• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: ÇEVİRİ SOSYOLOJİSİNE ETKİ EDEN SOSYOLOJİ KURAMLARI

2.2. Niklas Luhmann’ın Sistem Kuramı

2.2.6. Niklas Luhmann ve İletişim

Luhmann’ın sosyal sistem kuramında iletişim sadece bir göndericinin bir alıcıya aktardığı bir süreç değildir, iletişim autopoietik bir sosyal sistemdir. İletişimin gerçekleşmesi için iki psişik sistem olmak zorundadır. İletişim üç seçim sürecinden oluşmaktadır, bunlar bilgi, ileti ve anlamadır. Anlama olmadan iletişim gerçekleşememektedir. İletişim her ne kadar sosyal sistemdeki insana ve bilincine ihtiyaç duysa da, insanlar sistemin içinde değil, sistemin çevresinde yer almaktadır. Luhmann’a göre insanlar iletişim gerçekleştiremez, sadece iletişim iletişim gerçekleştirebilmektedir. Aracılık faktörü insanların önüne geçmektedir. Çeviri eylemi kuramı son yıllarda çeviriyi bir “aracılık” faaliyeti olarak değerlendirmekte, çevirmen eylemleri yerine çevirmenin aracılık ettiği toplumsal eylem ve sistemler çevirinin konusu yapılmaktadır.

Toplumsal sistemi oluşturan ve yeniden oluşturan operasyonlar iletişimdir. Toplum iletişim olmadan var olamaz, iletişim de toplum olmadan var olamaz. İletişimin kendi kendini üretim savıyla sistem ve çevre arasındaki sınırı kesin olarak belirlemektedir.

fiziksel, kimyasal, organik, nöro psikolojik ve zihinsel şartlar çevre şartlarıdır. Bunlar toplum aracılığıyla kendi işlemsel yetenekleri çerçevesinde değiştirilebilmektedir. Hiçbir insan toplumsal olarak vazgeçilemez değildir. Ancak bununla iletişimin bilinç olmadan, beyin olmadan, yaşam olmadan gerçekleşebileceği kastedilmemektedir (Luhmann, 1998: 13-14).

Toplumdaki tüm sistem oluşumları iletişime dayanmaktadır, eğer bu olmasaydı toplumda gerçekleştiği iddia edilemezdi. Bu aynı zamanda toplum içindeki sistem oluşumlarının da çevrenin sınıflandırmalarına dahil edilemeyeceğini de ifade etmektedir. Bu durum parçalı ayrımlaşma ve işlevsel ayrımlaşma içinde geçerlidir. Toplum sisteminin çevresinde aile, aristokratlar, politika ve ekonomi bulunmamaktadır. İletişim kavramında bir dönüşümlülük, bir kendine atıf vardır. İletişim her zaman iletişim gerçekleştirdiğini iletir. Kendini geri dönüşümlü olarak ifade etmek istediğini düzeltir ya da reddeder. Ancak hiç bir zaman gerçekleşmediğini iddia edemez (Luhmann, 1998: 14).

Toplum sistemi, toplumu üreten ve yeniden üreten operasyonlarla, yani iletişimle karakterize edilmektedir. İletişim sadece kuralına uygun doğru konuşmak değildir, daha çok tarihsel-somut olarak gerçekleşmektedir. İletişimin gerçekleşmesi için bilgili ya da bilgisiz belirli katılımcıların olması şarttır (Luhmann, 1998: 70-71).

Anlam kavramından yola çıkarsak iletişimin her zaman seçime dayalı bir olay olduğunu görebilmekteyiz. İletişim bir seçim sürecidir. İletişimde ortaya çıkan seçim, kendi ufkunu yapılandırmaktadır. Seçim olarak seçtiğini bilgi olarak yapılandırmaktadır. İlettiğini sadece seçmez, o zaten bir seçimdir ve bu yüzden iletilmektedir. Bundan dolayı iletişim iki aşamalı değil üç aşamalı seçim süreci olarak görülmektedir. Sadece gönderme ve almayla ilgili değil, daha çok bilginin seçimi iletişim sürecinin bir anıdır (Luhmann, 1991: 194-195).

Yaygın bilinen anlayışa göre bilgi, olanaklar (bilinen ya da bilinmeyen) repertuarından bir seçimdir. Bilginin seçimi olmadan iletişim süreci meydana gelemez. Ayrıca bu bilgiyi ileten bir kişi seçilmelidir. Bu bilinçli ya da biliçsiz olabilmektedir. Önemli olan üçüncü seçimin bir ayrıma dayanması gerektiğidir, bu da bilginin iletisinden ayırd edilmesidir. Bu önemli olduğundan ve iletişim sadece bu şekilde anlaşılabileceğinden,

Luhmann alıcıyı “Ego” ve ileteni de “Alter” olarak adlandırmaktadır (Luhmann, 1991: 195).

Bilgi ve iletinin ayrımı analizin geniş olanaklarını sağlamaktadır. Her ikisi de mantıksal açıklamalar gerektirdiğinden, Alter bu nedenle çelişkiye düşmektedir ve kendi anlayışına birbiriyle anlaşma sağlayamayan iki bağlantı önermektedir. Bilgi, anlam dünyasının bir parçası olarak iletmeye değer doğru ya da yanlış, anlaşılmak zorundadır. İleten olarak ta bunu yapmakta ya da yapmamakta özgürlüğe sahiptir. Bu bakımdan dünya bilgisinin bilinen bir parçası olarak kendini kavramalıdır (Luhmann, 1991: 195). Luhmann iletişimi üç aşamalı bir bütün olarak ele almaktadır. İletişimin gerçekleşmesi için bu üç seçimin sentezlenmesi gerekmektedir. Bühler insan dilinin üç işlevinden ya da üç ediminden bahsetmektedir, bunlar ifade, anlatım ve çağrıdır. İfade, bilginin seçiminin bir tanımıdır, anlatım iletinin bir seçimidir ve çağrı başarı beklentisidir (Luhmann, 1991: 196-197).

Bilgi, ileti ve başarı beklentisi “kodlamayı” gerektirmektedir. İleti bilgiyi iki katına çıkarmak zorundadır, bunun nedenide bir yandan bilgiyi dışarıda bırakırken, bir yanda da bilgiye dilsel bir şekil vererek ileti için kullanmasıdır. Sosyolojik olarak önemli olan iletişim süreçlerinin ayrımlaşmasının sağlanmasıdır. Olaylar kodlanmış ve kodlanmamış olarak ayırd edilmelidir. Kodlanmış olaylar iletişim sürecinde bilgi olarak, kodlanmamış olanlar ise arıza (hışırtı, gürültü) olarak etki etmektedir (Luhmann, 1991: 197).

Kodlama, bilgi ve iletinin işlemsel standartlaştırma olarak Alter ve Ego tarafından aynı şekilde uygulanmalıdır. İletişimin gerçekleşmesi için en azından Ego olarak bir sistemin bilgiye tepki verebilmesi gerekmektedir. İletişim, sadece bilgi içeren bir olayın algılanmasının dışında Ego’nun iki seçimi ayırd etmesi ve bu ayrımı uygulaması doğrultusunda gerçekleşebilmektedir. Ancak bu ayrımın yapılması ile iletişim gerçekleşmektedir. Ayrımlaşma öncelikli olarak Alter’in Ego aracılığıyla gözlem yapmasına bağlıdır. Ego ileti eylemini iletilenden ayırt edebilme kapasitesine sahiptir. Alter gözlemlendiğini bildiği takdirde, bilgi ve ileti eylemini üstlenebilir ve kendine mal ederek kullanabilir ve iletişim sürecinin yönlendirilmesinde kullanabilir. İletişimin bir anlamda sonradan zamansal akışa ters yönde gerçekleştiği söylenebilmektedir. Bu durumdan ortaya çıkan karmaşıklık şansının geliştirilmesi için “zamanından öne

almayı” kullanmak durumundadır. Bu da beklenti kavramına sosyolojik analizler için merkezi bir önem atfetmektedir (Luhmann, 1991: 197-198).

İletişimin gerçekleşmesinde kaçınılmaz bir faktör olan anlama, iletişimin genel anlamı için çok önemli bir yere sahiptir. Bunun sonucu olarak iletişimin sadece öz referanslı süreç olarak mümkün olabileceği ortaya çıkmaktadır. Eğer iletişimsel bir eylemi bir diğeri takip ederse, bir önceki iletişimin anlaşılıp anlaşılmadığı kontrol edilebilmektedir. Böylece iletişim devam ederse bir önceki iletişimin anlaşıldığı ve devam ettiği görülebilmektedir (Luhmann, 1991: 198).

Luhmann iletişimin bilgi, ileti ve anlamadan oluşan üçlü seçimin bir sentezi olduğu varsayımından yola çıkıldığında, anlamanın gerçekleşmesi şartına bağlı olarak iletişimin varolabileceğini ifade etmiştir (Luhmann, 1991: 203). Luhmann iletişimin bir alıcı olmadan var olamayacağını ve iletişime katılıp katılmama seçeneğinin kendinde olduğunu ifade etmektedir (Luhmann, 1991: 204). Buna göre iletişim tamamen bağımsız, özerk, seçim karakterini hiçbir zaman kaybetmeyen öz referanslı-kapalı bir seçim sürecidir (Luhmann, 1991: 205-206).

Dil ve iletişim araçları birbirinden bağımsız olarak sosyal iletişim aracılığıyla oluşturulan bilginin yayılmasını sağlayan ve gerekçelendiren evrimsel kazanımlardır. Bu şekilde sosyal sistem olarak toplum kendini üretir ve yeniden üretir. İletişim bir kere meydana geldiğinde ve devam ettiğinde sosyal sistemin oluşumu engellenemez. Sosyal sistem temelinde bu autopoietik bir süreç olarak tanımlanmaktadır, çünkü kendisini mümkün kılanı kendisi üretmektedir (Luhmann, 1991:222-223).

İletişim bir eylem değildir ve iletişim süreci de bir eylem zinciri değildir. İletişim sadece ileti eyleminden çok seçilmiş olayların bütünlüğüdür. İletişimde her zaman iletilenin, bilginin ve anlamanın seçimi söz konusudur ve bu ayrımda bütünü sağlamaktadır ve böylelikle iletişim meydana gelmektedir. Luhmann yaptığı analizler sonucunda iletişimin direkt olarak gözlemlenemeyeceğini, sadece uygulanabileceğini ifade etmiştir. Bir iletişim sisteminin gözlemlenebilir olması ve kendini gözlemleyebilmesi için eylem sistemi olarak ele alınmalıdır (Luhmann, 1991: 225-226). İletişimin en önemli getirilerinden biri de sisteme tesadüf, arızalar ve her türlü gürültüler için hassasiyet getirmesidir. İletişim yardımıyla beklenmedikler ve

istenmedikler anlaşılır yapılabilmektedir. “Anlaşılırla” kastedilen sebeplerin gerekçelendirilmesi ve durumun değiştirilebilmesi değildir, bunu iletişim kendisi zaten gerçekleştirmektedir. Önemli olan arızaların anlam formunu almaya zorlanması ve işlenebilmesidir. Arızaların iletişim sürecinde kendi kendilerinin ortaya çıktığı mı (basım hatası) ya da iletişimin konusundaki bir arızadan mı kaynaklandığının arasında bir ayrım yapmak gerekir ve sebepleri aranmalıdır. İletişim sistemin hassasiyetini gerekçelendirmekte ve arttırmaktadır ve sürekli hassasiyet ve iritasyonla evrime maruz kalmaktadır (Luhmann, 1991: 237). Luhmann sosyal sistemlerin neyden oluştuğu sorusuna iki yönlü cevap vermektedir, birincisi iletişimden, ikincisi eylem olarak sayılmalarından. Hiçbir durum diğeri olmadan evrimsel olamazdı (Luhmann, 1991: 240).

Krause (2005: 40), Luhmann anlamında iletişim kavramının bir gözlemleme kavramı ve iletişimin başka bir iletişime bağlanması olarak ele aldığını ifade etmektedir. Yoldaş (2007: 101) Luhmann bağlamında dilin bir sistem olmadığını, aksine bir araç olduğunu ifade etmiştir. Bir araç olarak dil sistemlerin kendi işlemlerini yapılandırmalarını, kullanmalarını ve özellikle refleksiyon kazanmalarını sağladığını belirtmektedir. Dilin spesifik işlemleri yoktur. Dil sadece sosyal ve psikolojik sistemlerin işlemleriyle varlık bulur.

Anlam uygulaması olarak iletişim, bir yönü işaretlemek ve bu yönde bağlantı kurabilmek için ayrım yapmak zorundadır. Böylelikle sistemin autopoietikliği sağlanmaktadır (Luhmann, 1998: 71).

Toplumun temel operasyonlarının zamana bağlı olaylar olduğu ve ortaya çıktıkları gibi kayboldukları anlayışından elde edilmektedir. Bu durum iletişimin tüm birleşenleri için geçerlidir: sadece bir kere şaşırtabilen bilgi için, eylem olarak bir zamana bağlı olan ileti için ve tekrarlanamayan ancak hatırlanabilen anlama için geçerlidir. İletişim, bilgi ve iletinin ayırt edilmesiyle gerçekleşen, dünyayı gözlemleyebilmenin belirli bir türüdür. Evrensellik kazanmak için bir olanaktır. Anlama anında iletinin anlaşılması için geniş zamansal ufuklar düzenlenebilse de iletişim bir aktarım değildir. Burada problem olan iletişimin anlama anında aynı zamanda kontrol edemediği ve geçmişe dönük çıkarsamalara bağımlı olduğudur (Luhmann, 1998: 71-73).

Bilgi ve iletinin sürekli olarak ayırd edilmesiyle bir sosyal sistem kendini gözlemleyebilmektedir. Bu gözlemin gözlemcisi ikinci türden gözlemcidir (örneğin bilim olarak sosyal sistem) ve konuları ve iletişimin işlevini ayırd edebilir ve işlemlerin (burada iletişimin) tekrarlanabilirliliğini gözlemleyebilir (Luhmann, 1998: 77-78). Her bir iletişim tepki verebileceği ve uyarabileceği aynı türdeki bir iletişimi şart koşmaktadır. Buradan yola çıkarak iletişimin tesadüfi ve keyfi olarak gerçekleşemeyeceği görülebilmektedir. Beklentiyi yönlendiren olasılıklar olmak zorundadır, yoksa iletişimin autopoiesisi mümkün olamaz (Luhmann, 1991: 190). İletişim sistemleri medium ve form ayrımı yardımıyla yapılandırılmaktadır. Luhmann medium ve form ayrımını sistem kuramsal olarak mantıklı olmayan aktarım kavramının yerine kullanmaktadır. Bilgi kavramında olduğu gibi medium ve form ayrımı her zaman sistem içi bir durumdur. Bilgi için olduğu gibi medium/form ayrımı içinde çevreyle etkileşim söz konusu değildir. İletişim kendisinin ayrım yapmadığı hiçbir özdeşliği şart koşmamaktadır. Özellikle ne bilgi ne de medium/form çevrenin durumunu sisteme yansıtmamaktadır (Luhmann, 1998: 195-196).

Çok farklı bir tabanda iletişimsel sistemlerin operasyon temeli olan ayrımı görebilmekteyiz. Gevşek bağlar olarak kelimeler cümlelere bağlanırlar ve böylelikle iletişimde geçici ve kendini yeniden üreten ve tüketmeyen formlar olarak gösterirler. Medium/form ayrımı sistemin operatif devamlılığının olasılıksızlığını sistem içi uygulanan ayrıma aktarmakta ve sistemin autopoietikliğinin şartına dönüştürmektedir. Sistem mediumu tüketmeden (ışığı görmemizle ışığın tükenmemesi) kendi mediumuna kendi formlarına bağlayarak işlem yapmaktadır. Medium ve form ayrımı işlemsel kullanımda muhafaza edilmektedir ve bunun aracılığıyla yeniden üretilmektedir. Burada ayrımın kendisi söz konusudur, operasyon esnasında yoğunlaşan formlar değildir. Renkleri görmemiz ve kelimeleri telaffuz etmemiz onları tükettiğimiz anlamına gelmemektedir, sadece bağlam içerisinde kullanılabilirlilikleri açısından yeniden üretilmektedirler. Luhmann “form” kavramı altında bir ayrımın işaretlenmesini kastettiğini dile getirmektedir. Medium ve form ayrımı da bir formdur. Ayrım, kendi kendini açıklamaktadır ve kullanıldığı kuramları autolojik yapmaktadır (Luhmann, 1998: 197-198).

Luhmann medium ve form ayrımını ifade edebilmek için öğelerin gevşek ve sıkı bağlar ayrımını kullanmıştır. Medium gevşek bağ olan öğelerden oluşmaktadır, form ise bu gevşek bağları sıkı bağlara dönüştürmektedir diğer bir deyişle biraraya getirmektedir (Luhmann, 1998: 199).

Toplumun autopoietikliğini sağlayan temel iletişim mediumu dildir. İletişim sisteminin düzenli olarak ileriki iletişimleri şart koşan autopoietikliği, dilsiz iletişime müsaade etse de, dil olmadan mümkün değildir (Luhmann, 1998: 205).