• Sonuç bulunamadı

Vakfedilen Mallara Göre Vakıflar 1-Menkul Vakıflar

Belgede KONYA VAKIFLARI (sayfa 41-56)

Menkul, bir yerden başka yere nakli mümkün olan şeydir. Para, kumaş, silah, at vs. gibi. Vakıfta süreklilik esas olduğundan, vakıf yapılacak şeyin akar (ev, dükkân, tarla vs. gibi gelir getiren mülk) veya akar hükmünde olması lâzımdır. Süreklilik ancak akarda mümkündür. Menkulün sürekli vakfı mümkün olmadığından, vakfiyetinin sahih olma-ması gerekir ise de bazı asâr ve örfe nazaran caiz görülmüştür. Bir çiftlik vakfedilse, beraberinde traktör, tohum ve içerisinde bulunan hayvanların da vakfiyeti sahih olur. Arsaya tabi olarak bina-nın, tarlaya tabi olarak da ağaçların vakfı böyledir.

Bunlar gibi herhangi bir gayri menkule dayandırıl-ması mümkün olmayan kitap, para, elbise, silah ve hububat gibi menkullerin vakfolunması, hakkında örf ve âdetin mevcut olmasıyla mümkündür. Aksi

146 Berki, Istılah ve Tabirler, s. 44.

halde vakfiyeti bilinmeyen menkulün vakfı caiz değildir147 .

Hanefî hukukçuları ayrıca mevkufun (akar) gay-rimenkul olmasını gerekli görmüşlerse de zaman içinde ihtiyaçlara göre bu kaideye bazı istisnalar getirilmiş, bu çerçevede akarların mütemmim cüzü kabul edilen menkullerle akarların işleyiş ve deva-mına hizmet edebilecek malların akara tâbi olarak vakfı geçerli sayılmıştır. Arsa ile binanın, arazi ile bazı hayvanların ve tarım aletlerinin, gayri menkule bağlı yol, geçit, su içme ve su alma gibi irtifak hak-larının vakfı bunun örnekleri arasındadır. Diğer ta-raftan Ebu Yusuf’a göre akara tâbi olmasa bile silâh ve at gibi savaş araçlarının, İmam Muhammed’e göre de mushaf, kitap, cenaze aletleri, balta ve ye-mek kapları gibi vakfedilmesine örf ve teamül gere-ği ihtiyaç duyulan menkullerin vakfı câiz ve geçerli kabul edilmiştir. Osmanlı uygulamasında vakıf ko-nusunda İmam Muhammed’in görüşü esas alınmış, fakir çiftçiler için tohumluk buğday vb. hububat, fakirlerin yararlanması için süt hayvanları, fakir kız ve kadınlar için gelinlik ve süs eşyaları gibi menkul malların vakfı örf ve teamüldeki ihtiyaç göz önüne alınarak geçerli kabul edilmiştir148 .

Osmanlı döneminde Konya’da vakfiyelerini tespit ettiğimiz 565 vakfın 382’si menkul vakfet-mişlerdir. Bunlardan 367’si para, 14’ü kitap ve biri de kazan ve demir sacayağı vakfetmiştir.

Hayır sahipleri kurdukları vakıflarına gelir ge-tirmesi için ev, dükkân, bostan, tarla, bahçe, han ve hamam gibi gayrimenkulleri vakfetmişler. An-cak hayırseverlerin bunların dışında bazı taşınır mallarını da insanların kullanımına vakfettiklerini görüyoruz. Para ve kitaplardan başka vakfedilen menkuller ise, Müderris Keçeci-zade Mehmed Arif Efendi ibn Mustafa Efendi bir büyük (kebîr), bir

147 Ali Himmet Berki, Vakıflar Kitap I, İstanbul, 1940 s. 51 53.

148 Hacı Mehmet Günay, “Vakıf, DİA, XLII, İstanbul 2012. s. 477.

küçük (sagîr) kazan ile demir sacayağını149, el-Hac Veli bin Pir Ahmed, çeşitli gayrimenkul ile birlikte 23 vukıye ağırlığında kazanını150, Kemalgarib Ma-hallesi’nden el-Hac Hasan bin Yahya da, evinde bulunan bakır eşyadan dört el leğeni, dört ibrik, üç şamdan, dört kebir sini, dört tepsi, dokuz kapaklı sahan, 24 lengeri (büyük, yayvan, kenarları geniş bakır yemek kabı) sahan, 17 ayaklı sahan, dört ka-paklı hoşaf tası, iki kapaksız hoşaf tası, cam tas, iki yahni sahanı, iki kapaklı tas, iki güğüm, kebîr leğen, bakraç, beş tencere, çorba sahanı, iki tava, 14 vukıyelik bir kebir kazan, sekiz vukıyelik bir kebir kazan, beş demir balta, demir varya (büyük çekiç, balyoz), üç demir belden oluşan eşyasını151, Hoşhan Mahallesi’nden el-Hac Mehmed ibn-i Ra-mazan, bakır evanından me’zunen 80 vukiye bakır evani, kebir ve sağir iki sini, bir kebir pekmez le-ğeni, iki güğüm, iki kazan, iki çamaşır lele-ğeni, 25 lengeri ve sahan, 10 kapaklı tas, iki leğen ile ibrik, dört tencere, üç bakır şamdan, üç tabe (tava), bak-raç ve iki demir mangalını152 vakfetmiştir.

a-Para Vakıfları

Vakfeden (vâkıf) tarafından nakit para ile oluş-turulan vakıflara para vakıfları denilmektedir. Para vakıflarının diğer vakıflardan ayırt edilmesini sağ-layan en önemli özelliği, vakfedilen malın tamamı-nın veya bir kısmıtamamı-nın işletilmek üzere vakfedilmiş nakit paradan oluşmasıdır.

Para vakıfları, Hanefî mezhebi dışındaki diğer fıkıh mezhepleri tarafından caiz görülürken153, Ha-nefî mezhebinde ise Ebu Hanife’nin talebesi İmam Züfer dışında hiçbir hukukçu tarafından caiz gö-rülmemiştir154. Araştırmacıların Osmanlılara özgü

149 KŞS 67/114.

150 KŞS 18/128.

151 KŞS 13/135.

152 VGMA VD, nr. 596/8.

153 Akgündüz, Vakıf Müessesesi, s. 215-216.

154 Jon E Mandaville, “Faizli Dindarlık: Osmanlı İmparatorluğunda Para Vakfı Tartışması”, (çev: Fethi Gedikli), Türkiye Günlüğü, Yaz

bir uygulama olduğunu düşündüğü para vakıfla-rının ne zaman ve nasıl ortaya çıktığı konusunda tatmin edici bir veri bulunmamasına rağmen155 ilk para vakıflarına II. Murad (1421-1451) ve Fatih (II.

Mehmed) (1451-1481) devirlerinde rastlandığı bi-linmektedir. Bunların ilki, Evâhir-i Cumâdize’l-ûlâ 826 (2-11 Mayıs 1423) tarihinde Edirne’nin Keni-se/Kilise Cami Mahallesi’nden Yağcı Hacı Musli-huddin’in kurduğu vakıftır. Yağcı Hacı Muslihud-din, Ağaçpazarı’ndaki dükkanları ile 10.000 akçe nakit parasını vakfetmiştir. Bu paranın onu on bir hesabı üzere (%10) kâra verilmesi istenmiş, elde edilen gelirden Kenise/Kilise Cami’nde üç kişinin günde birer akçe yevmiye ile Kur’an-ı Kerim’den birer cüz okumaları istenmiştir156. Ayrıca Fatih Sul-tan Mehmed, Yeniçeri Ocağı’nın ihtiyacı olan etle-rin zamanla oluşacak fiyat artışını karşılamak üzere 24.000 altın vakfetmiştir. Bu vakıf bir padişah tara-fından kurulan ilk para vakfı kabul edilmektedir157 . Yine İstanbul’un et ihtiyacı için Kanuni Sultan Sü-leyman (1520-1566), kendisinden önce bu iş için tesis edilen vakıfları bir araya getirerek 698.000 akçelik bir vakıf kurmuştur. Bu paranın gelirinin de İstanbul kasaplarına sermaye olarak verilmesi istenmiştir158. Ö. Lütfi Barkan ve E. Hakkı Ayver-di’nin tespitlerine göre, Fatih’ten itibaren, 1456-1551 yılları arasında İstanbul’da kurulmuş olan 2.517 vakıftan 1.161’i para vakfıdır. Bu para vakıf-larının da %56’sı, 1520-1546 yılları arasında (653 adet) kurulmuştur159 .

Osmanlılarda para vakıflarının meşruiyetini

1998/51, s.128-129.

155 Tahsin Özcan, Osmanlı Para Vakıfları, Kanûnî Dönemi Üsküdar Örneği, Ankara 2003, s. 10.

156 Mandaville, “Faizli Dindarlık”, s. 130,

157 Neşet Çağatay, “Osmanlı İmparatorluğunda Riba-Faiz Konusu Para Vakıfları ve Bankacılık”, VD, 1971/ IX, s. 48.

158 Hamdi Döndüren, “Osmanlı Tarihinde Bazı Faizsiz Kredi Uy-gulamaları ve Modern Türkiye’de Faizsiz Bankacılık Tecrübesi”, Uludağ Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, 17/1, 2008 s. 4.

159 Ömer Lütfü Barkan, Ekrem Hakkı Ayverdi, İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri 953 1546 Tarihli, İstanbul1970, s. XXX

ilk defa kabul edip uygulanmasına cevaz veren 15. yüzyıl Osmanlı ulemasından Molla Hüsrev ve öğrencisi Ahizâde Yusuf İbn Cüneyd’dir160. Ay-rıca para vakıfları ile ilgili ilk müstakil çalışma şeyhülislam İbn Kemal’e (öl. 940/1534) (Kemal-paşazade) aittir. 1526-1536 yılları arasında şeyhü-lislamlık da yapan İbn Kemal, Risâle fî Cevâzı Vak-fi’d-Derâhim ve’d-Denânîr adı ile bilinen bir risale yazmıştır. Bu risalenin tarihi tam olarak tespit edi-lememiş olsa da diğer ulema arasındaki tartışma-lar ve yazılan risaleler İbn Kemal’in ölümünden sonra gerçekleştiği için, İbn Kemal’in bu konuda öncü olduğu söylenebilir. Nitekim bu risalede İbn Kemal, konuyla ilgili Hanefi ulemasına ait leh ve aleyhteki görüşleri değerlendirilerek sonuçta para vakıflarının cevazına hükmetmiştir161 .

İslâm hukukuna dair kitaplarda küçük bir hu-kukî mesele olan para vakıfları, Osmanlı Devle-ti’nde uygulamada önem kazanmasıyla, Osmanlı hukukçuları ve şeyhülislâmları arasında uzun süre münakaşa konusu olmuştur162 .

Para vakıfları ile ilgili tartışma İbni Kemal’in vefatından yaklaşık 10 yıl sonra Anadolu Kazas-keri Çivi-zade Muhyiddin Mehmed Efendi (öl.

954/1547) ile Rumeli Kazaskeri Ebussuûd Efen-di (öl. 982/1574) arasında yaşanmıştır. Ebussuûd Efendi Risâle fi Vakfi’l-Menkûl adını taşıyan risale kaleme alarak İbni Kemal’in görüşünü devam et-tirmiştir. Ancak Çivi-zade, para vakfının cevazının zayıf görüşe dayandığını, tescilinin mümkün olma-dığını ve mütevelliler tarafından muamele-i şer’iy-ye işlemi yapılmaması nedeniyle ribaya düşüldüğü gibi gerekçelerle karşı çıkmıştır. Nitekim Rumeli kazaskeri bulunduğu esnada bu görüşlerini Kanuni Sultan Süleyman’a iletmesi üzerine padişah da onun

160 İsmail Kurt, Para Vakıfları Nazariyat ve Tatbikat, İstanbul 1996, s . 22 .

161 Özcan, Osmanlı Para Vakıfları, s. 32-33.

162 Kurt, Para Vakıfları Nazariyat, s.10-21; Colin Imber, Şeriattan Kanuna Ebussuud ve Osmanlı’da İslâmî Hukuku, İstanbul 2004, s . 155 .

görüşlerini benimsemiş, 1538 yılında bir emr-i şerif düzenleyerek hayır sahipleri para vakfetmekten, ka-dılar da bu nevi vakıfları tescilden menedilmiştir163 . Çivi-zade’nin fetvası ile yaklaşık 10 yıl, Osmanlı Devleti’nde para vakıfları yasaklanmıştır164 .

Çivi-zade’nin görüşüne en önemli muhalefet, Sofyalı Bâlî Efendi (öl. 1552)’den gelmiştir. Şeyh Bâlî Efendi Rumeli’de yaygın halde bulunan para vakıflarının, Çivi-zade tarafından yasaklanması üzerine başta Kanuni Sultan Süleyman, Çivi-za-de ve öğrencisi Şah Çelebi’ye ayrı ayrı mektuplar göndermiş ve bu mektuplarda Rumeli’deki hizmet-lerini anlatmış, mubah olan bir şeyi zaruret olma-dıkça yasaklamanın doğru olmadığını belirtmiştir.

Nakit paranın caiz olduğunu, bu vakıfların halka büyük hizmet verdiğini, yasaklanması halinde para vakıflarına dayanan müesseselerin kapanacağını, bundan da en fazla halkın, dinî müesseselerin ve bunlardan geçimini sağlayan kimselerin zarar gö-receğini, toplumun huzuru için bu vakıfların devam etmesi gerektiğini belirten görüşlerini iletmiştir165 .

Çivi-zade’nin fetvası ile para vakıflarına gelen yasak, 1545’te şeyhülislam olan Ebussuûd Efen-di’nin girişimi ile 1548’de yine bir fermanla kal-dırılmıştır. Ancak İmam Birgivî (öl. 1573), 1572 yılında Ebussuûd Efendi’nin fetvasına karşı es-Sey-fü’s-Sarim fi-‘Adem-i Cevâz-ı Vakfi’l-Menkûlî ve’d-Derâhîm, isimli bir risale kaleme almıştır. Bu risa-lede, para vakıflarının uygulamasına cevaz veren Ebussuûd Efendi oldukça sert bir şekilde eleşti-rilmiştir. Bu risaleden başka “İkâzu’n-Nâimin ve İfhâmu’l-Kâsirîn” isimli bir diğer risalesinde de para vakıflarının kurulmasına karşı çıkan İmam Birgivi, bunu para vakıflarının fakihler nezdinde helal olmamasına bağlamıştır. Ayrıca İmam

Zü-163 Özcan, Osmanlı Para Vakıfları, s. 109

164 Kurt, Para Vakıfları Nazariyat, s. 16; Özcan, Osmanlı Para Va-kıfları, s. 36-38.

165 Kurt, Para Vakıfları Nazariyat, s. 15; Özcan, Osmanlı Para Va-kıfları, s. 38-44.

fer’e atfedilen görüşün zayıf olduğunu savunan İmam Birgivî, Ebu Hanife ve İmam Züfer’e göre vakfın helal olmasının koşulunun vasiyete bağlı olması gerektiğini anlatmıştır166 .

Genel olarak Osmanlı Devleti’nde para vakıf-ları üzerinde ulemanın tartışmasına bakıldığında, para vakıfları konusunda olumlu fikir beyan eden-lerin üzerinde durduğu mevzunun toplumsal ihti-yaçlar ve yıllardır süregelen uygulamalar olduğu görülmektedir. Bu ulema para vakıflarındaki geliri de faiz olarak nitelemekten kaçınmış ve rıbh teri-mini kullanmıştır167. Bununla birlikte, uygulamada İbn Kemal’le başlayan ve Ebussuûd Efendi ile de-vam eden çizgi etkili olmuş ve para vakıfları meşru kabul edilerek vakıf sistemi içindeki varlığını da güçlendirerek devam ettirmiştir.

Para vakıflarında ana para, şu yöntemlerden biri veya birkaçı ile işletilmektedir. Bunlar; karz-ı ha-sen (ödünç verme), mudârebe (emek-sermaye or-taklığı yoluyla işletme), müşâreke (sermaye ortak-lığı), murâbaha (malı peşin fiyatla satın alıp yıllık belli kârla alıcıya devretme), bidâ’a (vakıf parayı Allah rızası için meccanen işletip kârın ve anapara-nın tamamını vakfa verme), veya bey’ bi’l-vefâ’dır (mülkiyeti muhafaza kayıtlı geçici satış)168 .

Para vakıfları yaygın geleneğe göre, mütevelli eliyle, “…onu on bir buçuk…” (%15) nispetin-de bir gelir karşılığında ihtiyaç sahiplerine kre-di olarak verilmek suretiyle işletilmişlerkre-dir. Bu durum vakfiyelerde, “rehn-i kavî ve kefîl-i melî veya ikisinden biri ile onu on bir buçuk hesabı ile mu’âmele-i şer‘iyye veya murâbaha-i mer‘iyye ile bâ-yedd-i mütevelli beher sene ‘alâ-vechi’l-helâl istirbâh ve istiğlâl oluna” şeklinde geçmektedir.

166 Mehmet Şimşek, “Osmanlı Cemiyetinde Para Vakıfları Üzerin-de Münakaşalar”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 27/1, Ankara 1986, s. 215.

167 Mehmet Bulut, Cem Korkut, “Finansal İstikrar ve Para Vakıf-ları Etkisi: Rumeli Para VakıfVakıf-ları Örnekleri”, İslam Ekonomisi ve Finansı Dergisi, 2016/1, s. 61.

168 Döndüren, “Faizsiz Bankacılık”, s. 6.

Hemen bütün para vakıflarının vakfiyelerinde ge-çen bu hukuki hüküm biraz açıklanacak olursa;

rehn-i kavî, borcu karşılayabilecek bir rehin, te-minat; kefîl-i melî, borçlu borcu ödeyemediği za-man borcu ödeyecek kadar zengin olan kefil; onu on bir buçuk hesabı, %15 kâr veya ribh; istirbâh, kâr getirmek için paranın işletmeye verilmesi;

istiğlâl, gelir getirme; işletme tarzına da “mu’â-mele-i şer’iyye veya murâbaha-i mer‘iyye” veya sadece mu’âmele veya murâbaha denilir. Mu’â-mele-i şer‘iyye, vakıf paralarının işletme usulünün İslam hukukundaki “bey‘ü’l-ine” denilen satım akdi esas alınarak geliştirilmiş bir usuldür169 .

“Murâbahâ-i mer’iyye” ise, ticaret muamelesin-de uyulması gereken veya muamelesin-devletin belirlediği kâr haddi için kullanılmıştır.

Vakıf paralar Osmanlı iktisadî hayatında önem-li bir kredi ve finans kaynağı olmuştur. Bu paralar-dan elde edilen kazanç, vakıf kurucularının belirle-dikleri hayır işlerine harcandığı gibi, çeşitli kamu hizmetlerinin yerine getirilmesini de sağlamıştır.

Mu’âmele-i şer‘iyye konusundaki en önemli sınır-lama muamele oranları üzerinde olmuştur. Değişik tarihlerde farklı oranların tespit edildiği görülmek-le birlikte, daha çok onu on bir (%10) oranı igörülmek-le muamele olunması fermanlara konu olmuş, fazlası yasaklanmıştır. Ebussuûd Efendi’nin bir fetvasında da 1536 yılı sonlarında, kadıların muamele işlem-lerinde onu on bir buçuktan (%15) fazlaya hükmet-memeleri istenmiştir170. Vakıf paraların muamele oranı, zaman içinde çeşitli farklılıklar göstermiş ve

%10 ilâ %20 arasında değişmiş; ancak genelde bu oran ona on bir ya da ona on bir buçuk (%10-15) olarak gerçekleşmiştir.

Para vakıfları kuruluş amaçları açısından

değer-169 Buna göre, bir malın veresiye olarak satılıp, alıcıya teslim edil-dikten sonra, yine alıcıdan peşin, ama daha az bir bedelle satın alın-masıdır. Bu uygulama ile kişi veresiye alıp, peşin satarak ödünç para bulmak ve para sahibine de bir miktar para kazandırmaktadır, Akgündüz, Vakıf Müessesesi, s. 1996.

170 Özcan, Osmanlı Para Vakıfları, s. 59.

lendirildiğinde çok geniş bir faaliyet alanı ortaya çıkmaktadır. Prensip olarak şunu söylemek müm-kündür. Para vakıfları vakıf müessesesinin bir şu-besi olarak başta dinî kurumlar olmak üzere eğitim ve sağlık kurumlarının finansmanı ile her türlü ba-yındırlık faaliyetinin yürütülmesinde etkin bir rol oynamışlardır. Yine bu kurumlar hayır yapmak is-teyen ancak yeterli malî gücü olmayan, ya da malî gücü yeterli olmakla birlikte vâkıf olma yeterliliği-ne sahip kişilerin de hayır yapmalarına imkân tanı-mıştır. Bir de para vakıflarının, ihtiyaç sahiplerini daha yüksek faiz oranlarıyla tefecilik yapanların elinden kurtarma ve onlara uygun şartlarda kredi sağlama gayesine yönelik kurumlar olduğu söyle-nebilir.

Osmanlı döneminde Konya’da 367 adet para vakfı kurulmuştur. Bunların en erken tarihlisi 8-16 Aralık 1563’te Mustafa bin Salih’in dört altın vakfederek kurduğu vakıftır171. Mustafa, altınının mu‘âmele-i şer‘iye olunup elde edilen geliri Tavuk Mescidinde kim imam olursa ona verilmesini is-temiştir. Konya ve çevresinde en son vakıf ise, 24 Ağustos 1923’te Sırçalı Mahallesi’nden Gedik-za-de Mustafa Ağa bin İsmail’in kurduğu 3000 ku-ruşluk vakıftır172. Mustafa Ağa, adı geçen miktarın

%15 ile mu‘âmele-i şer‘iye olunmasını, elde edi-len gelirin üç hisseye ayırılıp, birini Çaldere Köyü Camii’nin tamirine, bir diğer hisseyi imamına, bir diğerini ise hatibine verilmesini şart koşmuştur.

Para vakfı kuran 367 hayır sahibinden 354’ü sadece para vakfederken, 11’i para birlikte dükkân, mağaza, han, hamam gibi gelir getiren gayrimen-kullerde vakfetmişlerdir. İki vâkıf ise para ile kitap vakfetmiştir. Ayrıca Tablo 7’de görüldüğü üzere bu vakıfların %39,5’i Konya merkez ve merkeze bağlı mahalle ve köylerde kurulmuştur (145 adet).

Bunu 35 adetle Kadınhanı, 30 adetle Cihanbeyli, 27 adetle Bozkır, 26 adetle Akşehir, 24 adetle Ilgın,

171 KŞS 1/162.

172 VGMA VD, nr. 2178/244.

23 adetle Ereğli, 20 adetle Karapınar, 14’er adetle Beyşehir ve Çumra, altı adetle Seydişehir, iki adet-le Doğanhisar ve bir adetadet-le Hadim takip etmiştir.

Tablo 7: Para vakıflarının yerleşim yerlerine göre adet ve yüzde dağılımı

No Yerleşim yeri Adedi Yüzde %

1 Konya-Merkez 99 27

2 Konya Merkez köyler 46 12,5

3 Kadınhanı 35 9,5

4 Cihanbeyli 30 8,2

5 Bozkır 27 7,5

6 Akşehir 26 7,1

7 Ilgın 24 6,5

8 Ereğli 23 6,2

9 Karapınar 20 5,5

10 Beyşehir 14 3,8

11 Çumra 14 3,8

12 Seydişehir 6 1,7

13 Doğanhisar 2 0,5

14 Hadim 1 0,2

Toplam 367 100

Çalışma 1468-1923 yılları arasını ihtiva eden uzun bir zaman dilimini içerdiği için, dönem içe-risinde kullanılan para birimleri de değişmektedir.

15 ve 17. yüzyıllar arasında devletin ilk sikkesi ve gümüş para birimi akçe, altın ve yabancı para birimi olan Hollanda taleriydi. Üzerindeki aslan resminden dolayı bu sikke Osmanlı piyasalarında “esedî guruş”

ya da “aslanlı guruş” olarak anılıyordu. Nitekim bu dönemde 280.400 akçe vakfedilmiştir. En fazla akçe vakfeden Kadınhanı Derbendi ağası olan el-Hac Eyyüb Ağa ibn Abdullah’tır173. Hacı Eyyüb Ağa 121.440 akçe vakfetmiştir. Bunu 90.000 akçe ile Yedilersultan Mahallesi’nden Arık-zade Memi Beg bin Mehmed Çavuş174, onu da 36.000 akçe ile Akşe-hir’den es-Seyyid Dede İbrahim Bey ibn Ali Bey175, 20.000 akçe ile Konya’dan Mustafa bin Mehmed

173 VGMA VD, nr. 740/121.

174 VGMA VD, nr. 2176/96.

175 VGMA VD, nr. 626/2-578.

el-Konevi176, 7.000 akçe ile Fakihdede Mahallesi’n-den sabıkan Konya kadısı olan Mevlânâ Abdülke-rim Efendi ile kardeşleri177, 5.000 akçe ile el-Hac İdris ibn el-Hac İsmail ve 1.000 akçe Emine bint-i Mehmed nam hatun178 izlemiştir. Bu dönemde altın vakfeden tek kişi yukarıda da belirtildiği gibi dört altın vakfeden Mustafa bin Salih’tir. Ayrıca 15 vâkıf da Hollanda parası olan esedî kuruş vakfetmiştir.

18 yüzyıldan itibaren vakfedilen para guruş ve altındır. Nitekim, III. Ahmed döneminden (1703-1730) itibaren Osmanlı Devleti piyasadaki esedî guruşların standartlarını örnek alarak ilk Osmanlı kuruşlarını darp etmeye başladı. Böylece 1 Os-manlı kuruşu = 120 akçe = 40 para üzerinden yeni bir para birimi oluşturuldu. Akçe ve para kuruşun kesirleri olarak kabul edildi179 . Bu dönemde Kon-ya’da para vakfı kuran 299 vâkıf, 636.821 guruş vakfetmiştir. Vakfedilen miktarlara bakıldığında en az 20 kuruş ve en fazla 30. 000 kuruştur. Tablo 8’den de görüleceği üzere en fazla 148 adetle 2000 kuruş vakfedilmiştir. Bunu 28 adetle 3.000 kuruş, 25 adetle 2.500 kuruş, 24 adetle 1.500 kuruş ve 19 adetle 1.000 kuruş izlemektedir.

Para vakfı kuran 46 vâkıf da altın para vakfet-mişlerdir. Ancak bunlardan 38’i tam yüzlük meci-diye altınından 885 adet vakfederken, sekiz vâkıf da 700 adet lira-yı Osmanî vakfetmişlerdir. Meci-diye, Osmanlı Padişahı Abdülmecid’in tahta çıkı-şının altıncı yılı dolayısıyla 1260’ta (1844) onun adına basılan altın ve gümüş paraların genel adıdır.

Bu tabir, daha çok 20 kuruş değerindeki gümüş sik-keleri belirtmek üzere yaygın olarak kullanılmıştır.

Paranın basılma sebebi, Abdülmecid’in cülûsunun ilk yıllarında piyasada bol miktarda değişik türde ve bir kısmı mağşûş (saf ve halis olmayan) sikke-lerin bulunmasıdır. Karışıklığı gidermek için 26

176 VGMA VD, nr. 731/15.

177 VGMA VD, nr. 2181/179.

178 KŞS 11/80.

179 Şevket Pamuk, “Kuruş”, DİA, XXVI, Ankara 2002, s. 458.

Safer 1256’da (29 Nisan 1840) çıkan bir fermanla paraların toplanıp yeni bir paranın basılması karar-laştırıldı. 1844’te çıkarılan Tashîh-i Ayar Fermanı ile sikke konusu düzenlendi ve 1 altın lira = 100 gümüş kuruş esası benimsenerek tekrar çift metal sistemine geçildi. Osmanlı sikkeleri bu ferman-la 100 ve 50 kuruşluk altın, 20, 10 ve 5 kuruşluk

gümüş sikkeler olarak tespit edildi. Öncelikle 22 ayar altından 100 ve ardından 17 Haziran 1844’te 50 kuruşluk altın sikkeler hazırlandı. Fermanda yer almamasına rağmen daha sonra 25 kuruşlukla 2,5 ve 5 liralık altın paralar piyasaya sürüldü. Böylece piyasada tedavül eden altın para çeşidi beşe çıktı180 .

180 Ali Akyıldız, “Para”, DİA, XXXIV, İstanbul 2007, s. 165.

No Akçe Vakıf

No Akçe Vakıf

Belgede KONYA VAKIFLARI (sayfa 41-56)