• Sonuç bulunamadı

1.3. KENTSEL UZAMDA ZAMAN-MEKAN ALGIS

1.3.2. Zaman Algısı

1.3.2.1. GeçmiĢ-ġimdi-Gelecek

Zamanın ölçülmesi yönündeki arayıĢların odaklandığı geçmiĢ-Ģimdi-gelecek üçlüsü, yukarıda da değinildiği gibi, Augustinus‟un yaklaĢımıyla sonsuzluk kazanır. GeçmiĢ ile geleceğe iliĢkin Ģimdiki zaman ile hali hazırda yaĢanan ve cıva misali insanın algısının sınırlarını zorlayan sonsuz Ģimdi, zamanın ölçüm zorluğunu dile getirir. Augustinus, öncesiz ve sonrasız olarak tek varlık olan Tanrı‟yı yüceltir. Tanrısal söz ile insan sözü arasındaki ayrımı, zaman ile süre arasındaki iliĢkiye benzetir. Süre (insan sözü) geçip gider ama zaman (tanrısal söz) kalıcıdır, mutlaktır.

“Tanrısal söz (verbum) ve insan sözü (vox) birbirine indirgenemeyecekleri gibi birbirinden de ayrılamazlar. Aralarındaki iliĢki aynen Ģuna benzer: Tıpkı iç kulağın Söz‟ü dinleyip “Ġç Efendinin (Ġç Üstadın)” talimatlarını alması, dıĢ kulağın da sözleri (verba) yakalayıp onları uyanık olan zekaya iletmesi gibi. Verbum (Tanrısal Söz) varlığını sürdürür; verba (sözler) ise uçup gider.”217

Zamanın tanrısal söz ile yüceltilmesi, öncesiz-sonrasız söz (verbum) ile insan sözü (vox) arasında eğitim ve iletiĢimin varlığını da görünür kılar. Verbum, aranılan ve içimizde iĢitilen Ġç Efendidir. O halde, dille olan bağıntımız, konuĢmayla değil, dinlemeyle oluĢur. BaĢlangıç, hep vardır ve insanın döneceği yerdir. Kısacası zaman, öncesiz sonrasız olarak varlık bulur. Augustinus‟a göre, tanrı evreni yaratmadan önce hiçbir Ģey yapmamıĢtır. Hiçbir Ģey yapmamaktaki “hiçbir Ģey” yaratmanın öncesidir. Zamanı baĢlayan ve biten olarak düĢünebilmek için öncelikle bu hiçbir Ģey‟i düĢünmek gerekir. Yani zaman, hiçlikle çevrilmiĢ, kuĢatılmıĢtır218

.

Heidegger, Aristoteles ve Augustinus‟tan sonra zaman konusundaki düĢünceleri en çok tartıĢılan düĢünürlerden biridir. Varlık ve Zaman adlı eseri, felsefeye yeni bir yön verir. Zamanı bilincin zamanı olarak gören Heidegger, geçmiĢle geleceğin insan bilincinde varlık bulduğunu savunur. Zamana iliĢkin bu yaĢantı metafizik bir anlam taĢır. GeçmiĢ hakkındaki bilincimiz, dünyaya geliĢimizdeki olumsallığın bilincidir; gelecek hakkındaki bilincimiz ise ölüm bilincidir. Bu iki yaĢantının bileĢimi, sonlu insanın gerçek zaman bilincini ortaya

217 Paul Ricoeur, Zaman-Olay Örgüsü-Üçlü Mimesis Zaman ve Anlatı:bir, Çev:M.Rifat-S.Rifat,

Yky., Ġst., 2007, 58-59 s.

çıkarır219. Heidegger‟in bilincin zamanı düĢüncesini Connerton daha da ileriye

götürerek; bireyin zaman bilincini oluĢturmadaki tek yolun toplumun sürekliliğinin ayrımında olunması gerektiğini belirtir. Toplumun yarattığı süreklilik imgesi içinde bireysel bilinç oluĢur ve böylece zaman algısı, toplumsal olandan bağımsız bir iĢleyiĢ sergileyemez hale gelir220.

Heidegger‟in geçmiĢ-Ģimdi-gelecek üçlüsüne yaklaĢımı Augustinus‟u hatırlatan bir içeriğe sahiptir. Doğa zamanında zamanın ne olduğu araĢtırıldığında Ģimdiki zaman‟ın geçmiĢ zaman için bir ölçü olduğu görülür. Yani zaman daima Ģimdiki zaman olarak açıklanır. GeçmiĢ zaman “artık-olmayan-Ģimdiki zaman” olarak, gelecek zaman belirsiz “henüz-olmayan-Ģimdiki zaman”221

olarak yorumlanır. Geri getirilemez olan geçmiĢ zaman, belirsiz olan ise gelecek zamandır. ġimdi‟nin yönü tektir. Tüm olup bitenler gelecek zamandan geri getirilemeyen bir geçmiĢe akar. Varolma, gelecek zaman içindeki geçmiĢ zamandır. Dasein kavramıyla varlığın zamansal durumunu araĢtıran Heidegger, Hegel‟den örnek vererek, zamanı kısaca temaĢa edilen oluĢ olarak değerlendirir. Varlığın kendisi bir Ģimdi mi yoksa varoluĢ zaman mı sorusu Heidegger‟i dasein‟e götüren sorulardan sadece biridir. En son varlık olanağı içinde kavranan dasein zaman içinde değildir, bizzat zamanın kendisidir. Zaman varolmadır ve varlık daima zamansal oluĢuyla beklentilendirici, unutturucudur. “ġimdi” içinde ona söz yöneltilene biz “zaman” diyoruz. “ġimdi”, varolanların huzura getiriliĢlerini de tefsir etmektedir. ġimdi, sonra ve daha önce dediğimizde tarihsel olanın alanına girdiğimizi kabul etmemiz gerekir. (…)Doğada olduğu gibi ben tarih olarak da varım”222

.

Zaman algısında “Ģimdi”, ele avuca sığmaz olandır. ġimdi‟nin yaĢanıĢı tıpkı direksiyon baĢındayken bir yandan ileriye bakma, bir yandan da dikiz aynasını kontrol etme çabasına benzemektedir. Zamanı algılamak da bu duruma benzemektedir. Her an gelip geçen Ģimdiye tam olarak bakamayız. Geriye dönük beklenti, anlamın oluĢmasını sağlar, gelecek ise Ģimdi‟de oluĢturamadığımızı

219 Ayrıntılı bilgi için bkz., Martin Heidegger, Varlık ve Zaman, Çev:Kaan H.Ökten, Agora Kitaplığı,

Ġst., 2008.

220 Bkz., Connerton, a.g.e., 24-25 s.

221 Aristoteles, Augustinus, Heidegger, a.g.e., 93 s. 222 Bkz., Heidegger, a.g.e., 443-444 s.

düĢündüğümüz anlamı yeniden yakalayacağımıza dair taĢıdığımız umuttur. “Kierkegaard: “Hayat ileriye doğru yaĢanmak zorundadır ama ancak geriye dönük olarak anlaĢılabilir” der”223

. Zamanla kuĢatılmıĢ bir daire içinde devinen insan, geçmiĢ-Ģimdi-gelecek yapısını zamanın algılanıĢında birini diğerinden hareket ederek cevaplar. GeçmiĢi koruma gereksinimi benliğin korunmasının yollarından biridir. GeçmiĢ bilinmeden gelecek oluĢturulamaz; çünkü geçmiĢ, bireysel ve kolektif kimliğin zeminidir ve geçmiĢe ait olan nesneler, kültürel simgeler olarak anlam bulur. GeçmiĢle Ģimdi arasında kurulan iliĢki bireysel ve toplumsal olarak süreklilik duygusunun oluĢmasını sağlar. DeğiĢim kaçınılmaz olduğu için süreklilik duygusu, aitlikle temellenen kentsel kimliğin yapısını belirler ve böylece hem yeniyle hem de köhnemiĢ olan eskiyle mücadelede güç kazanılmıĢ olur. GeçmiĢin varlığı toplumsal yapıda nostaljinin oluĢmasına neden olsa da güven duygusunun zayıfladığı zamanlarda devreye girerek ulusal kimliği güçlendiren bir etkiye sahiptir224

.

GeçmiĢ-Ģimdi-gelecek, zamanın ölçümünü de tartıĢma konusuna dönüĢtürür. Zamanı ölçme uğraĢı, öznel-nesnel zamanın varlığını merkeze koyar; oysa Galileo‟ya gelinceye kadar zaman, merkezinde insanın ve insan topluluklarının bulunduğu bir olgu olarak düĢünülmüĢtür. Zamanın öncelikli iĢlevi, sosyal dünyada neyin ne zaman yapılacağını tayin etmek ve topluca yaĢamın düzenlenmesine aracılık etmektir. “Zamanla” zamanın doğal fiziksel dünyanın nesnel bir ögesi olduğu kabul edilir225. Ölçülebilen zaman nesnel zamandır. Nesnelerin zamana dayalı

olarak ölçülen hızları yanında yaĢları da herkes için geçerli nesnel değerlerdir. Yine de ölçme ve ölçme birimi olan saat, saniye yıl gibi nesnel değerlerin algılanıĢı öznel olabilir. Mekana ve kiĢiye göre değiĢen bu öznel algı, ölçülen değerin değil, değerin iĢaret ettiği nesnenin önemli olduğunu vurgular226. Çünkü zaman zaten geçip gittiği

an ölçülebilir. Geçmekte olan zaman ölçülemediğine göre, Ģimdiki zamanın

223 Kierkegaard‟tan aktaran W.L. Randall, Bizi Biz Yapan Hikayeler, Çev:ġen Süer Kaya, Ayrıntı

Yay., Ġst., 1999, 135 s.

224

Bkz., Harvey, Postmodernliğin Durumu, 107-108 s.

225 Bkz., Elias, a.g.e., 15-17 s.

226 Bkz., ġafak Ural, “Ġç Ġçe GeçmiĢ Zamanlar”, Zaman-Mekan, Haz: AyĢe ġentürer, ġafak Ural,

geçiĢinden söz etmek bile güçtür. ġeylerin geçerken kiĢide bıraktığı izlenim, anlar geçip gittikten sonra da varlığını sürdürür; ölçülen Ģey iĢte odur, çünkü oradadır227

.

“Zaman da tıpkı mekan gibi, öznel ve nesnel açıdan değerlendirilir. Bunlardan nesnel zaman, kendi içinde değil de, cisimlerin hareketiyle ölçülebilen zaman olarak bilinir. Öznel zaman ise, geleceğe doğru yönelmiĢ bir sürece iliĢkin, pasif değil de, aktif yaĢantıyla belirlenip, doğrudan ve aracısız olarak yaĢanıp(…), yerine göre kısa ya da uzun görünebilen zaman ya da süredir.”228

Süre, bilinçle algılanır, yani süre, durumlara dayanılarak değerlendirilir. Eğer kiĢinin günlük yaĢamı yoğun ve çeĢitliyse, olayların çokluğundan ötürü zamanın kısa olduğu düĢünülür; buna karĢılık, hareketsiz ve aylak olan biri içinse zaman, olduğundan uzun gelir. Bu da göstermektedir ki, öznel zaman ölçüsü adı üstünde kiĢiye özgüdür. Zamanın değerlendirilmesinde evrenselliğe ulaĢmak amacıyla tek ve nesnel bir ölçünün bulunması zorunlu olmuĢtur ve bu değerlendirmeyi insanlardan bağımsız olan dıĢ hareketlere dayandırmak gerekmiĢtir. Gün, ay, yıl olarak belirlenen zaman kategorileri, Schopenhauer‟a göre dünyanın sadece dıĢ yönüdür. Özne olmadan nesne olamayacağı için dünya, ben‟in tasarımından baĢka bir Ģey değildir. Tüm bu yaklaĢımlar bir yana zamanın kronolojik oku geleceğe doğru yol almaya devam eder. Coğrafi keĢifler, sömürgecilik, kültürel yayılmacılık küreselleĢmeye kadar dönüĢerek gelir ve Batı‟nın yayılmacı zaman anlayıĢı dünyayı sarar229

.

“Zaten ilerleme mekanın fethini, bütün mekansal engellerin yıkılmasını ve nihai olarak mekanın zaman aracılığıyla yok edilmesini içerir. Mekan ve mekan içindeki yapılar artık zamanın ruhunu, değerlerini iletmek amacıyla kullanılır.”230

Zamanın ileriye mi yoksa geriye ya da nereye doğru aktığı sorusu “önce”- “sonra” iliĢkisini sorunsala dönüĢtürür. Determinizm alanına giren bu arayıĢ, “zaman sıralaması”, “eĢzamanlılık” gibi kavramlar yaratır. Olaylardan biri diğerinden önce ya da sonra değilse eĢzamanlıdır. Aynı mekanda aynı zaman diliminde geçen olayların eĢzamanlı durumu Einstein‟ın görelilik teorisiyle çözülür. DeğiĢik zaman düzenlerini düĢünme yeteneği olan insan aklı, zaman algısının da göreceli bir durum

227 Bkz., Ricoeur, Zaman-Olay Örgüsü-Üçlü Mimesis, 41-50 s. 228

Cevizci, a.g.e., 1033 s.

229 Bkz., Johannes Fabian, Zaman ve Öteki, Çev:Selçuk Budak, Bilim ve Sanat Yay., Ankara, 1999,

112-125 s.

olduğunu kabul eder –zira, zaman algısı kültürlere göre farklılık gösterir. Doğu‟da ve Batı‟da algılanan zamanın ritmi birbirinden değiĢiktir. Örneğin Ġnkaların haftaları sekiz gündür ve her haftanın sonunda kral eĢ değiĢtirir. Mayalar‟da ise zaman bir tanrıdır ve iki yüz altmıĢ günü içeren bir takvim zamanı geçerlidir –ki bu periyodun hamilelik süresini kapsayan dokuz ayı kapsadığı düĢünülür. Zamanın doğadan kopuk, saate bağlı, küresel yapısı Batı‟ya özgüdür fakat bu algılayıĢ saatin kullanıma sokulduğu Hıristiyanlık dünya görüĢüyle birlikte hayata geçirilir231

.

Batı‟nın zamana olan müdahalesi algılamanın yönünü değiĢikliğe uğratır. Ritüelin ve mitsel olanın doğasına ait olan döngüsel zaman, yerini çizgisel zamana bırakıncaya kadar zaman algısı, ritüelin iĢleyiĢine göre algılanır. Bu algılayıĢta, yinelemelerden doğan törenler, döngüsel yapısıyla geçmiĢin kesintisiz sürdüğünü düĢündürerek, doğanın bilinmeyen döngüsü karĢısında topluluklara güven duygusu aĢılar. Anımsama, toplumsala özgü törensel yapısıyla zamanın parçasına dönüĢür. Ritüelistik devirlerde zaman algısı dinamik ve canlıdır; insanlarla zaman arasında derin bir etkileĢim vardır. Törenlerde zamana seslenilir, topluluk her anımsamada zamanla bütünleĢir, yenilenir. Zaman canlı bir yaĢantıdır. Antik Yunan döneminde mitolojinin önemli figürlerinden olan Oceanos, tanrısal bir nehir olarak dünyanın etrafını dolaĢan zamandır. Yani zaman, hep akan bir nehre benzetilir. Herakleitos‟un “aynı nehirde iki kez yıkanılmaz” deyiĢi de bu inançtan filizlenir232. Zamanın

buyruklarının doğanın ritmiyle algılandığı bu dönemin temel yapısı ise döngüselliktir.

“Döngüsel zaman göçebenin, kırsal hayatın, mitsel ve geleneksel olanın, çoğu zaman da özdeĢleĢtirildiği haliyle Doğu‟nun zamanıdır. Çizgisel zaman ise devletin, kentin, tek tanrılı dinlerin, akılcılığın, kapitalizmin, çoğunlukla Batı‟nın zamanıdır. Döngüsel zaman, kaostan kozmosa sonsuz geçiĢlerin, içinde geçmiĢ ve geleceği barındıran Ģimdinin zamanı ise; çizgisel zaman, bir yerden bir yere gittiğimiz düĢüncesine dayalı, ilerlemeci, evrimci, geri dönüĢü olmayan, fırlayan okun, tarihin zamanıdır. Döngüsel zamanın belirleyeni doğanın ritmidir, çizgisel zamanın belirleyeni ise ilerleme ve hızdır. Döngüsel zamanı sözlü kültür evreninde buluruz, çizgisel zamanı doğuran ve geliĢtiren ise yazılı kültürdür.”233

231 Bkz., Jay Griffiths, Tik Tak, Zamana Kaçamak Bir BakıĢ, Çev:Ertuğ Altınay, Ayrıntı Yay., Ġst.,

2003,16-19 s.

232 Bkz., Griffiths, a.g.e., 16-19 s.

233 Aslıhan Ünlü, Merkeze Dönmek, Mitos Boyut Yay., Ġst., 2009, 29 s.

Tek tanrılı dinlerin ortaya çıkıĢı ve yazılı kültürün toplumların kültür alıĢveriĢinde etkili olmasıyla birlikte öbür dünya inancı ile ölümden sonrasının korkusuyla yaĢanan bu dünyada erdemli olma, zamanı, kentin sınırlarına hapsederek döngüsellikten uzaklaĢtırır. 16.yy.da, “yüzyıl” kavramının popülerleĢmesi tarihin önemini artırır. YaĢanan olayları kaydetme, zaman ve zaman algısını kronoloji çizgisine bağlar. Döngüsel zamanın öznesi olan kırsal insanın yerine çizgisel zamanın kent soylu vatandaĢları geçer. Tarıma dayalı toplumlarda mevsim değiĢikliklerine bağlı olarak biçimlenen döngüsel zaman, ritüel törenler aracılığıyla toplumsal yapıda birleĢtirici bir güç olur. Bu haliyle çatıĢmasız bir zaman anlayıĢı sunan döngüselliğin yerini çizgisellik alınca fiziksel zamanın temel alındığı bir kavrayıĢ oluĢur234

.

YaklaĢık yirmi milyar dünya yılı yaĢında olduğu varsayılan evrenin zamanı, fiziksel zamandır. “Dünya yılı” gibi bir ölçüyü merkeze koyarak fiziksel zamanı akla en yatkın ölçen Batı uygarlığı yani Yahudi-Hıristiyan geleneği olur235. Döngüsel

zaman algısından çizgisel ilerleyiĢe geçiĢin temsilcisi olan bu geliĢme, insanın doğadan uzaklaĢmasının göstergelerinden biridir. Pagan inanç sistemine ait olan ritüelleri ve festivalleri unutturmak için büyük çaba gösteren Hıristiyanlık, karnavala özgü zamanı eritme yoluna gider. Kesin çözümü ise karnavalın yapısını değiĢtirmekte bulur. Ġktidarın yapısını tersine çevirmesiyle beliren karnaval zamanı,236

temelini doğadan almaktadır. Topluca katılım ve ortak zaman paylaĢımı karnaval ruhuna özgü yapılardır. Hıristiyanlık, bu yapıyı parçalar. Topluca katılımı tek bir hedefe yönlendirir, kilise duvarlarına kapatılan ayinler Ġncil‟in anlattıklarıyla sınırlıdır. Festivaller, dıĢ mekandan iç mekana taĢınır ve festival zamanının biçimi de değiĢir. Festivallerin yeni mekanı, çizgisel bir zaman algısının iĢlediği kurallı, düzenli saat zamanının kullanıldığı kenttir ve kent, kendi zamansal kurgusunu kentleĢmeden küreselleĢmeye değin kentlilere dayatır.

234 Bkz., Debord, a.g.e., 110-113 s. 235

Bkz., Umberto Eco, “Her Derde Deva”, Zamanların Sonu Üstüne SöyleĢiler, Çev:N.Kamil Sevil, Yky., Ġst., 1999, 207-210 s.

236 Ayrıntılı bilgi için bkz., Mikhail Bakhtin, Karnavaldan Romana, Çev:Cem Soydemir, Ayrıntı