• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

5.1. Tepkilerin Sebepleri

Hz. Peygamber’in davetine Mekkeli müşriklerin tepki göstermelerinin sebepleri arasında öncelikli olarak İslâm’ın putları ve putperestlik inancını yok sayması gelmektedir. Çünkü Mekkeli müşrikler kendilerine atalarından intikal etmiş olan dinlerine ve geleneklerine bağnazlık derecesinde bağlıydılar. Ayrıca İslâm’ın sınıf farklarını ortadan kaldırması da nüfuzlarını kaybetmek istemeyen müşriklerin bu dine karşı çıkmalarının sebepleri arasında yer almaktadır.

5.1.1.Asabiyet Duygusu

Câhiliye döneminde, aralarında baba tarafından kan bağı bulunan akrabanın oluşturduğu topluluğa “asabe”, bu topluluğun bütün fertlerini birbirine bağlayan ve

101 İbn Sa’d, et-Tabakât, I/200; Müslim, İman, 355; Belâzürî, Ensâbü’l-Eşrâf, I/136; Taberî, Târîhu’l-

Ümem ve’l-Mülûk, II/319; es-Süheylî, Abdurrahman b. Abdillah, Muhtasaru Kitâbi “er-Ravdu’l- Ünüfü’l-Bâsimü fi’s-Sîrati’n-Nebeviyyeti’ş-Şerîfe”, Şam, 2005, s.194-195; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, II/60-

61; İbn Kesîr, el-Bidâye, III/38.

herhangi bir dış tehlikeye karşı koymak veya saldırıda bulunmak söz konusu olduğu zaman bütün topluluk üyelerinin harekete geçmesini sağlayan birlik ve dayanışma ruhuna da “asabiyet” denilmekteydi.103

Mekkeli müşriklerin tebliğe muhalefet etmelerinin en önemli sebeplerinden biri de Kureyş içinde geçmişe dayanan kabile mücadeleleridir. Hâşimoğullarından bir peygamber gelmesiyle onların tekrar eski gücüne ulaşacağını ve kendilerine üstünlük sağlayacağını düşünen diğer kabileler tüm güçleriyle İslâm dinin yayılmasını engellemeye çalışmışlardır.104 Bu dönemde asabiyet mücadelesinin İslâm’a karşı tavır alıştaki boyutunu Ebû Cehil’in şu sözleri açıkça ortaya koymaktadır: “Biz Abdümenafoğulları ile şeref yönünden şimdiye kadar yarıştık. Onlar halka yemek yedirdi, biz de yedirdik. Onlar bağışta bulundular, biz de bulunduk. Onlar arabuluculuk yapıp diyet yüklendiler, biz de yüklendik. Şimdi kulak kulağa (diz dize) giden yarış atı durumuna gelince onlar, bizden kendisine vahiy gelen bir peygamber var, dediler. Biz bunun dengini nerden bulup çıkaracağız. Vallahi hiçbir zaman O’na inanmayız ve O’nu tasdik etmeyiz.”105 Ebû Cehil bu sözlerinde Hz. Peygamber’in gerçek peygamber olup olmadığı hususunu hiç dikkate almamıştır. O’nun olayı değerlendirmesindeki ana eksen asabiyet olmuştur.106

Mekkeli müşriklerin atalarından miras aldıkları geleneklere nasıl sımsıkı bağlı olduklarını gözler önüne seren şu ayet-i kerîme yanlış yolda oldukları bildirilse de aldırış etmediklerini ve atalarının dinlerinden vazgeçmediklerini ifade etmektedir. Ayet-i kerîme Mekkeli müşriklerin taassublarının kendilerini sürükleyeceği âkıbeti dehşetli bir soruyla beyan ederek onları uyarmaktadır:

103Ateş, Ahmed, “Asabiyet”, İA, İstanbul, 1950, Milli Eğitim Basımevi, I/663-664; Çağrıcı, Mustafa,

“Asabiyet”, DİA, İstanbul, 1991, III/453-455.

104 Apak, Adem, Asabiyet ve Erken Dönem İslâm Siyâsî Tarihindeki Etkileri, İstanbul, 2004, s.63. 105 İbn İshâk, es-Sîra, I/260; İbn Hişâm, es-Sîra, I/316; el-Beyhakî, Ebû Bekir Ahmed b. Hüseyin,

Delâilü’n-Nübüvve ve Ma’rifetü Ahvâli Sahibi’ş-Şerîa, Beyrût, 1985, II/206-207; İbn Seyyidi’n-Nâs, Uyûnü’l-Eser fî Fünûni’l-Meğâzî ve’ş-Şemâil ve’s-Siyer, Beyrût, thz.(Dâru’l-Mârife), I/112.

“Kendilerine, Allah’ın indirdiğine uyun denildiği zaman, hayır, biz babalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız, derler. Şeytan, kendilerini cehennem azabına çağırıyor olsa da mı?”107

Mekkeli müşriklerin inatlarından dolayı hakkı kabul etmemek için türlü bahanelerin arkasına saklandıklarını beyan eden şu ayet-i kerîme Mekkeli müşriklerin kendilerine gelen vahyi nasıl inkâr ettiklerini, Hz. Peygamber’e ve Kur’ân-ı Kerîm’e nasıl iftirada bulunduklarını göstermektedir. Kendilerine sunulan nimetleri takdir edemeyen müşrikler kendi mahrumiyetlerini kendi elleriyle hazırlamışlardır:

“Ayetlerimiz apaçık bir şekilde onlara okunduğunda, bu sadece atalarınızın tapmakta olduğu şeylerden sizi alıkoymak isteyen bir adamdır, dediler. Bir de, bu (Kur’ân), uydurulmuş bir yalandır, dediler. Yine hak kendilerine geldiğinde onu inkâr edenler, bu ancak apaçık bir büyüdür, dediler.”108

Müşrikler kendilerini masum gösterme çabası içerisine girmişler ve inanmama sebeplerini Allah’ın iradesine isnat etmişlerdir. Bu durumu tasvir eden şu ayet-i kerîme Mekkeli müşriklerin kendilerinden önceki milletlerden ibret almadıklarını ima etmiş ve Hz. Peygamber’i teselli ederek sona ermiştir:

“Allah’a ortak koşanlar dediler ki: Allah dileseydi ne biz, ne de atalarımız O’ndan başka hiçbir şeye tapmazdık, O’nun emri olmadan hiçbir şeyi de haram kılmazdık. Kendilerinden öncekiler de böyle yapmıştı. Peygamberlere düşen sadece apaçık bir tebliğdir.”109

Bu asabiyet onlarda o kadar güçlüydü ki neredeyse onların dini haline gelmişti. Hatta onlar uyguladıkları âdet ve gelenekleri Allah’ın emirleri olarak görmeye başlamışlardı. Nitekim şu ayet-i kerîme bu durumu açıklamaktadır:

107 Lokmân 31:21. Ayrıca Bkz.Bakara 2:170. 108 Sebe’ 34:43.

“Çirkin bir iş işledikleri vakit, biz atalarımızı bunun üzerinde bulduk, Allah da bize bunu emretti, derler. De ki: Şüphesiz, Allah çirkin işleri emretmez. Siz bilmediğiniz şeyleri Allah’ın üzerine mi atıyorsunuz?”110

Ayet-i kerîmede atalarına uymayı kendilerine şiar edinen Mekkeli müşriklerin kendilerini haklı çıkarmak için Allah’a bilgisizce iftira atmaya kadar ileri gittikleri ifade edilmiş ve bu tavırlarından dolayı da Mekkeli müşrikler kınanmıştır.

5.1.2.Fazilet Mücadelesi

Velîd b. Muğîre’nin “Ben Kureyş’in büyüğü ve efendisi olduğum halde bana değil de Muhammed’e mi ayetler indiriliyor. Sakîflilerin lideri de Ebû Mesûd Amr b. Umeyr Sakafî, Sakif’in efendisi olduğu halde bırakılıp da Muhammed’e mi vahiy gelecek? Biz iki yerin (Mekke ve Tâif) büyükleriyiz” demesi üzerine Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:111

“Bu Kur’ân, iki şehrin birinden bir büyük adama indirilseydi ya dediler. Rabbinin rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar. Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için (çeşitli alanlarda) kimini kimine derece derece üstün kıldık. Rabbinin rahmeti, onların biriktirdikleri (dünyalık) şeylerden daha hayırlıdır.”112

Ayet-i kerîmeler büyüklük taslayan liderlerin Allah’ın elçiliğini Hz. Peygamber’e vermesine öfkelenmelerini nitelemektedir. Çünkü elçilik Mekke’den ya da Tâif’ten birine değil de Hz. Peygamber’e verilmişti. Bu da onları inkâra ve engellemeye sevk etmiştir.113 Bu konuda Cenâb-ı Hak şöyle buyurmaktadır:

110 A’râf 7:28. Ayrıca Bkz.Zuhruf 43:22-23.

111 İbn Hişâm, es-Sîra, I/361; İbn Kesîr, el-Bidâye, III/89. 112 Zuhruf 43:31-32.

“İşte bu, Allah’ın lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, büyük lütuf sahibidir.”114

Yine Allah Teâlâ şu ayet-i kerîmeyi inzal buyurmuştur ki bu ayet-i kerîmenin Velîd b. Muğîre’ye cevap olarak indiği rivayet edilmektedir:115

“Rabbin dilediğini yaratır ve seçer. Onların ise seçim hakkı yoktur. Allah onların ortak koştuklarından uzaktır ve yücedir.”116