• Sonuç bulunamadı

B) İş Sahibinin Borçları ve Hakları

2) İş Sahibinin Hakları

İş sahibi, yapılan işten sağlanan yararları elde etmek hakkını haizdir. İş sahibinin yararına vekaletsiz iş görme durumlarında, iş sahibinin yararı bulunmuyor

308 Özdemir, s. 130; Yavuz, s.346.

309 Karahasan, s. 1358.

310 Tandoğan, mukayeseli hukuk, s. 277.

veya onunla birlikte, iş görenin de yararı bulunuyorsa ne olacaktır? Bu çeşit iş görmede, iş sahibi yapılan işten sağlanan yararları elde edilebilir. Şu halde, iş sahibi, kendisinden başka birinin de yararı düşünülerek yapılmış olan işi kabul edebilir. İş sahibinin böyle bir işi kabul etmeme olanağı da vardır. Ancak, işi kabul etmişse, işten sağlanana yarar oranında, işi yapan kişinin masraflarını tazmin etmek ve onu borçlarından kurtarmakla yükümlüdür311.

İş sahibinin icazeti de üzerinde durulması gereken bir konudur. Vekaletsiz iş görmeyi, iş sahibinin yararına olan ve iş görenin kendi yararına olan şeklinde bir ayrıma tabi tutmuştuk. İş sahibinin icazeti, hukuka aykırı kendi yararına vekaletsiz iş görmeyi hukuka uygun duruma getirebilir. Bu durumda, iş görenin Türk Borçlar Kanunu’nun 413. maddesinde öngörülen hakları ileri sürebilmesi için, artık iş görmenin iş sahibinin yararına uygun olduğu ve işe, iş sahibinin yasaklanmasına karşın girişilmediği iddialarının kanıtlamasına gerek kalmaz312.

İş sahibi tek taraflı bir hukukî işlem ile icazet verdiğinde, yenilik doğurucu bir hakkını kullanmış olur. Diğer yenilik doğurucu hakların kullanılmasında olduğu gibi, icazet de bir kere verildi mi, artık ondan rücu edilemez. Çünkü, iş gören, hukukî durumun ne olacağını kesin olarak bilmelidir. Yalnız iş sahibi, irade fesatlarından birinin varlığını ileri sürerek icazetle bağlı olmama hakkını kullanabilir313.

İznin aksine, icazet, işe başlandıktan sonra açıklanacak bir muvafakattır. Bu muvafakat, iş daha tamamlanmadan ya da tamamlandıktan sonra verebilir. İcazet bildirimi, herhangi bir şekle bağlı değildir. İcazet, örtülü irade açıklaması ile de

311 Özdemir, s. 131.

312 Özdemir, s. 134.

313 Tandoğan, mukayeseli hukuk, s. 245.

verilebilir. Ancak, iş sahibinin, iş görenden hesap verilmesini veya elde edilen kazancın kendisine devredilmesini istemesi, örtülü olarak icazet verildiğinin karinesi değildir. Çünkü iş sahibi, hukuka aykırı bir iş görmeye icazet vermese de, Türk Borçlar Kanunu’nun 414/I. maddesine göre, bu hakları kullanabilir. Eğer iş sahibi, yapılan işe icazet vermezse, borçları sadece elde ettiği kazançla sınırlıdır. Şu halde, tereddüt durumunda, iş sahibinin icazet verip de daha kapsamlı borçlar altına girmek istemeyeceği, daha büyük bir olasılık olarak kabul edilir. İcazetin var olduğunu kanıtlama görevi iş görene düşer314.

Hukuka uygun vekaletsiz iş görmeye icazet verilmesi durumunda, icazet, iş göreni, işin yapılmasının iş sahibinin yararına uygun olduğunu kanıtlamaktan kurtarır. Birden fazla iş sahibi birlikte icazet vermişlerse, Türk Borçlar Kanunu’nun 395/I. maddesinin kıyas yoluyla uygulanması sonucunda, hepsinin müteselsilen sorumlu oldukları kabul edilir. Türk-İsviçre Hukuku’nda, hukuka aykırı vekaletsiz iş görmede ise, iş görme, vekaletsiz iş görenin kendi yararına yapılmakla birlikte, onun faaliyetine icazet verilmesi mümkündür. Aslında, bu tür durumlarda, sadece Türk Borçlar Kanunu md. 414 hükmüne dayanarak, kazanç isteminde bulunmasındaki yararı daha fazla olmakla birlikte, kural olarak, iş sahibinin, hukuka aykırı vekaletsiz iş görme durumlarının tümünde, icazet verme hakkını kullanabileceği kabul edilmektedir315.

İş sahibi fiil ehliyetine sahip değilse, temyiz kudreti olsa bile, iş görmeye icazet veremez. Çünkü icazet, iş sahibini daha kapsamlı bir yükümlülük altına sokar.

314 Tandoğan, mukayeseli hukuk, s.245-247.

315 Tandoğan, mukayeseli hukuk, s.250.

Bununla birlikte, temyiz kudreti olmakla birlikte, fiil ehliyeti bulunmayan iş sahibi, kanuni temsilcisinin izniyle, iş görmeye icazet verebilir316.

Tartışmaya yol açan bir hüküm de Türk Borçlar Kanunu’nun 415.

maddesidir. Bu maddeye göre; “İş sahibi, yapılan işe icazet verirse, vekalet hükümleri cari olur.” Bu hüküm, bazı tartışmalara yol açmaktadır. “İş gören, başkasına ait bir işi yapmakla, o işin sahibine zımmi bir icapta bulunur.” Görüşünü savunan Karahasan’a göre, iş sahibinin icazeti, bu icabın kabulü anlamına gelir ve böylece bir vekalet sözleşmesi kurulmuş olur. Yani icazet, vekaletsiz iş görmeyi, vekalet sözleşmesine dönüştürür317.

Bu görüş, bir çok eleştiriye uğramıştır. Gerçekten, vekaletsiz iş görenin bu faaliyetinde örtülü bir icap niteliği bulmak çok güçtür. Çünkü, iş gören genellikle, işin yapılması ile ilgili faaliyetleri gerçekleştirirken, bir sözleşme yapma amacını taşımaz. Zaten, vekaletsiz iş görme kurumuna başvurulmasının amacı çoğunlukla, ortada bir sözleşme yapma olanağı olmaması nedeniyle, iş görenin derhal, iş sahibinin rızasını almadan onun hukuki alanına müdahale etmesidir. Bazen de vekaletsiz iş görme, ortaya çıkar. Böyle bir durumda iş görenin fiilinin bir icap olarak kabul edilebilmesi oldukça zordur. Hele, iş görenin kendi yararına hareket ettiği durumlarda, onun, iş sahibi ile sözleşme ilişkisine girmek amacında olduğu söylenemez318.

Diğer taraftan, icazetin verilmesi, bir süreyle de sınırlı değildir. Oysa, Türk Borçlar Kanunu md. 4 ve 5 hükümlerine göre bir süre belirlenmeksizin yapılan icapta bile, kabulün ilgili hükümlerce hesaplanacak bir süre içinde, icabı yapana

316 Tandoğan, mukayeseli hukuk, s. 250.

317 Karahasan, s.1362.

318 Tandoğan, mukayeseli hukuk, s. 251-252.

yöneltilmesi gerekir. Bu sürenin geçmesinden sonra verilen icazetin, kabul değil, yeni bir icap niteliği taşıdığını ve vekaletsiz iş görmenin, vekalete dönüştürülmesi için, iş görenin icabı, kabulü gerekir. Türk Borçlar Kanunu’nun 415. maddesinde ise, bu noktaların dikkate alınacağına ilişkin bir düzenleme yoktur319.

Yukardaki açıklamalara ek olarak, vekalet sözleşmesi, niteliği gereği, geleceğe yönelik bir iş görme için yapılır. Buna karşılık, icazet daha önceden yapılmış bir işe yöneliktir. İcazetin geçmişe etkili olduğu kabul edilse bile, önceden yapılmış bir işin, vekalet sözleşmesinin konusunu oluşturması doğal değildir. Bu durumda, icazetin, vekaletsiz iş görmeyi vekalete dönüştüreceği kabul edilemez.

Türk Borçlar Kanunu md. 415 hükmünden sadece, vekalet hükümlerinin kıyas yoluyla vekaletsiz iş görmeye uygulanabileceği sonucu çıkar. Zaten bu durum, pratik açıdan, çok büyük bir fark yaratmaz320.

İcazet, kural olarak, iş görenle, iş sahibi arasındaki iç ilişkiyi ilgilendirir.

Yani, iş gören, iş sahibi adına vekaletsiz olarak bir sözleşme yapmışsa, icazet sonucunda sözleşmenin karşı tarafı, iş sahibi ile doğrudan doğruya ilişkiye girmiş olur. Ancak icazet verilmeden önce, üçüncü kişilerin elde ettikleri hakları, bir değişikliğe uğramaz. Yani bir alacaklının, alacağının vekaletsiz olarak temlikine icazet vermediği temlik anı ile icazet anı arasında bu alacağa haciz koydurmuş olan üçüncü kişilerin haklarını ortadan kaldırmaz. Dış ilişkide icazet verilmesi, mutlaka iç ilişkide icazet verildiği anlamına gelmez321.

Türk Hukuku’ndan farklı olarak, icazet, Roma Hukuku’nda negotiorum gestionun bir öğesi olarak düzenlenmiştir. Ratihabitio(icazet) ancak belli

319 Tandoğan, mukayeseli hukuk, s. 252.

320 Özdemir, s. 136; Tandoğan, mukayeseli hukuk, s. 252-253.

321 Tandoğan, mukayeseli hukuk, s. 254-255.

durumlarda, yetkisiz bir gestor’un işlemlerini, iş sahibine karşı geçerli duruma getirmek için kullanılır. Ratihabitio’dan sonra gestor ile dominus arasındaki negotiorum gestio ilişkisinin devam ettiği, Roma Hukuku kaynaklarına ait metinlere dayanılarak, ortaya konulmaktadır. Bununla birlikte, sayıları az olsa da, bazı metinler, ratihabitio’nun artık taraflar arasında bir mandatum (vekalet) ilişkisi doğuracağını ifade etmektedirler.

Ancak yapılan araştırmalara göre, ratihabitio’nun negotiorum gestio’yu mandatum’a çevirdiği görüşü, Klasik Hukuk Dönemine ait değildir. Çünkü, Klasik Hukuk Döneminde, örtülü olarak vekalet verilebileceği kabul edilemiyordu. Actio negotiorum gestorum için, işin utiliter olarak görülmüş olması yeterlidir. Ayrıca dominus’un ratihabitio’suna gerek yoktur. Bu yüzden Klasik Hukuk Dönemi düzenlemesinde negotiorum gestio alanında ratihabitio’nun rolü önemsiz olup, sadece istisnai nitelikteki birkaç duruma yöneliktir. Yetkisiz gestor, dominus’a ait bir şey veya alacak üzerinde tasarrufta bulunmuşsa, bu işlemin dominus’u bağlayabilmesi için, ratihabitio’ya ihtiyaç duyulurdu. Ayrıca kusurlu olarak görülmüş işlerde, verilen ratihabitio’nun gestor’un sorumluluğunu negotiorum gestio ile sınırlandırdığı da açıktır.

Bu iki istisnai durum dışında, Klasik Hukuk Döneminde ratihabitio’nun zorunlu olduğundan sözedilemez. Iustinianus Döneminde, ratihabitio’nun, consensus niteliğinde olması nedeniyle, vekaleti doğuracağı kabul edilmiştir. Bu görüş, Iustinianus Dönemi ratihabitio’sunun önemini arttırmıştır.

Roma Hukukundaki düzenlemeler Türk Hukuku’ndaki düzenlemelerden çok farklı değildir. Yani, icazetin tek taraflı, yenilik doğurucu bir hak olduğuna ve işe başlandıktan sonra açıklanabileceğine ilişkin kurallar, Roma Hukuku’nda da

geçerlidir. İcazet, şekle bağlı değildir. Roma Hukuku ve Türk Hukukundaki icazet kavramları arasındaki en büyük fark, Türk Hukukundaki icazeti açıklamak için, hukuka uygun ve hukuka aykırı vekaletsiz iş görme ayırımını dikkate almanın gerekmesi bakımından ortaya çıkmaktadır.