• Sonuç bulunamadı

1.3. KENTSEL UZAMDA ZAMAN-MEKAN ALGIS

1.3.3. Mekan Algısı

1.3.3.2 Kentin Mekanı

Kentin anlaĢılması için kentsel mekanların algılanıĢını merkeze koyan Fernand Braudel, bu algının kaynağına da ekonomiyi ve ekonominin özgürlük alanı olan “ekonomi-dünya”yı yerleĢtirir. Ekonomi, mekansal olarak tüm dünyayı kendi ritmine uyduran tarihsel güçtür. Ticari arenanın ulus, din, dil, ırk ayrımı yoktur. Ekonomi, bireyselleĢmiĢ mekanların toplamıdır ve mekan olmadan “ekonomi- dünya”dan söz edilememektedir. Kentin biçimi ne olursa olsun, kentsel mekan, kapitalizmin lehine merkezileĢir ve tüm kentleri rekabete sokar. HiyerarĢik olan kent mekanı da –ki, buradaki hiyerarĢi, Harvey‟nin birey-aile-topluluk-devlet odakları üzerinden iĢlemektedir- kendi baĢına ekonomiler toplamı olarak yükselir. Kentin küresel sınıfsal yapısı, geçmiĢin burjuvazi-proletarya farklılaĢması değildir. Küresel kent; “sahip olanlar” ve “sahip olmayanlar” biçiminde daha büyük bir uçurumla ayrılır. Dolayısıyla ekonominin mekanları üç ayrı koĢula bağlıdır: Dar bir merkez, geliĢkin ikincil bölgeler ve muazzam dıĢ marjlar308

.

Ekonominin gölgesinde yükselen kentte, mekanlar arası geçiĢler uzamın karakteristiğini zorunlu olarak değiĢtirir. Merkezden ikincil bölgelere ya da kentin

306 Henri Lefebvre, Modern Dünyada Gündelik Hayat, Çev:IĢın Gürbüz, Metis Yay., Ġst., 2011, 21

s.

307 Bkz. Harvey, Sosyal Adalet ve ġehir, 52-75.

308 Bkz., Fernand Braudel, Maddi Uygarlık Dünyanın Zamanı, Çev:M.Ali Kılıçbay, Ġmge KĠtabevi,

dıĢı olarak görülen kenardaki mekanlara geçiĢ uzamsal iliĢkilerin de niteliğini dönüĢtürür. Merkez, en geliĢmiĢ olanı kendinde toplar –ki, burada duran ulus- devlet‟tir. Ulus-devlet, burjuvaziyle birlikte hareket eder ve ortaya çıkan avantajlardan onu destekleyen ikincil bölge de yararlanır; yoğun olmayan nüfusuyla muazzam çevre ise köhnedir ve ezilen olarak daima sömürülür309. Küresel kent

uzamında ekonominin egemenliğini sağlaması için mekanı yenmesi gerekir. Mekanın yavaĢ değiĢmesi ve bu değiĢimin de ekonominin denetiminde olması beklenir. Merkezde daima kapitalist egemen bir kentin olması zorunludur. “Bir ekonomi- dünya her zaman kentsel bir kutba, iĢlerinin lojistik merkezindeki bir kente sahiptir:haberler, mallar, sermayeler, krediler, insanlar, emirler, ticari mektuplar buraya akmakta ve aynıları buradan yola çıkmaktadır”310

. Günümüzde bir kentin kent olabilmesi için böylesi bir akıĢa elveriĢli olması ve kendine özgü ayrıntılardan fedakarlık etmesi beklenir.

Kentin küresel görünümü Nuh‟un Gemisi misali farklılıkların birlikteliği manzarasıyla biçimlenir. Kapitalizmin kentinde zenginler daha zengin, fakirler daha fakir olduğu için birbirlerinden uzaklaĢmaktadırlar. Bu uzaklaĢmanın mimarı, kentin voltajı yüksek, kronik baĢ ağrısı gibi kalıcılık gösteren “pahalılık”tır. Dolayısıyla merkezinde kapitalizmin durduğu kentin mekanları arasında hiyerarĢi olması kaçınılmazdır. Ekonomi-dünya kentin nerede kurulu olduğuna aldırıĢ etmez, -zira, kent nerede olursa olsun, kırsalına egemendir ve bu egemenlik ekonomi odaklıdır. Ekonomi, kendi mekanlarını yaratırken kültürü de yaratır; kentin ekonomiyle yön bulan kültürü, mekanı örgütleyen düzenler olarak hayata geçer. “Dünya tarihinin ihtiyar çobanı”311

olan kültür, ekonomilerin değiĢkenliğine rağmen her zaman varlık gösterir; örneğin, Roma Ġmparatorluğu Ġ.S. 5. yüzyılda çökmesine rağmen Roma kilisesinin etkisiyle oluĢan kültürün izleri hala devam etmektedir. Ekonomi nasıl kültürü yaratıyorsa, kültür de ekonomiyi yönlendirir, çünkü kültür aynı zamanda toplumsal, siyasal, sanatsal ve algısal açıdan ekonomik bir geniĢlemedir.

309 Bkz., Braudel, y.a.g.e., 30-42 s. 310 Braudel, y.a.g.e., 19 s.

Kent mekanları, kentin sınırlarını çizen, kimliğini oluĢturan kültürü temsil eden yerler olarak merkezi bir önem taĢır. ĠĢlevsel özellikleri dıĢında simgesel, göstergesel kodlar içerir ve kentin yeniden üretimi ile dönüĢümünde etkin rol üstlenir. Kent mekanı, kentlilerin günlük yaĢamlarını sürdürmelerine aracılık eden, kentin kültürel kimliğini yansıtan yerlerdir. Bunlar sinema, tiyatro salonları, restoranlar, müzeler, kütüphaneler, barlar, parklar vb. mekanlardır. Bu mekanlar, yeme-içme, eğlenme, boĢ zamanı değerlendirme mekanları olduğu gibi, özgürlük(!), boĢalma, rahatlama gibi ruhsal gereksinimleri karĢılayan yapılarıyla öne çıkmaktadır. Mekanlar, iĢlevleri gereği birbirinden ayrılsa da ortak ya da benzer imgeler içerirler – ki, bu imgelerin baĢında aidiyet duygusu gelir312. Kentli insanın günlük yaĢamı,

zaman geçirdiği mekanlar üzerinde kolayca okunabilir. KiĢinin her gün gittiği bir kafe, sanat galerisi, park ya da çay bahçesi gibi mekanlar, „kendi gibi gördüğü‟ ya da aynı beğeni anlayıĢına sahip olduğunu düĢündüğü insanlarla geçici de olsa „bir arada olma‟ duygusunu yaĢatır. Benzer özellikler gösterenlerle birlikte olma aitlik duygusunu açığa çıkarırken, aynı mekanın mekanlar arasından seçilmiĢ olması, topluluk içinde güven duygusunu da besler.

“Kent insanının yaĢamında onun aidiyet kurduğu, bağlandığı mekanlar önemli bir yer tutar.(…) Bu mekanlar yoluyla kentli yurttaĢlar, hayata tutunur, aidiyet, bağlanma, kimlik, özdeĢlik iliĢkisi kurarlar. (…) Bu mekanların kent aura‟sı içinde, salaĢ, kendi halinde, özgür ve spontane duruĢları, her Ģeyden önce mekansal deneyimleri resmi tonlardan, katı disipliner tutumlara bağlılıktan kurtarır, gündelik hayatı daha soft, akıĢkan ve doğal bir niteliğe kavuĢturur.”313

Kentsel mekanların kentliler tarafından kullanılmasının ardında sınıfsal farklılığa, etnik özelliklere, inanca ve cinsiyete dayalı algılama sürecinin oluĢturduğu seçimler yer alır. Zengin, burjuva, beyaz yakalı, Müslüman, ya da aĢırıcı dinci, fakir, erkek, kadın vb. ayrıĢmaların toplumsal hiyerarĢideki konumu mekanlar aracılığıyla yeniden düzenlenir. Kentliler sınıfsal ve diğer özelliklerini onaylamak ya da öykündükleri konumlara gelebilmek adına bu mekanlarda bir araya gelir. Böylece tüketim toplumunun yön verdiği kent kültüründe boĢ zamanların değerlendiriliĢ tarzı da kendiliğinden ortaya çıkar. Kent uzamında kamusal alanların küresel niteliği boĢ

312 Bkz., Ömer Aytaç, “Kent Mekanlarının Sosyo-Kültürel Coğrafyası”, Fırat Ünv.Sosyal Bilimler

Dergisi, C.17, Sayı:2, Elazığ, 2007, 204-211 s.

zamanı değerlendirmeye yarayan tüketim mekanları olarak değiĢip dönüĢür314

. Kapitalizmin dayattığı yapay gereksinimler yüzünden eğlenceyle tüketilen bu mekanların en ilgi göreni alıĢveriĢ merkezleridir.

Kentin küresel kimliğinde vazgeçilmez bir önem teĢkil eden alıĢveriĢ mekanlarının tarihi eski devirlere kadar uzansa da alıĢveriĢ merkezlerinin ilk örneği, 1950‟lerin Amerika‟sında Victor Gruen‟in tasarımıyla kent yaĢamına katılır. Gruen‟in amacı, trafik karmaĢasından uzak, çalıĢma hayatının baskısını unutturan, kentin kendine özgü sorunlarının dıĢarıda bırakıldığı ve insanların sosyal bir etkileĢim içinde bulunabilecekleri bir mekan yaratmaktır. Bu tür mekanlar Gruen‟e göre, sağlıklı bir toplumsal yaĢam kurulabilmesi için gereklidir. Antik Yunan‟dan günümüze kentsel yaĢamın vazgeçilmez mekanları önce agoralar, Ortaçağ‟da pazarlar, Rönesans ve sonrasında meydanlar ve yine ticaretin yoğun olarak yapıldığı merkezler olmuĢtur315. Küresel teknolojinin geliĢiminden önce insanların kentin

dıĢını öğrendiği, birbiriyle iletiĢim kurduğu bu alanlar, hem yaĢanılan kenti hem de kentin ötesini tanımayı sağlayan yerlerdir. Oysa bugün, agoradan gelen geleneksel davranıĢ biçimi bile sanal ortama kurban edilir.

AlıĢveriĢ merkezleri, dıĢarıdan soyutlanmıĢ bir iç mekan olarak steril bir kentin yeniden üretilmesi gibidir. Zamanla iç mekandan dıĢarıya taĢarak neredeyse küçük bir mahalle görünümüne bürünür fakat yine de vazgeçilmez oluĢuyla kentin prototipi olmayı sürdürür. 1950‟lerden itibaren tüm dünyada hızla yayılan alıĢveriĢ merkezleri, baĢlangıçta metropol özelliği gösteren kentlerde kurulurken, küresel kapitalizmin metropolleri aĢan hedefleri yüzünden büyük-küçük demeden tüm kentlerde yükselmeye baĢlar. Kentin en genç sosyal etkileĢim mekanı olarak kabul gören bu mekanların kamusal alan mı yoksa Auge‟den hareketle “yer-olmayanlar” arasına mı girdiği tartıĢılmaktadır. Aslan, alıĢveriĢ merkezlerini “yok-mekanlar” olarak ele alır . Kentin sınırları içinde fakat genellikle kentin merkezine uzak kurulan

314

Bkz., Baudrillard, Tüketim Toplumu, 194-205 s.

315

Victor Gruen‟den aktaran bkz., Tülin Vural Aslan, “Yok-Mekânlar ve Kimliksizlik: AlıĢveriĢ Merkezleri Örneğinde Yok-(Çok)-Mekân Olgusu”, Mimarlık Dergisi, Sayı:347, Mimarlar Odası Yay., Ankara, Mayıs-Haziran 2009, 35-39 s.

Marc Augé‟nin “non-lieu” adını vererek çözümlediği mekanlar Ilgaz tarafından “yer-olmayanlar” biçiminde kullanılmıĢ fakat özellikle mimarlar “yer” sözcüğünü de reddederek “yok-mekanlar”

alıĢveriĢ merkezlerinin ilginç tarafı, kurulduğu yeri hızla bir merkeze dönüĢtürebilmesidir. GeniĢ otopark alanıyla, kentin en büyük sorunlarından birinin çözülmesine yardımcı olur ve giderek, kentin içinde-dıĢında, merkezinde-uzağında, büyük-küçük boyutta inĢa edilir. Bir baĢka ilginç nokta, sayısı ne kadar çoğalırsa çoğalsın, kentliler tarafından hemen hepsinin ilgi görmesidir. Üstelik, tüketime dayalı bu mekanlar, dünya markalarını tüketiciyle buluĢturmakla övünürken, her merkezde neredeyse aynı markalarla karĢılaĢıldığı halde, kentlilerin tercihinde hiçbir eksilme olmamaktadır.

Kendine has kuralların, -açılıĢ-kapanıĢ saati, güvenlikle korunma, yazın soğuk, kıĢın sıcak bir ortam sunma… gibi- yaĢantıya dönüĢtürüldüğü bu mekanlar, kentin güvensiz ortamından soyutlanmıĢ, düzenli bir yapı sergiler. Uzamsal referansını mekanın kendisinden alır. Dolayısıyla tutarlı ve sürekli değildir. Tüketime bağlı olarak değiĢir, dönüĢür ya da yok olur. Bir mekanın referansını kendinden alması, onun bir gösteri mekanı olduğunun göstergesidir. Baudrillard‟a göre gerçeğin estetize edildiği bu mekanlarda gerçekten daha gerçek görünen bir simülasyon ortamı yaratılmaktadır. AlıĢveriĢ merkezleri, geleneksel pazaryeri algısına benzer üretilen bir mekan oluĢu dıĢında, geleneksel olanı yok eden baskın güçtür. Güvenlik ve konfor özellikleri de düĢünüldüğünde tarihin hiçbir devrinde böylesi steril ortamlar biçiminde varlık bulmamıĢtır316

. Baudrillard‟a göre, bu tür mekanlarda neyin gerçek, neyin sahte olduğunu anlamak imkansızdır. Burada yaratılan sahte gerçeklik, gerçek olandan uzaklaĢılmasına neden olmakta, mekansal algı, gerçeği önemsizleĢtirmekle kalmayıp, adeta bağımlılık yaratmaktadır. Kentin aĢırı kuralcı baskısından kurtulmak isteyenler için bu mekanlar rahatlatıcı etkiye sahiptir –zira, ayrıntılı bir düĢünme mekanizmasının devreye girmesini engeller. IĢıklı vitrinlerin, kültürel aktivitelerin etkisine kapılan birey, anlamsız bir yorgunluk içinde evine döner ve ruhsal bir rahatlamadan çok, nedenini kestiremediği katmanlaĢmıĢ bir iç sıkıntısına bürünür. George Ritzer‟e göre alıĢveriĢ merkezleri, büyüsü bozulmuĢ bir dünyayı yeniden

ifadesini benimsemiĢtir. Bu çalıĢmada Ilgaz‟ın çevirisi tercih edilmektedir fakat Aslan‟ın görüĢlerini aktarmak amacıyla “yok-mekanlar” terimine de yer verilmiĢtir.

316 Bkz., Jean Baudrillard, Simulakrlar ve Simülasyon, Çev:Oğuz Adanır, Dokuz Eylül Yay., Ġzmir,

büyüleme çabasının beklenmedik bir baĢarı gösterdiği mekanlardır317

. Beklentileri bozacak bir aĢırılığa izin vermeyiĢleriyle bir tür büyüsel güven ortamı oluĢturan bu merkezler, tüketim gerçekliğinin önünde gösteriĢli bir kalkan olarak yükselmektedir.

Küresel kentin kültürel kimliğinin yansıması olarak görülen ve artık vazgeçilmez olan alıĢveriĢ merkezleri, Marc Auge‟nin yukarıda sözü edilen “yer- olmayanlar” adını verdiği mekanlar arasında en çok sözü edilebilecek olanlardır. Dünyanın her yerinde hayata geçirilmiĢ olan bu mekanlar birbirine benzer. Ortak özellikleri kolektif bellekte yer almayıĢları, kültürün vazgeçilmez bir özelliği olmayıĢlarıyla anlamsal bir bütünlük göstermemeleridir. Çünkü Auge‟ye göre mekanın anlam üretmesi için, toplumsal kimlikte tarihsel iliĢkisel bir geçmiĢe sahip olması gerekmektedir318

. Oysa alıĢveriĢ merkezlerinde kiĢisel hiçbir iliĢkiye yer olmadığı gibi, tüketilen “Ģey”ler üzerine kurulu olan bir mekanda anlam üretilemeyince, bellekte iz bırakacak birikim de oluĢamamaktadır. Dolayısıyla alıĢveriĢ merkezleri “yer-olmayan” (yok-mekan) mekanlardır. Ritzer bu tür mekanlarda iliĢkilerin doğallıktan uzak olduğuna dikkat çeker ve kullanılan dil‟in bile standartlaĢtığını savunur. Burada mekan nasıl “yer-olmayanlar”sa insani bir iliĢki kurulmadan hareket edenler de “insan-olmayanlar”319dır.

KüreselleĢmenin kent mekanı üzerindeki etkisi, yerel olanı belirgin biçimde yok etmesidir. AlıĢveriĢ merkezleri yerel özelliklerin yitiriliĢinin en somut göstergesidir. Çünkü dünyanın hangi kentinde kurulursa kurulsun, mekanın görünümünün farklı oluĢu dıĢında kültüre has davranıĢ biçimi görebilmek neredeyse imkansızdır. Yani Ġstanbul‟dan Paris‟e giden kiĢi, orada da benzer özellikler gösteren bir alıĢveriĢ merkeziyle karĢılaĢır. Tek fark, Paris‟e özgü –Ģükran günü, Ġsa‟nın doğumu, vb…- özel günler ile Ġstanbul‟a özgü –Ramazan ayı, cumhuriyet bayramı, vb…- özel günlerin mekana yansımasıdır. Üstelik giderek kentlerde kutlanan özel günler bile –anneler günü, sevgililer günü, noel kutlamaları- küresel gösteri niteliğine bürünmüĢtür.

317 Ayrıntılı bilgi için bkz. George Ritzer, Büyüsü BozulmuĢ Dünyayı Büyülemek, Çev:ġen Süer

Kaya, Ayrıntı Yay., Ġst., 2011.

318 Bkz. Auge, a.g.e., 55-68 s.

319 Bkz., George Ritzer, Toplumun McDonaldslaĢtırılması, Çev.ġen Süer Kaya, Ayrıntı Yay., Ġst.,

“Ancak oluĢturulan bu gösterilerde kullanılan naif imgeler, bunların alıĢveriĢ merkezinin Ģimdiki zamanı içinde yalnızca anlamı boĢaltılmıĢ birer sahne dekoru olarak varlıklarını hissettirir. Dolayısıyla, bu mekânlarda toplumsal olarak kendine has bir ritüelin ve yaĢanmıĢlığın oluĢturulamaması, bu mekânlarla yeni bir toplumsal bağ kurmasına imkân tanımaz. Bu mekânlarda kurulabilecek yeni bir toplumsal bağ, olsa olsa tüketim toplumunun evrensel olarak dayattığı tüketime dayalı bir yaĢam algısı olacaktır.”320

Kentin tüm mekanları kapsayan büyük bir beden olarak algılanması, üretilmiĢ bir mekan olarak kapitalizmin öznesi konumunda olmasındandır. Burada kapitalizmin tüm iliĢkileri yeniden üretilir ve bu iliĢkiler kentsel mekanın düzenlenmesiyle ayakta kalabilmektedir. Bu bağlamda küresel kapitalizm kendisini yeniden yeniden üretecek olan mekanı daima diri tutar. Kısacası kentin özü, kapitalist iliĢkilerin hem sonucu hem de yaratıcısı olan mekansal biçimdir.

Küresel kapitalizmin kentsel uzamdaki en etkili tahakkümü, iletiĢim teknolojileri üzerinden yapılır. ĠletiĢim teknolojileri, özel alanımıza hem giriĢ hem de bu mekanlardan çıkıĢ olarak faaliyet gösterir. Telefon, dıĢarıyı içeriye buyur eden olarak daima elimizin altındadır fakat onun da ötesinde televizyon programları, kiĢiliğimize etki ederek, bedenimizin mahremiyet alanına da müdahale etmektedir. Zaman-mekan algımız, televizyon programlarının saatine göre ayarlıdır321. Böylece kent, teknolojinin ve reklamların yarattığı üslupların pazaryeri haline gelir. Örneğin, gıda sektöründe görülen hızlı küreselleĢmenin destekçisi televizyon programlarıdır. Kenya fasulyesi yiyen bir ünlünün görüntüsüyle, kent pazarlarının ana malı Kenya‟nın fasulyesi oluverir. KüreselleĢmenin getirdiği aynılaĢma, yerel olanın küresel olan içinde erimesi de bu minvalde hızlanmaktadır.

“Amerikan televizyon reklamlarının dediği gibi, „Eski Dünya‟yı, oraya hiç gitmeden bir gün boyu yaĢamak‟ artık mümkündür. Günlük hayatta benzeĢlerin iç içe örülmesi (metalardan oluĢan) farklı dünyaları aynı mekan ve zamanda bir araya getirir. Ama bu öyle yapılır ki, iĢin kökenine, bunları üreten emek süreçlerine, ya da üretilmelerinde geçerli toplumsal iliĢkilere dair bütün izler mükemmel biçimde gözden gizlenir.”322

320 Aslan, a.g.e., 42 s.

321 Bkz., Tomlinson, KüreselleĢme ve Kültür, 23 s. 322 Bkz., Harvey, Postmodernliğin Durumu, 335 s.

Kentliler arası uzamsal iliĢkileri belirleyen ekran pratiğinde kentsel mekan algısını değiĢtiren en büyük etki, uzakta olanların fiziksel olarak bulunduğumuz mekanın içine, yani “buraya ve Ģimdiye” dahil olmalarıdır. Ekranlar aracılığıyla birçok mekan iç içe geçer. Yine bu mekanlarda bilgiye ulaĢılır, bilgi kaydedilir ve istenmediği anda da silinir. Dolayısıyla diğer mekanlara Ģimdi ve buradan ulaĢma, özgürlükmüĢ gibi algılanır fakat birey, bu özgürlük içinde tek bir mekana mahkum edildiğinin farkına varamamaktadır. Mekanların iç içe geçmesi, küresel ve yerel olanı da homojen-daimi bir mekana koĢullar. Böylesi bir mekan algısından hareketle, “evrensel olan, duvarsız yereldir”323ifadesi kullanılmaya baĢlanır. Kısacası yerel olanı küresel olanla aynıymıĢ gibi değerlendirmek zaman-mekan algısını değiĢime uğratan asal kaynaktır. Kentli kiĢi, kendini o kentin değil, dünyanın vatandaĢı olarak görmektedir. Teknolojinin hızı uzağı yakın kılıp mesafeleri önemsizleĢtirince, kıtalar arası iletiĢim mekanın yok oluĢu gibi düĢünülür. Mekan algısının küreselleĢmesi, kent mekanlarının merkezsizleĢmesine yol açmıĢtır. Kent artık birçok merkeze sahip olan büyük mekandır. Kentle taĢra, kent merkeziyle banliyö, merkez ile çevre, iç ile dıĢ arasındaki belirgin farklar ortadan kalkmaya baĢlamıĢtır. Böyle bir uzamsal yapıda kentsel beden kendi yerini ve konumunu tayin etmekte zorlanır hale gelir. Mesafe duygusu ortadan kalkınca boĢluğun bir parçasına dönüĢtüğünü duyumsayan insan, ilkel insanın bilinmeyene duyduğu korkuyu aĢan bir kaygıya kapılır. Mesafe, uzakta olana duyulan korkuyu engellemektedir fakat küreselleĢmeyle geliĢen mekansal giriftlik, mesafenin ortadan kalkmasıyla uzakta olana duyulan korkuyu da yakında olan kadar öne çıkarır.

Kentsel uzamda görülen tipik ya da popüler korkulardan biri, agorafobidir ki, bu korkunun kaynağı küresel kente özgüdür. SanayileĢmeden önce böylesi bir korkunun adı bile geçmezken, günümüzde, kalabalık kent mekanlarında korku, endiĢe, panik biçiminde açığa çıkan; kiĢinin aĢırı terlemesine, nefes alma zorluğu çekmesine, ölüm korkusuyla paniğe kapılmasına sebep olan bir kamusal alan korkusudur. 1860‟lardan bu yana adı bilinen bu hastalık, kentin küresel ölçeğe ulaĢmasıyla merkeze konur ve bu durum, küreselleĢmenin kentsel uzamdaki çabasının –kentlileri kamusal alandan uzaklaĢtırma, içe kapatma- baĢarıya ulaĢtığının

kanıtıdır. MekanikleĢmiĢ kentsel uzamda, vaktiyle aĢina olunan somut mekanlar yerine, insanı dıĢlayan, soğuk, yabancı ve soyut (sanal)bir uzam hakimdir. Agorafobi yani açık alan korkusunun uzama dayalı olarak ortaya çıkmasının sebebi de jet hızında ilerleyen ulaĢım ve iletiĢim teknolojilerinin insanı mekansal bağlamından koparmasıdır324. Küresel kentin akıĢkan olan uzamı içinde önceki çağların mekana

bağlı kimlikleri artık yerleĢik olmaktan ayrılmaya baĢlar. Çünkü uzamın içindeki mekan erimektedir ve bu yüzden uzam, korkutucu bir boĢluğa dönüĢür. Kentsel uzamın kamusal korkusu olan agorafobi, yabancılaĢmıĢ, dıĢsallaĢmıĢ soyut bir uzamdan değil aynı özellikleri taĢıyan kalabalıktan yani diğer insanlardan duyulan korku biçiminde geniĢlemiĢtir325. Bu tür bir korku taĢıyan kiĢinin yanında tanıdığı

birisinin olması, korkunun dozajını azaltır –zira, mekan, ortak belleğe sahip biriyle paylaĢılınca güvenli bir uzama dönüĢür. Ne var ki, güven duygusu, Foucault‟nun “panoptik gözetleme” anlayıĢıyla hem özel hem de kamusal alanın iktidarın denetiminde ĢeffaflaĢtırılmasıyla yeniden sarsıntıya uğrar. Bu travmaya bir de sanal uzamlar eklenince kentsel beden özel ve kamusal alanda boĢluğa itilir; beden sanal uzamda kayıtlı bir varlığa, bir “nickname”e ya da e-posta adresine indirgenir326

. BaĢlangıçta daha çok kadınlarda görülen agorafobi, eril olana ait kamusal alanda açığa çıkan bir korkuyken günümüzde, hem erkek hem de kadında görülen bir davranıĢ bozukluğu olarak kabul edilmektedir; üstelik korkunun kaynağı sadece açık alanla da sınırlı değildir artık… Korku, kamusal alanın özel alanın içine sızmasıyla tüm uzamsal iliĢkilere yayılmaktadır.

Eric Fromm, kentli insanın temel sorununu tüm bu korkulardan kaynaklanan yalnızlık olarak görür. Satın alma açlığına, tüketmeye dayalı kent yaĢamında sevgi önemsizleĢtirilmiĢtir. Duygulardan soyutlanmıĢ, tamamen mantığa dayalı iĢleyen ekonominin tüketim üzerine kurulu oluĢu, özgürlük kavramının da anlamını erozyona uğratır. KiĢinin kendi kaderini belirlemesi Ģeklinde beliren özgürlük, küresel kentte düĢünceden uzaklaĢtırılır. Kentli insan özgürlükten yoksun değildir hatta özgürlükler ortamında yaĢamaktadır fakat özgürlük düĢüncesinden yoksundur. Bu yoksunluk idealsizliği de beraberinde getirir. Sadece ekonomik baĢarının

324 Bkz., Çabuklu, a.g.e., 96-97 s. 325 Bkz., Çabuklu, y.a.g.e., 97 s. 326 Bkz., Çabuklu, y.a.g.e., 100-101 s.

hedeflendiği bir yaĢam, kiĢiyi hedefsiz bırakır ve anlam kaybına sürüklenen birey günlük yaĢam içinde kaybolur. Geleceğe dair umutsuzluğun, belirsizliğin getirdiği tedirginlik, kentsel uzamda kararsızlık olarak açığa çıkar. Bilgiye her an her yerden ulaĢabilme kararsızlığa kontrolsüzlüğü de ekler327. Bizim dıĢımızda geliĢen olaylar

için birçok komplo teorileri üretilir ama gerçeğin ne olduğuna bir türlü karar verilemez ve asıl gerçeğin anlamını yitirmesi günümüz insanının kent uzamındaki temel çeliĢkisidir. AĢırı imge trafiği içinde uyuĢan birey, dünyayı değiĢtirebileceğine olan inancını kaybettiği gibi amacın, ilkelerin olmadığı bir toplumda elde kalan tek ölçü, oyunu kurallarına göre oynamaktır.

Özetle; küreselleĢmenin uzamsal görünümleri kentin mekanları aracılığıyla