• Sonuç bulunamadı

Çeviri sürecinde yer alan aktörleri sosyolojik olarak ele alan yaklaşım çeviri eylemini hem bireysel hem de özel ağların üyeleri olarak baş aktör bakış açısıyla analiz etmektedir. Örneğin A. Pym çevirmeni tarihin merkez nesnesi olarak ele almaktadır ve öncelikle çevirmenin tarihi olarak toplumsal şartların öznellik alanını yeniden yapılandırmaya çalışmaktadır (Pym, 1998: IX-X). Bazı yazarlar yöntemsel olarak Pierre Bourdieu’nün kültürel üretim kuramını çeviri alanındaki aktörlerin konumlarına ışık tutmak için kullanmışlardır (Gouanvic, 1999; Wolf, 1999, 2003). Çeviri üretiminin farklı aşamalarındaki koşullandırmalar, çevirmenin “görünmezliğini” (Venuti 1995) sağlayan faktörlere odaklanarak, daha geniş bir bağlamda araştırılmasını sağlamıştır. Kültürel ürünün sosyolojisi çevirinin çok yönlü akışına ve çeviriyi biçimlendiren ulusal ve uluslararası aktarım mekanizmalarına odaklanmıştır (Wolf, 2006: 11).

1.1.6. Çeviri Sosyolojisinin Yeniden Yapılanması

Luhmann’ın kuramlarını çeviriye uyarladığımızda çeviri sürecinin her aşamasında yer alan değişim dinamiklerini görebilmekteyiz. Kuramının yapısalcı özelliği kültürel üretimin “sense” bakışını sürece dahil olan aktörler tarafından yapılan seçimlerin ve beklentilerin sonucu olduğu görülmektedir. Çeviri sosyolojisini yapılandırmaya katkı sağlayan Bourdieu’nün kültürel sosyolojisi 15 yıldır çeviri araştırmalarına ortaya konmaktadır. Birçok çeviri bilimci Bourdieu’nün kuramlarının ana konseptlerini kullanarak sadece çeviri eylemindeki ve ürünlerindeki sosyal sınırlamalara derin anlayışlar getirmemiş aynı zamanda çeviri sürecindeki düzensiz uygulamaları da kanıtlamıştır. D. Simeoni (1998) habitusuyla birleşmiş çevirmenin sosyal davranışı üzerine odaklanmış, diğer araştırmacılar da çeviri alanını yapılandırmaya çalışmışlardır (Wolf, 2006: 12).

Anthony Pym konuya çevirmenler açısından yaklaşmakta, çevirmenlerin çevirinin tarihsel gelişimini etkilediklerini ve bu nedenle çeviri üzerinde kendi kimlik ve gündemleriyle nedensel bir etkiye sahip olduklarını öne sürmektedir. Daniel Simeoni, çeviribilimin çevirmenlere bakışını değiştiren araştırmacılardan biridir. Pierre Bourdieu’nün habitus kavramı ile çeviri normları kavramını birleştiren yaklaşımıyla

çeviri tarihinin çeviri metinlerin yanı sıra çevirmenler üzerine de odaklanabileceği fikrini ortaya koymuş ve yeni araştırma alanları açmıştır. Çeviribilimde öznenin konumu üzerine yapılan araştırmalar bugüne dek genellikle çevirmenler üzerine yoğunlaşmıştır. Oysa kimi zaman çeviri metinlerin üretimiyle doğrudan ilgisi olmayan kişiler de çeviri alanında birer özne olabilir. Kimi bireyler ilk bakışta çeviriyle hiçbir bağları yokmuş gibi görünebilir; ancak daha yakından incelendiğinde bu bireyler kültür alanındaki uygulamalarıyla çevrilecek metinlerin seçimi, üretimi ve tüketimini doğrudan etkiliyor olabilirler. Bu bireyler genellikle içinde bulundukları toplum üzerinde kapsamlı bir etki ve güce sahip kişilerdir. Çeviri de bu bireylerin kültür üzerindeki etkilerinin hissedildiği alanlardan biri olabilir. Kültür üzerinde bu denli büyük etkiye sahip olan özneler arasında siyasetçiler, iş adamları ya da toplumda lider konumda bulunan benzer kişiler bulunabilir. Örneğin diktatörler ya da seçimle başa gelen devlet başkanları ve bakanlar bir toplumun kültürünü şekillendirebilir ya da buna teşebbüs edebilir. Bu siyasetçilerin açık ya da örtük ‘planlama‘ çabaları yalnızca kültürü değil, kültürel süreçlerle ayrılmaz bağlara sahip çeviri politika ve stratejilerini de etkileyecektir.

Gideon Toury bu bireylere içinde bulundukları kültürün repertuarını değiştirecek yeni seçenekler sundukları için ‘değişim özneleri’ adını verir. Kültür repertuarı “bir insan topluluğu ve bu topluluğun üyesi olan bireyler tarafından yaşamın düzenlenmesi için kullanılan seçenekler bütünü” olarak tanımlanmaktadır. Repertuarı oluşturan, onu güçlendirerek pekiştiren ya da değiştiren seçenekler edebiyat ve sanat yapıtları gibi somut ürünler olduğu gibi davranış kuralları ve toplumsal ve kültürel normlar gibi soyut olgular da olabilir. Değişim öznelerinin kültür üzerindeki etkileri özellikle teknik çeviriye göre kültür politikalarıyla daha yakın bağları olan edebiyat çevirisi alanında kendini hissettirmektedir. Kimi zaman şirketler ya da siyasetçiler özel kurumlar ya da fonlar oluşturarak çeviriye destek sağlar ve çeviriyi himaye ederler. Bu himaye resmi olarak oluşturulan ya da yayınevi ve çevirmenlerin kendiliklerinden uygulamaya başladıkları seçim ölçütlerini beraberinde getirir. Bu ölçütler belli türlerin ya da yapıtların çevrilip yayınlanmasını kolaylaştırıp hızlandırabilir ya da engelleyebilir. Kültürel öznelerin çeviriye ayırdıkları kaynaklar sayesinde edebiyat ve kültür alanında ana damarın dışında bırakılmış az satacakları yada anlaşılamayacakları kaygısıyla

yayımlanmayan çevirilerin yayımlanması mümkün olabilir. Kültür alanında değişim yaratan özneler donanım ve yetenekleri olan bireylerdir (Gürçağlar, 2005: 40-45). 1990’dan sonra çeviri araştırmalarındaki sosyolojik paradigmayla birlikte, bu zamana kadar dışarıda tutulan gerçek çevirmen, araştırmalara dahil edilmiştir. Böylelikle bilişsel, kültürel ve sosyal araştırmalar çeviri alanına taşınmıştır. Kültürler arasındaki güç ilişkisi çeviri bağlamında önemli bir yere sahiptir. İki kültür arasındaki kültür aşırı ilişkilerin yoğunluğu ve çevirmenin meşru statüsü ve kültürünün prestijiyle çevirmenin sosyal statüsü arasında bir ilişki bulunmaktadır. Yaygın olarak kullanılan dillerin çevirmenleri daha fazla prestije sahiptirler. Bu çevirmenler daha fazla sembolik sermaye elde ederler. Kaynak kültürün ekonomik gücü ne olursa olsun, prestijli bir kültürden yapılan çeviriyle birlikte çevirmenin de prestiji gelişmektedir. Çeviriler aracılığıyla sembolik sermaye elde etmek isteyen çevirmen patronlarının yanı sıra çeviri aracılığıyla etki elde etmek isteyen güç sahipleri ve kurumlar ortaya çıkmıştır, bunlar gelirlerini büyütme çabası içerisindeki yayıncılardır. Bu değişim hız ve çokluğun ana parametre olduğu bir çeviri pazarını meydana getirmiştir.

Okuyucu ve kütüphanelerin sayısının artması ve kütüphanelerin çeviri alanında güç faktörü olmasıyla birlikte 19. yüzyılda daha fazla yoğunlaşmıştır. Fakat kitle üretimi ve rekabet, ucuzluk, çeviri kalitesizliği ve çevirmenlerin imajını kaybetmesi gibi olumsuz etkilerle sonuçlanmıştır. Çeviri tarihine sosyolojik olarak tekrar baktığımızda, çevirmenlerin habitusunun sadece kendilerini dışlanmış ve aşağılık duygusunu içselleştirmesini içermediğini, daha çok ruhban habitusu ve kendini geri planda tutan aşağı tabakadan kimse habitusu arasında yerleştirdiğini görmekteyiz. Ruhban çevirmenler kendilerini kültürün kurucusu, kelime koruyucusu olarak görmektedirler. Bu çevirmenler seçme, değiştirme ve tanımlama güçlerinin olduğunu biliyorlardı ve bunun değer ve gerçekliklerin toplum tarafından kabul göreceğini biliyorlardı. Bugün bu görüş UNO ve EU gibi uluslar arası organizasyonlarda çalışan çevirmenler arasında devam etmektedir. Buna rağmen bu çevirmenlerin hepsi aracı oldukları hassas görüşmelerde ellerinde bulunan eylem gücünün kavram, anlam dünyaları ve değer toplumları oluşturabileceğinin farkında değillerdir. “Pariah (aşağı tabakadan kimse) habitusu Simeoni’nin ortaya koyduğu “öz hizmetçi” habitusunun en aşırı versiyonudur. Bu habitus tarihte çevirmenlerin ötekileştirilmesinin bir kalıntısıdır ve gönüllü ya da

gönülsüz görünmezliklerinin bir sonucudur. Bu habitusu benimseyen çevirmenler yazarı ve şairi efendi olarak görüyor, alıcıyı da kral olarak görüyorlar. Çok düşük fiyatlara ve oranlarla çalışmaya devam ediyorlar ve aynı zamanda bugünkü düşük-fiyat döngüsünün organizatörüdürler. Bu da sadece onların varlığını değil, aynı zamanda çeviri uzmanlığının ününü de zedelemektedir. Bu “pariah” habitusu o kadar çok karakterlerine yerleşmiştir ki, çevirmen olarak zıtlaşan gündemin tam ortasında olmalarına rağmen buna aldırış etmemektedirler. Fakat isteseler de istemeseler de yorumsal güç oyunu içerisinde yer almaktadırlar (Prunc, 2007a: 47-49).

Prunc, kültürlerin ve kimliklerin oluşumunda ve bilginin üretiminde güç tarafından yönetilen süreçlerden bahsedilmemesi diye bir şeyin olamayacağını ifade etmiştir. Çeviribilim özellikle bu süreçleri bir model çerçevesinde gösterebilmek için Fransız sosyolog P. Bourdieu’nün kuramlarını kullanmıştır (Prunc, 2007b: 309).

Anthony Pym “On the social and cultural in Translation Studies “ (2006) isimli derlemenin önsözünde derlemede bulunan makalelerin genelinden yola çıkarak çeviri fenomenini açıklayabilmek ve hangi tür sosyolojik yaklaşımların yardımcı olabileceğini ortaya koymak için bir dizi maddeler listelemiştir, bunlar:

- Çeviri sosyolojisi kaynak metnin ve erek metnin sosyal yönlerini ortaya koymakla kalmayıp, aynı zamanda aracılara da odaklanabilmelidir.

- Bir toplumu diğeriyle karşılaştıran basit ikiliklere direnmelidir. Örtüşen ve karmaşık durumları algılayabilmelidir.

- Her iki tarafın kültürel faktörleri ve sosyal faktörleri sahiplenebilmelidir. - Tanımlamanın yanı sıra açıklayabilmelidir.

- Kültürel ve sosyal arasında gidip gelirken her hangi bir tarafa açıklayıcı statüsü atfetmeden açıklamalar yapabilmelidir.

- Asimetrik ve simetrik bağlılık anlamında faktörlere bağlantı kurabilmelidir. - Sosyolojiden veya başka bir disiplinden alınan kuramcılara aşırı itaatkar

- Aracıların çalıştığı sosyal alanlardaki uygun konseptlerle çalışabilmelidir (çeviri kültürleri, sosyal sistemler, rejimler) (Pym, 2006: 25).

Çevri sosyolojisinin çeviriye uyarlandığında neler getirebileceğini araştıran Oscar Diaz Fouces, çeviri sosyolojisine “SAT” (Sociology applying to translation) kısaltma adını vermiştir (Fouces ve Monzo, 2010: 10).

Prunc, çeviri sosyolojisi sayesinde çeviri eylemi kuramı ya da çoğuldizge kuramı gibi modellerin tarihsel ve aktüel bağlam geçerliliğinin araştırılıp detaylandırılabileceğini ifade etmiştir. Prunc, çeviri sosyolojisinin profesyonelleşme sürecine empirik veriler sunabileceğini ve toplum çevirmenliği gibi yeni etkileşim alanları katabileceğini düşünmektedir. Çeviri sosyolojisinin bir amacının da yapılandırılmış çeviri eğitimiyle özgüvene sahip, çeviri eylemini kendi sorumluluğuyla üstlenebilen çevirmen habitusunu geliştirmek olabileceğini düşünmektedir (Prunc, 2007b: 327).