• Sonuç bulunamadı

Bourdieu Ve Luhmann Kuramlarının Dahil Olmasıyla Çeviri Sosyolojisinin Gelişmesi Gelişmesi

kültürün sosyolojisi üzerine çalışmışlardır, Bourdieu, sosyoloji kültürünün yazın alanına etkisi üzerinde dururken Luhmann, sanat ve estetik üzerindeki etkisine yönelik çalışmalar yürütmüştür. Her ikisi de düşünce yapılarını ilişkisel olarak karakterize etmiş ve her ikisi de kültürel tarih ve benzeri konular üzerinde yürütülen çalışmalarda öncü olmuşlardır. Bourdieu, kendisini bir sistem kuramcısı olarak görmediğini, çalışmalarının gözlemsel etkilerle sınırlı olduğunu ifade etmiştir. Bourdieu’nün alan ve habitus kuramları çeviri çalışmalarında ele alınmıştır. Luhmann’ın kuramsal yaklaşımı, sistem kuramı içerisinde yeni bir paradigmayı temsil etmektedir ve sosyal ve kültürel sorulara yanıt verebilen modern sistem kuramını temsil etmektedir (Hermans, 1999: 120). Parks (1998), Gouanvic (1997), Simeoni (1998) ve Wolf (1999) çeviri sosyolojisi konularını birbirlerine yakın zamanlarda ele almaya başlamışlardır. Lefevere (1992) ve Venuti’den (1992) sonra Gerald Parks (1998) çeviri sosyolojisi programına dair sorular yöneltmiş, fakat bunlar çeviri sosyolojisi konusunda tam bir parametre sunamamıştır. Daniel Simeoni (1998) Bourdieu’nün habitus konseptini çeviri çalışmalarında kullanmayı denemiştir; Jean Marc Gouanvic (1997, 1999) Bourdieu’nün kuramlarını Amerikan bilim kurgu romanlarının Fransızca’ya çevirilerini araştıran toplum tarihsel çalışmasına uygulayarak estetik ve sosyal parametrelerden yola çıkarak, Fransa’da yeni bir edebiyat türünün oluşumunu incelemiştir. Michaela Wolf, 1999 yılında yayınladığı “Sosyal Anlam” isimli makalesinde ilk kez Bourdieu’nün kuramlarının çeviri çalışmalarında hangi yeri aldığını araştırmıştır. Wolf, daha sonra feminist çeviri (Wolf 2006) ve edebi çeviri (Wolf 2002b, 2003) çalışmalarında Bourdieu’nün kuramını kullanmıştır. Johann Heilbron (1999, 2000) çeviri tercihlerini tanımlamak için bir model geliştirmiştir. Merkezi, yarı-çevresel, çevresel dillerin sistematik bir hiyerarşisini oluşturmaya çalışarak, dengesiz olan kitap çevirisi akışına bir düzen modeli getirmeye çalışmıştır (Prunc, 2007a: 43).

Tüm bu çeviri sosyolojik gelişmelerin sonucunda, artık gerçek çevirmen olan ideal çevirmen yeniden doğmuştur. Sosyolojik görüş böylelikle, çevirmenin toplumsal ve tarihsel alana yeniden dahil olmasını sağlamıştır.

Sosyal alanlar içerisinde çevirmenler, diğer aktörlerin rakibidirler. Çevirmenler aynı zamanda da çevirinin sosyal alanında konumunu korumaya çalışan hem baş aktördür hem de kukla rolündedirler (Prunc, 2007a: 43).

Çevirinin sosyal bağlamının ne olacağı Kaindl’a göre, kullanılan sosyoloji kuramının varlığıyla ilgilidir. Hangi sosyolojik kuram kullanılırsa, çeviri araştırması ona göre anlam kazanacak ve sonuçlanacaktır. Kaindl’a göre, çeviri alanında özellikle iki yaklaşım geniş yankı bulmaktadır. Bunlardan biri Pierre Bourdieu’nun alan kuramı ve diğeri de Niklas Luhmann’ın sistem kuramıdır (Kaindl, 2009: 160).

Luhmann’ın soyut yaklaşımı (1984) Poltermann (1992), özellikle Theo Hermans (1999) ve Hans Vermeer (2006) tarafından çeviribiliminde yürütülen tartışmalara dahil edilmiştir. Luhmann’ın sistem kuramının çıkış noktasını toplumun karmaşıklığı ve buna bağlı olarak davranış ve eylem türleri oluşturmaktadır. Bunları yapılandırabilmek ve eylemde kalabilmelerini sağlayabilmek için karmaşık yapılar basitleştirilir. Karmaşıklığın azaltılması yeni sistemlerin oluşmasıyla sağlanmaktadır. Bir dizi farklı sistem bulunmaktadır, ancak Luhmann “işlevsel sistemler” le ilgilenmektedir. Bu sistem, 18. Yüzyılda toplumun ayrımlaşmasıyla birlikte oluşmuştur. Sosyal yapıların karmaşıklığının artmasıyla farklı işlevsel alanlar ortaya çıkmıştır. Bu alanlar, politika, bilim, ekonomi vb.dir (Luhmann, 1984: 49). Kaindl’a göre, Luhmann odaklı bir çeviribilim, çevirilerin temelinde yatan beklentileri, normları ve iletişimleri, Luhmann anlamında analiz ederek, toplumdaki gerçekliğin yapılandırılmasına ışık tutabilir. Ancak bu çalışma çerçevesinde, özne olarak çevirmen daha az irdelenmektedir (Kaindl, 2009: 163-164).

Çeviribilimdeki sosyolojik yaklaşımların odak noktası, çeviri sürecinden çok çeviri sürecine dahil olan kurum ve aktörlerin analizini kapsayan aktarım sürecindedir. Amaç, çeviri eylemini araştırmak yerine daha çok, “çeviri alanı ya da sistemi ile diğer toplumsal alan ve sistemler arasındaki etkileşimlerle ilgilenmektedir”. Çeviri ürünü yerine, özellikle Bourdieu’nün yaklaşımında ağırlıklı olarak sosyal grup ve aynı zamanda birey olarak kişiler, yani çevirmenler ön plandadır. Kaindl’a göre, sosyolojik yaklaşım sayesinde, artık çevirmenler bu dünyanın bir parçası olarak toplumsal alanlardaki yerini bulabilecektir (Kaindl, 2009: 164).

Bu amaçla Simeoni (1998) Bourdieu’nün habitus konseptiyle çevirmen uygulamalarını araştırmıştır. Shelly (1992) Bourdieu’nün konseptini kullanarak 18. Yüzyılda yükseliş gösteren Alman romanlarını analiz etmiştir. Gouanvic (1994 ve 1997) yaptığı

araştırmada özellikle Bourdieu’nün alan kuramını kullanarak bilim kurgu romanlarını incelemiştir (Kaindl, 1999: 128).

Wolf, çeviri çalışmalarındaki geleneksel yaklaşımların, çevirideki sosyolojik tabanlı sorulara duyarlılık gösterdiklerini, fakat sosyolojik boyutun geleneksel yaklaşımlar tarafından ayrıntılı olarak ele alınmadığını ve daha önce sosyolojik sorunlara yönelik kuramsal çalışmanın çok az yapıldığını belirtir. Daha önceki kuramların çeviriye yönelik sosyal görüşlerinde belirsiz bir anlayış vardır ve araştırmaları da sistematik değildir (Wolf, 2007a: 13).

Wolf’e göre, öncelikle çeviri alanında sosyal yönlerin daha önceden de vurgulandığını, ama sistematik olmadığını söyleyebiliriz. Çevirinin kuramsal alanıyla ilgili kuramlar üretilmiş olduğunu, yani bireysel çevirmen ve metinle ilgili kuramlar üretildiğini görmekteyiz. Çeviri sosyolojisinin özelliği ise, çevirinin yöntem ve pratiğini incelemektir. Yani çeviri sosyolojisi, bireysel çevirmen pratiğinin ötesinde, çeviri alanındaki genel pratiğe yönelik sorunlarla ilgilenmekte ve çeviriye bu alanda yeni yaklaşımlar getirmektedir. Daha önceki kuramlar, özellikle Alman çeviribilim ekolünün geliştirdiği kuramlar da pratiğe yönelik kuramlardı, fakat sosyoloji kuramının eski paradigmadan farkı, kuramlarını toplumsal ve kurumsal bir pratik için geliştirmeleridir. Söz konusu olan, çevirmen pratiğinin nasıl işlediğinden çok, çevirmenlerin ve çevirilerin toplumsal alandaki etkilerinin belirlenmesi ve yönlendirilmesidir. Sosyal eylem kuramları, sosyal süreçlere dahil olan eyleyicilerin, kendi eylemlerine bakış açılarının sosyal yaşamdan kaynaklandığını ileri sürmektedir. Böyle bir bağlam içerisinde çeviri sürecine dahil olan aktörler farklı bakış açılarına sahiptirler (Wolf, 2007a: 14).

Bizim önemli bir ayırımımız çeviri sosyolojisinin bireyden yola çıkan bakış açılarıyla, toplumdan yola çıkan bakış açılarının farkıdır. Durkheimci sosyoloji sistemsel, Sartre’cı sosyoloji bireyseldir. Bourdieu’cü sosyoloji ise hem bireysel toplumsal, hem de bireysel ve toplumsal olmayan bir sosyolojidir. Sosyolojide var olan bu bakış açılarında bir taraf, bireyin sosyal organizasyondaki yapılandırıcı etkisini, diğer taraf ise bireyin toplumun parçası olarak sınırlılığını ve sistemin önemini vurgularken, her iki kuramsal yapıda ortak olabilecek şey, süreçlerin ve işlevlerin varlığıdır. Bireysel süreçler bireysel ve sistematik olarak, her iki akımda da önemlidir. Birinde toplumun

parçası olarak, kararların toplumun etkisiyle alındığını varsayarak bile olsa süreçler organizasyonları belirler.

Betimleyici yaklaşımlar “çeviri süreci sosyolojisi” nin gelişiminde verimli bir temel sağlamaktadır. Çeviri aracılığıyla kimliğin biçimlendirilme süreci ve tarihsel ve kültürel faktörler daha fazla önemsenmelidir. Robyns (1992), erek ve kaynak metni, sosyal araştırmalar içindeki yapılar olarak görmektedir. Bu yapılar üç farklı karşılıklı etkileşim görüşüyle çeviri modellerini geliştirirler. Birincisi politik tartışmalar ve diğer tartışmalarda hangi türde araştırmaların var olduğu sorusunu yöneltmekte, ikinci görüşte ise çeviri aracılığıyla aktarılan öğelerin seçim ve dağılımıyla ilgilenilmektedir. Bu da dolaylı olarak norm kavramını öne çıkarmaktadır: Hangi mekanizmalar bu öğeleri takip etmekte ve bu öğelerin statüsü nedir? Bunlar hangi düzensiz oluşumda yer almaktadırlar ve bunların özellikli işlevleri nelerdir? Sonuç olarak bu öğelerin aktarılması ve entegre edilmesi erek sistemde tasarlanan pozisyonuna bağlı olarak somut çeviri stratejilerinin benimsenmesini etkiler ve öğreti, yasak, politik baskı ya da açık sansür gibi baskılara maruz kalır. Eylemin farklı alanlarında karşılıklı etkileşimde aktif ve tutarsız olarak yer alan aktörlere yansıması yetersiz olmasına rağmen, çeviri sosyolojisinin kavramsallaştırılmasına yönelik kararlı adımlar sunar (Wolf, 2007a: 15-16).

Çeviri sosyolojisi yaklaşımlarının bir kısmı, çeviriyi toplumsal ilişkiler ağı ve aktörlerin eylemlerinin dışında, toplumsal yapıların bu ağ ve eylemlere belirleyici etkisinden ele alarak kültürel yaklaşımlar şeklinde gelişmiştir. Çeviri sosyolojisi içinde zaman zaman, toplumsal yapı ve sistemlerin incelenmesi, bir kültür araştırması şeklinde cereyan etmektedir. Toplumsal yapıları, toplumsal ilişkilerden bağımsız ve tersine, ilişkileri belirlenmiş sabitler olarak gördüğümüzde, yaptığımız araştırma bir sosyolojik bakış değil, kültürel bir bakışı temsil etmektedir.

Çeviri yaklaşımlarının çoğu şimdiye kadar sosyoloji kategorilerinden birini tek başına açık olarak tartışmamıştır, fakat sosyolojik kategoriler farklı alanlarda ayrı ayrı gündeme gelmektedirler. Bu tür araştırmalar, çevirinin alımlanması ve üretim safhasında sadece aktörleri değil aynı zamanda ayrı ayrı güç ilişkilerindeki rolleri ve uluslararası ve ulusaşırı aktarımda yer alan kültürel ürün olarak çevirinin önemi tartışılmaktadır. Bu tarz yaklaşımlar çeviriyi sosyal kimlik, imaj, sosyal rol ya da ideolojiyi yapıya olan katkısı bağlamında tartışmaktadır (Wolf, 2007a: 16-17).

André Lefevere sistem kuramını farklı şekilde ele almıştır. Lefevere, edebiyat eserlerindeki değişim ve tutuculuğun iç dinamiğinden ziyade, kontrol mekanizmalarını incelemiştir. Dilbilimsel değişikliklerden çok çeviride kısıtlamalara neden olan şiir tekniği, hamilik ve ideoloji kavramları üzerine durmuştur (Lefevere, 1992a: 87) (Hermans, 1999: 42-43).

Lefevere edebiyat eserlerinin düzeltilmesi ve yeniden tanzim edilmesinde olduğu gibi çeviride de ekonomik, ideolojik ya da estetik gibi belirli kısıtlamalara maruz kalındığını ifade etmiştir. Lefevere açıkça, artık çevirinin soyutlanmış olarak analiz edilemeyeceğini, çevirilerin bütünsel metin sisteminin bir parçası olarak, metinleri üreten kişilerinde dahil olmak üzere, sansür uygulayan, karşı çıkan ve destekleyen mekanizmaların da incelemeye dahil olması gerektiğini ifade etmiştir (Lefevere, 1985: 237) (Hermans, 1999: 44).

Tarihsel araştırmalar, çoğuldizge konsepti ve normlarına atıfta bulunarak, sadece bireysel çevirileri ve geniş bütünceleri değil, aynı zamanda çevirideki tarihsel söylemi de kapsar. Bu da çevirinin uygun bir bağlama yerleştirilmesinin bir parçasını oluşturmaktadır. Çeviri hakkındaki toplum düşüncesinin tarihi, kimlik ve ötekilik, toplumun değişen değerleri ve dil ile ilgili inançları hakkında bizi bilgilendirir. Bu ayrıca, çeviri hakkındaki bizim kendi çağdaş düşüncemizin öz dönüşümlü değerlendirmesine götürür (Hermans, 1999: 44).

Sosyolojik bakış açısıyla çeviriye baktığımızda sadece çeviri sürecine yönelik manipulatif potansiyelleri değil, aynı zamanda çevirmeni kısıtlayan metin içi ve metin dışı faktörler ve çevirinin üretildiği tarihsel ve kültürel şartlar da inceleme alanının içine girmektedir. Bu bakış açısının çeviriye getirdiği yenilik sadece yeni araştırma alanları sunması değil, aynı zamanda beraberinde çeviri sürecinde rol oynayan güç ilişkilerine ışık tutması ve en önemlisi de çevirinin hiç bir zaman tarafsız bir eylem olamayacağı görüşüdür. Çeviri bu nedenle sadece basit bir yeniden üretim olarak değil, daha çok bilinçli ve kasti bir eylem, bir seçim, bir yapılandırma ve bazı durumlarda tahrif, bir sahtekarlık ve gizli kadroların bir yaratımıdır (Gentzler/Tymoczko, 2002: XXI) (Wolf, 2006: 9).

olarak ele almaktadır. Bu da çevirmeni toplum içerisinde yapılanan ve toplumu yapılandıran özne olarak değerlendirilebilmesine olanak sağlamaktadır (Wolf, 2006: