• Sonuç bulunamadı

VEKALETSİZ İŞ GÖRME ÇEŞİTLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI

B) İş Sahibinin Borçları ve Hakları

V- VEKALETSİZ İŞ GÖRME ÇEŞİTLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI

KARŞILAŞ-TIRILMASI

Türk Hukukunda, hukuka uygun ve hukuka aykırı olmak üzere iki çeşit vekaletsiz iş görme düzenlenmiştir322. Gerçekten, başkasının hukuki alanına yapılan her müdahale, iş sahibinin yararına hizmet etmek arzusuyla yapılmış olsa bile, hukuka uygun vekaletsiz iş görme sayılmayabilir. Çünkü, yardım ve iyilik yapma amacı, yersiz olarak başkasının işine karışmayı haklı göstermeyebilir. Öte yandan, kendi yararına, başkasının haklarını kötüye kullanma, hukuka aykırı vekaletsiz iş görme olarak kabul edilebilirse de, hak sahibi iş görme sonucunda elde edilen kazancın kendisine verilmesini isteyebilir.

Vekaletsiz iş görmenin her iki çeşidi içinde ortak olan öğeler şunlardır:

İş görme: Her makul insan fiili, kural olarak, iş görmenin konusunu oluşturabilir. Ancak, ihmal veya hareketsizlik, iş görme sayılmaz. İş görme kavramı, hukuki işlemlerin veya hukuka uygun diğer fiillerin yapılmasıyla sınırlandırılamaz.

Hukuka aykırı fiillerin bir kısmının da, iş görme olarak kabul edilmeleri mümkündür.

Bununla birlikte, bizzat iş sahibi tarafından yapılmaları, hukuka uygun olmayan haksız fiiller, iş görme kavramına dahil olamaz. İş görme, başkasının yararına

322 Hukuka Aykırı Vekaletsiz İş Görme hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Arkan Akbıyık, A.: Gerçek Olmayan Vekaletsiz İş Görme, İstanbul 1999.

yapılan veya hukuki varlıkların korunmasını amaçlayan bir fiil ya da bir idari tasarruf olabilir323.

İşin başkasına ait olması: İş görenin yaptığı iş, başkasına ait olmalıdır.

Başkasına ait hakların kullanılması veya korunması ya da başkasının borç ve yükümlülüklerinin yerine getirilmesi objektif kıstasları oluştururken; iş görenin yaptığı hukuki işlemlerin, başkasının hukuki alanında doğrudan doğruya veya dolayısıyla bir etki yaratmasına yönelen idaresi, yani iş sahibini temsil iradesi subjektif kıstasları oluşturur. Ayrıca, iş görenin, başkası adına kendi hesabına yaptığı işleri de, adına hareket edilen kişiye ait saymak gerekir. Objektif kıstaslardan

“başkasının hakkını kullanma” ile subjektif kıstas kendi yararına vekaletsiz iş görmede söz konusu olur324.

Vekaletin olmaması: Geniş yorumlanması gereken bir unsurdur. İş gören ile, iş sahibi arasında, işi yapmak konusunda iş görene bir yetki tanıyan hukuki bir ilişkinin bulunmaması gerekir. Bu yetki, iç ilişkide olmamalıdır. İş gören, gerçekte var olmayan veya hukuken hükümsüz bir işleme dayanarak hareket eder veya yetkisinin dayandığı hukuki ilişkinin sınırlarını aşarsa, vekaletsiz sayılır. İş görenin bir üçüncü kişi ile olan ilişkisinde, yani dış ilişkide, işi yapmakla yükümlü olması onun vekaletsiz olarak kabul edilmesine engel oluşturmaz325.

İş görme iradesi : İş görenin, genel bir iş görme iradesine sahip olması, yani iradesinin işin sonucuna yönelmiş olması yeterlidir. Aksi takdirde, iş görenin başkası

323 Tandoğan, H.: Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, c 2, Ankara 1989, s. 480.; Özdemir, s. 137.

324 Tandoğan, (Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri),s. 481; Özdemir, s. 138.

325 Tandoğan, (Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri),s. 481; Özdemir, s. 138.

yararına hareket iradesini taşıması veya işin başkasına ait olduğunu bilerek faaliyette bulunması koşul değildir326.

İş görenin borçları açısından her iki çeşit vekaletsiz iş görmenin hükümleri pek farklı değildir. Her iki vekaletsiz iş görmede de, iş gören, iş sahibinin yararına ve gerçek ya da tahmin olunan amacına uygun hareket etmekle yükümlüdür. Yarar ile amacın birbiri ile tam olarak uygunluk göstermediği durumlarda, amaca uygunluk esas alınmalıdır. İş gören, başladığı işi yarım bırakmamak, onun bütün ayrıntılılarıyla uğraşmak ve işe giriştiğini iş sahibine ihbar etmek zorundadır327. Ancak, iyiniyetle başkasının işini, kendisinin sanarak gören kişi iş sahibinin yararına ve amacına uygun hareket etme yükümlülüğüne uymak zorunda değildir.

İş görenin, iş görme sonucunda elde ettiği yararları iş sahibine devretmesi gerekir. Bununla birlikte iş gören, işin görülmesi ve işin sonucu hakkında da iş sahibine hesap vermelidir. Bu iki borç, özellikle, kendi yararına vekaletsiz iş görme durumunda önem taşır. İyiniyetle başkasının haklarını kötüye kullananların, kazancı devir borcu, ellerinde kalan miktarla sınırlıdır.

İş gören, kural olarak her türlü ihmal ve kusurdan sorumludur. İşin, kendisi için bir yarar sağlamadığını ileri sürerek, iş gören sorumluluğunun hafifletilmesini de isteyemez. Yani iş görenin göstermesi gereken özenin ölçüsü, iş görme sözleşmelerinde aranan özen ölçüsünden farklıdır. Sorumluluğun hafifletilmesi, ancak iş sahibinin veya yakınlarının şahsi veya ekonomik varlıklarını tehdit eden bir tehlikeyi ortadan kaldırmak için, acele hareket edilmesi gereken durumlarda söz konusu olur. Bir de, hacir altına alınmış olan sezgin kişiler, sadece haksız fiil

326 Tandoğan, (Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri),s. 482; Özdemir, s. 138.

hükümlerince sorumlu kılınabilirler. Bilerek veya kusuru sonucunda, bilmeyerek iş sahibinin hukuken geçerli yasaklamasına aykırı bir biçimde işe girişen kişi, umulmayan halden (kazadan) bile sorumlu tutulabilir. Ancak iş gören, kendi müdahalesi olmasaydı bile, kazanın gerçekleşebileceğini veya illiyet bağının kesildiğini kanıtlarsa, kazadan bile sorumlu olmaktan kurtulur.

İş gören, hukuka uygun vekaletsiz iş görmede, durumun gereklerinin yapılmasını haklı gösterdiği zorunlu ve yararlı masrafların ödenmesini isteyebilir.

Ayrıca, vekaletsiz olarak görülen işin bir sözleşme gereğince yapılması durumunda ücret ödenmesi gerekiyorsa iş görene, uygun bir ücret ödenmelidir. İş sahibinin, zararın tamamını veya bir kısmını karşılama yükümlülüğü illiyete bağlı bir sorumluluk durumudur. Beklenen sonuç, gereken özen gösterilmiş olmasına karşın gerçekleşmemiş veya gerçekleşip de ortadan kalkmış olsa bile, iş sahibinin, iş görenin zararını gidermesi gerekir. Durumun gereklerinin yapılmasını haklı göstermediği masraflar için, iş görenin sebepsiz zenginleşmeye dayanması ve ayırma yetkisini kullanması mümkündür. Ayrıca iş görenin Medeni Kanunu’nun 950.

maddesi anlamında bir hapis hakkıda vardır328.

İş görenin masraf ve ücret istemleri, hukuka aykırı vekaletsiz iş görmede, iş sahibine geri verilen yararlarla veya iş görme yüzünden malvarlığında meydana gelen zenginleşme ile sınırlıdır. Böyle bir iş görmede, iş gören zararının elde edilen kazançtan indirilmesini isteyebilirse de, hiçbir kazanç elde edilmemişse, tazminat isteminde bulunamaz. Ancak bazı hukukçular zarar kavramını genişletip yoksun kalınan kazancı da bu kavramın kapsamına alınması durumunda, haksız fiil borç ilişkisini düzenleyen kurallar çerçevesinde “kusurlu” olarak davranan kimseden bu

328 Kocayusufpaşaoğlu,Y.:Borçlar Hukuku Dersleri, 2.Bası, İstanbul 1985, s. 91-92.

kazancını vermesini isteyebileceğini savunmuşlardır329. Ayrıca iş görenin, hukuka uygun vekaletsiz iş görmede olduğu gibi bir hapis hakkı da yoktur.

Roma Hukuku ve Türk Hukuku açısından vekaletsiz iş görme kurumunda en büyük farkı, bu kurumun, özel durumlarına ilişkin düzenlemeler oluşturmaktadır.

Roma Hukukunda, gestor’un, kendi yararını gözeterek iş görmesi durumunda, yani iş görenin kendi yararına iş görmesinde, vekaletsiz iş görmenin doğup doğmadığı çok tartışmaladır. Partsch, gestor’un objektif ve sübjektif bakımdan sadece kendini düşünerek iş görmesini negotiorum gestio’nun özel bir türü olarak görmüş ve burada actiones utiles negotiorum gestorum’a başvurma olanağının bulunduğunu iddia etmiştir. Ancak, daha sonra yapılan pek çok inceleme, Partsch’ın bu görüşünün, sağlam kanıtlara dayanmadığını göstermiştir.

Roma Hukukunda genellikle gestor’un kısmen kendi yararına kısmen de başkasının yararına iş görmesi durumunda, negotiorum gestio’nun varlığı kabul ediliyordu. Ancak, gestor’un, sadece kendi yararını gözeterek iş görmesi durumunda, negotium alienium ve utilitas öğelerinin bulunmaması nedeniyle negotiorum gestio’nun kabulüne olanak tanınmıyordu.

İş sahibinin yasaklamasına karşın, onun iradesine aykırı olarak iş görülmesi durumu da, Roma Hukukunda tam bir açıklık kazanamamış olan, çok tartışmalı durumlardan bir diğeridir. Klasik Hukuk Döneminde, iş sahibinin yasaklamasına karşın, iş görülmesi durumunda bir dava hakkını reddeden hukukçular karşısında, böyle bir durumda iş görene dava hakkı tanınmasını savunan önemli hukukçular da bulunuyordu. Bununla birlikte, bir dava hakkı tanınmasına ilişkin olan görüş,

329 Hatemİ, H.: Türk Hukukunda “Gerçek Olmayan Vekaletsiz İş Görme” Kurumuna İlişkin Düşünceler, Prof. Dr. M.Kemal Oğuzman’ın Anısına Armağan, İstanbul 2000, s. 385.

Iustinianus Dönemi düşüncelerine ters düşüyordu. Bu yüzden, genellikle kabul edildiği üzere, iş sahibinin yasağına karşın, iş görene dava hakkı tanınmasına ilişkin kaynaklar, sonradan compilator’lar tarafından düzeltilmiştir.

Aslında Klasik Hukuk Döneminde de, hukukçuların büyük çoğunluğu negotiorum gestio prohibente domino’yu (iş sahibinin yasaklamasına karşın vekaletsiz iş görmeyi) red ediyorlardı. Yani, Romalı hukukçular, sorunu genel bir çözüme bağlamamış fakat önlerine gelen her özel olayda, ayrı ayrı karar vermişlerdir. Bu hukukçular, tek tek ele aldıkları zaman her sorunu, kendi özel koşulları içinde, tarafların yararları yönünden hakkaniyete uygun bir biçimde çözümlemek istemişlerdir. Bunlar, çoğunlukla, işin dominus için zorunlu veya yararlı olup olmamasına göre hakkaniyet esaslarına dayanan bir dava olanağı tanımışlardır.

Eğer, Klasik Hukuk Döneminde dominus’un prohibitio’sunun (yasaklamasının) etkileri, kesin bir kurala bağlanmış olsaydı, ayrıca görülen işin zorunlu ya da yararlı olup olmadığını araştırmaya gerek kalmazdı.

SONUÇ

Günümüz hukuk sistemlerinin çoğunda olduğu gibi Türk Borçlar Hukuku’nda da vekaletsiz iş görmeye ilişkin düzenlemelerin kaynağını Roma Hukuku’nda yer alan “negotiorum gestio” kurumu oluşturmuştur. Roma Hukuku’nun günümüz hukukunu, Türk Borçlar Hukuku’nu, ne kadar çok etkilediğini görmek için kısa bir karşılaştırma yapmanın yeterli olduğu anlaşılmaktadır.

Roma Hukuku’nda negotiorum gestio quasi-contractus diye ifade edilen sözleşme benzerleri kategorisinde düzenlenmiştir. Karşılıklı iki kişinin iradesine dayanmadığı için sözleşme olarak nitelendirilemeyen bu kategoride iş gören ve iş sahibi olmak üzere iki taraf bulunmaktadır. Günümüz hukukunda ise hukukçuların çoğu sözleşme benzerleri kategorisini kabul etmemişlerdir. Ayrıca günümüz hukuk sistemlerinde vekaletsiz iş görme iş sahibinin yararına ve iş görenin kendi yararına olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. İş sahibinin yararına vekaletsiz iş görmenin de, hukuka uygun ve hukuka aykırı olmak üzere iki çeşidi bulunur. Hukuka aykırı vekaletsiz iş görme, haksız fiil sayılır ve buna haksız fiile ilişkin hükümler uygulanır.

Hukuka uygun vekaletsiz iş görme ise genellikle hukuki işlem benzeri fiil olarak kabul edilir. Kendi yararına vekaletsiz iş görme de, hukuka aykırı vekaletsiz iş görme olup, bu iş görmeye de haksız fiile ilişkin hükümlerin uygulanması gerektiği belirtilmektedir.

Roma Hukuku’nda negotiorum gestio’nun objektif ve subjektif öğelerinin olduğu kabul edilmekte ve objektif öğeler; negotiorum gerere(iş görme), negotium alienum(işin başkasına ait olması) şeklinde, subjektif öğeler ise; animus negatia aliena(başkasına ait iş görme iradesi), özgür irade, utiliter gerere(işin iş sahibinin yararına uygun görülmesi) ve ratihabitio(icazet) olarak ifade edilmekte idi. Aslında

Roma Hukuku’nda negotiorum gestionun subjektif öğeleri konusunda görüş birliği yoktu. Bunların bir kısmı Klasik Hukuk Döneminde zorunlu öğe değildi, diğer bir kısmı ise, belli koşuların gerçekleşmesi durumunda zorunlu öğe olarak kabul edilmişti. Türk Hukuku’nda da genellikle kabul edilen görüşe göre; iş görme, işin başkasına ait olması ve vekalete sahip olmama’nın vekaletsiz iş görmenin objektif öğelerini oluşturduğu, iş görenin belli bir amaca yönelmiş iradesi olarak belirtilen öğenin ise subjektif öğeyi oluşturduğu kabul edilmektedir. Ancak subjektif öğenin varlığı tartışmalıdır. Her iki hukuk sisteminde yer alan ve benzer olan bu kurumlar içerikleri itibari ile de, bazı farklılıklar olsa da, büyük oranda aynıdır.

Roma Hukuku’nda düzenlenen negotiorum gestio ile Türk Hukuku’nda düzenlenen vekaletsiz iş görmenin en büyük farkı, bu kurumun özel durumlarına ilişkindir. Roma Hukuku’nda gestor’un kendi yararına iş görmesinde vekaletsiz iş görmenin doğup doğmadığı çok tartışmalıdır. Bununla birlikte gestor’un kısmen kendi yararına, kısmen de başkasının yararına iş görmesi durumunda negotiorum gestionun varlığı kabul ediliyordu. Türk Hukuku’nda ise iş görenin kendi yararına iş görmesi tam anlamıyla bir vekaletsiz iş görme olarak kabul edilmekle birlikte, iş sahibinin yararına vekaletsiz iş görmeden farklı düzenlemelere tabi tutulmuştur.

Her iki hukuk sisteminde de vekaletsiz iş görme kurumunun iki tarafı vardır(gestor:iş gören, dominus: iş sahibi). Her hangi bir sözleşme olmamasına karşın bu iki kişi arasında bazı borçlar ve haklar doğmaktadır. Yine her iki hukuk sisteminde asıl yükümlülük iş görene(gestor) aittir. Roma Hukuku’nda negotiorum gestio nedeniyle bono fides’e dayalı bir borç ilişkisi oluşmakta ve gestor’a karşı actio negotiorum gestorum directa; dominus’a karşı ise actio negotiorum gestorum contraria davaları açılabilir.

Her iki hukuk sisteminde de iş gören omnis culpa’dan(bütün kusurlarından) sorumludur. Ancak iş sahibi için ağır bir zararın söz konusu olduğu ani bir tehlikeli durum söz konusu olduğunda, iş gören yalnızca kast(dolus) ve ağır ihmalden(culpa lata) sorumlu tutulurdu. Ancak iş sahibinin istemediği veya yasakladığı bir iş yapılmışsa, iş gören beklenmedik olaylardan da (casus) sorumlu tutulurdu.

Her iki hukuk sisteminde iş görenin hakları ve borçları ile iş sahibinin hakları ve borçları da benzer nitelikte düzenlenmiştir.

Yukarda çok kısa şekilde özetlemeye çalıştığımız durumlardan da anlaşılacağı üzere Roma Hukuku’nda düzenlenen negotiorum gestio ile Türk Hukuku’nda düzenlenen vekaletsiz iş görme kurumu büyük benzerlikler göstermektedir. Hatta bu iki hukuk sistemindeki düzenlemelerin birçoğu aynıdır. Bu durum da başlangıçta belirttiğimiz, Kıta Avrupası’nın ve dolayısıyla Türk Hukuku’nun kaynağının Roma Hukuku olduğu gerçeğinden kaynaklanmaktadır.