• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

3.1. Vahiy Kavramı ve Keyfiyeti

“Vahiy” kelimesi sözlükte, işaret, yazı, risâlet (mesaj), ilham, gizli söz ve başkasına bildirdiğin her şey anlamlarına gelmektedir.50 Terim olarak Allah’ın bir emri, bir hükmü veya bir bilgiyi peygamberine gizli olarak bildirmesi demektir.51

Kur’ân-ı Kerîm, Hz. Peygamber’e vahiy yoluyla gönderilmiştir. Bu durumu Cenâb-ı Hak bizzat Kur’ân-ı Kerîm’de bildirmektedir. Hz. Peygamber’e, Kur’ân-ı Kerîm’in vahiy yoluyla geldiğini bildiren ayet-i kerîme aynı zamanda İslâm’ın evrenselliğini de ortaya koymaktadır:

“De ki: Şahitlik bakımından hangi şey daha büyüktür? De ki: Allah, benimle sizin aranızda şahittir. İşte bu Kur’ân bana, onunla sizi ve eriştiği herkesi uyarayım diye vahyolundu. Gerçekten siz mi Allah ile

47 Duhân 44:1-3. Ayrıca Bkz.Bakara 2:185. 48 Kadir 97:1.

49 İbn Kesîr, el-Bidâye, III/4.

50 İbn Manzûr, Cemâlüddîn Ebü’l-Fazl Muhammed b. Mükerrem el-Ensârî el-İfrikî el-Mısrî, Lisânü’l-

‘Arab, Beyrût, 2009, XV/443; Âsım Efendi, Kâmûsu’l-Muhît Tercümesi, İstanbul, 2014, VI/6028;

Zebîdî, Muhammed Murtazâ, Tâcü’l-‘Arûs min Cevâhiri’l-Kâmûs, Beyrût, 2007, XL/78.

beraber başka ilâhlar olduğuna şahitlik ediyorsunuz? De ki: Ben şahitlik etmem. De ki: O, ancak tek bir ilâhtır ve şüphesiz ben sizin Allah’a ortak koştuğunuz şeylerden uzağım.”52

Mekkeli müşrikler Hz. Peygamber’e “Ey Muhammed, söylediklerinle ilgili olarak kimsenin seni tasdik ettiğini görmedik. Yahûdilere ve Hıristiyanlara sorduk. Onlar da seninle ilgili olarak kendi kitaplarında ve dinlerinde herhangi bir bilgi olmadığını söylediler. Bize, senin Allah’ın elçisi olduğuna şahitlik edecek birini göster” demişler ve bunun üzerine yukarıdaki ayet-i kerîme nâzil olmuştur.53

Mekkeli müşriklerin, kendi aralarından Hz. Muhammed (as)’ın seçilerek kendisine vahyedilmesine şaşırmaları54 ve sanki ilk defa bir elçiye vahyediliyormuş gibi durumu tuhaf karşılamaları üzerine Allah Teâlâ, Hz. Peygamber’e vahyetmesinin yeni bir durum olmadığını, kendisinden önceki peygamberlere de vahyettiğini aşağıdaki ayet-i kerîmeyle bildirmektedir:

“Biz Nûh’a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. İbrahim’e, İsmail’e, İshâk’a, Yakub’a, torunlarına, İsa’ya, Eyyüb’e, Yûnus’a, Hârûn’a ve Süleyman’a da vahyetmiştik. Dâvûd’a da Zebûr vermiştik.”55

Ayet-i kerîmede Hz. Peygamber’in şahsında Ehl-i Kitâb’a, Hz. Muhammed (as)’ın da diğer peygamberler gibi bir peygamber olduğu, O’na gelen Kur’ân’ın da diğer peygamberlere gelen Tevrat, Zebûr, İncil gibi ilâhî bir kitap olduğu ve Hz. Peygamber’in de diğer peygamberler gibi müjdelerle ve uyarılarla gönderildiği bildirilmektedir.56

Allah ile peygamberleri arasında iletişimin nasıl gerçekleştiğini bildiren şu ayet-i kerîme vahyin geliş şekli hakkında bilgi vermektedir ki ayet-i kerîmede Allah’ın

52 En’âm 6:19. Ayrıca Bkz.Yûnus 10:15.

53 el-Vâhidî, Ebu’l Hasen Ali b. Ahmed, Esbâbü Nüzûli’l-Kur’ân, Riyâd, 2005, 367- 368. 54 Bkz.Kâf 50:1-2.

55 Nisâ 4:163.

peygamberlerine vahyi şu üç şekilden biriyle gönderdiği belirtilmektedir: Ya vasıtasız bir şekilde peygamberin kalbine doğması veya Allah’ın peygamberiyle perde ardından konuşması yahut da melek vasıtasıyla peygamberine vahiy göndermesi şeklindedir:

“Allah, bir insanla ancak vahiy yoluyla yahut perde arkasından konuşur. Yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder. Şüphesiz O yücedir, hüküm ve hikmet sahibidir.”57

Vahyin kaynağını ve Hz. Peygamber’in Allah Teâlâ katındaki üstün mertebesini canlı bir tasvirle ortaya koyan aşağıdaki ayet-i kerîmelerde Hz. Peygamber ve Kur’ân-ı Kerîm hakkındaki asılsız isnatlar kesin bir dille reddedilmekte, Hz. Peygamber’in yolunu şaşırmış bir insan olmadığı ve kişisel arzularıyla da hareket etmediği belirtilmektedir. Bu özlü anlatımla Hz. Peygamber’in içten veya dıştan gelebilecek olumsuz etkilere karşı ilâhî koruma altında bulunduğu gerçeği pekiştirilmektedir. Ayrıca ayet-i kerîmede Hz. Peygamber için “Arkadaşınız” ifadesinin kullanılması muhatapların Hz. Peygamber’i yakından tanıdıklarını hatırlatması açısından da oldukça mânidardır.58

“Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız (Muhammed haktan) sapmadı ve azmadı. O, nefis arzusu ile konuşmaz. (Size okuduğu) Kur’ân ancak kendisine bildirilen bir vahiydir. (Kur’ân’ı) O’na, üstün güçlere sahip, muhteşem görünümlü (Cebrâil) öğretti. O, en yüksek ufukta bulunuyorken (aslî suretine girip) doğruldu. Sonra (O’na) yaklaştı, derken sarkıp daha da yakın oldu. (Peygambere olan mesafesi) iki yay aralığı kadar yahut daha az oldu. Böylece Allah kuluna vahyedeceğini vahyetti. Kalp, (gözün) gördüğünü yalanlamadı. (Şimdi siz) gördüğü şey hakkında O’nunla tartışıyor musunuz?”59

57 Şûrâ 42:51. (Ayet-i kerîmede vahyin geliş şekillerinden 3 tanesi zikredilmiştir. Ayet-i kerîmede

zikredilen vahyin geliş şekillerine ilave olarak hadis-i şeriflerde de sâdık rüya şeklinde gelen vahiy, çan sesini andıran şekilde gelen vahiy ve Cebrâil’in insan şeklinde getirdiği vahiy olmak üzere 3 ayrı vahiy geliş şekli hakkında daha bilgi verilmektedir. Bkz: Buhârî, Bed’ü’l-Vahiy, 2, 3.)

58 Kur’ân Yolu Türkçe Meâl ve Tefsir, V/157. 59 Necm 53:1-12.

Vahyin ilk gelmeye başladığı dönemlerde Hz. Peygamber Cebrâil’den aldığı vahyi ezberlemek ve O’nunla birlikte okumak için acele etmiştir. Bunun üzerine Allah Teâlâ, O’nun kendisine nâzil olan vahyi dinlemesini ve vahiy bitene kadar beklemesini emretmiş, vahyi O’nun kalbinde toplamayı, okunuşunu ve tebliğini kolaylaştırmayı ve vahiyden kastedilen manaya kendisini vâkıf kılacağını tekeffül etmiş ve bu sebeple şöyle buyurmuştur:60

“Gerçek hükümdar olan Allah yücedir. Sana vahyedilmesi tamamlanmadan önce Kur’ân’ı okumakta acele etme. Rabbim ilmimi arttır de.”61

Hz. Peygamber’e vahiy geldiği zaman Hz. Peygamber’in bundan sıkıntı duyması ve vahyi alırken unutmamak için dudaklarını hareket ettirmesi üzerine Cenâb-ı Hak şu ayet-i kerîmeleri indirmiştir:62

“(Ey Muhammed) O’nu (vahyi) çarçabuk almak için dilini kımıldatma. Şüphesiz onu toplamak ve okumak bize aittir. O halde, biz onu okuduğumuz zaman, onun okunuşuna uy. Sonra onu açıklamak da bize aittir.”63

Bu ayet-i kerîmelerin nüzûlünden sonra Hz. Peygamber rahatlamıştır.64 Ayet-i kerîmelerde vahyin korunmasının Allah’ın sorumluluğunda olduğu beyan edilerek Hz. Peygamber’in bu hususta kaygılanmaması istenmektedir.

Kur’ân-ı Kerîm’in kendisi mucize olduğu gibi her kelimesinin Hz. Peygamber’e ezberletilmesi de bir mucizedir. Hz. Peygamber’in, kendisine gelen vahiydeki bir kelimeyi unutarak aynı anlama gelen farklı bir kelime dahi söylemesi

60 İbn Kesîr, el-Bidâye, III/23. 61 Tâhâ 20:114.

62 Buhârî, Bed’ü’l-Vahiy 4; el-Âlûsî, Şehâbeddin Mahmûd, Rûhu’l-Meânî fî Tefsîri’l-Kur’âni’l-Azîm

ve’s-Seb’i’l-Mesânî, Beyrût, thz, XXIX/141.

63 Kıyâme 75:16-19.

mümkün değildir.65 Bu durumu ifade eden şu ayet-i kerîmeyle vahyin koruma altına alındığı açık ve net bir şekilde ifade edilmektedir:

“Sana Kur’ân’ı okutacağız ve sen onu unutmayacaksın. Ancak Allah’ın dilediği başka. Şüphesiz O, açık olanı da bilir, gizliyi de.”66

Hz. Peygamber’in Cebrâil’e “Seni, bizi daha çok ziyaret etmekten alıkoyan nedir?” diye sorması üzerine nâzil olan ayet-i kerîme şöyledir:67

“(Cebrâil şöyle dedi) Biz ancak Rabbinin emriyle ineriz. Önümüzdekiler, arkamızdakiler ve bunlar arasındakiler hep O’nundur. Rabbin unutkan değildir.”68

Ayet-i kerîmeden anlaşıldığına göre; vahyin belli bir süre inmemesinin sebebi bu hususta emrin verilmemiş olmasıdır ki bu durum da Allah’ın bir hikmeti gereğidir. Yoksa kâfirlerin iddia ettikleri gibi Allah’ın, Hz. Peygamber’i terk etmesi ya da unutması sebebiyle değildir.