

Gouanvic oynanan oyunda alınan estetik keyiften bahsetmektedir, bu da Bourdieu’nün çıkarı olma, ilgi duyma halini anlatan illusio olarak adlandırdığı kavramına benzemektedir. “Bourdieu illusio kavramını kuramlaştırmak ve onun ‘habitus’la olan ilişkisini göstermek için ‘oyun’ metaforuna başvurur” (Bourdieu, 2003: 82-83). İllusio, çevirmenlerin işinin nesnesi olarak görülür. Çeviri süreci boyunca (edebi) bir metin ait olduğu edebi türün kurallarını yeniden icat eder ve daha sonra aktörün sahip olduğu kendi mantığıyla yeniden yorumlar. Bilinçli okuyucular illusio fikrine katılır ve okuma boyunca alan içerisindeki özel çıkarlarını özümsediğini ifade eder. İllusio prensibinin öncelikle aktörün habitusu sayesinde gerçekleştiğini ifade etmektedir. Çeviri süreci

esnasında çevirmenin habitusu çeviri eylemiyle birleşir ve aynı zamanda çevirmenin habitusu tarafından etki altına alınır. Gouanvic çevirmenin eyleminin sonucu olan habitus ile aktarım sürecine dahil olan kültürlerin bir diğeriyle karşılaşırken oluşturduğu özel habitus arasında bir ayrım yapar. Bu nedenle Gouanvic’e göre çeviri stratejileri, normları onaylayan ya da bozan planlamış seçimler olarak anlaşılmamaktadır daha çok çevirmenin habitusu olarak anlaşılmaktadır (Wolf, 2007a: 19).

Fakat Daniel Simeoni (1998) habitus kavramına farklı anlam yüklemektedir. Simeoni’ye göre çevirmen habitusu yüz yıllar içerisinde itaatkar davranışları içselleştirmiştir ve bu yüzden çevirmenler düşük sosyal prestije sahiplerdir. Simeoni bunun sonucunda çevirmenler tarafından normların tarihsel şartlara dayalı olarak kabul edildiğini ve çevirmenlerin normları kabul etmekteki istekliliklerinin onların kendi faaliyetlerini geriye itilmesine önemli katkı sağladığını iddia etmektedir ve çeviri alanındaki bu “içselleştirme konumunun” önemine vurgu yapmaktadır. Simeoni, çevirmen habitusu kategorisini sistematik çeviri modeline entegre etmeye ve özellikle Toury’nin norm anlayışını yeni bir çerçeveye oturtmaya çalışmaktadır (Wolf, 2007a: 20).

Michaela Wolf çeviri alanının yeniden yapılandırma olasılığına şüpheyle bakmaktadır. Wolf, orijinal metin ve çevirinin oluşum sürecinde yer alan işlevsel mekanizmalar arasındaki temel farklılıktan dolayı, Bourdieu anlamında bir alan biçimlendirmesi olamayacağını ifade etmektedir. Bir yandan çeviri sürecinde yer alan aktörlerin bağlantılarının geçici karakterlerinden dolayı, çeviri üretiminde aktarım şartlarına bağlı olarak sürekli yeniden yapılandırılması gerektiğinden, “alan” içerisinde kalıcı yerler edinemezler. Diğer yandan çevirmene itibar sağlayan çeşitli araçlar ve bunların ürünleri orijinal yazarınkinden daha az yapılanmıştır. Bu da çevirmenlerin sembolik sermaye edinmelerinde güçlük yaratmaktadır. Wolf Bourdieu’nün alan kavramını Homi Bhabha’nın üçüncü alan kuramıyla genişletmeye çalışmıştır. Wolf’e göre bu kuram çeviri üretiminde daha önemli olan aktarım dinamiklerine daha fazla benzerlik göstermektedir (Wolf, 2007a: 21-22).

Pierre Bourdieu’de “kültürel mallar sosyolojisi” çeviri sürecinin sosyal önemi ve sorumluluğunu anlamada derin yapılar sunmaktadır. Çeviri sosyolojisini kavramsallaştırabilmek için bu yöntemsel araçlardan önemli bakış açıları elde

edilmiştir. Ancak Wolf, Bourdieu’nün sosyal kuramının ötesine gidilmesi gerektiğini ve çevirinin anlaşılmasında daha kapsamlı olarak ele alınması gerektiğini ifade etmiştir. Wolf, Bourdieu’nün kuramının sınırlarına eleştirel bakılması gerektiğini ve sosyoloji odaklı bir çeviri çalışması için daha derin analiz edilmesi gerektiğini ifade etmiştir (Wolf, 2007a: 22).

Bizim tezimiz, yukarda da ifade ettiğimiz gibi, Wolf’ün eleştirisine uygun olarak, Bourdieu’nün kuramının çeviri sosyolojisi için oldukça uyumlu, fakat çevirinin toplumsal sistemdeki aracı konumunu kuramsallaştırmak için yeterli olmadığı varsayımından yola çıkarak, Niklas Luhmann’ın toplumsal sistem kuramıyla birlikte çeviri sosyolojisi paradigmasının iki ayağı olması iddiasına sahiptir. Ancak Wolf’ün alternatifi olan, Homi Bhabha’nın üçüncü alan kuramını, çevirinin toplumsal boyutuyla ilgili normal ve sağlıklı bir yaklaşıma değil, melez bir toplumsal sistemi öngören ve toplumun normali olan ortak habitus ve autopoietik bir düzenli sisteme sahip bir toplumu öngörmeyerek, azınlığı toplumun bütünlüğü olarak gören bir yaklaşım olarak görmekteyiz. Bu nedenle çeviri sosyolojisinde Bourdieu’nün kuramının sınırlarını aşacak bir kuram olarak üçüncü alan kuramının önerilmesi çevirinin doğasına aykırıdır. Çevirinin özeli durumları, K. Reiss’in “işlev odaklı çeviri yöntemi” olarak belirttiği, çevirinin “anormal” ve çeviri pratiğinin istisna durumuna denk gelmektedir. Bizim iddiamız ve kuramsal çalışmamız, Bourdieu’nün kuramsal sınırlılığını, Luhmann’ın soyut ve kuramsal ilişkiyi açıklayarak, Bourdieu’nün tersinden bakarak, eksikliğini tamamlayan bir kuram olarak çeviri sosyolojisi ve çeviri kuramı için önermektir.