• Sonuç bulunamadı

Uzamı OluĢturan Dinamikler

5. Burası/Orası

2.2.2. Uzamı OluĢturan Dinamikler

Gerçeklik daima duyularla, deneyimlerle ve akılla algılanır; diğer bir deyiĢle gerçeklik, anlatının baĢlıca göndergesidir. Gerçekliği referans alan tiyatral anlatı, belli bir zamana, döneme, mevsime ve saate göre kugulanır. Zaman karakterin davranıĢını, konuĢma ve davranıĢ biçimini etkileyen güçtür ve bu zaman dilimi doğal olarak bir mekana koĢulludur. Mekanda yaratılan zaman, bir kiĢi tarafından algılanmalı ve söz konusu kiĢi, o mekan içinde belirli bir zaman dilimi boyunca eyleme geçmelidir. Dolayısıyla yukarıda da değinildiği gibi tiyatral anlatıda uzamın görünür hale gelmesi için dört temel dinamik varlığını dayatır. Bunlar zaman, mekan, karakter ve olay dizisidir.

2.2.2.1. Zaman

Her anlatı zamansal bir dünyanın görünümüdür ve bu dünya, “yeryüzü” adı verilen evrensel mekanın yansımasıdır. Anlatıda geçen olaylar bir ya da birçok mekanı kapsadığı gibi zamansal bir deneyimin aktarımıdır. Zaman önce, sonra,

466 Bkz., ġener, YaĢamın Kırılma Noktasında Dram Sanatı, 67-82 s. 467 Bkz., Kıran-Kıran, a.g.e., 258-262 s.

baĢlangıç, son gibi belirteçlerle kavranan soyut bir kavramdır ve bu soyut varoluĢ, olayların birbirini izlediği sonsuz bir ortam olarak düĢünüldüğünde tiyatroyla iliĢkisi de açığa çıkar. Aristoteles‟in Poetika‟da yer verdiği baĢ-orta-son iliĢkisi, tiyatral anlatıda uzamla zamanın içiçeliğinin göstergesidir. Eylem bu üçlü iliĢkinin taĢıyıcısı olarak hem zamandan etkilenir hem de zamanı etkiler. Örneğin Antigone‟nin yaĢadığı zaman diliminin koĢulları onun cezalandırılmasına sebep olurken, Antigone‟nin eylemi –Kreon‟un koyduğu yasalara karĢı gelip kardeĢini gömmesi- kendi yaĢam “süre”sinin felakete gidiĢini hızlandırır. Dolayısıyla bir oyun metni hangi devirde yazılmıĢ olursa olsun, daima baĢ-orta-son geliĢimi içinde varolur.

Aristoteles‟e göre zaman, içinde olayların geçtiği Ģey‟dir ve olay olmadan zaman olmaz ya da daha doğru bir ifadeyle kavranamaz. Fizik adlı eserinde zamanın nasıl varolduğunu tartıĢan Aristoteles, olaydan söz ederken devinimi dile getirir ve devinimsiz olan maddenin bile zamana dahil olduğunu, akıp giden zamanla değiĢtiğini ileri sürer. Bir oyunda kahramanın değiĢimi de zamanla gerçekleĢir. KiĢi bir Ģeyden bir Ģeye doğru devinirken zaman geçer ve “önce” ile “sonra” ancak uzamsal olarak algılanır468. Uzamsal bir yaĢantı olan anlatıda zaman, ancak ve ancak

anlatısal bir düzleme taĢınırsa gerçek zamana yaklaĢır ve anlatı da zamansal deneyimi gösterdiği ölçüde anlam kazanır469

.

Ġnsanın zamanı algılaması hem kültüreldir hem de kiĢinin bakıĢ açısına göre düzenlenir ve bu düzenleme ya da algılayıĢ üç tür zaman yapısını ortaya çıkarır. Bunlardan birincisi fiziksel zamandır. Benveniste‟ye göre: “dünyanın fiziksel zamanı tek düze, sonsuz, çizgisel, istendiği biçimde bölümlenebilen ve iç dünyasının uyumuna göre ölçtüğü sonsuz değiĢkenlik gösteren bir süredir”470

, yani her birey zamanı kendi bakıĢ açısına ya da duygusal dünyasına göre algılar. Örneğin sevinçliyken zaman çok çabuk geçer fakat üzüntülüyken bir türlü geçmek bilmez. Benveniste‟nin ikinci zaman algısı süredizimsel olarak belirir. “Tüm insan toplulukları süredizimsel zamanı doğa olaylarının yinelenmesine dayanarak bir

468 Bkz., Aristoteles, Fizik, Çev:Saffet Babür, YKY, Ġst., 2001, s.216-283.

469 Bkz., Ricoeur, Zaman-Olay Örgüsü-Üçlü Mimesis Zaman ve Anlatı:bir, 23 s. 470 Benveniste, a.g.e., 130 s.

takvime bağlamıĢlar ya da bölümlemiĢlerdir: gündüz gece dönüĢümü, vb…”471

. Süredizimsel zaman toplumsal bir nitelik kazanmıĢ olan takvim ve saat zamanıdır ve bu ilerleyiĢ değiĢtirilemez. Üçüncü tür zaman ise dilsel zaman472dır. Ġleriye doğru hareket eden süredizimsel zamanda gerçekleĢen olayların, tarihler ve saat yardımıyla anlatılmasına aracılık eden dilsel zamandır. Soyut bir kavram oluĢuyla zaman, ancak dil‟de kavranır, dil‟de algılanır. Zaman deneyimini ancak ve ancak dil‟le ifade edebilen insanoğlu, doğal süreyi anlatabilmek için fiillere baĢvurur. “Dilsel zamanın en temel özelliği, tümcede söz konusu edilen akıĢ anını konuĢucunun, yani tümceyi üretenin, anlatma anına bağlamasıdır”473

. Yani dilsel zaman, söz‟e bağlıdır ve söyleme göre düzenlenir; dolayısıyla anlatısal uzamın zamanı da temelde dilseldir.

Tiyatral anlatı, baĢlangıçtan son‟a doğru giden belli baĢlı olayların süredizimsel bir sıra içinde oluĢmasıdır. Geriye dönüĢler ya da geleceğe gidiĢler üzerine kurulu anlatılarda bile baĢ-orta-son iliĢkisini bulgulamak mümkündür –zira, bir oyun sondan baĢlasa bile, o son, oyunun anlatımı konusunda bir baĢlangıçtır. Dolayısıyla süredizimsel yapıda birinci olay, ikinci olay haline gelir. DönüĢerek geliĢen anlatıda ilk olaylar olmadan ilerleme olamayacağı gibi bir son‟un gelmesi de beklenmemelidir. Tiyatral anlatı genellikle finale “son”a göre düzenlenir. Olay dizisine yön veren final kısmıdır çünkü yazarın mesajı için oluĢturulan ilerleyiĢ finalde tamamlanır. Doğal olarak zamansal bir “süre” de algılanır hale gelir. Üçbirlik yapısının çağlar boyu kural kabul edilmesi, tiyatral anlatıda geçen süreyi sorunsala dönüĢtürmüĢ olsa da, anlatının süresi, aynı zamanda ritmi yani yoğunluk ve devingenliği belirleyen itici güçtür474

. Neden-sonuç bağıyla ilerleyen bir anlatıda zamansal bir düzen vardır fakat gerçek zamanda olduğu gibi katı bir süre algısı yoktur. Tiyatrodan beklenen, anlatı süresinin zamansal bir dizi Ģeklinde ilerlemesi değil, olayların mantıksal bir ilerleyiĢe sahip olmasıdır. Yani zaman atlamalarının olduğu bir oyunda bu geçiĢlerin inandırıcı olması gerekmektedir. Mantıksal dizi, zamansal diziden daha çabuk kavranır, algılanır ve önemsenir475

. 471 Benveniste, y.a.g.e., 131 s. 472 Benveniste, y.a.g.e., 132 s. 473 Kıran-Kıran, a.g.e., 218 s.

474 Bkz., Tuncay, Sahneye Bakmak I, 83-87 s. 475 Bkz., Todorov, Poetikaya GiriĢ, 79 s.

Tiyatral anlatıyı baĢ-orta-son iliĢkisi içinde geçmiĢ-Ģimdi-gelecek yapısına göre kurgulama, olay dizisinin varlığını ortaya koymaktadır ve olay dizisi zamanın uzamda görünür hale gelmesidir. Devingen olan zamanda gelecek henüz yaĢanmamıĢtır ve geçmiĢ de artık yoktur; Ģimdiki zaman ise ele avuca sığmaz, yerinde durmaz bir devinim içindedir. Burada denilebilir ki, tiyatral anlatı kaybolup giden zamanın bir anlamda dondurulmasıdır476. Uzamsal yapının kurucusu olan

zaman, biçimlendirilmiĢ bir zamandır ve bu eylemin zamanı olarak kavranır. BaĢlangıç durumundan bitiĢ durumuna giden olayların ilerleyiĢi zamanın duyumsanmasıdır. Zaman adeta kurgu olmaktan çıkar ve gerçeğin kendisine dönüĢür; -zira, anlatıyı algılama da bir zaman içinde gerçekleĢmektedir. Aristoteles‟in zaman-mekan-eylem birliği adını verdiği üçlü yapı, uzamın iliĢkiler dizgesinin ilk tanımı olarak kabul edilebilir. Uzamın oluĢması için zaman-mekan- eylem birliği gerekliyse bu birliğin kurucusu da yine zamandır.

Zaman, “geriye dönük” bir algıyla kavranır. Anlatının geride kalan kısmı yani geçmiĢte olan ya da geçmiĢte kalan bölümü “Ģimdi”nin anlaĢılması için gereklidir. ġimdi, ancak geçmiĢle anlamlı hale gelir. GeçmiĢte olup biten bir oyun “Ģimdi”de yeniden sunulur ve bu da tiyatro seyircisinin zaman algısını katmanlaĢtırır. Modern sonrası tiyatroda karakterlerin geçmiĢlerini hatırlayamayıĢları, belleksizliğin göstergesi olması dıĢında, zaman algısının sadece dayanaksız bir “Ģimdi” üzerinde iĢlediğini anlatır. Karakterler ortak bir geçmiĢi paylaĢmadıkları için daima “Ģimdi”den konuĢurlar ve geleceğe dair bir beklentileri de yoktur. Modern sonrası oyunları belirleyen temel yapı, konuĢma örgüsünün “Ģimdi”nin gürültüsü üzerine kurulu olmasıdır. Özellikle 20.yy.ın ikinci yarısından sonra görülen tiyatro çalıĢmalarında zaman algısının değiĢimi yeni bir estetik anlayıĢın oluĢmasına yol açmıĢtır.

“Tiyatrosal zamanın „temsil edilen‟ zamandan „varolan‟ zamana dönüĢmesi, oyun alanının çerçevelerini kırarak görünenin ötesine geçmesi yeni bir tiyatro estetiğinin oluĢmasına yol açmıĢtır. „Durum‟ „öykü‟nün yerini alırken olayların kurgulanmıĢ çizgisel geliĢimi de yerini parçalanmıĢ eylemler bütünlüğüne bırakmıĢtır.”477

476 Bkz., Uçan, a.g.e., 225 s.

477 Dikmen Gürün, “Tiyatroda Uzam-Zaman Kavramı”, Sanat Dünyamız, Yky., Sayı:74, Ġst., 1999,

Kültürün geliĢimine ve değiĢimine bağlı olarak zaman algısı değiĢiklik gösterse de tiyatral anlatıda zaman ve uzam, birbirlerine organik olarak bağlıdır; zaman değiĢirse uzam da değiĢir ve yanılsama, öncelikle zaman-uzam iliĢkisiyle oluĢur. Burada mekan denmemesinin sebebi, olayın varlığıyla çözümlenen bir yapı olmasındandır; çünkü “olay 1800‟lerde geçer” dendiğinde, hemen ardından “nerede?” sorusu gelir. “Olay, zengin bir evde geçer” dendiğinde de zamanın ne olduğu sorulur. Anlatısallık daima bir zamana baĢvurmayı gerektirdiği için belli bir anda gerçekleĢen bir eylem “söz”ün konusu olduğunda uzam hemen devreye girer478

. Tiyatral anlatıda uzamı etkileyen üç zaman tipi vardır:

1.Yazarın oyunu yazdığı zaman (dıĢ zaman)

2. Anlatısal zaman, yani olay dizisinin içerdiği zaman (iç zaman) 3. Anlatısal zamanın algılandığı zaman479

.

Yazarın zamanı olan dıĢsal zaman, uzamsal yapıda dolaylı olarak duyumsanır ve bu yapıyı çözümleme iĢi, dramaturginin konusudur. Örneğin Hamlet 16.yy.ın sonunda yazılır, olay 12.yy.da geçer fakat orada geçen zamanın algılanıĢı 21.yy.da olur. Tiyatral zamanın iç içe geçmiĢ halkaları andıran katmanlı yapısı, tiyatronun zamanı yorumlayan bir sanat olduğu gerçeğini gözler önüne sermektedir. Zamansal yapı içinde bir baĢka dolaylı zaman ise anlatı zamanında ortaya çıkar –ki, bu, “anlatılan” zamandır. Karakterler aracılığıyla dile getirilen ve diegetik düzlemde olan zaman yapıları da anlatının içinde dolaylı olarak etkilidir. Çünkü asıl zaman kurgusu, anlatısal zamanda oluĢturulur.

Tiyatral anlatının içeriğine ve biçimine göre ya çizgisel ya da parçalı bir zaman kurgusuna gidilir. Uzam-zaman iliĢkisi daima bir kiĢi üzerinden iĢlemektedir. Açık biçim oyunlarda kurgu zamanı ile anlatı zamanı iki farklı düzlemdir. Kurgu zamanı bellekten geçen, hayal edilen olay dizisinin zamanıdır. Anlatı zamanı ise bu kurgunun anlatıldığı zamanı kapsar480. Örneğin Aziz Nesin‟in YaĢar Ne YaĢar Ne

478 Bkz., Yücel, a.g.e., 19 s. 479 Bkz., Yücel, y.a.g.e., 124 s. 480 Bkz., Uçan, a.g.e., 39 s.

YaĢamaz adlı oyunu, hapishanede bambaĢka bir insana dönüĢmüĢ olan YaĢar‟la

baĢlar. Anlatıcı seyirciye, bu değiĢimin nasıl olduğunu anlatan bir konuĢma yapar ve “flash-back” (geriye dönüĢ) tekniğiyle değiĢime sebep olan geçmiĢe dönülür. Epizotlar, nüfus cüzdanı olmadığı için kimliksizleĢen YaĢar‟ın hayatının belli baĢlı (okul, askerlik, evlilik vb.) zamanlarında baĢına gelenleri aktarır. Oyunun anlatısı “Ģimdi”de baĢlar ve olay, dünlere dönülerek anlatılır. Anlatı zamanının algılanması tiyatral uzamın bir baĢka aĢamasıdır ve genellikle sahneleme zamanı olarak konu edilir. Nesin‟in oyunu 2012 yılında sahnelenirken seyircinin de içinde bulunduğu gerçek zaman, tiyatral uzamın bir parçasına dönüĢür. Gösterim aĢamasında sahneleme için gerçek zaman önemliyken anlatı açısından kurmaca zaman öne çıkmaktadır.

Tiyatral anlatıda zaman, bir aĢamalandırma biçimidir. BaĢ-orta-son ya da önce-Ģimdi-sonra aĢamalarında anlatının kendisi bir zaman akıĢına koĢulludur. Tiyatral anlatı bir anlamda, zamanı kullanma, zamanda hareket etme ve algılayıcıyı bu zamana ortak etme amacı taĢımaktadır481. Sürekli akıp giden zaman içinde tiyatral

anlatı, kaybolup giden zamanın olduğu gibi kayda geçirilmesi ve yeri-zamanı geldiğinde aynı canlılıkla yeniden yeniden “Ģimdi”ye dahil edilmesiyle özgün hale gelir. Tiyatral anlatının “sonsuz Ģimdi”yi içeren yapısı da bu canlılıktan filizlenir. Örneğin bir Antik Yunan tragedyası çağlar öncesinde geçmiĢ olsa da, anlatı zamanı, sözü edilen geçmiĢi “sonsuz Ģimdi”ye taĢır. Okuyucu-seyirci karakterle özdeĢlik kurmak için gerçek Ģimdiki zaman içinde anlatının “Ģimdi”sine katılır. Kıranlar‟ın anlatı çözümlemesine göre bu ikili zaman yapısı yani algılayıcının içinde bulunduğu “Ģimdiki zaman” ile anlatının “Ģimdiki zaman”ı eĢ zamanlı bir uzam yaratmaktadır. Anlatının kendi yapısı içinde de kullanılabilen bu ifadelendirme, iki olayın aynı anda gerçekleĢmesini anlatmak için de kullanılır482

.

Aristoteles‟te anlatısal zamanın üç özelliği göze çarpmaktadır. Bunlar, tamamlanmıĢlık, bütünlük ve belli bir uzunluktur. TamamlanmıĢlık, baĢ-orta son geliĢiminin bir anlam içerecek biçime ulaĢmasıdır. Bütünlük, çözümün gerçekleĢmesi için gerekli olan neden-sonuç bağını içerendir. Yani baĢlangıcı, ortayı

481 Bkz., Mehmet Tekin, Roman Sanatı I Romanın Unsurları, Ötüken Yay., Ġst., 2001, 189 s. 482 Bkz., Kıran-Kıran, a.g.e., 61-63 s.

ve sonu kapsar fakat bunlar arasında iliĢki kurar. BaĢlangıç, kendinden önce bir Ģey gelmeyen, son ise kendinden sonra bir Ģey gelmeyecek olandır. Son, daima bir baĢka Ģeyin ardından gelir ve bu diziliĢ, olasılık-zorunluluk ilkesine göre mantıksal bir geliĢimdir. Orta, bir Ģeyin ardından gelir ve onun ardından da mutlaka baĢka bir Ģey gelmektedir. Örneğin tragedyada orta, mutluluktan mutsuzluğa geçiĢi içeren kısımdır483. Dolayısıyla bütünlük mantıksal bir diziliĢi anlatmakta, tamamlanmıĢlık,

katharsise ulaĢmanın gereği olarak görülmekte, belli bir uzunluk ise kavranamayacak kadar büyük, fark edilemeyecek kadar küçük olmayan olay dizisini anlatmaktadır. Aristoteles burada, eylemin özelliklerinden çok bir oyunun algılanma biçimini, yani zamanını merkeze koymaktadır484

.

Aristoteles‟in Poetika‟da yer verdiği baĢ-orta son geliĢimi, geçmiĢ-Ģimdi- gelecek üçlüsüyle tiyatral anlatı yapısında “sonsuz Ģimdi”nin belirteçleri gibidir. Nerede ve nasıl olursa olsun tüm zamansal düzen yani geçmiĢ ve gelecek “Ģimdi”de kavranır. ġimdiki zaman, tiyatral anlatı düzleminde sürekli aĢılan zamandır. ÇatıĢmanın gerçekleĢtiği yer daima “Ģimdi”nin içindedir. “ġimdi”de olanlar, geleceği geçmiĢe iter ve bu iĢlemi, geleceği tüketip her Ģeyin geçmiĢ olmasını sağlayana dek sürdürür485. GeçmiĢ daima Ģimdi‟de olanı biçimlendirir, gelecekse ulaĢılması gereken

hedef olarak yine Ģimdi‟yi baskılar; dolayısıyla “Ģimdi”de daima bir gerilim vardır. Aristoteles‟e göre zaman, yalnızca içinden geçilen olaylar sonucu kavranabilmektedir486.

Gerçekliği referans alan tiyatral anlatıda zaman, belli bir döneme, mevsime ve saate göre kurgulanır. Anlatının zamanı, karakterin davranıĢını, konuĢma biçimini ve eylemini etkileyen güçtür. Anlatıda ileriye doğru giden olay dizisi, çizgisel zaman487a göre kurgulanır ve bu tür zamansallıkta olayların yeri değiĢtirilemez. Karakterin davranıĢını ya da olayın ardında yatan gerçekleri açıklamak için geriye dönüĢler ya da ileriye gidiĢler söz konusu olduğunda anlatının zamanı parçalı

483 Bkz., Aristoteles, Poetika, 27 s. 484

Bkz., Ricoeur, Zaman-Olay Örgüsü-Üçlü Mimesis Zaman ve Anlatı:bir, 84-85 s.

485 Bkz., Ricoeur, Zaman-Olay Örgüsü-Üçlü Mimesis Zaman ve Anlatı:bir, 51-52 s. 486 Aristoteles, Augustinus, Heidegger, a.g.e., 63 s.

zaman488 kurgusu üzerinden iĢlemektedir ve bu zaman kurgusu genellikle açık biçim anlatımlarda kullanılan bir tekniktir. Hangi zaman kurgusu seçilirse seçilsin anlatısal zaman daima konuĢan kiĢi aracılığıyla belirlenir. Anlatının alıcısı, öncelikle oyunun geçtiği yeri ve zamanı kavrayarak anlam bütünlüğüne gider489

.

Tiyatral anlatının sonsuz Ģimdiki zamanla bütünleĢmesi tiyatral uzamın ayırıcı özelliğidir. Tüm ayrıntıların uzamla bağıntılı olması “sürekli bir dramatik Ģimdiki zamanın” yaratılması için gereklidir. Tiyatro sanatı bellek gibidir. GeçmiĢ- Ģimdi-gelecek düzeni içinde sunulur; yani elle tutulup gözle görülemeyen Ģimdi‟yi görünür kılar. “ġimdide gerçekleĢen eylem, kendini, içinden geçilen anın koĢulları ile değil, geçmiĢin koĢulları ile meĢrulaĢtırmaktadır oyunda”490

fakat geçmiĢin koĢullarının anlatımı karakterin konuĢma örgüsüyle alımlayanı o geçmiĢin içindeki Ģimdiye götürür. Örneğin antik Yunan tragedyalarında yaratıcı uzamın kaynağı bilgiden çok bellektir. Mitolojik efsanelere dayanan tragedyalarda olmuĢ olanın yani geçmiĢin değiĢtirilmesi imkansızdır. Kesintisiz zamansal geçiĢlerle Ģimdiye bağlanan gerçek, göreli bir geçmiĢe değil, belleğin mesafelendirilmiĢ düzlemine taĢınır. Antik Yunan yazarları mitolojiye özgü zamanı erdemli olanın Ģimdiki zamanında yeniden kurar. Dolayısıyla anlatının kurgulanmasında yazar, iki temel sorunla yüzleĢir. Uzun bir zamanda, birçok mekanda geçen olayı anlatı süresine sığdırmak zorundadır. Yazar, geçmiĢte, baĢka mekanlarda geçen olayları konuĢma örgüsüne yerleĢtirir; anlatıcı kullanabilir, anlatının genel yapısını geriye dönüĢ tekniğiyle oluĢturabilir. Zamanda ve mekanda ekonomik ve iĢlevsel olanı verme, oyun yazarının hüneriyle doğru orantılıdır491

.

Tiyatral anlatı, ileriye doğru gidebilmek için kendini geçmiĢe yerleĢtirir. Aristoteles‟in “energeia”492 adını verdiği kavram, karakterde ve durumda varolan potansiyelin açığa çıktığı enerjidir ve nedensellikle ilgilidir. Nedensellik ya da energeia, olay dizisini ileriye doğru taĢıyan itkinin adıdır, karakterin istenci, edimidir. Yazarın bu energeia‟yı yoğunlaĢtırma aracı, geçmiĢte kalan fakat varlığı

488 Kıran-Kıran, y.a.g.e., 69 s. 489

Bkz., Günay, Metin Bilgisi, 132-135 s.

490 Beliz Güçbilmez, Zaman/ZemĢn/Zuhur, Deniz Kitabevi, Ankara, 2006, 51 s. 491 Bkz., ġener, “Tiyatro Sanatında Zaman ve Mekan”, 74-81 s.

hissedilen olayların anlatılmasıdır. Yani diegesis. Anlatılan geçmiĢ, karakterin ileriye doğru gitmesini sağlayan itici güçtür. “Anlatı ancak kendini geçmiĢin „öbür ülkesi‟ne yerleĢtirerek geleceğine, Ģimdiye gitme özgürlüğünü kazanır”493

. Dolayısıyla anlatısal zaman önce yazar tarafından yaĢanmaktadır ve yazar adeta, deneyimlediği bu zaman çizgisinin sonunda anlatıyı algılayacak olanları beklemektedir. Olay dizisinin zamanı okuyucu/seyirciyi geriden iter, neden-sonuç iliĢkisine bağlı olarak ileriye doğru yönlendirir.

Aristoteles‟in olayları yoğunlaĢtırma aracı olarak gördüğü energeia, yani geçmiĢteki olayların anlatılması, Gérard Genette tarafından anlatı zamanının temel yapısı olarak ele alınır. Génette‟ye göre dört tür anlatı zamanı vardır. Sonradan, önceden, eĢ zamanlı ve karma anlatma. Sonradan anlatma, anlatıcının eski bir zamanda olan olayları anlatmasıdır –ki, burada anlatıcı tiyatral olanda, hem yazar hem de karakter olarak değerlendirilmelidir. Önceden anlatma, anlatıcının gelecekte olanları anlatmasıdır ve tahmine, öngörüye ya da hayale dayalıdır. Oyun yazarının anlatı zamanı olarak gelecekte bir zamana gitmesi, bu tür bir anlatım zamanı olabildiği gibi, olay dizisi içinde karakterin geleceğe dair konuĢması da önceden anlatmadır. Örneğin Kral Oidipus oyununda bilici Teresias‟ın söylemi, anlatının genel zaman kurgusu içinde “önceden anlatma” olarak zamansallaĢır. EĢzamanlı anlatma, olayların gerçekleĢtiği anda anlatılmasıdır ve tiyatral anlatı bu zamansal yapı üzerine kuruludur fakat diğer anlatı zamanlarını da içerir. Karma anlatma ise tüm anlatma zamanlarının kullanılmasıdır ve önceden olanların ya da sonradan olacakların anlatımı anlatılan andaki olayları etkilemektedir494. Teresias‟ın

söylemleri burada da anımsanır, çünkü onun geçmiĢe ve geleceğe yönelik düĢünceleri, oyunun olay dizisine yön vermektedir.

Gérard Genette, anlatı zamanında düzenin de önemli olduğuna inanır ve düzeni, olayların sıralanıĢı olarak bir zamansallığa yerleĢtirir. Düzen kronolojik sırayla oluĢturulduğu gibi parçalı da var edilir. Kronolojik olmayan anlatı anakroni495dir ve iki çeĢit anakroni vardır:Analepsis ve prolepsis. Analepsis, önceden

493 Randall, y.a.g.e., 130 s.

494 Bkz., DerviĢcemaloğlu, a.g.e., 7 s.

olmuĢ olayların anlatımıdır, prolepsis ise asıl olay bittikten sonra olacakları haber verir. Düzen, analepsis ile prolepsis arasında geçen “süre”dir ve bu süre, anlatının uzunluğunu, hızını, yoğunluğunu belirler. Anlatıyı düzenleme çabalarının amacı metalepsis yaratmaktır –ki, metalepsis “gerçeklik ve kurgu (fiction) arasındaki çizgiyi kasıtlı olarak belirsizleĢtirmek için anlatı düzeyleri arasındaki sınırın ihlal edildiği bir süreçtir”496

. Genette‟nin açıklamalarından da anlaĢıldığı gibi, anlatı ve dolayısıyla tiyatral anlatı zamanın kurgulanmasıyla uzamsal olandır.

Anlatı zamanının sınırlarını çizen, ayrıntılandıran bir diğer isim Mikhail Bakhtin‟dir. Karnavaldan Romana adlı eserinde zaman-uzam birlikteliğini ayrıntılı olarak ele alır, zamanı farklı anların buluĢtuğu bir mekan olarak kabul eder ve ünlü kronotop kuramını geliĢtirir.

“Kronotop, zamanla mekan arasında çeĢitli toplumsal deneyimler aracılığıyla farklı biçimlerde kurulan içsel bağların edebiyattaki özgül görünümlerinin adıdır. (…) Edebiyatta kronotop aracılığıyla zaman ete kemiğe bürünür; mekan, yine aynı yolla zaman ve tarih tarafından anlamlandırılır.”497

Bakhtin‟in kronotop adını verdiği kavram, anlatıda zaman ile uzamın kesiĢtiği andır. Tiyatral anlatının zamanı, geçmiĢi Ģimdiye taĢır ama geleceği hedefler. Uzamın zamanla kesiĢtiği an‟da, gelecek, zamanın görme biçimi olarak hissedilir.