• Sonuç bulunamadı

İş Görenin Başkası Adına Kendi Hesabına Yaptığı İşler

B. İşin Başkasına Ait Olması

3) İş Görenin Başkası Adına Kendi Hesabına Yaptığı İşler

Bir kişinin, başkasına ait kolaylık ve olanaklardan yararlanmak için, onun adına hareket etmesi ve kendine kazanç sağlaması, özellikle şu gibi durumlarda görülebilir:

- A, B’nin adına bazı işlemleri yapmaya yetkilidir. Bu yetki, hem içi hem de dış ilişkileri kapsamaktadır. Ancak A, böyle bir işlemin kazancını, kendi adına alıkoymuşsa, bu durumda B, A’ya karşı, koşulları gerçekleşmişse istihkak davası açabilir. Eğer, işlemin sağladığı yararlar hakkında, böyle bir dava açma olanağı yoksa B, A ile aralarındaki iç ilişkiye dayanarak (vekalet veya hizmet sözleşmesi, vs.) bir talepte bulunabilir. Aslında, B’nin bu hakkı A’ya karşı istihkak davası açma hakkının var olduğu durumlarda da söz konusudur231.

- (A), dış ilişkide (B) adına hareket etmeye yetkilidir. Ancak iç ilişkide, ayrıca (B)’den izin alması koşulu öngörülmüştür. Böyle bir durumda, (A) bu izni almadan hareket etmişse ve (B)’ye ait çeşitli olanaklardan yararlanarak, üçüncü kişilerle hukuki işlemler yapmışsa, B doğal olarak, dış ilişkide borçlu durumuna düşer. Ancak bu hukuki ilişkiden doğan ve (A)’nın alıkoyduğu yararları, eğer mümkünse (B). Bir istihkak davasıyla isteyebilir. Eğer istihkak davası açmak mümkün değilse, örneğin işlemin sağladığı yararlar, para veya misli şeyler ise, artık bunların mülkiyeti (A)’ya ait olur. (A)’nın iç ilişkideki yetkisini aşarak yaptığı işlemlere, o akdin hükümlerinin uygulanamayacağı da düşünülebilir. Böyle bir görüş biçiminin kabul edilmesi de, (B)’ye işlemden doğan yararları isteme için vekâletsiz iş göre hükümlerinden yararlanabilme olanağı sağlar. Ancak vekâletsiz iş görme hükümlerinin uygulanması

231 Tandoğan, mukayeseli hukuk, s. 128.

(A)’nın (B) adına ve kendi hesabına işleme girişip girişmediğine ve (B)’ye ait bir işlemin görülüp görülmediğine bağlıdır232.

- (A), ne dış ilişkide ne de iç ilişkide (B) adına hareket etmeye yetkilidir.

Ancak kendisini temsilci gibi göstererek veya icazet alacağını vaad ederek (B) adına işlemden sağlanacak yararı alıkoyma amacını taşımaktadır. Bu durumda (B), kendi adına yapılan işlemlere icazet verirse, dış ilişkide alacaklı ve borçlu durumuna girer.

İç ilişkide, (B)’nin (A)’ya karşı,işin yararını isteyebilme olanağına sahip olması, (B)’ye ait bir işin görüldüğünün kabulüne bağlıdır. Çünkü ancak bu şekilde (B), vekâletsiz iş görme hükümlerini ileri sürebilir233.

Bazı hukukçulara göre, yukarıdaki, ikinci ve üçüncü olasılıklara ilişkin durumlarda, vekâletsiz iş görme hükümlerine başvurulamaz. Ancak (B)’nin, dış ilişkide alacaklı ve borçlu sıfatlarını kazanmasına karşın, iç ilişkide (A)’ya karşı bir istemde bulunamaması hakkaniyete ve mantığa aykırı olur. Bu nedenle, çoğunlukla öğretide kabul edildiği gibi, (A), (B)’ye ait bir iş görmüş sayılır ve (B), (A)’ya karşı vekâletsiz iş görme hükümlerine başvurabilir. Bu ise, işin başkasına ait olması öğesi bakımından ortaya yeni bir kıstas çıkarmaktadır234.

Ancak, burada da bir kısıtlama yapmak gerekmektedir. Başkası adına hareket kıstası da sadece objektif bakımından belirsiz işler için uygulanabilir. Eğer yapılan iş, objektif bakımdan iş görene veya üçüncü bir kişiye ait ise artık, adına hareket edilen kişiye ait bir iş görmeden söz edilemez. Örneğin, (A), (B) adına, kendisinin veya bir üçüncü kişinin hesabına hareket ederse, (B)’nin kendi işini görmüş olmaz. Çünkü böyle bir durumda B, adına yapılan satış akdine icazet vermiş olsa bile, o satışın

232 Tandoğan, mukayeseli hukuk, s. 128-129.

233 Özdemir, s. 104; Tandoğan, mukayeseli hukuk, s. 129.

234 Tandoğan, mukayeseli hukuk, s. 130.

konusu olan mal üzerinde tasarruf yetkisi bulunmadığı için, sözleşmesi ifa olanağına sahip değildir235.

C. İş Görenin Vekâletinin Olmaması

Vekaletsiz iş görmenin amacından kaynaklanan bu öğe, Türk Borçlar Kanunu’nun 410. maddesinde “vekâleti olmama” şeklinde belirtilmiştir. Şu halde, geçerli bir vekâletsiz iş görmenin söz konusu olabilmesi için, iş görenin vekâletinin olmaması, yani iş sahibinin bu konuda iş görene herhangi bir yetki vermemiş olması gerekir236.

Türk Borçlar Kanunu md. 410’da yer alan “vekâleti olmasızın” ifadesi, dar biçimde yorumlanmamalıdır. Yani, iş gören ile iş sahibi arasında, TBK. Md, 386’da belirtilen biçimde bir vekâlet sözleşmesi bulunması, vekâletsiz iş görme hükümlerinin uygulanmasına, hukuki bir engel oluşturur. Ancak, bu durumu sadece vekâlet sözleşmesiyle sınırlandırmak da doğru olmaz. Bunun yanında, iş gören ile iş sahibi arasındaki herhangi bir hukuki nedene dayanan, hukuki ilişkinin varlığı, vekâletsiz iş görmeyi engelleyeceği kabul edilmektedir237.

Yukarıda belirtildiği gibi kanunda yer alan “vekâleti olmaksızın” ifadesini, iş göreni iş sahibine karşı, iş görmekle yükümlü kılan bir hukuki ilişkinin bulunmaması gerektiği, biçiminde yorumlamak da doğru olmaz. Bu gün egemen olan görüşe göre, iş görenin iş sahibine karşı yükümlü olmaması, yeterli bir kıstas değildir. Bu görüşü desteklemek için de, veli çocuğunun malvarlığını veya mal birliğinde koca eşin şahsi mallarını idare ederken, yükümlü olmadığı halde bazı işlemeleri yapabilir Ancak,

235 Özdemir, s. 104; Tandoğan, s. 130.

236 Gürsoy,K.T.: Borçlar Hukuku Akdin Muhtelif Nevileri, Ankara 1955, s. 141; Uygur, s. 9014.

237 Özdemir, s. 105.

böyle bir durumda, velinin veya kocanın vekâletsiz iş gören sayılması mümkün değildir. Çünkü veli ile çocuk arasında ve koca ile eşi arasında, onların işlerini görmeye yetkili kılan, özel bir hukuki ilişki vardır238.

Aşağıda bu konu ile ilgili özellikli durumları kısa kısa paragraflar halinde açıklamaya çalışacağız.

Kural olarak, ahlaki yükümlülükler, vekâletsiz iş görmeye bir engel oluşturmazlar. Yani, ahlaki bir yükümlülüğün yerine getirilmesi durumunda iş gören vekâletsiz iş görme hükümlerine dayanarak giderleri isteyebilir. Ama genellikle ahlaki yükümlülüklerin yerine getirilmesi isteği, masrafları isteme amacının bulunmadığının bir kanıtı olarak kabul edilmektedir239.

Vekaletsiz iş görme için işin var olan bir hukuki ilişkiden doğan yetkiye dayanmaması gerektiğini belirtmiştik. Ancak bunun aksini yani, görülen işin, var olan bir hukuki ilişkiden doğan yetkiye dayandığını iddia eden kişi, bu iddiasını kanıtlamak zorundadır. Dolayısıyla burada arada bir hukuki ilişki olduğunu söyleyen, bu hukuki ilişkiyi de kanıtlamalıdır. Diğer tarafın hukuki ilişki olmadığına ilişkin bir kanıtlama yükümlülüğü bulunmamaktadır240. Örneğin, vekaletsiz iş görmede, iş görenin yetkisi bir sözleşmeden doğmuş olabilir. İş görmenin vekâletsiz sayılmasını engelleyecek sözleşme, açıkça kurulmuş olabileceği gibi örtülü olarak da yapılmış olabilir. Bu durumda vekâlet, hizmet, komisyon, nakliye, istisna gibi sözleşmelerden birinin varlığı kanıtlanırsa, vekâletsiz iş görme hükümleri uygulanamaz. Bir şeyin mülkiyetinin veya kullanılmasının devrine ilişkin sözleşmelerin (fer’i) yan hükümlerinden doğan bir iş görme de vekâletsiz iş görme sayılamaz. Ancak iş

238 Tandoğan, mukayeseli hukuk, s. 132-133.

239 Tandoğan, mukayeseli hukuk, s. 134.

240 Tandoğan, mukayeseli hukuk, s. 135.

görenin yetkisini aşarak yaptığı işler hakkında vekâletsiz iş görme hükümlerinin uygulanması mümkün olur241.

Burada üzerinde durulması gereken bir hususta vekâletsiz iş görme ile yetkisiz temsilin birbirinden farklı olduğudur242. Vekâletsiz iş görme, iç ilişkide söz konusu olan durum olduğu için, iç ilişkide, iş görenin yetkisi olmamalıdır. Buna karşın vekâletsiz iş görme için iş görenin dış ilişkide iş sahibini temsile yetkisi olması bir engel oluşturmaz. Örneğin iş sahibi iş görene kendi adına üçüncü kişilerle sulh sözleşmesi yapma yetkisinden özel bir izin almasını istemesinde olduğu gibi. Bu durumda, dış ilişkide yetkili olmasına karşın, iş gören, iç ilişkide vekâletsiz iş gören sıfatını taşır. Ayrıca yetkisiz temsil, sadece hukuki işlemlerin yapılmasıyla sınırlıyken, vekâletsiz iş görme kurumunun alanı çok daha geniştir243.

İş gören, gerçekte bir yükümlülük ya da yetkisi bulunmamasına karşın, bunun varlığını sanarak iş görürse, vekaletsiz iş görenin söz konusu olup olamayacağı öğretide tartışmalı olmakla birlikte, bu durumda da iş görenin bu yanlış kanısının vekaletsiz iş görme hükümlerinin uygulanmasına engel olmayacağı kabul edilmektedir. Zaten İsviçre-Türk Borçlar Hukuku'na göre, iş görenin kendi yararına vekâletsiz iş görmesi de mümkündür. Çünkü Türk Borçlar Kanunu, başkasının yararına hareket iradesini, vekâletsiz iş görmenin zorunlu öğesi olarak kabul etmemiştir244.

İş görenin yetkisinin ya da yükümlülüğünün dayandığı hukuki işlemin geçersiz olması durumunda kural olarak, bir hukuki işlem gereğince yapılan işler, o

241 Özdemir, s. 106; Tandoğan, mukayeseli hukuk, s. 135-136.

242 Yetkisiz Temsil hakkında detaylı bilgi için bkz. Kutlu-Sungurbey, A.: Yetkisiz Temsil, İstanbul 1988; Schwarz, A.(Çev. Veldet,H.): Borçlar Hukuku Dersleri, İstanbul 1942, s. 189 vd.

243 Özdemir, s. 106; Tandoğan, mukayeseli hukuk, s. 138-140

244 Özdemir, s. 107; Tandoğan, mukayeseli hukuk, s. 140-143.

hukuki işlemin hüküm ifade etmediği andan itibaren, vekâletsiz iş görme sayılır. İş gören, hukuki işlemin hükümsüzlüğünün farkında olmadan işi görüyor olsa dahi sonuç değişmez. Ancak, hukuki işlemin geçerliliğini sakatlayan hukuki sebeplerin bir kısmı, yapılan işlerin vekâletsiz iş görme sayılmasına engel oluşturabilir245.

Nitekim iş görmenin dayanağını oluşturan işlem, içeriğinin ya da amacının, kısmen ya da tamamen hukuka ya da ahlaka aykırı olması yüzünden sakatlanmışsa, bu batıl işleme dayanılarak görülen iş hakkında, vekâletsiz iş görme hükümleri uygulanamaz. Eğer hukuki işlem, konusunun olanaksız olması nedeniyle batıl hale gelmişse, buna dayanılarak görülen iş hakkında vekâletsiz iş görme hükümleri uygulanabilir. Ancak yapılması olanaksız bir iş için yapılan masraflar, iş sahibinin yararına olamayacağından, iş gören bunların ödenmesini isteyemez246.

Taraflardan birinin ehliyetsizliği nedeniyle batıl olan akitlerde vekaletsiz iş görmenin söz konusu olup olamayacağı hususlarını ikiye ayırarak inceleminin faydalı olacağı düşünülmektedir. Buna göre is sahinin ehliyetsizliği nedeniyle batıl olan bir akde dayanılarak yapılan bir iş söz konusu ise, buna vekâletsiz iş görme hükümlerinin uygulanabilir. Çünkü bu hükümlerin uygulanması için, iş sahibinin ehil olması koşul değildir. Buna karşın iş görenin ehliyetsizliği söz konusu ise, onun sorumluluğu açısından, vekâletsiz iş görme hükümlerine başvurulamaz. Çünkü Türk Borçlar Kanunu’nun 412. maddesine göre, böyle bir durumda iş gören, sadece sebepsiz zenginleşme ve haksız fiilden dolayı sorumlu tutulabilir247.

245 Tandoğan, mukayeseli hukuk, s. 143.

246 Özdemir, s. 107; Tandoğan, mukayeseli hukuk, s. 144.

247 Gücün, C.A.: Nazari ve Ameli Hukuk Davaları, C.II, Ankara 1946, s. 779; Tandoğan, mukayeseli hukuk, s. 145.

Bir sözleşmenin irade fesadıyla sakatlanması durumunda, buna dayanılarak görülen iş için de, vekâletsiz iş görme hükümlerine başvurulabilir. İş görmenin konusunu oluşturan sözleşme, kuruluşundan doğan bir neden yüzünden hükümsüz hale gelmişse, artık buna dayanarak iş gören kişi vekâletsiz iş gören sıfatını kazanır.

Vekilin veya müvekkilin ölmesi ehliyetinin kaybolması, ya da iflâsı yüzünden, vekâletin son bulması durumunda, müvekkilin yararları zarar görecekse, müvekkil, mirasçısı ya da temsilcisi işleri bizzat görebilecek duruma gelinceye kadar vekil ya da mirasçısı ya da temsilcisi işi görmeye devam etmekle yükümlüdür. Başka bir ifade ile söz konusu kişilerin, bu durumlarda vekâleti ifa yükümlülükleri devam eder. Bu durumda iş görene vekaletsiz iş görme hükümleri değil vekalet aktine ilişkin hükümlerin uygulanması mümkün olacaktır248.

Yapılması bir kanuni biçim koşuluna bağlı olmakla birlikte, bu biçim koşuluna uyulmaksızın gerçekleştirilen iş görme durumlarında, bazı istisnalar var olsa da, kural olarak vekâletsiz iş görme hükümleri uygulanağı kabul edilmektedir249.

Vekaletin azil sebebiyle son bulması durumunda yetkisiz vekilin iş görmeye devam etmesi durumunda vekaletsiz iş görme hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağı konusunda fikir ayrılığı bulunsa da katıldığımız görüşe göre burada vekaletsiz iş görme hükümlerinin uygulanması mümkün değildir. Çünkü azil kararına uymamak ve işe devam etmek artık bir vekâletsiz iş görme değil, açıkça vekâlet sözleşmesine aykırılık oluşturur250.

248 Tandoğan, mukayeseli hukuk, s. 145-146.

249 Tandoğan, mukayeseli hukuk, s. 145.

250 Özdemir, s. 108; Tandoğan, mukayeseli hukuk, s. 146.

Yukardaki paragraftan anlaşılacağı üzere iş görme ile sınırları aşılan hukuki ilişki veya durum arasında sıkı bir bağın olması durumunda, bu iş görmeye o ilişki veya duruma ait kuralların uygulanacağı, öğretide egemen olan görüştür. Bununla birlikte, bu sıkı bağın ne zaman var olacağını belirlemek için, her somut olayın özelliklerini göz önünde tutmak gerekir. Eğer, söz konusu ilişkiye ait akdi ya da kanuni hükümler, olası bir yetki tecavüzü durumunu düzenlemişse veya o ilişkinin amacından bu yetki tecavüzlerini kapsadığı anlaşılıyorsa, vekâletsiz iş görme kuralarının uygulanması doğru olmaz. Ancak görülen iş, iş sahibi ile iş göreni bağlayan sözleşmenin ifası ile ilgili değilse, bu iş görmeye artık vekâletsiz iş görmeye ilişkin hükümlerin uygulanması gerekir. Örneğin, bir televizyon satın alınması için yetkilendirilen kişinin bir buzdolabı satın alması durumunda, artık vekâletsiz iş görmeye başvurulabilir. Ama iş gören, iş sahibinin istediği fiyattan çok daha pahalı bir fiyata da olsa, yine bir televizyon satın almışsa, vekâletsiz iş görme yerine, vekâlet sözleşmesine aykırılık niteliğinin bulunduğu kabul edilir. Bu durumda özetle, iş gören ile iş sahibi arasındaki ilişki, bu ilişkinin sınırlarının aşılarak işin yapıldığı anda çok önemsiz kalıyorsa, iş görmenin, vekâletsiz olduğunu kabul etmek gerekir251.

Yukarda anlatılanlardan farklı olarak Roma Hukukunda, gestor’un kendiliğinden hareketinin, negotiorum gestio’nun zorunlu bir öğesi olmadığı görüşü kabul ediliyordu. Klasik Hukuk Döneminin başlarındaki tipik gestor, patronat ilişkisine dayanarak iş gören, procurator düzenlenmesi kabul edilmiştir. Ulpianus D.

3,5,3,10 pr’da sadece özgür irade ile değil, aynı zamanda bir zorunluluk nedeniyle,

251 Tandoğan, mukayeseli hukuk, s. 146-147.

işe müdahale eden gestor’un actio negotiorum gestorum’dan yararlanacağı belirtilerek, bu durum açıklığa kavuşturulmuştur.

D. İş Görenin iradesi

Vekaletsiz iş görmeden söz edebilmek için, onun bir insan fili olması gerekir.

Her makul insan fiili ise sezgin mümeyyiz bir failin iradesine dayanır. Özetle, iş görenin belirli bir amaca yönelmiş iradesi, vekaletsiz iş görmenin zorunlu öğesidir.

Ancak, öğretide çok tartışmalı olan nokta, bu iradenin kapsamı ve neye yöneldiğidir252.

Türk hukukunda, başkasının yararına hareket iradesinin, vekâletsiz iş görmenin zorunlu bir öğesi olarak kabul edilmediğini daha önce belirtmiştik. Oysa, bunun tersini savunan hukukçular da vardır. Bu hukukçulara göre, başkasının yararına hareket iradesinin, vekâletsiz iş görmenin zorunlu öğesi olarak kabul edilmesi, iş görenin kendi yararına, başkasının işlerini, işin başkasına ait olduğunu bilerek veya bilmeyerek kötüye kullanması, ya vekaletsiz iş görmenin kapsamının dışında kalır ya da eksik vekaletsiz iş görme görüşünün kabulünü zorunlu kılar253.

Bir takım hukukçular ise, iş görenin sadece fiilin başkasının yararına olduğunu bilmesini yeterli saymışlardır. Onlara göre, sübjektif öğenin zorunluluğunun gerçekleşmesi için, iş görenin ayrıca başkasına hizmet amacını taşıması gerekmez. Sadece böyle bir bakış açısı, irade ve saikin birbirine karıştırılmasına yol açabilecek sonuçlar doğurmaktadır. İş görenin böyle bir işi görmedeki saikleri çok farklı olabilir. Başkasının yararına vekaletsiz iş gören kişi, bu işi görme iradesinden farklı olarak kendisinin ya da başka bir üçüncü kişinin

252 Tandoğan, mukayeseli hukuk, s. 157.

253 Tandoğan, mukayeseli hukuk, s. 159.

yararlanması saiklerini taşıyabilir. Bununla birlikte, bu saikler, vekaletsiz iş görmenin varlığına engel olmamalıdır254.

Başkasının yararına hizmet amacı, vekaletsiz iş görmenin zorunlu bir öğesi olarak kabul edilirse, iş görenin, yararı gözetilen kişinin kim olduğunu bilmesi gerekip gerekmemesi ve bu kişinin kim olduğu konusunda hataya düşmesi de hukuki bir sorun olarak ortaya çıkar. Aslında, objektif bakımdan başkasına ait bir işin kime ait olduğunun saptanması büyük bir zorluk taşımaz. İş sahibi, hakları korunmuş ya da kullanılmış, yerine getirilmiş olan kişidir. İş görenin, iş sahibini objektif olarak belirlemesi yeterlidir. Yani, genellikle kabul edildiği üzere, bir iş görenin iş sahibinin kim olduğunu tam olarak bilmesi zorunlu değildir. Objektif olarak başkasına ait bir işin varlığı saptanamıyorsa, sübjektif bakımdan başkasına ait bir iş görmediğinden söz edilemez255.

İş sahibinin, iş görme anında var olması, zorunlu değildir. İleride kurulacak bir tüzel kişi ya da bir ceninin hesabına vekaletsiz iş görme mümkündür. Bununla birlikte, vekaletsiz iş, görme hükümlerinin uygulanabilmesi, ceninin sağ ve tam doğmasına ya da tüzel kişinin geçerli olarak kurulmasına bağlıdır. Hatta iş görenin, iş sahibinin şahsında hataya düşmesi durumunda dahi, vekaletsiz iş görme hükümleri iş gören ve gerçek iş sahibi arasında uygulanabilir. Ancak aynı kolaylık, sübjektif bakımdan başkasına ait işler için söz konusu değildir. Bazı hukukçular, görülen iş, kimin hukuki alanına etki ediyorsa, gerçek iş sahibinin o olduğu görüşünü savunmakla birlikte, bu konuda tam bir görüş birliği sağlanamamıştır256.

254 Özdemir, s. 111.

255 Tandoğan, mukayeseli hukuk, s. 164-166.

256 Özdemir, s. 112;Tandoğan, mukayeseli hukuk, s. 165.

Aynı zamanda yetkisiz temsilci olan (A)'nın hata sonucu (C) adına (D) ile yaptığı sözleşmeye, (C) icazet verirse, sözleşme (C)'nin hukuki alanında etkilerini gösterir, ve (C) iş sahibi sıfatını alır. (C)'nin sözleşmeye icazet vermesi durumunda (A), hatasını ileri sürse bile, bunun artık, sözleşmenin bağlayıcılığına bir etkisi yoktur. Buna karşılık (A), (C)'nin adına değil de, sadece onun hesabına hareket etmişse, sözleşmeyi kendi adına yapmış olacağı için hatasını ileri sürebilir; ancak bu hatanın, esaslı bir hata olması gerekir. Ancak, esaslı hata varsa (A), artık sözleşme ile bağlı olmaz. Diğer taraftan, eğer (C), işe icazet vermezse, hiçbir zaman iş sahibi sıfatını kazanamaz257.

Başkasının yararına hareket iradesinin, vekaletsiz iş görmenin sübjektif öğesi sayılmasının zorunluluğunu savunan hukukçulardan bir kısmına göre, ancak böyle bir iradenin bulunmasıyla, vekaletsiz iş görme, sebepsiz zenginleşmeden ayrılabilir.

Oysa, sebepsiz zenginleşme ile vekaletsiz iş görmeyi birbirinden ayırmaya yarayacak en önemli nokta; "başkasının işini görme" öğesidir.Vekaletsiz iş görme durumlarında, başkasının işini görme söz konusu iken, sebepsiz zenginleşmede böyle bir şey söz konusu olamaz. Ayrıca, sebepsiz zenginleşme ile malvarlıkları arasındaki değer kaymasının bir insan fiilinden kaynaklanıp kaynaklanmadığı dikkate alınmaz.

Oysa, vekaletsiz iş görmede, iş görenin konusunu oluşturan fiil, mutlaka bir insan fiili olmalıdır258.

Bir işin başkasına ait olduğunu bilsin veya bilmesin, başkasının yararına hareket etme amacı olsun veya olmasın, başkasına ait bir işi vekaletsiz olarak gören her mümeyyiz kişi, vekaletsiz iş gören sıfatını kazanır. Yanlışlıkla var olduğu düşünülen veya hükümsüz olan, yahut da bir üçüncü kişiyle yapılan bir hukuki

257 Özdemir, s. 112; Tandoğan, mukayeseli hukuk, s. 166.

258 Tandoğan, mukayeseli hukuk, s. 171.

işleme istinaden hareket etmek vekaletsiz iş görmeye ilişkin hükümlerin uygulanmasını engellemez. Ancak, mümeyyiz olmayan kişinin faaliyeti, hiçbir zaman vekaletsiz iş görme olarak kabul edilemez259.

Vekaletsiz iş görmeden doğan bir hakkı iddia eden iş görenin, iş görme iradesini taşıdığını kanıtlamasına gerek yoktur. Ayrıca, eğer iş gören, sorumluluğunun ve kazancı iş sahibine devretme yükümlülüğünün sınırlandırılması için iyi niyetini ileri sürerse, Medeni Kanun’un 3. maddesinde düzenlenen iyi niyet karinesine göre, aksini kanıtlama yükü, iş sahibine düşer. Başkasının yararına hareket iradesinin, zorunlu bir sübjektif öğe olduğunu kabul edenlerin, bu iradenin kanıtlanmasında tanıdıkları kolaylıklar, böyle bir iradenin koşulu olmayıp, sadece genel bir iş görme iradesinin yeterli olduğu konusunda kanıt olarak gösterilebilir260.

Roma Hukuku’nda farklı olarak negotiorum gestio’nun sübjektif öğeleri olarak nitelendirilen öğelerin başında animus negotia aliena gerendi (başkasına ait işi görme iradesi) yer alır. Bu kavram, Klasik Hukuk Döneminden sonra büyük değişikliklere uğramıştır. Bu ise hukukçular arasında görüş ayrılıklarının doğmasına neden olmuştur.

Partsch, Klasik Hukuk Döneminde, işin objektif bakımdan başkasına ait olmasının, negotiorum gestio’nun kabulü için yeterli olduğu, ayrıca gestor’un animus’unu (irade) araştırmaya gerek bulunmadığı görüşünü savunmuştur.

Riccobono’nun görüşüne göre ise, animus, Klasik Hukuk Dönemi negotiorum gestio’sunun, istisna kabul etmeyen en önemli öğesidir. Riccobono negotiorum gestio’dan söz edebilmek için, gestor’un gördüğü işin başkasına ait olduğunun

259 Tandoğan, mukayeseli hukuk, s. 173.

260 Özdemir, s. 113; Tandoğan, mukayeseli hukuk, s. 174.

bilincinde olması, negotiorum gestio’nun kabulü için yeterlidir. İş sahibinin kimliği veya görülen işin hukuki nedenin de hata animus öğesinin sonucunu etkileyici nitelikte değildir. İşin başkasına ait olması doğrudan doğruya bilinmediği durumlarda da iş gören tarafından, durum ve koşullardan çıkarılabiliyorsa, bu bile, vekaletsiz iş görmenin doğması için, yeterlidir.

Aslında kaynaklar da, Rabel’in bu görüşünü doğrular niteliktedir. Hatta kaynakların çoğunluğunda, gestor’un işin başkasına ait olabileceği hakkında genel bir fikre sahip olması veya bu hususu, hayat deneyimlerinden veya durum ve koşullardan çıkarması durumunda, ona actio negotiorum gestorum hakkı tanınmıştır.

Şu halde, Klasik Hukuk Dönemine ait kaynaklarda, animus konusunda ne sadece objektif esaslara ne de sadece sübjektif esaslara dayanıldığı kabul edilebilir.

Roma Hukukunda’da, işin başkasına ait olması ve gestor tarafından bunun

Roma Hukukunda’da, işin başkasına ait olması ve gestor tarafından bunun