• Sonuç bulunamadı

Kültür Endüstrisinden Kitle Kültürüne GeçiĢ

1.1. KÜRESELLEġMENĠN KÜLTÜRE ETKĠSĠ

1.1.1. Kültür Endüstrisinden Kitle Kültürüne GeçiĢ

Kültür, durmadan değiĢen, geliĢen, dönüĢen bir olgudur ve bu hareketlilik, tanımının da kesin bir belirlemeye varılmasını engeller. Tarihsel sürecin geliĢimiyle doğru orantılı olarak kültürün tanımı da değiĢir, geniĢler. Özellikle 20.yy.ın ikinci yarısından itibaren kültür endüstrisi ifadesi kullanılmaya baĢlanır. Robertson‟un küreselleĢmenin son evresi olarak ele aldığı 1980‟lerden günümüze kadar geçen sürede etkili bir anlatım biçiminin adı olan kültür endüstrisi, Tomlinson gibi kuramcılar tarafından emperyalizmin yeni söylemi olarak değerlendirilir. Kültür endüstrisi, küreselleĢmenin çağımızdaki görünümünün zeminidir ve varlığını, iletiĢim teknolojileri aracılığıyla somutlar.

“Kültür endüstrisi(…) Popüler kültürü, yani radyo, televizyon, kitap, magazin ve

gazeteleri, popüler müziği meydana getiren tüm faaliyet ve düzenlemelerle, kültürel organizasyonları ve bu arada kültürün standartlaĢmasını dile getirmek için kullanılan genel terim.”75

Kültür endüstrisi terimi, kitle kültüründen söz edilmeye baĢlanan bir ortamda oluĢur. Sanayi devriminden sonra iĢçi sınıfını anlatan bir ifade biçimi olarak kullanılmaya baĢlanan kitle kültürü, burjuva sınıfının geliĢmesi, sosyalist kuramın

73 Tomlinson, y.a.g.e., 29-33 s. 74 Bkz., Eagleton, a.g.e.,132-139 s. 75 Cevizci, a.g.e., 589 s.

sesini duyurması ve modern iĢçi sınıfı hareketinin çoğalmasına paralel bir geliĢim gösterir. Kitle kültürü, 20.yy.da Marksist düĢünceyi benimseyen ve Frankfurt Okulu olarak nitelendirilen eleĢtirel kuramcılar tarafından metalaĢma, ĢeyleĢme, ideolojik egemenlik kavramlarıyla açıklanmıĢtır. Bu kuramcıların baĢında yer alan Theodor W.Adorno, 20.yy.daki hızlı geliĢimler ıĢığında kültür endüstrisi terimini kitle kültüründen ayrı değerlendirme gereği duyar.

“Kültür endüstrisi terimi yanılmıyorsam ilk defa 1947‟de, Amsterdam‟da Horkheimer‟la birlikte yayımladığımız Aydınlanmanın Diyalektiği‟nde kullanıldı. Müsveddelerde “kitle kültürü” terimini kullanmıĢtık. Fakat daha sonra yandaĢlarının iĢine gelecek yorumları dıĢarıda bırakmak amacıyla kitle kültürü yerine “kültür endüstrisi” terimini kullanmayı uygun bulduk; ne de olsa onun, kitlelerden kendiliğinden çıkan bir kültür sorunu olduğunu ortaya atabilirler, onu popüler sanatın çağdaĢ formu sayabilirlerdi ki bu ikincisinin kültür endüstrisinden kesin olarak ayırt edilmesi gerekir. Kültür endüstrisi eski olanla tanıdık olanı yeni bir nitelikte birleĢtirir.”76

Adorno ve Max Horkheimer, kültür endüstrisi kavramını 19.yüzyılın sonunda kullanmaya baĢlamıĢtır. Onların izinden giden Frankfurt Okulu düĢünürleri de kitle kültürü ifadesinin sermayenin ihtiyaçlarından çok kitlenin ihtiyaçlarını anlatan bir izlenim verdiği endiĢesiyle kültür endüstrisi‟nden söz etmeyi daha doğru bulur; çünkü kültür endüstrisinin yaĢandığı toplumlarda kitleler teknolojinin bir aygıtı olarak konumlanıp nesneleĢtirilmektedir. DüĢünceleri yüzünden genellikle kendi ülkelerinden kovulan entelektüellerin o dönemlerde mutlaka gidip gördüğü adres Amerika‟dır. Özellikle 20.yy.da Avrupa‟dan kaçan düĢünce adamlarının Amerikan yaĢamıyla Avrupa kültürünü karĢılaĢtırması, üretilen kuramların alt yapısını oluĢturur. Kültür endüstrisi terimi de böylesi bir sürecin ürünüdür. Amerika ve Avrupa‟da eğlence endüstrisinin akıl almaz geliĢiminde kültürel değerlerin metaya dönüĢmesini eleĢtirmek amacıyla kullanılan “kültür endüstrisi” terimi, küresel kültürün habercisidir77; öyle ki Adorno, kültür endüstrisinin anlam çerçevesini

belirlerken adeta küreselleĢmenin doğasını öngörür. Çünkü küreselleĢme, kitle toplumunda yaratılan popüler kültürle varlığını kabul ettirir ve bu da kültür endüstrisiyle sağlanır.

76

Theodor W.Adorno, “Kitle Endüstrisini Yeniden DüĢünürken”, Çev:Bülent O.Doğan, Cogito-

Adorno:Kitle, Melankoli, Felsefe, Yky., Sayı:36, Ġst., 2003, 76 s.

77 Bkz., David West, Kıta Avrupası Felsefesine GiriĢ¸ Çev:Ahmet Cevizci, Paradigma Yay., Ġst.,

Kültür endüstrisinin baĢat amacı, bireyin kapitalizmi benimsemesini kolaylaĢtırmaktır. YaĢamın sorumluluğundan, ağır ve sıkıcı iĢlerinden yorulan bireyi dinlendirmek için geçici kaçıĢ yolları sağlayan kitle endüstrisi, hedefine ulaĢmak için standart teknikler kullanmakla kalmaz sıradan tepki mekanizmaları geliĢtirir ve sözde bireysellik yaratır. Adorno‟ya göre bu, gerçek bir kaçıĢ değildir. Amaç, insanları temel baskılardan uzaklaĢtığına inandırmak ve çalıĢma azimlerini canlı tutmaktır78

. Kültür endüstrisi, kitlelerin bilincini ve bilinçdıĢını yönlendirme rolünü üstlenmesine rağmen kitleler ikincil konumdadır. Tüketici, hükmedici bir özne gibi gösterilse de aksine tüketim toplumunun nesnesidir. Kitle olmadan kültür varolamayacaksa da, kitleler kültür endüstrisinin ölçütü değil, ideolojisidir. “Kültür endüstrisinin ideolojisi o kadar güçlüdür ki bilincin yerini uygitsincilik almıĢtır”79

. Donald Duck, böylesi bir toplum düzeninde yaratılmıĢ bir çizgi karakterdir. Adorno‟ya göre baĢarmaya koĢullanmıĢ modern tüketim toplumu insanı, Betty Bop‟a karĢı Donald Duck‟ı tercih eder. Türkiye‟de bilinen ismiyle Donald Amca, baĢarı hırsıyla sarmalanmıĢ bir karakterdir fakat daima baĢarısız olur. Gerçek dünyadaki Ģanssız insanların sayısı Ģanslılardan daha çok olduğu için, geniĢ sayıdaki seyircinin baĢarısızlığını kabullenerek yaĢamasını sağlamanın yollarından biri de kitleleri, Donald Amca‟nın baĢarısızlığına tanık etmektir. Kendi baĢarısızlığına alıĢan seyircinin varlığı, giderek önemini yitirir ve seyirci, baĢarısızlar arasında –ki buna yoksul da denebilir- yerini alarak aynılaĢır ve ĢeyleĢir80.

Kültür endüstrisinin sonucu olan küresel kültürde, yoğun ekonomik ve teknolojik geliĢmeler yaĢanması, toplumun geleneksel kurumlarının zayıflaması olarak tezahür eder. Ġnsan emeği önemini yitirir, tüketim neredeyse üretimden önemli hale gelir. Ekonomi, tüketime yönelik yaĢam biçimlerini dayatarak kültürü araçsallaĢtırır. Zaten Adorno ve Horkheimer kültür endüstrisi ifadesini, yaĢadıkları çağın kültür yapısını eleĢtirmek, toplumu gelecekte ulaĢacağı nokta konusunda uyarmak adına kullanmıĢtır ve eleĢtirinin temel noktaları Ģunlardır:

78

Bkz., Adorno, a.g.e., 76-80 s.

79 Adorno, a.g.e., 81 s.

80 Bkz. Jürgen Habermas, “Mitle Aydınlanmanın Kördüğümü:Max Horkheimer ve Theodor Adorno”,

“1.Kültür endüstrisi aracılığıyla üretilen ürünler bireyin var olan düzeni kabullenmesini ve onunla özdeĢleĢmesini sağlayarak kiĢiyi çepeçevre sarmaktadır. (…) Bu anlamda kitle kültürü ve onun ürettiği kültür endüstrisi, bireyin sahip olduğu toplumsal statü ve rolü ile bağlaĢık olan bir gereksemeler düzeyi belirleyerek bireyin hangi metaları tüketmesi gerektiğini simgesel biçimde belirlemektedir.

2.Kültür endüstrisi, tüketiciyi düĢünceye yöneltmez, tersine ona dünyanın hazır yorumlarını sunar.

3.Kültür endüstrisi, esasında statükonun yeniden üretilmesinden ibarettir. Bu nedenle de toplumdaki eĢitsizlikleri onaylar. (…) Kitle toplumunda yüksek kültür, eğlence kültürüne ve popüler kültüre karıĢtırılarak tümden kitlesel ve ticari bir hale dönüĢtürülmüĢtür.

4.Kültür endüstrisi temelde bireye belli bir yaĢam alanı tanıyor gibi görünse de aslında onların bireyselliklerine temelden karĢı çıkmaktadır. (…) KiĢiye ancak kurulu düzenin iĢleyiĢine engel olmayan son derece dar bir alanda farklılaĢma imkanı tanınmaktadır. Sonuçta kiĢi hem sistemin gücü ile özdeĢleĢme hem de onun tarafından araçsallaĢtırılma baskısına boyun eğmektedir.”81

Kültür endüstrisinin taĢıyıcısı olan kitle toplumu, -baĢlangıcı Sanayi Devrimi‟ne götürülse de- küreselleĢmenin ana konusudur. Jean Baudrillard‟ın önderliğinde özellikle ABD‟nin toplum düzenini anlatmak için “kitle toplumu” ifadesi kullanılır82. Kitle toplumu, büyük ölçekli sanayileĢmeyi, büyük kentleĢme

hareketlerini, iĢbölümünde uzmanlaĢmayı ve yönetimin bürokratikleĢmiĢ bir yapıya bürünmesini kapsayan bütünsel bir yapıdır. Birey, toplumla kurduğu iliĢkiye göre belirlenir ve toplumsal algı, kültür endüstrisinin çizdiği sınırlarda devreye girer. Dolayısıyla küreselleĢme, varlığını kitle toplumuyla görünür kılar. Ġnsanların edilgin, ilgisiz, basmakalıp değerleri benimsemiĢ olduğu bu toplum düzeninde geleneksel bağlardan kopuĢ, dini kimliğin önemsizleĢmesi, kitle iletiĢim araçlarının tek yönlü baskısı sonucu yalnızlaĢma görülür. Kapitalizmin ürünü olan bu tür küresel dinamikler kitle toplumunda açığa çıkar. KüreselleĢme, özellikle kitleden söz edilebilen mekanlar olmasıyla değer bulan kentlerde, bireyler arasındaki farklılıkların ortadan kalkmasına neden olur. Özgürlüğünü yitiren birey, bu yitiriĢin farkında değildir. Toplumdan yalıtılmıĢ bir yaĢam sürmek, özgürlüğün ilk kuralı gibi dayatılır. Kitle toplumunda üretilen kültür de, küresel kültürün kendisidir83. Ġnsanlar okur- yazar olsalar bile seçici olmayan beğeniler öne çıkar. KüreselleĢme, kültürler arası farklılığı yok etmesinin yanı sıra bireyi, yaĢamına zenginlik getirdiği söylenen

81 M.Kemal ġan-Ġsmail Hira, “Frankfurt Okulu ve Kültür Endüstrisi EleĢtirisi”,

www.daplatform.com/images/frankfurtokulu.pdf, 8 s.

82

Bkz., Jean Baudrillard, Sessiz Yığınların Gölgesinde-Toplumsalın Sonu, Çev:Oğuz Adanır, Doğu Batı Yay., Ankara, 2003., 33-40.

Bu konuda ayrıca bakınız, Jean Baudrillard, Amerika, Çev:YaĢar Avunç, Ayrıntı Yay., Ġst., 2006.

ürünler karĢısında sadece emeğini değil, bütün imkanlarını kullanmak zorunda bırakır. Kitlelere sunulan hedef, daha iyi bir yaĢama kavuĢmak için daha çok üretmek ve daha çok tüketmektir. Lüks arabalar, dondurulmuĢ yiyeceklerle dolu dolaplar, hiçbir bilgi birikimi gerektirmeyen niteliksiz gazete ve dergilerin renkli sayfaları bir baĢka dünyaya kaçmayı sağlamasa da, bireyin daha az çalıĢarak gerçek ihtiyaçlarını karĢılayabileceği gerçeğini gizlemeyi baĢarır84

.

“Baskıcı bir bütünün yönetimi altında, özgürlük güçlü bir egemenlik aracına dönüĢtürülebilir. Bireye açık olan seçmelerin erimi insana özgürlüğünün derecesini saptamada belirleyici bir etmen değildir: yalnızca birey tarafından „neyin‟ seçilebileceğini ve „neyin seçilmiĢ olduğunu‟ göstermeye yarar. Özgür seçim için ölçüt hiçbir zaman saltık bir ölçüt olamaz, ama ne de bütünüyle görelidir. Efendilerin özgürce seçimi efendileri ya da köleleri ortadan kaldırmaz. GeniĢ bir mallar ve hizmetler türlülüğü içersinde özgür seçim özgürlüğü imlemez, (…) yukarıdan dayatılan gereksinimlerin birey tarafından kendiliğinden yeniden-üretimi özerkliği kurmaz; yalnızca denetimlerin etkerliğine tanıklık eder.”85

Küresel kültürün sahte ihtiyaçlar yaratılmasını sağlayan temel araçlarından biri, eğlence sektörüdür. Küresel eğlence zihniyeti, insan doğasını sanatla yüceltmenin bir gereksinim olduğunu unutturarak, güldürü ve erotizmi merkeze alır. Cinsellik fütursuzca sergilenmeye, güldürünün içi boĢaltılmaya baĢlar. Tüketmeye koĢullanmıĢ kitle toplumunda, bireyin ya da toplumun mutluluğu adına yapılan “eğlenceler”, tüm çabaya rağmen mutluluk beklentisini karĢılayamaz. Güldürünün doğası bile gerçek bir boĢalmadan uzaklaĢtırılarak, iĢ dünyasının acımasızlığını, yaĢamın zorlu koĢullarını geçici olarak unutturmayı hedefler; kiĢi geçici olarak dinlendirilir, sindirilir ve düzene yeniden uyum sağlayacak güce kavuĢturulur. Toplumun bireyselleĢmesinin engellendiği bir kültürde, salt tüketiciler yaratmak, küresel bir misyona dönüĢür ve ĢaĢırtıcı olan, birey potansiyeli taĢıyan kiĢilerin tüketici olmaktan vazgeçmek bir yana, tüketim ideolojisini kabul ederek yaĢamasıdır86. Dolayısıyla kültür endüstrisi, gerçek bir kültür olmaktan çok, öznelliği

olmayan, ĢeyleĢmiĢ, sözde bir kültür üretimidir. Bu kültürde insan da nesneye dönüĢür. Kültür, kitleye uyum sağlayacak bireyin niteliklerini kendisi belirler ve bireyin temel yöneliĢi tüketmektir. Kültür endüstrisiyle yön bulan küresel kültürde artık sadece bedenlere değil, ruhlara da saldırılır. “Artık düzen „benim gibi düĢün ya

84 Bkz., Herbert Marcuse, Tek Boyutlu Ġnsan, Çev:Aziz Yardımlı, Ġdea Yay., Ġst., 1997, 15-27 s. 85 Marcuse, y.a.g.e., 19 s.

da yok ol‟ demek yerine „benim gibi düĢünmemekte serbestsin, (…) ancak o andan itibaren aramızda bir yabancısın‟ demektedir”87

. Küresel kültürde birey, edindiği bu farklılıklarla küresel boyuta taĢınmaz, küresel kültürün ürettiği bir birey olduğu için küreseldir. Modernizmin umut dolu bireyi, küresel kültürde yanılsamadan ibaret hale gelir. Birey gibi görünen sahte bir görünüme sahiptir ve tüketim araçları tarafından – özellikle reklamlar aracılığıyla- sürekli yeniden üretilen bir üründür88

.

21. yüzyılın genel toplumsal yapısı, popüler kültür, tüketim kültürü ya da kitle kültürü gibi baĢlıklarla çözümlenmeye çalıĢılır. Oysa küresel kültür bu baĢlıkların tümünü içeren geniĢ bir alana sahiptir. Küresel kültürün belirleyicisi olan kapitalizm her alanın sınırlarını çizmekle kalmaz; bir üretim biçimi olmak dıĢında, teknik, ekonomik, politik, toplumsal, bireysel, deneysel ve sembolik olguları içine alan kültürel bir bütünlük oluĢturur. KüreselleĢmenin kültüre yönelik büyük etkisi, türdeĢleĢtirici gücünde açığa çıkar. Kapitalist kültürün türdeĢ bir biçimde dünyaya yayılması, kültürel emperyalizme öncülük ederken, tüm dünya uluslarında çığ gibi büyüyen bir tüketim kültürü yarattığı, her türlü kültür faaliyetininse bu yaratı içinde metalaĢtığı görülür. Kapitalizm öncelikle temel iliĢkileri hedef alır. ĠĢçi ve köylüleri Ģehir hayatıyla bütünleĢtirir89. Modern dünyanın kentlerde yaĢayan bireyleri, yaptığı

her Ģeyi “hayatını kazanmak” olarak belirler. Aslında toplumun tahakküm altında tutulduğunun bir göstergesi olan bu yaklaĢıma baĢkaldıran insanlar, hedef gösterilerek önemsizleĢtirilir ya da sindirilir. Birey(!), kendi bireysel kaygılarına güdümlü hale getirilerek toplumsal sorunları sorgulamaktan uzaklaĢtırılır.

“YaĢam bir tüketici veya emekçi toplumu içinde kolaylaĢtıkça, zorunluluğun zahiri ifadeleri olan acı ve mesai/çaba hemen hiç göze batmaz olduğunda, yaĢamı mahmuzlayan zorunluluğun dürtüĢlerine dair bir bilinci sürdürmek giderek zorlaĢacaktır. Tehlike Ģuradadır: sürekli büyüyen üretkenliğinin yarattığı bollukla gözleri kamaĢtıran, asla bitmeyen bir sürecin pürüzsüz iĢleyiĢine kapılmıĢ böyle bir toplum artık kendi beyhudeliğini, (…) bir yaĢamın beyhudeliğini bile tanıyacak yeteneği gösteremeyecektir.”90

87 Besim F. Dellaloğlu, “Bir GiriĢ:Adorno Yüz YaĢında”, Cogito- Adorno:Kitle, Melankoli, Felsefe,

Yky., Sayı:36, Ġst., 2003, 27 s.

88 Bkz., Dellaloğlu, y.a.g.e., 28-34 s.

89 Bkz., Tomlinson, Kültürel Emperyalizm, 152-157 s.

Küresel kapitalizmin türdeĢleĢtirme çalıĢmalarının yegane taĢıyıcısı olan kitle iletiĢim araçlarının, 20.yy.ın son çeyreğinde görülen hızlı geliĢimi –özellikle bilgisayar teknolojisindeki geliĢimi ve hızlı yayılımı- aynı hızı yakalamaya çalıĢan dünya insanını ĢaĢkına çevirir. Televizyonun yaygınlaĢmasının ardından, medya Ģirketlerinin çoğalması, bu Ģirketler arasındaki gözle görülür rekabeti evlere taĢır. Toplumun kitle haline dönüĢmesi, yaĢanan gerçekliğe bireyin seyirci kalıĢı ve sessiz yığınlar olarak kodlanmasıyla yakından iliĢkilidir. Artık önemli ve güçlü, yeni bir iktidar devreye girmiĢtir; medyanın en büyük silahı olarak anılan televizyon. Küresel dünya düzeninde televizyon, kültür yitiminin haberciliğini yapar. Dinsel törenler, halk dansları, ritüelistik uygulamalar gibi kültürlerin yerel özellikleri yerini, televizyon seyretmeye bırakır. Batının doğuyla etkileĢiminin temel aracı olan televizyon, her türlü iktidar sisteminde toplumu sessiz yığınlara dönüĢtürmesiyle öne çıkar91. Özne olmaktan çıkıp nesneye dönüĢen birey, reyting

istatistiklerinde gösterilen bir orana indirgenir ve bireysel psikoloji her türlü davranıĢın kitlesel bir sendrom olarak anıldığı bir döneme girer. Küresel kültürün insanı, nesneleĢtiğini umursamayan, rahatına düĢkün, kolektif amaçlarını ve inançlarını yitirmiĢ kitlenin bir üyesi olmaktan öteye gidemez. Kitle, toplumsalı barındırır ama onda toplumsalda olan canlılık ve dinamizm yoktur. Kitle toplumu suskundur, mıknatıslanma özelliği gösterir ve kitleyi, onu tepkisizleĢtiren, sessiz yığınlara dönüĢtüren kitle iletiĢim araçlarının dıĢında bir yerde aramak da yanlıĢ olur.

“Sessiz çoğunluğun ya da kitlelerin düĢsel bir gönderen olması, onun varolmadığı anlamına gelmez. Bunun anlamı sessiz çoğunluğun artık temsil edilemeyecek bir durumda bulunmasıdır. Kitleler artık bir gönderen olmaktan çıkmıĢlardır. Çünkü artık temsil edilememektedirler. DüĢünceleri yansıtılmamaktadır. Yalnızca ne düĢündükleri konusunda testler yapılmaktadır. Referandum (kitle iletiĢim araçları da sonsuz bir soru/yanıt referandumudurlar) politik gönderen yerini almıĢtır. Oysa, (…) referandum ve kitle iletiĢim araçları temsil edici bir sisteme ait tertibatlar değil, simülatif bir sisteme ait olan tertibatlardır. Artık amaçlanan Ģey bir gönderen değil, bir modeldir.”92

Sessiz yığınlar haline gelmiĢ kitleler, giderek birbirlerine daha çok benzeyen bir durum sergilemeye baĢlar. Dünyanın her köĢesinde aynı lezzetler tadılır, aynı markalar giyilir, aynı konular konuĢulur hale gelir. Bu türdeĢleĢtirme çalıĢmasında

91 Bkz., Baudrillard, Sessiz Yığınların Gölgesinde-Toplumsalın Sonu, 32-39 s. 92 Baudrillard, y.a.g.e., 25-26 s.

küresel medyanın rolü büyüktür. Medya firmaları ulus-devlet içinde, yönetime gelecek kiĢileri belirlemenin dıĢında, azgeliĢmiĢ ülkelerde ciddi yatırımlar yaparak küreselleĢmeye ivme kazandırırlar. GeliĢmemiĢ Afrika ülkelerinde bile ulusal televizyonlar görmek mümkündür. Medya firmalarının ülke sınırları ötesinde yatırım yapması, firmaların birbirleriyle yaptığı ortaklıklar, üretimin denetlenmesini ve pazarların kontrol edilmesini sağlar. Özellikle seksenli yıllarda günlük hayata giren internet kullanıcılığı da, kitle iletiĢiminde ve küresel politikaların yayılmasında medya kadar etkili olur93. Küresel kültürün insanı, her geçen gün daha çok bilgilenmesine rağmen daha az anlamın üretildiği bir evrene itilmektedir. Medya, kültürlerin etkileĢiminde büyük güce dönüĢünce, reklamlar da bu gücün temsilcisi olur. Sunulan reklamlar aracılığıyla Amerikan tarzı yaĢam biçimi dünyanın egemeni, hammadde üretip satan azgeliĢmiĢ ülkeler ise egemen kültürün ürünlerini ithal eden ülkeler olarak konumlanır. Ġthal edilen kültür ürünleri –Coca Cola, McDonald‟s, Disney çizgi filmleri ve Amerikan sineması- Amerikan kapitalizminin tüketim kültürünü içerir. Reklamların asıl hedefi izleyende anlam oluĢturmaktır. Reklamda gösterilen düĢsel ya da gerçek dünyayla tüketici söz konusu ürünü gidip almasa bile, zihninde o ürüne karĢı bir anlam oluĢacağından reklamda sunulan, yaĢamının bir parçası oluverir94. Üstelik, satın alma gücü, televizyon reklamında gördüklerini

almaya yetmediği halde, asgari ücretle çalıĢanlar dahi, son model ev eĢyaları için tahrik edilir. Ortak bir Ģeyleri olmayanların ortak paylaĢımına dönüĢen bu reklam ürünleri karĢısında insan mutsuzluğa düĢer ve mutsuzluk, kültürler arasında en büyük eĢitlik unsuru olarak öne çıkar. Küresel kültürde artık toplumun aynası televizyon değildir, onun yerine toplum, televizyonun aynasına indirgenir95

.

Kitle iletiĢim araçları tarafından biçimlenen kitle, Elias Canetti‟ye göre, insanın yalnızlık hissinden ve korkularından kurtulmasını sağlar. Ġnsan kendini kitleye bırakır bırakmaz, kitleden korkmaz hale gelir ve ideal olarak herkes kitle önünde eĢittir. KiĢinin kendini kitleye teslim etmesi, güvensiz yaĢamını sorgulamadan yaĢamanın ve kendini kitle içinde gizlemenin yoludur. Oysa bu nafile çaba insanı daha da yalnızlaĢtırır ve güvensizleĢtirir. Çünkü artık, yüzyıllardır

93

Bkz., Güliz Uluç, “Medya Yapılarının KüreselleĢmesi”, Doğu Batı (Dünya Neyi TartıĢıyor? I-K

ReselleĢme), Doğu Batı Yay., Sayı 18, Ankara, 2002, 289-302 s.

94 Bkz., Paul Rutherford, Yeni Ġkonalar, Çev:Mustafa K. Gerçekler, Yky., Ġst., 2000, 227-245 s. 95 Bkz., Tomlinson, Kültürel Emperyalizm, 82-96 s.

baĢvurulan ilahi adaletin ya da tanrı inancının yerini modern artıĢ çılgınlığına olan inanç almıĢtır. Üretim artıĢı daha çok tüketici, dolayısıyla daha çok insana ulaĢma anlamına geldiği için, toplumların kitleleĢtirilmesi küresel boyuta çıkar; dünyada doğu ve batı olmak üzere iki büyük kitle oluĢur96

.

“Bu karĢıt çifte kitlenin katılığı, her birinin diğeri karĢısında büyülenmesi, her ikisinin de tepeden tırnağa silahlanmıĢ olduğu gerçeği ve Ay için rekabette olmaları dünyada mahĢeri bir korku uyandırmıĢtır. Aralarında yapacakları bir savaĢ insanoğlunun sonu olabilir. Ama Ģu artık açıkça belli oldu: ArtıĢ trendi o kadar kuvvetlendi ki, savaĢ trendi karĢısında üstünlüğü ele aldı. SavaĢ artık bir baĢ belasından baĢka bir Ģey değil; savaĢ, hızlı artıĢın bir aracı olarak tüketildi.”97

Küresel kültürü üreten olarak insan, günümüz dünyasında, tek baĢına gerçekleĢtirdiği bir eylemle, binlerce insanın hayatına son verebilen tehlikenin adıdır. Çağlar boyu, insanoğlunu yok edecek doğaüstü bir gücün geleceğinden korkulmuĢ, oysa bugün, Tanrı tarafından geleceği düĢünülen bu cezalandırma sistemi, birey inisiyatifine devredilmiĢtir. Cezalandırmanın kaynağı neresi olursa olsun, sonuç değiĢmemektedir. Küresel kültürün egemen olduğu toplum düzeninde bireyin payına düĢen yine ve daima korkudur. Sürekli risk altında yaĢadığı imlenen insana daha güvenli bir yaĢam alanı sunmak yerine, bu risklerle yaĢamaya alıĢması gerektiği telkin edilir. Risklerden uzaklaĢmak için güvenliğini sağlama almaya çalıĢan insan, korkularını saplantıya dönüĢtürmekten baĢka bir Ģey yapamaz. Öte yandan, içinde