• Sonuç bulunamadı

1.2. Çeviri Alanında Çeviri Alanıyla Sınırlı Sosyolojik Yaklaşımlar

1.3.3. Günümüz Çeviri Sosyolojisi: Luhmann ve Bourdieu Odaklı Çeviri Sosyolojisi

Günümüzde sosyolojik yaklaşımlar üzerine yapılan araştırmaların ağırlık noktasını güç ilişkileri oluşturmaktadır. Buna bağlı olarak çeviri sosyolojisi çalışmalarını, çeviri süreçlerinin tarafsız gerçekleştirilme olasılığının olup olmadığı ve çevirmenlerin toplumda görünürlülüğü ve algılanması oluşturmaktadır. Yapılan araştırmalarda edebiyat çevirisinin öncelikli olarak ele alındığını görmekteyiz. Çeviri sosyolojisi bağlamında detaylı ve geniş bir çalışma Wolf (2007a) tarafından yapılmıştır. Bunun dışında, ağırlıklı olarak Bourdieu odaklı çalışan Inghilleri’nin (2005a) çalışmaları da

Sosyolojik yaklaşımların öncelikli arzusu çeviriyi sosyal bir uygulama, toplumsal boyutta düzenlenmiş bir eylem (Hermans, 1997: 10) olarak göstermek, açıklamak ve tanımlamaktır. Bu çerçevede çeviri sürecindeki aktörlerin seçimi, üretimi, dağıtımı ve çevirinin alımlanması gibi konular ele alınmaktadır (Bachleitner/Wolf, 2010a). Elde edilen sonuçlardan çevirinin gerçekleşmesindeki hangi kararların ve eylem süreçlerinin etkili ve hangi özelliğe sahip oldukları tespit edilmek istenmektedir. Çeviri sosyolojisi aynı zamanda, çeviri eyleminin hangi sosyal yapıların ya da eylem sistemlerinin içerisinde yer aldığını ve çevirmenler tarafından hangi yapıların etkilendiği ortaya koymak istemektedir. Sosyolojik araçlarla, farklı kültürler arasındaki çeviri akımının dillerin prestijine nasıl dayandığı ortaya konulmaktadır. Böylelikle Bourdieu’nün kuramı, çeviri akımı araştırmaları, kültürel/sembolik malların uluslararası pazarını analiz edilebilmek için iyi bir veri sağlamaktadır. Bunların yanı sıra çevirmenlerin statüsü ve profesyonelleşmesiyle ilgili, meslek sosyolojisine yönelik sorular cevaplandırılmaya çalışılmıştır (Vorderobermeier, 2013: 25).

Pierre Bourdieu’nün kuramı “pratiğin pratiği” olarak bir eylem kuramıdır ve özne – nesne, içsel ve dışsal açıklama faktörleri gibi antonomileri içermektedir. Bu bakış açısıyla çeviribilimdeki sosyolojik yaklaşımların kuramsal ve yöntemsel olarak sağlamlaştırılmasına katkı sağlamıştır. Bununda ötesinde bir dizi alan çalışmasına ışık tutmuştur. Bourdieu’nün kesinleşmiş ilişkisel görüşüne göre, olasılık şartları “alan” ve “habitus” arasındaki olasılık şartlarına bağlıdır. Bourdieu alan konseptiyle (aynı şekilde Luhmann da), ayrımlaşmanın kuramsallığı eğilimini araştırmaktadırlar. Alanların dört özelliği bulunmaktadır: (1) alanlar varlıklarını uzun süre devam eden özerklik süreçlerine borçludurlar; (2) hiyerarşik olarak yapılandırılmıştır; (3) alan içerisindeki konumlarını korumak veya değiştirmek için süregiden mücadeleler tarafından belirlenirler; (4) ve bu mücadeleler sayesinde kendini yeniden üretirler. Alan olarak edebiyat, bilim, din, ekonomi ve hukuk gibi alanları sayabiliriz, bu alanların her giren yeni katılımcının uyması gereken kendine ait bir “illusio’su” yani bir dizi inanç temelleri bulunmaktadır ve bu inançlar hiçbir şekilde diğer alanların inançlarına benzerlik göstermemektedir. Aynı zamanda her bir alanın farklı dağıttığı sermayeleri bulunmaktadır bunlar ekonomik, kültürel, sosyal ve sembolik sermayedir (Vorderobermeier, 2013: 25-26).

Bourdieu’nün kuramıyla çalışan bazı kuramcılar “çeviri alanı” ndan bahsedilebilir olduğundan şüphe etmektedirler. Bunlar arasında Simeoni (1998: 19) ve Wolf (2007b) yer almaktadır. Bu kuramcılara göre alan için geçerli olan dört prensibin çeviri alanı için geçerli olmadığını ve alan içerisinde yer alan konumlanma mücadelelerinin sürekliliğinin olmamasının büyük ölçüde dengesizlik gösterdiğini ifade etmişlerdir. Çeviribilimde alan kavramına şüpheyle yaklaşan çeviribilimiciler aynı zamanda müşteri olarak rol alan diğer alanların özerklik derecesine de şüpheyle bakmaktadırlar (Gouanvic, 2007b: 81) (Vorderobermeier, 2013: 26).

Habitus üretici bir prensiptir ve algılama, düşünme ve eylem şemalarını kapsamaktadır (Bourdieu, 1993: 101), ve aynı zamanda sosyal ve bilişsel bölünmeyi de göstermektedirler (Bourdieu, 2004b: 13). Birincil habitus dünyaya geldiğimiz andan itibaren gelişmeye başlamaktadır (Bourdieu, 2000a: 272; 285; Bourdieu, 1993: 101), ikincil habitus aktörlerin belirli bir alana girmesiyle gelişmeye başlamaktadır (Bourdieu, 2003: 25). Habitus konseptini çeviribilimine uyarladığımızda, habitus hem yapılandırılmış hem de yapılandıran olarak çevirmenlerin sosyal mesleki girişimlerine yaklaşmaya başlamaktadır (Bourdieu, 1993: 98). Kuramın bütünü çeviribilime bir dizi araştırma araçları sağlamaktadır, bunlar sayesinde normlar, kurallar, düzenlemeler, stratejiler ve kişisel özellikler gibi konseptler düzeltilebilme olanağı elde ederler, diğer bir deyişle kültür ve toplum açısından ya da birey açısından açıklamalar getirmeye çalışırlar. Habitus konsepti aracılığıyla habitus ve alan arasında var olabilecek bir çatlak, durumların analiz edilmesiyle açıklanabilmektedir (Vorderobermeier, 2013: 26-27).

Şu ana kadar yapılan çalışmaların yoğunluğu açısından bakılınca çeviri sosyolojisinin Bourdieu kuramları doğrultusunda geliştiğini ifade edebiliriz. Ancak çeviri sosyolojisine yeni adapte edilmeye başladığını tespit ettiğimiz bir kuram da Luhmann’ın sistem kuramıdır (1984). Bu kuram toplumların işlevsel ayrımlaşmayla sistemlere bölünmesini ve sistem dışında kalanların çevre olarak adlandırıldığı yapıyı içermektedir (Kneer, 2004: 28; 35). Luhmann’da işlevin anlamı genel anlamda kullanılan işlev yapısından farklıdır, sistemler sadece ve sadece iletişimden oluşmaktadırlar (Luhmann, 1984: 193) ve bu sistemlerin kendine ait kodları bulunmaktadır (s. 602) ve program olarak nitelendirilen işleyiş sayesinde daha net somutlaştırılabilmektedirler. Psişik

sistemler bilince sahip oldukları için çevreye aittirler. Bu anlamda sistem kuramı, bireyleri ve kişileri aktör olarak sistem dışında bırakmaktadır (s. 92; 346). Sistemler sadece kendi kodları (örneğin kültür sistemi için yeni/eski, bilim sistemi için doğru/yanlış) çerçevesinde iletişime tepki verebilirler. Sistemler “autopoiesis” tarafından belirlenmektedirler ve böylelikle kendi kendini sürdürebilme yetisine sahip olurlar ve bu sayede işlemsel olarak kapalı olurlar. Bu da sistemlerin kendine has bir özelliğidir (Kneer, 2004: 45). Ancak bu sistemin diğer sistemler tarafından etkilenmeyeceği, karşılıklı etkileşimin olamayacağı anlamına gelmemektedir. Bu iritasyon, tedirginlik ve geçişim sayesinde olmaktadır ve kaçınılmazdır (Luhmann, 1984: 286). Böylelikle sistemde değişiklikler meydana gelmektedir (s. 470). Çeviribilimde Luhmann’ın sistem kuramı Hermans tarafından bir dizi yayınla ve uzun bir süre içerisinde ele alınmıştır (1995; 1996; 1999; 2002; 2007a; 2007b), ve onun sayesinde çeviri sosyolojisi kuramı olarak yerini bulmuştur. Sistem kuramını çeviriye uyarlayan diğer bir isimse Hans J. Vermeer’dir, ancak Vermeer bu kuramı daha çok kendi skopos kuramını desteklemek amacıyla kullanmıştır ve Tyulenev’in de belirttiği gibi Vermeer’in çalışmasında yanlış yorum sınırı genelde aşılmıştır çoğu zaman (Tyulenev, 2010: 48) (Vorderobermeier, 2013: 29-30).

Yakın tarihlerde Sergey Tyulenev, Luhmann’ın sistem kuramını detaylı olarak inceleyip çeviribilime uyarlamıştır, Tyulenev bir dizi makaleden (Tyulenev, 2009; 2010a ve b) sonra bu çalışmaya yönelik yeni bir kitap yayınlamıştır (Tyulenev 2011). Tyulenev çeviri fenomenini Niklas Luhmann’ın sistem kuramsal kavramlarıyla yorumlamıştır. Bu çalışmada çeviri, sistem olarak, bir sistemin alt sistemi olarak ya da bir sınır fenomeni olarak anlaşılmaktadır (Tyulenev, 2009: 158) (Vorderobermeier, 2013: 31).

Bourdieu (1984) toplumsal hiyerarşik yapıdaki kültürel belirtilerin yerini analiz edebilmek için alan, sermaye ve habitus kuramlarını geliştirmiştir. Bourdieu modern toplumun farklı, bağımsız eylem alanlarından oluştuğu düşüncesinden yola çıkmaktadır. Bu alanlar bilim, ekonomi, din ya da edebiyattır ve farklı sermaye türlerinin (ekonomik, sembolik, kültürel ve sosyal sermaye) dağılımı doğrultusunda kendi özgün yapılarına sahiplerdir. Alanlar güç ilişkileri, özel konumlar ve sermaye türüne göre yapılandırılır ve birbirlerine karşı yapısal homolojiyle bağlıdır, bu da farklı sosyal alanlar arasındaki etkileşimi açıklamaktadır. Ancak toplumsal gerçekliği yapılandıran bu nesnel yapılar

değildir, daha çok sosyal aktörler bu gerçekliği kendi sosyalizasyon sürecinde yapılandırırlar. Nesnel dışsal yapıların içselleştirilmesini yani diğer bir deyişle sosyalizasyon sürecinin tamamında yer alan kalıcı eğilimlerin edimini kapsamaktadır. Böylelikle bireye uyumlu hareket etmesine ve karar vermesine yardımcı olur, bu da hem mantıklıdır hem de gereklidir. Habitus konsepti deterministik olarak anlaşılmamalıdır, daha çok belirli uygulamaların genelde nasıl gerçekleştiğinin bir gösterimidir (Kaindl, 2009: 161). Bu tarz bir sosyolojik bakış açısı altında çeviri her zaman sosyal dünyanın yapılarıyla ilişki içerisindedir. Ancak çeviriyi toplumsal uygulamanın bir nesnelleştirilmesi olarak ve çeviri eyleminin sosyal şarta bağlı eylem olarak ele alınması, çevirmen ve çevirinin varolma bağlamının direkt sonucu olarak görülmesi anlamına gelmemektedir. Çeviri ve toplum arasındaki bağ her zaman sosyal alanlar üzerinden gerçekleşmektedir, Bourdieu (1970: 125), alanların dönüştürücü olarak görev yaptığını ve yapıyla uygulama arasında kendi kuralları çerçevesinde aktarım yaptıklarını ifade etmiştir. Çeviriler, diğer kültürel uygulamalar gibi aktörlerin konumundan ve sermaye dağılımından ortaya çıkan alana özgü stratejileri gerçekleştirirler (Kaindl, 2009: 161).

Bourdieu’nün kuramı sayesinde çevirilerin toplumsal sınırlılıkları yapılandırılmış formda analiz edilebilmektedir. Çoğuldizgenin göreceli kapalılığına karşı sosyal alanlar yardımıyla çevirideki aktarım süreçleri bütünsel toplumsal ilişkiler bağlamında detaylı olarak ortaya konabilmektedir. Özellikle habitus konsepti yardımıyla çevirmenlerin eylem ve düşünce şemaları analiz edilebilmektedir. Bilişsel araştırmalarda ele alınan zihinsel süreçlerden farklı olarak çeviri sosyal eylem ve kültürel davranış olarak analiz edilebilmektedir. Son dönemlerde yapılan çalışmalarda çeviri, kurumsal bakış açısının ötesinde Bourdieu’nün kavramsal araçlarıyla ürün olarak ele alınmaktadır. Örneğin Gouanvic (2007: 13) Bourdieu’nün yapısalcı konstrüktivizmini kullanarak çeviriyi güç mücadeleleri bağlamında ürün olarak analiz etmektedir (Kaindl, 2009: 161-162).

Prunc, güç ilişkilerine açıkça ortaya koyan ve son yıllarda araştırmaların yoğunlaştığı konu olan yayınevlerine dikkat çekmiştir. “Günümüzde artık çevirmenler üzerinden güç ve sembolik sermaye elde etmek isteyen eski efendileri ve patronlarının yanı sıra, çeviri aracılığıyla gelirlerini arttırmaya çalışan yayınevleri de ortaya çıkmıştır. Bu gelişme neticede, hızın ve niceliğin ana mücadele parametreleri olduğu çeviri pazarını

meydana getirmektedir. Bu trend okuyucuların ve kütüphanelerin artmasıyla on dokuzuncu yılda yoğunluk kazanarak çeviri alanında güçlü bir faktör olmuştur. Kitle üretimi ve mücadelenin olumsuz bir sonucuda fiyatların artmasına ve kalitesi düşük çevirilerin artmasına ve çevirmenlerin imaj kaybetmesine yol açmıştır” (Prunc, 2007a: 48).

Bourdieu çalışmalarında, güç ilişkilerini, sosyal farklılıkları ve toplumsal yapıları açıklığa kavuşturmak istemiştir. Bourdieu, çalışmalarında sosyal fenomenleri araştırabilmek için kuramsal bir çerçeve çizer ve toplumsal belirlenmiş davranış ile bireysel belirlenmiş davranış arasında var olan geleneksel ikilikleri ortadan kaldırır. Çalışmalarının ağırlık noktasını edebiyat eserleri oluşturmaktadır ve edebiyat eserlerinin ne sadece metin içi ne de sadece metin dışı faktörlerle açıklanamayacağı görüşünden yola çıkar. Diğer sosyal uygulamalarda olduğu gibi nesnel dışsal yapılar ve bunların bireydeki içselleştirilmesi arasındaki ilişkiyi tespit etmeye çalışmaktadır. Bunu da açıklayabilmek için alan ve habitus kuramını kullanır (Kaindl, 1999: 129).

Bourdieu’nün yaklaşımı betimleyici çeviribiliminin kullandığı çoğuldizge kuramına bir paralellik göstermektedir. Çoğuldizgedeki birincil ve ikincil işlevler Bourdieu’nün ortodoksi ve aykırılık arasındaki ayrıma çok benzemektedir. Ancak çoğuldizge kuramında eserler sistem içerisinde “içsel karşıtlıklar” (Hermans, 1985: 11) olarak ele alınmaktadır ve sosyal öğeler alan kuramının aksine oldukça gözardı edilmektedir. Bourdieu, alanlar arasındaki ilişkiyi sosyal boyutta araştırmaktadır. Farklı gruplar arasındaki mücadeleler böylece sadece alan içerisindeki içsel bir çatışma değil, aynı zamanda dış faktörler tarafından da yönlendirilmektedir. Mücadelelerde kullanılan stratejilerin amacı söz konusu sermayeyi ele geçirmektir (Kaindl, 1999: 130-131). Bu bakış açısıyla çevirilerin üretimi, her zaman belirli sosyal stratejilerin ve konumlanmaların bir dışavurumudur ya da diğer bir deyişle, çeviriler her zaman üretildikleri geçerli sosyal alan yapılarının bir sonucudur. Bourdieu’ye göre eylem güdülenmelerine tabi olan kültürel ürünler ne sadece amaca yönelik (finalistik) ne de sadece işlevsel bakış açısıyla görülebilmektedir (Kaindl, 1999: 131). Aktörlerin eylemleri sadece alanın yapısına bağlı değildir aynı zamanda alanın bütünleyici konsepti olan ve sosyal eylemin anlaşılmasını sağlayan habitus tarafından da belirlenmektedir. Eğer çeviriyi “sosyal düzenlenmiş bir eylem” (Hermans, 1997: 10) olarak ele alırsak,

uygun habitusun nasıl var olduğu sorusunu sormak gerekir. Çeviri uygulama şekilleri birincil habitusa ait değildir, daha çok eğitim sürecinde edinilmektedir. Bundan dolayı çeviri eğitim kurumlarının önemli bir rolü vardır (Kaindl, 1999: 131-132).

Hermans, Bourdieu ve Luhmann arasında açık benzerlikler olduğunu her ikisinin de ispatlanmış üretken, yenilikçi, tartışmalı ve etkili sosyolojik yaklaşımlara sahip olduğu görüşündedir. Her ikisi de öncelikli olarak modern toplumun işleyişiyle ve kültür de dahil olmak üzere, modern toplumun bölümlenmesiyle ilgilenmektedir. Her ikisi de sağlam ilişkiler kurabilen düşünürdür ve ciddi bir şekilde kuramsal ve yöntemsel konulara hakimdirler. İkisi de çeviri üzerine yazı yazmamıştır, ancak Bourdieu’nün kuramının son yıllarda, çeviri kuramcıları tarafından Luhmann’dan çok daha fazla çeviriye uyarlandığı görülmüştür (Hermans, 1999: 137).

Luhmann ve Bourdieu’nün kuramları arasındaki farklılıklar oldukça fazladır. Bourdieu antropolojik çalışmalara yoğunlaşırken Luhmann, sistem kuramsal çalışmalara yoğunlaşmıştır. Luhmann’ın bazı yazıları korkutucu şekilde soyuttur. Luhmann’ın fikirleri yıllar içerisinde gelişmiştir, sistem fikri karmaşıklığın azaltılması aracılığıyla kendi kendini üreten ve öz referanslı sistemlere doğru yön değiştirmiştir. Genel olarak Luhmann’ın yaklaşımı, Bourdieu’den daha çok kati olarak yapısalcıdır (Hermans, 1999: 137).

Bourdieu’nün kuramı, art süremli çalışmaların bugüne yansıması ve etkisi, Luhmann’ın çalışmaları ise eş süremli sistematik toplumsal ilişkilerin açıklanmasına yönelik kuramsal çabalar olarak görülebilirler.

Luhmann’ın son elli yılda yaptığı çalışmalarının çoğu ekonomi, legal sistemler, politika, eğitim, din, bilim ve sanat gibi büyük ölçüde işlevsel sistemlerle ilgilidir. Bu çalışmaların kuramsal temel çalışması, 1984 yılında yazdığı “Soziale Systeme” isimli kitabında bulunmaktadır. Sistem-kuramsal fikirleri sosyal fenomenlere uygulamıştır (Hermans, 1999: 137).

Hermans (1999: 150) Luhmann’ın sistem kuramı sayesinde çevirinin toplum içerisinde nasıl ortaya çıktığını yeniden düşünebileceğimizi ve sosyal sistem olarak çeviriyi analiz edebilmemiz için veriler sağladığını ifade etmektedir. Sistem kuramı sayesinde çeviri çalışmalarının kendine ters sorular sorularak temel sorunlara çözümler bulunabileceğini

belirterek, çeviri çalışmaları içerisinde çok farklı işlevler yerine getirilebileceğini düşünmektedir.

Wolf, kültürel dönüşümden sonra ortaya çıkan çeviri sosyolojisinde, öne çıkan çevirmen öznesi, yayın evi, politik ve siyasi güç, ideolojik yaklaşımlar gibi metin dışında var olan unsurları araştırırken erek metnin unutulma tehlikesine dikkat çekmektedir. Wolf, çeviri uygulamalarındaki sosyal gerçekliğin karmaşıklığı ve çeviri kararlarındaki çıkarımlar, bireysel aktarım durumlarına özgü tekil fenomenler olarak kabul edilmeyen, medyayla ilişkili politikalar, basın endüstrisi, çeviri uzmanlığındaki geleneksel prensipler gibi makro grupların üzerine eğilmemiz gerektiğini ifade etmektedir. Çevirinin seçimini, üretimini ve alımlanmasını etkileyen ve koşula bağlayan sorunların sistematik kimliği hem çeviri eyleminin tüm aktörleriyle birlikte geniş toplumsal bağlama entegrasyonu hakkındaki soruları hem de (daha dar anlamda) çeviri stratejilerinin sosyal karakterini ya da çeviri pazarının işlevsel yöntemi ile ilgili soruları içerdiği görülmektedir. Ancak, Wolf, bunun somut çeviri eylemine olan etkisinin göz ardı edilmemesi gerektiğine dikkat çeker. Metin oluşturmadaki dış etkenler ve farklı çeviri yöntemlerinin benimsenmesi arasında var olan karşılıklı etkileşim ilişkisini tartışmak da çeviri kuramı için önem taşımaktadır. Özellikle metni anlamada tekillik iddiasında olan yaklaşımlar ve bunların desteklediği dış faktörlere karşı sosyolojik verilerin azaltılması sorgulanmalıdır (Wolf, 2007: 27-28).

BÖLÜM 2: ÇEVİRİ SOSYOLOJİSİNE ETKİ EDEN SOSYOLOJİ