• Sonuç bulunamadı

Abdullah b Übey’in Ölümü ve Münâfıkların Sonu

I. BÖLÜM

4.7. Abdullah b Übey’in Ölümü ve Münâfıkların Sonu

Münâfıkların başı olan Abdullah b. Übey 9/631 tarihinde ölmüştür.589Abdullah b. Übey öldüğü zaman Hz. Peygamber O’nun cenaze namazını kılmak üzere davet edilmiş Hz. Peygamber de davete icabet etmiştir. Hz. Ömer “Ya Rasûlallah Allah’ın düşmanı olan Abdullah’a mı namaz kılıyorsun” diyerek O’nun yaptıklarını saymış ancak Hz. Peygamber tebessüm etmiştir. Nihayet Hz. Ömer sözlerini tekrarladığı zaman Hz. Peygamber bu hususta muhayyer bırakıldığını ve bunu seçtiğini söylemiştir. Bu durumu ifade eden ayet-i kerîme şöyledir:590

“Onlar için ister bağışlanma dile, ister dileme (fark etmez) Onlar için yetmiş kez bağışlanma dilesen de Allah onları asla affetmeyecektir. Bu, onların Allah ve Rasûlünü inkâr etmiş olmaları sebebiyledir. Allah fâsık topluluğu doğru yola iletmez.”591

Ayet-i kerîmede Hz. Peygamber’in istiğfarının onlara fayda vermeyeceği sebebiyle beraber zikredilmiştir. Allah Teâlâ Hz. Peygamber’e münâfıkların mağfiret istenmeye lâyık olmadıklarını, Hz. Peygamber’in onlar için yetmiş defa mağfiret dilese bile onları bağışlamayacağını haber vermektedir. Buradaki yetmiş sayısının, onlara mağfiret dilemeyi sonlandırmak için zikredildiği de söylenmiştir. Zira Araplarda yetmiş sayısı mübalağa için kullanılmaktadır. Bu sayı tahdîd ve fazlasını bu hükmün dışında bırakmak için zikredilmemiştir.592

Hz. Peygamber Abdullah b. Übey’in cenaze namazını kılmış, cenazesiyle birlikte yürümüş ve defin işi bitene kadar kabrinin başında durmuştur. Hz. Ömer bu

589 İbn Kesîr, el-Bidâye, V/39-40.

590 İbn İshâk, es-Sîra, II/302; İbn Hişâm, es-Sîra, II/552; İbn Hanbel, el-Müsned, I/254-255; Buhârî,

Tefsîru’l-Kur’ân, 9/12; Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân, 10.

591 Tevbe 9:80.

durum karşısında kendisine ve Hz. Peygamber’e karşı cüretine hayret ettiğini ifade eder. Sonrasında Allah Teâlâ şu ayet-i kerîmeyi indirmiştir:593

“Onlardan ölen hiçbirine asla namaz kılma ve kabrinin başında durma. Çünkü onlar Allah’ı ve Rasûlünü inkâr ettiler ve fasık olarak öldüler.”594

Ayet-i kerîmede Hz. Peygamber’den münâfıklara karşı açık bir tavır konması

istenmiştir. Bundan sonra Hz. Peygamber vefât edene kadar hiçbir münâfığın namazını kıldırmamıştır.595

Münâfıkların başı olan Abdullah b. Übey öldüğünde oğlunun onun cenazesiyle ilgilenmesini istemesi üzerine Hz. Peygamber’in sergilemiş olduğu tavır Hz. Peygamber’in ancak âlemlere rahmet olarak gönderilmiş 596 olmasıyla izah edilebilecek bir hoşgörü ve zarafet içermektedir. 597

5.Medine Dönemi Ayetlerinin Değerlendirilmesi

Medine döneminde müşriklerle ilişkiler incelendiğinde müşriklerin, Medine’ye hicretlerinden sonra da Müslümanların peşlerini bırakmadıkları ve ilk olarak Bedir Gazvesi’yle başlayan Müslümanların savunma savaşlarının Hendek Gazvesi’yle son bulduğu görülmektedir.

Kur’ân-ı Kerîm’de Bedir, Uhud, Hendek gazveleriyle ilgili olarak oldukça ayrıntılar içeren ayetlerin mevcut olduğu görülmektedir. Özellikle Bedir Gazvesi’nde inananların ilâhî yardımla desteklendikleri, meleklerin bu gazveye iştirak ettikleri açık ve net bir biçimde ifade edilmektedir. Bedir Gazvesi’nin ilk gazve olması münasebetiyle de elde edilen ganimetler ve ganimetlerin paylaştırılması hususu nâzil olan ayetlerle açıklığa kavuşturulmuştur.

593 İbn İshâk, es-Sîra, II/302; İbn Hişâm, es-Sîra, II/552; İbn Mâce, Cenâiz, 31; Nesâî, Cenâiz, 40; İbn

Hanbel, el-Müsned, I/255.

594 Tevbe 9:84.

595 İbn Hanbel, el-Müsned, I/255. 596 Bkz.Enbiyâ 21:107.

Gerek Uhud Gazvesi’yle ilgili olarak gerekse Hendek Gazvesi’yle ilgili olarak nâzil olan ayet-i kerîmelerle savaş sahneleri canlı tasvirler şeklinde gözler önüne serilmektedir. Bu gazvelerde Allah’ın yardımıyla Müslümanların zafer kazandığı yine ayet-i kerîmelerde bildirilmektedir.

Hudeybiye dönüşü fetih müjdesi verilmesi Kur’ân’ın mucize oluşunu göstermektedir. Zira ileriye yönelik haber vermektedir. Fetihten maksat Hudeybiye olmakla birlikte diğer fetihlerin de önünü açması ve fetihler zincirinin ilk halkası olması açısından önem arz etmektedir. Hudeybiye’de Mekkeli müşriklerle imzalanan antlaşmanın herkesi üzdüğü bir zamanda nâzil olmasıyla Allah Teâlâ hem müminlere müjde vermiş hem de onları en ümitsiz oldukları bir vakitte teselli etmiştir.

Ehl-i Kitab ile ilgili olarak genel bilgiler ışığında onlar hakkında doyurucu bilgiler yer almaktadır. Özellikle Yahûdilerin gerçeği bildikleri Hz. Peygamber’i çok iyi bildiklerini ifade eden ayetler yer almaktadır. Müşriklerin ve Yahûdilerin inananlara karşı düşmanlıkta had safhada oldukları bildirilerek inananlar uyarılmaktadır.

Hudeybiye Antlaşması ile Müslümanları siyâsî olarak tanımak durumunda kalan müşrikler Mekke’nin fethinde teslim olmak durumunda kalmışlar ama yine de Mekke fethinden sonra bir hamleyle müslümanları yok etmeyi düşünmüşler ve Huneyn savaşıyla tekrar Müslümanlarla karşı karşıya gelmişlerdir. Her ne kadar Müslümanlar sayılarının çokluğuna güvenip gururlanarak bir ders almış olsalar da Allah’ın yardımıyla zafer İslâmın olmuştur.

Ehl-i Kitâb ile ilişkilere bakıldığında Yahûdilerle ciddi mücadelelerin olduğu görülmektedir. Özellikle 3 Yahûdi kabilesiyle de mücadele edilmiş ve her bir kabile Medine’den sürülmüştür. Ancak sürülen Yahûdi kabileleri Hayber’de toplanmışlar ve en nihayet Hayber de fethedilerek Yahûdiler kontrol altına alınmıştır.

Hıristiyanlarla ilişkilere bakıldığında ise onların Yahûdiler kadar etkin olmadıkları müşahede edilmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’de Hıristiyanlar hakkında genel bilgi veren ayetler yer alırken Mûte seferiyle ilgili ayete rastlanılamamıştır. Necrân

Hıristiyanlarıyla ilgili olarak nâzil olan ayet neticesinde Hıristiyanların lanetleşmeye yaklaşmaması aslında onların Hz. Peygamber’i tamamen inkâr edemeyişlerini göstermektedir.

Münâfıklar Müslümanlar için müşriklerden daha tehlikeli olmuşlardır. Zira müşriklerin düşmanlıkları belliydi. Nitekim haklarında pek çok ayetin nâzil olması da bu durumu teyit etmektedir. Münâfıklar Müslümanları çok üzmüşler ve yormuşlar her fırsatta Müslümanlara kötülük yapmayı bırakmamışlardır. Özellikle Benî Mustalik Gazvesi’ne münâfıklar damgalarını vurmuşlardır ki Münâfikûn Sûresi o zamanda nâzil olmuştur. Yine Hz. Âişe’ye münâfıkların iftira atmaları bu gazve dönüşü olmuştur. Münâfıklar en ağır darbeyi Benî Mustalik gazvesindeki ifk olayı ile vermişlerdir. Hz. Âişe’nin tertemiz olduğu ve münâfıkların iftiracılar oldukları yine nâzil olan ayetlerle bildirilmiştir. Münâfıkların her defasında nâzil olan ayetlerle ifşa edilmelerine ve rezil rüsvay olmalarına rağmen hallerinden vazgeçmemeleri de dikkati mucib bir durumdur.

SONUÇ

Hz. Peygamber yegâne örnek ve rehber olması hasebiyle O’nun hayatı Müslümanlar nezdinde büyük bir önem arz etmektedir. Bu meyanda Hz. Muhammed (as)’ın peygamber olmasından itibaren vefâtına kadar devam eden hayatının öğrenilmesi izaha ihtiyaç duymayacak kadar açıktır. Kaldı ki Müslüman olmayanlar bile Hz. Peygamber’in hayatını incelemişler ve tarihin O’nun gibi bir şahsiyete daha şahitlik etmediğini itiraf etmek durumunda kalmışlardır.

Hz. Peygamber’in hayatını Kur’ân-ı Kerîm ayetlerini esas alarak Mekke Dönemi ve Medine Dönemi olarak incelerken her iki dönemde nâzil olan ayetlerin karakteristik olarak farklılık arz ettiğini görmekteyiz. Mekke döneminde Allah ve âhiret inancının yerleştirilmesi esas alınmış, Hz. Peygamber’in Allah tarafından gönderildiği ve getirmiş olduğu Kur’ân-ı Kerîm’in vahiy olduğu defaatle vurgulanmıştır. Hz. Peygamber’e müşrikler tarafından gösterilmiş olan tepkilere cevap mahiyetinde ayetler nâzil olmuş bu bağlamda Hz. Peygamber’in yalnız bırakılmadığı ve Allah tarafından desteklendiği bildirilmiştir. Hz. Peygamber’e ve iman edenlere müşrikler tarafından yapılan zulümlere sabredilmesi noktasında ayetler nâzil olmuştur. Mekke döneminde nâzil olan ayetler inanç eksenli olması yönüyle öne çıkarken Medine döneminde nâzil olan ayetler ise daha çok İslâm Devleti’nin hukukunu oluşturma noktasında dikkatimizi çekmektedir. Bu dönemde cihâd politikası, ganimetlerin paylaştırılması, müşriklerle, münâfıklarla ve Yahûdilerle ilişkilerin hangi düzeyde nasıl olması gerektiğiyle ilgili olarak ayetlerin nâzil olduğunu görmekteyiz. Bu anlamda İslâm Dini’nin sadece itikat ve ibadete müteallik hükümleri ihtiva etmediğini bunun yanı sıra fert ve toplum düzeni ile ilgili hükümleri de içerdiğini müşahede etmekteyiz.

Araştırmamızda Mekke ve Medine dönemlerinde Hz. Peygamber’in kendisine risâlet görevi verildiğinden itibaren İslâm’ı tebliğ esnasında karşılaştığı durumlar ve bu durumlar karşısında takındığı tutum ve davranışlar ele alınmıştır. Hz. Peygamber’in

Mekke döneminde müşriklere karşı, Medine döneminde ise müşriklerin yanısıra Yahûdilere, Hıristiyanlara ve münâfıklara karşı izlemiş olduğu strateji incelenmiş ve her iki dönemin birbirinden farklı özelliklere sahip olduğu görülmüştür.

Hz. Peygamber Mekke döneminde Mekkeli müşriklerin tavırlarına karşı sabır göstermekle emredilmiş ve onlara karşı tepkisel bir davranış göstermemiştir. Bu durum Mekkeli müşriklerin davete hazırlık sürecinde kendilerine tanınmış bir süre olarak değerlendirilebilir. Nitekim atalarının dinlerine son derece bağlı olan ve çok tanrılı inanışa sahip olan müşriklerin tevhit inancını kabullenmeleri oldukça zor olmuştur.

Hz. Peygamber müşriklerin tevhit inancını yürekten benimsemelerini istemiş dolayısıyla hiçbir zaman onların putlarına el uzatmamış, onların taptıkları putları kırıp yok etme yöntemine başvurmamıştır. Çünkü Hz. Peygamber biliyordu ki Kâbe’deki putları yerle bir etse bile müşriklerin kafalarındaki ve gönüllerindeki put sevgisini ve çok tanrılı inancı yok etmeden çevredeki putları ortadan kaldırmanın bir anlamı olmayacaktı. O yüzden Hz. Peygamber Allah’tan aldığı vahyi yılmadan anlatarak müşriklere sabırla yaklaşmıştır. Hz. Peygamber’in Mekke’yi fethettiğinde Kâbe’deki putları yerle bir etmesi ise 23 yıllık davetinin neticesinde artık beyinlere ve gönüllere nüfuz ettikten sonra gerçekleşmiştir.

Mekkeli müşriklerin Hz. Peygamber’i kabullenmemek için pek çok mazeret öne sürdükleri ayet-i kerîmelerde bildirilmiştir. Müşriklerin öne sürdükleri mazeretler çok canlı bir şekilde ayetlerde yer bulmuş ve gereken cevaplar da yine nâzil olan ayetlerle verilmiştir.

Mekkeli müşriklerin Hz. Peygamber’den idrakleri zorlayacak derecede mucize istemeleri ayetlerde yer almış, ancak mucize istemelerindeki gayelerinin iman etmek olmadığı da yine ayetlerde vurgulanmıştır.

Yaptığımız araştırmada dikkatimizi çeken husus Hz. Peygamber’in en büyük destekçisi olan eşi Hz. Hatice hakkında, müşriklerin Müslümanlara uyguladıkları

boykot hakkında ve Akabe biatları hakkında Kur’ân-ı Kerîm’de ayete rastlayamamış olmamızdır.

Hz. Peygamber’in eşi Hz. Hatice’den sonra diğer en büyük destekçisi olan amcası Ebû Tâlib hakkında nâzil olan ayetlere baktığımızda ise iman olmadıktan sonra kurtuluşun olmayacağının vurgulandığını görmekteyiz.

Hz. Peygamber’in hayatında önemli bir yeri haiz olan Tâif seferi hakkında da ayete rastlanmamıştır. Esasen Tâif seferi Hz. Peygamber’in hayatında çok önemlidir. Zira Tâif halkının karşılaması müspet olsaydı muhtemelen Hz. Peygamber Tâif’e hicret edecek ve İslâm davetinin merkezi de Tâif olacaktı. Ancak onlar bu davetin kıymetini bilememişler ve Hz. Peygamber’e sırtlarını dönmüşlerdir.

Mekkeli müşriklerin kabullenmekte en zorlandıkları hususlardan birisi de âhirete iman olmuştur. Bundan dolayı Kur’ân-ı Kerîm’de öldükten sonra dirilmeye vurgu yapan ayetler oldukça yer bulmuştur.

Mekkeli müşriklerin pek çok şeye rağmen Hz. Peygamber’e ve getirdiği mesaja bu kadar tepki göstermeleri aslında onların bu daveti ne kadar önemsediklerini, Hz. Peygamber’den ve Hz. Peygambere tâbi olanlardan ve bu davetin yayılmasından ne kadar korktuklarını göstermektedir ki duyarsız kalmayışları bunu resmetmektedir.

Kur’ân-ı Kerîm’de Mekkeli müşriklerin zaman zaman çelişkiler yaşadıklarını gözler önüne seren ayetler görülmektedir. Esasen Ehl-i Kitâb için de aynı durumun sözkonusu olduğunu söylenilebilir. Zira ayet-i kerîmelerde onların Hz. Peygamber’i çok iyi tanıdıkları buna rağmen inkâr ettikleri ifade edilmektedir.

Ehl-i Kitâb’a bakıldığında en çok Yahûdilerin Müslümanları uğraştırdıkları dikkati çekmektedir. Esasen bu durum tarih boyunca seyrini hiç değiştirmemiştir.

Hz. Peygamber kendisine inanmayanlara hatta inanmadıkları halde inanmış gibi gözüken münâfıklara bile geniş yüreklilikle muamele ettiği görülmektedir. Münâfıklar, Müslümanlara karşı gerek Mekkeli müşriklerle gerekse Yahûdilerle işbirliği yapmaktan çekinmemişler daha da ileri giderek Hz. Peygamber’in özel

hayatına leke sürmek suretiyle Hz. Peygamber’i ve ailesini halkın nezdinde itibarsızlaştırmak için Hz. Peygamber’in hanımına iftira edecek kadar aşağılık davranışlarda bulunmuşlardır. Ancak Allah Teâlâ’nın inzal buyurduğu ayetlerle Hz. Peygamber’in hanımı Âişe’nin tertemiz olduğu bildirilmiş ve münâfıkların iftiracılar oldukları beyan edilmiştir.

Hz. Peygamber davası uğruna göstermiş olduğu gayret neticesinde Câhiliye dönemini Asr-ı Saadete çevirmiş ve bedevîlikten medenîliğe doğru yol alan örnek bir İslâm toplumu oluşturmuştur. Hz. Peygamber’in davetinin ilk yıllarında fert fert İslâm’a girenler mevcutken hayatının son dönemlerinde artık grup grup insanların bu dine girmesi Hz. Peygamber’in uğruna hiçbir fedakârlığı yapmaktan kaçınmadığı davasının başarıya ulaştığının bir tablosu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Hz. Peygamberin 23 yıllık tebliğ sürecinde karşılaşmış olduğu zorluklar, Mekke döneminde sabrederek, Medine döneminde karşılık vererek Hz. Peygamber’in ve inananların vermiş oldukları mücadele başarıya ulaşmıştır.

Hz. Peygamber’in 14 asır önce getirmiş olduğu davetin yankıları hâlâ devam etmekteyken ve kıyamete kadar da devam edecekken Mekkeli müşriklerin tapmış oldukları putlar yerle bir olup gitmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’in “Hiç şüphesiz siz ve

Allah’tan başka kulluk ettikleriniz cehennem odunusunuz. Siz oraya varacaksınız.”598 ayet-i kerîmesiyle bildirdiği üzere onlar hem kendileri hem de taptıkları putlar cehennem yakıtı olmak suretiyle kendilerine yazık etmişler, Hak olana kulaklarını tıkamak suretiyle dünyalarını ve âhiretlerini kaybetmişlerdir. Hz. Peygamber’in getirmiş olduğu iman ışığı ise günümüze kadar önümüzü aydınlatmış ve kıyamete kadar da aydınlatmaya devam edecektir. Cenâb-ı Hakkın “Allah’ın nurunu ağızlarıyla

söndürmek istiyorlar. Oysa kâfirler hoşlanmasalar da Allah, nurunu tamamlamaktan başka bir şeye razı olmaz.”599 buyruğu böylece kati suretle yerini bulmuştur.

Çalışmamızda Hz. Peygamber’in hayatını bütünüyle inceleme imkânına sahip olunamamış Hz. Peygamber’in hayatı sadece daveti çerçevesinde incelenmiştir.

598 Enbiyâ 21:98. 599 Tevbe 9:32.

Bundan sonra yapılacak çalışmalara ışık tutması açısından Mekke ve Medine dönemlerinin ayrı ayrı çalışmalara konu olması, siyer konulu ayetlerin daha geniş bir şekilde incelenmesi, bu bağlamda çalışmaların yapılması ve olaylara farklı bir perspektiften bakılması araştırma sahasına zenginlik katacaktır.

BİBLİYOGRAFYA

Abdürrezzâk, İbn Hemmâm es-San’ânî (211/826), el-Musannef, (I-XII), Beyrût, 1983.

Alper, Hülya, “Münâfık”, DİA, İstanbul, 2006, c.XXXI, s.565-568.

el-Âlûsî, Şehâbeddin Mahmûd (1270/1854), Rûhu’l-Meânî fî Tefsîri’l-

Kur’âni’l-Azîm ve’s-Seb’i’l-Mesânî, (I-XXX), Beyrût, thz.

Apak, Adem, Asabiyet ve Erken Dönem İslâm Siyasî Tarihindeki Etkileri, Düşünce Kitabevi Yayınları, İstanbul, 2004.

………..Ana Hatlarıyla İslâm Tarihi, Ensar Neşriyat, İstanbul, 2015.  ………..“Siyere Kaynaklığı Açısından Kur’ân’ın Değeri ve Önemi”,

İstem, Yıl:8, sayı:16, Konya, 2010, s.9-18.

Âsım Efendi, (1755-1820), Kâmûsu’l-Muhît Tercümesi, (I-VI), Yayına hazırlayanlar: Mustafa Koç, Eyyüp Tanrıverdi, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınları, İstanbul, 2014.

Atçeken, İsmail Hakkı, Hz.Peygamber’in Yahûdilerle Münâsebetleri, Marifet Yayınları, İstanbul, 1996.

Ateş, Ahmed, “Asabiyet”, İA, İstanbul, 1950, Milli Eğitim Basımevi, c.I, s.663-664.

el-Belâzürî, Ahmed b. Yahyâ b. Câbir (279/892), Ensâbü’l-Eşrâf, thk: Süheyl Zekkâr- Riyad Zirikli, (I-XIII), Beyrût, 1996.

……….. Fütûhu’l-Büldân, (I-II), terc: Zâkir Kadirî Ugan, Maârif Basımevi, İstanbul, 1955.

el-Beyhakî, Ebû Bekir Ahmed b. Hüseyin (458/1066), Delâilü’n-Nübüvve ve

Ma’rifetü Ahvâli Sâhibi’ş-Şerîa, (I-VII), Beyrût, 1985.

el-Buhârî, Ebû Abdullah Muhammed b. İsmâîl (256/870), Sahîhu’l-Buhârî, (I- VIII), Çağrı Yayınları, İstanbul, 1981.

el-Bûtî, Said Ramazan (2013), Fıkhu’s-Siyre, trc: Ali Nar- Orhan Aktepe, İstanbul, 1992.

Çağrıcı, Mustafa, “Asabiyet”, DİA, İstanbul, 1991, c.III, s.453-455.Çelebi, İlyas, “Muhammed”, DİA, İstanbul, 2005, c.XXX, s.446-448.

ed-Dârimî, Ebû Muhammed Abdullah b. Abdirrahmân (255/869), es-Sünen, İstanbul, 1981.

Derveze, İzzet, Kur’ân’a Göre Hz.Muhammed’in Hayatı, çev: Mehmet Yolcu, Düşün Yayıncılık, (I-II), İstanbul, 2011.

Ebû Dâvûd, Süleyman b. el-Eş’as b.İshâk es-Sicistânî el-Ezdî (275/889), es-

Sünen, (I-V), İstanbul, 1981.

Ebu’s-Suûd Efendi, (982/1574), Tefsîru Ebi’s-Suûd, İrşâdü’l-akli’s-selîm ilâ

mezâye’l-kitâbi’l-kerîm, (I-IX), Beyrût, thz.

Elmalılı, Muhammed Hamdi Yazır (1942), Hak Dini Kur’ân Dili, (I-X), sadeleştirenler: Prof.Dr.İsmail Karaçam, vd., İstanbul, 2011.

el-Ezrakî, Ebü’l-Velîd Muhammed b. Abdillah b. Ahmed (250/864), Ahbâru

Mekke ve mâ câ’e fîhâ mine’l-âsâr, thk: Rüşdî Sâlih Melhas, 2002.

Fayda, Mustafa, “Siyer ve Megâzî”, DİA, İstanbul, 2009, c.XXXVII, s.319- 324.

……….., “Câhiliye”, DİA, İstanbul, 1993, c.VII, s.17-19.

Gazâlî, Muhammed (1996), Fıkhu’s Sîre, çev: Resul Tosun, İstanbul, 2000.Günel, Fuat, “Hira”, DİA, İstanbul, 1998, c.XVIII, s.121-122.

Hâkim en-Nîsâbûrî, Ebû Abdullah Muhammed (405/1014), el-Müstedrek

ale’s-Sahîhayn, (I-V), Beyrût, 1986.

el-Halebî, Ali b. Burhâniddîn (1044/1635), İnsânu’l-Uyûn fî Sîrati’l-Emîni’l-

Me’mûn, (I-III), Kâhire, thz.

Hamîdullah, Muhammed (2002), İslâm Peygamberi, (I-II), çev: Prof.Dr.Salih Tuğ, İrfan Yayımcılık, İstanbul, 1993.

..., Hz. Peygamber’in Savaşları, çev: Prof. Dr.Salih Tuğ, Yağmur Yayınları, İstanbul, 1991.

Hasan, İbrahim Hasan, Târihu’l-İslâm es-Siyâsî ve’d-Dînî ve’s-Sekafî ve’l-

İctimâî, (c.I-IV), Kâhire, 1964.

el-Heysemî, Nureddîn Ali b. Ebî Bekr (807/1404), Mecmeu’z-Zevâid ve

Menbeu’l- Fevâid, (I-X), Beyrût, 1967.

İbn Abdilber, Ebû Ömer Yûsuf b. Abdillah b. Muhammed (463/1071), el-

İbn Asâkir, Ebu’l-Kâsım Ali b. Hasen b. Hibetullah b. Abdullah (571/1175),

es-Sîratü’n-Nebeviyye, (I-IV), Beyrût, 2001.

İbn Habîb, Ebû Ca’fer Muhammed (245/859), Kitâbü’l-Muhabber, Beyrût, thz.

İbn Hacer el-Askalânî, Şihabüddîn Ebü’l-Fadl (852/1448), el-İsâbe fî

Temyîzi’s-Sahâbe, (I-IV), Beyrût, 1328.

……….., Tehzîbü’t-Tehzîb, (I-XII), Beyrût, 1968.

İbn Hanbel, İmam Ahmed (241/855), el-Müsned, (I-L), Beyrût, 2001.

İbn Hazm, Ebû Muhammed Ali b. Ahmed b. Said b. Hazm (456/1064),

Cevâmiu’s-Sîre, thk: Dr. İhsan Abbas- Dr. Nâsıruddin Esed, Mısır, thz.

İbn Hibbân, Ebû Hâtim Muhammed b. Hibbân el-Büstî (354/965), es-

Sîratü’n-Nebeviyye ve Ahbâru’l-Hulefâ, Beyrût, 1987.

İbn Hişâm, Ebû Muhammed Abdülmelik (218/833), es-Sîratü’n-Nebeviyye, (I-II), Nşr. Mustafa es-Sekkâ vd., Mısır, 1955.

İbn İshâk, Muhammed b. İshâk b. Yesâr (151/768), es-Sîratü’n-Nebeviyye, (I- II), Kâhire, 1998.

İbn Kayyım el-Cevziyye, Şemsüddîn Ebû Abdillah Muhammed b. Bekr (751/1350), Zâdü’l-Meâd fî Hedyi Hayri’l-İbâd, (I-IV), Kâhire, 1928.

İbn Kesîr, Ebu’l-Fidâ İsmâîl (774/1372), el-Bidâye ve’n-Nihâye, (I-XIV), Beyrût, 1966.

……….., Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, (I-VII), Beyrût, 1966.

İbn Kuteybe, Abdullah b. Müslim ed-Dineverî (276/889), el-Maârif, Beyrût, 1970.

İbn Mâce, Ebû Abdillah Muhammed b. Yezîd el-Kazvînî, (275/887), es-

Sünen, (I-II), İstanbul, 1981.

İbn Manzûr, Ebü’l-Fazl Cemâlüddîn Muhammed b. Mükerrem el-Ensârî el- Ifrikî (711/1311), Lisânü’l-‘Arab, (I-XV), Beyrût, 2009.

İbn Sa’d, Muhammed (230/844), et-Tabakâtü’l-Kübrâ, (I-IX), Beyrût, 1958. İbn Seyyidi’n-Nâs, (734/1334), Uyûnü’l-Eser fî Fünûni’l-Meğâzî ve’ş-Şemâil

İbnü’l-Cevzî, Ebu’l-Ferec Abdurrahman, (597/1201), el-Vefâ biahvâli’l-

Mustafa, thk: Mustafa Abdelvahıd, Mısır, 1966.

İbnü’l-Esîr, İzzüddîn Ebu’l-Hasen Ali b. Muhammed (630/1232), el-Kâmil

fi’t-Târîh, (I-XIII), Beyrût, 1965.

……….., Üsdü’l-Ğâbe fî Ma’rifeti’s-Sahâbe, (I-VII), thk: Muhammed İbrahim el-Bennâ vd., Kâhire, 1973.

İbnü’l-Kelbî, (204/819), Kitâbü’l-Esnâm, thk:Üstâz Ahmed Zeki Paşa, terc: Beyza Düşüngen, Putlar Kitabı, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, 1969.

Kândehlevî, Muhammed Yusuf, (1917-1965), Hadislerle Hz. Peygamber ve

Ashabının Yaşadığı Müslümanlık, Mütercimler: Ahmet M.Büyükçınar,

A.Ömer Tekin, Ö.Faruk Harman, (I-V), İstanbul, 1980.

Kapar, Mehmet Ali, Hz. Muhammed’in Müşriklerle Münasebeti, İstanbul, 1987.

……….., “Ebû Leheb”, DİA, İstanbul, 1994, c.X, s.178-179.

el-Kâsımî, Muhammed Cemâleddîn, (1914), Mehâsinü’t-Te’vîl, (I-XVII), Beyrût, 1957.

Kehhâle, Ömer Rızâ, (1987), A’lâmu’n-Nisâ’ fî Âlemeyi’l-Arab ve’l-İslâm, (I- V), Dımaşk, 1959.

Koçyiğit, Talât, “Abdullah b.Übey b.Selûl”, DİA, İstanbul, 1988, c.I, s.139- 140.

Köksal, Mustafa Âsım, (1998), İslâm Tarihi, (I-XVIII), Şâmil Yayınevi, İstanbul, 1987.

………., “Dârül Erkam”, DİA, İstanbul, 1993, c.VIII, s.520-521.Kur’ân-ı Kerîm Meâli, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2013.Kur’ân Yolu Türkçe Meâl ve Tefsir, (I-V), Diyanet İşleri Başkanlığı

Yayınları, Prof. Dr. Hayreddin Karaman, vd., Ankara, 2006.

el-Kurtubî, Ebû Abdillah Muhammed b.Ahmed el-Ensârî el-Kurtubî, (671/1273), el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’ân, (I-XX), Kâhire, 1967.

Kutub, Seyyid (1966), fî Zılâli’l-Kur’ân, Mütercimler: Bekir Karlığa, M. Emin Saraç, İ.Hakkı Şengüler, (I-XVI), Hikmet Yayınevi, İstanbul, 1968.

 el-Makrîzî, Takiyyüddîn Ahmed b. Ali (845/1444), İmtâü’l-Esmâ’ bimâ

linnebiyyi mine’l-Ahvâl ve’l-Emvâl ve’l-Hafedeti ve’l-meta’, thk: Mahmud

Muhammed Şâkir, (I-XV), Beyrût, 1999.

Mâlik, b. Enes, (179/795), el-Muvatta’, Çağrı yayınları, (I-II), İstanbul, 1981.  el-Mes’ûdî, Ebu’l-Hasen Ali b.el-Hüseyin b.Ali el-Mes’ûdî el-Hüzelî

(345/956), Mürûcü’z-Zeheb ve Meâdinü’l-Cevher, (I-II), byy, 1283.

 el-Mevdûdî, Ebu’l-A’lâ (1979), Tefhîmu’l-Kur’ân, (I-VII), terc. Muhammed Han Kayanî, vd., İnsan Yayınları, İstanbul, 1996.

……….., Tarih Boyunca Tevhid Mücadelesi ve Hz.Peygamber’in

Hayatı, (I-III), terc. Ahmed Asrar, İstanbul, 1992.

Muhammed Rıza, Muhammed Rasûlullah, Beyrût, 1975.

 el-Müslim, Ebu’l-Hüseyin Müslim b. el-Haccâc el-Kuşeyrî en-Nîsâbûrî