• Sonuç bulunamadı

Mekan AyrıĢmasının Kent/Kentli Kimliğindeki Rolü

1.2. KÜRESEL KÜLTÜRÜN YAġAMSAL UZAMI: KENT

1.2.3. Mekan AyrıĢmasının Kent/Kentli Kimliğindeki Rolü

Kentin tarih içinde değiĢen, günümüzde ise hızla dönüĢen yeni kimlikleri, mekansal örgütlenmelerin ve toplumsal farklılığın yeniden inĢa edilmesi anlamına gelmektedir. Kentsel mekan, kent adının anıldığı ilk zamanlardan bu yana gelir, güç ve saygınlık iyeliğine göre hiyerarĢik bir yapıya bürünür. Kapitalizmin güçlenmesinden önce kentsel yapı içindeki ayrıĢma genellikle etnik ve dini kimliklere göre belirlenmiĢtir. Kapitalizmin ortaya çıkıĢı, sermayenin kent merkezli bir yapıya bürünmesine neden olur. Böylece kentsel mekan, etnik ve dinsel kimlik dıĢında sınıfsal kimliğe göre ayrıĢmaya baĢlar. Sınıfsal kimlik kentsel mekan örgütlenmesinde diğer kimliklerin önüne geçer ve oluĢan kapital eĢitsizlik, mekanın yeniden düzenlenmesini gerekli hale getirir. Bir zamanların iĢçi sınıfına ait mekanları ile burjuvaya ait mekanların birbirinden ayrıldığı kentler, günümüzde daha karmaĢık bir görünümdedir; zira artık sınıfsal farklılıkların adresi zenginlik ve yoksulluk baĢlığına dönüĢtürülmüĢtür.

KüreselleĢme, yerel değerlerin ön plana çıkmasını sağlarken kentsel mekanlar, küresel refah anlayıĢına göre yeniden düzenlenir; bu düzenlemede ortaya çıkan gereksinimler kentsel yaĢamı ve toplumsal iliĢkileri de etkiler. Küresel kentin öne çıkardığı etkin kimliklerden biri, ekonominin etkisiyle değiĢen kent yaĢamında öğrenmeye açık, biliĢim kaynaklarına meraklı, dünyayla bütünleĢmede etkin rol oynayabilecek yeteneklere sahip genç nüfustur. Kentin kültür, sanat, eğlence ve spor merkezleri, gençlerin beklentileri doğrultusunda yeniden yapılandırılır. Gençlere yönelik inĢa edilen mekanlar, kent kültürünü merkeze alan, kentin yaĢam kalitesini artırmayı hedefleyen, kenti mekan-insan iliĢkisi olarak gören bir küresel anlayıĢın ürünüdür ve bu mekanlar, kent kültürünün ürettiği değerlerin paylaĢım alanı olarak kabul edilir151. Ayrıca bu mekanların seçimi ve uygulanıĢı da tüm dünya kentlerinde benzer niteliktedir.

“Çok kültürlülüğü özendiren küreselleĢme olgusu, (…) günlük tüketim alıĢkanlıklarının denetlenmesi yoluyla, tüm dünyayı benzer davranıĢ kalıpları içine sokmaya, yani tek boyutlu bir kültürel kimliğe sahip olmaya doğru zorlamaktadır. Kentlerin gittikçe daha fazla tek düze kalıplara döküldükleri, birbirlerine benzedikleri görülmektedir. Bu nedenle, toplumun kimlik sorunu asıl olarak

kentlerimizin de kimlik sorunu olmaktadır. Günümüzde, kentlerin kimliklerini yitiriĢi ya da kimliksizleĢmesi kent-toplum iliĢkisinin en göze çarpan özelliği olmaktadır.”152

Kentlerin her geçen gün birbirine benzemesi, özellikle Türkiye sınırları içinde değerlendirdiğimizde daha görünür haldedir. Kent mimarisinde tercih edilen aynılaĢma, aynı ülkede farklı özelliklere sahip kentlerin varolmasını engellediği gibi, küresel arenada da yerel olanın hızla yok olmasına destek vermektedir. GeliĢmiĢ ülkelerin kentlerinde çevre sağlığı ve doğal kaynakların nasıl korunması gerektiği kent politikasının temel hedefiyken, geliĢmekte olan ülkelerin kentlerinde yapılaĢma, kanalizasyon, ulaĢım gibi sorunlar çözülmesi gereken önceliğe sahiptir. Bunlarla da kalmaz, dengesiz büyüme, kent yapısını bozan bir tehdit haline gelir. Nüfus yoğunluğu, kentin kaldırabileceğinden çok sayıda insanın göç etmesi Ġstanbul gibi birçok dünya kentini de baskı altında tutmaktadır. GeliĢmiĢ kentlerin dayanağı olan doğal kaynaklar, geliĢmekte olan kentlerin nüfus hareketliliği içinde tükenme tehlikesiyle karĢı karĢıyadır153

.

Kent, heterojen bir yerleĢim birimi olarak, kan bağına dayalı akrabalık iliĢkileri yerine mesleki örgütlenmelerin biçim verdiği, bireyin toplumsal iliĢkilerde “ben” konumuna yükseldiği, kentsel yaĢamda kendine bir yer edindiği ve bu edinilen yerin “ben”in kimliğine dönüĢtüğü mekandır. Kent kültürü, toplumun sosyal- ekonomik-siyasal koĢullarından gelen bireylerin ve toplulukların deneyim ve düĢüncelerinin uygulanıĢından oluĢur. Dolayısıyla kültürel çeĢitlilik, kent yaĢamında heterojenliğin getirdiği bir özelliktir ve küreselleĢmenin çok kültürlülük söyleminde kenti hedef alması rastlantı değildir. KentlileĢme, kentsel yapının çeĢitliliği içinde deneyimlenen ve elde edilen bir kültür birikimidir. “Kent-li olma; kentsel yaĢam biçimine uyumdur”154

. Kentsel yaĢam biçimine uyum sağlama aynı zamanda kent kültürüne de dahil olmak demektir; zira, hali hazırda kent, bilgi ve kültürün yıllar boyu toplandığı yerdir. Kültürün kendine has nitelikleri kentsel yaĢamı biçimlendirirken kentsel kimlik, kentlilerin bu yaĢam biçimini benimsemeleriyle açığa çıkar.

152 Kaypak, y.a.g.e., 3 s. 153 Bkz., Wirth, a.g.e., 87-95 s. 154 Tekeli, a.g.e., 79 s.

Kent, modernizmin bir üst anlatısı olarak kültürün oluĢtuğu alandır; özellikle dıĢ göç alan günümüz kentlerinde kültür, etnik farklılık, sınıflar arası mücadele ve mekanların tehlikeli/güvenli olarak tabir edilmesine göre çeĢitlilik gösterir. Güvenli bölgeler, üst ve orta sınıfın kullanımına açıkken, tehlikeli bölgeler dar gelirli ya da iĢsiz ailelerin yaĢadığı kenar semtlerdir. Dolayısıyla bu ayrıĢma, kültürün de farklılaĢmasına yol açar. Üst sınıflar için üretilen refah adacıkları, sınıfın etnik ya da dinsel tercihlerinin de mekanı olur. Kent merkezi, genellikle memurlar, beyaz yakalılar gibi orta sınıfa mensup ailelere aittir. Kentli alt sınıflar ise iĢsizlerden ve evsizlerden ibarettir ve kentin suçla bütünleĢmiĢ mekanlarında, -mekanla doğrudan iletiĢim kuranlar olarak diğer sınıflardan ayrılsalar da- kentin yoksulları olmaktan kurtulamazlar155. Kısacası 21.yy. kenti, düzenli-yasal konut alanlarının yanı baĢında yükselen düzensiz-yasal olmayan gecekondu kuĢağıyla sarmalanmıĢtır. Aynı sokakta ya da caddede lüks bir villanın/apartmanın yanında tek göz, derme çatma evlerin olduğu bir görünüme sahip olan kent, ülkemiz gibi geç kapitalistleĢen ülkelerde yeni bir kimlik yaratır: VaroĢ kimliği.

“Türkiye örneğinde varoĢ kimliğinden önce varolan gecekonducu kimliği 1980‟lerden itibaren toplumsal eĢitsizliklerin derinleĢerek mekandaki ayrıĢmayı billurlaĢtırmasıyla beraber yerini varoĢ kimliğine bıraktığı gözlemlenmektedir. VaroĢ kimliği bir baĢka kentli kimliğin karĢısında bu anlamı kazanmaktadır. Bu kimlik, iĢ ve barınma güvencesini kazanmıĢ, kentin göreceli olarak planlı ve düzenli konut alanlarında oturan, yine göreceli olarak eğitim ve sağlık hizmetlerinden daha iyi yararlanan orta sınıf kimliğidir.”156

Türkiye gibi kapitalizmin yayılımının daha geç gerçekleĢtiği ülkelerin orta sınıflarının mekansal olarak ayrıĢmıĢ steril kentler oluĢturması 1980‟lere kadar gerçekleĢmemiĢtir. Özelikle Turgut Özal‟ın baĢbakanlık döneminde hayata geçirilen serbest piyasa ekonomisi, teknolojik geliĢmeler, tüketim politikaları, entelektüel iĢ adamlarının atılımcılığı, kanaat önderlerinden ibaret medya kültürü ve tüm bunların yön verdiği kentlilerin yaĢam biçimi, kentin kimlik mekanlarının oluĢumunda etkin

155 Bkz. Hakkı Yırtıcı, ÇağdaĢ Kapitalizmin Mekansal Örgütlenmesi, Bilgi Ünv.Yay., Ġst., 2005,

10-15 s.

rol oynar157. KüreselleĢmenin kentli kimliğindeki genel görünümü, kapitalizmin açık söylemidir: “Bilirim, yaparım, kazanmalıyım ve kazanacağım”158

.

GeliĢmekte olan bir ülkenin kentlisi, “dünya vatandaĢı olmak”la, dünyada olup bitenden haberi oluĢuyla küresel ortamda önemli bir yer teĢkil ettiğine inanır. Medya sektörünün zengin iĢadamları tarafından ele geçirilmesi sadece dıĢarıdan değil içeriden de yükselen bir sese dönüĢür. Küresel dünyada ses sahibi olmak, bir anlamda ulus olmaktır ve bu ses sahibi bağımsız uluslar, “küresel diyaloğa” girebildikleri ölçüde varolurlar. Dolayısıyla düĢük oktavlı sesiyle öne atılan az geliĢmiĢ ya da geliĢmekte olan ülkelerin kentleri geliĢmiĢ ülkelerin kentlerini örnek almakla kalmaz, adeta onlara bağımlı olduğunu hisseder. Zaten küreselleĢme, geliĢmekte olan ülkeleri ve bireylerini kentler aracılığıyla kontrol altında tutmanın mükemmel formülüdür;159

formülün büyük taĢıyıcısı ise elbette küresel boyutta çalıĢan medya kuruluĢlarıdır. Medyanın tüm birimlerinde geliĢen ve değiĢen kentli insanın nasıl olması, nasıl yaĢaması, neleri tüketmesi –ama hep tüketmesi- yönünde yapılan uyarılar, kentin mekansal ayrıĢmasını tetikleyen faktörlerin baĢında gelir. Zira kentin mekanları, sınıfsal ayrıĢmanın somutlanmasıdır; medya bu ayrıĢmayı “olması gereken” olarak kullanır ve “olması gereken”, Amerikan tarzı yaĢam biçimidir.

“KüreselleĢme süreçleri korku ve endiĢe yaratıyorsa, bunlar genellikle Amerikan kültürü ve “AmerikanlaĢma” tehdidi ile iliĢkilendirilmektedir. Amerikan kitle kültürü, çok uzun bir süre, Avrupa kültürünü aĢındıran, tahrip eden bir güç olarak görülmüĢtür. Hollywood‟un kültürel hakimiyeti, Avrupa kültür endüstrilerinin hayatta kalma Ģansını bile tehlikeye atmıĢ görünmektedir. Avrupa kıtasının kültürü, “Amerikan parasına –ve nihai olarak Amerikan değerlerine- esir olmuĢ” görünmektedir. Daha basit bir ifadeyle, bu açıdan bakıldığında, “düĢman, Hollywood‟dur.”160

Küresel kentte kimliğin yeniden inĢasının açık adresi AmerikanlaĢmadır. Modern kent yaĢamı, hayali bir Amerika ile eĢ görülmektedir. KüreselleĢmenin ya da popüler kültürün eleĢtirilmesinin altında genellikle değiĢen bir dünya karĢısında

157 Ayrıntılı bilgi için bkz., Rıfat N. Bali, Tarz-ı Hayat’tan Life Style’a, ĠletiĢim Yay., Ġst., 2002. 158

Can Kozanoğlu, Cilalı Ġmaj Devri, ĠletiĢim Yay., Ġst., 1993, 67 s.

159 Bkz., Tomlinson, Kültürel Emperyalizm, 27-38 s.

160 David Morley&Kevin Robins, Kimlik Mekanları, Çev:Emrehan Zeybekoğlu, Ayrıntı Yay., Ġst.,

duyulan direnç yatarken, bu direncin de Amerikan yaĢam tarzına karĢı çıkmaktan kuvvetlendiği görülür. Evrensel olarak dayatılan Amerika kültürünün can düĢmanı yerel kültürler olur. Çünkü aslında “AmerikanlaĢma” bir toplumun kendi öz niteliklerini, tarihsel mirasını ve kültürel değerlerini hiçe saydığının göstergesi olarak kabul edilir; oysa öyle ya da böyle “değiĢim” kaçınılmazdır. Özellikle kültürel değiĢim, dirençle ilk karĢılaĢan olarak daima olumsuz tepkilerle açıklanır. Yeni olan, faydası ya da pratiği ne olursa olsun, gelenek ve beğeniler açısından küstah, kaba, incelikten uzak ve tahrip edici görülür. Dolayısıyla Amerika menĢeli her Ģey, geleneksizliğin timsali, yerel kültürün tehdididir161

.

Küresel kentlerin türdeĢleĢtirici kimlik inĢası, Morley ve Robins tarafından Ferdinand de Saussure‟ün dil üzerine yaptığı çözümlemelere benzetilir. Saussure, dil alanında yalnızca olumlu terimleri olmayan farklılıkların bulunduğunu savunur ve dildeki özdeĢlik sorununu incelediğinde özdeĢliğin, bir sistemdeki farklılıkların bir fonksiyonu olduğunu görür. Yani dildeki bir birim, pozitif içeriğiyle değil, negatif olan iliĢkileri yansıtan terimlerle tanımlanır. Örneğin ak diyebilmek için, kara‟yı hatırlamak, referans almak gerektiği gibi… Kısaca, dilin birimlerinin en temel özelliği, öbür birimlerin olmadığı olmaktır162

. Kimliğin kent kültüründe inĢası da bu yapıyla benzerlik gösterir. Kimlik, bir kültüre ait olduğu kadar baĢka kültürleri de gören, bilendir; hem ait olduğu kültürü içerir hem de öteki‟ne ait olan kültürü dıĢlar fakat kimlik inĢası, benimsemenin ve dıĢlamanın bütünün içinde birlikte yer aldığı bir yapıdır. Dolayısıyla ulusal kimlik, bir toplumun kültürel belleğine bağlı olarak geliĢir, ortak bir geçmiĢin anılarına dayanarak tanımlanır163

.

“Bütün kimlikler, bir toplumsal iliĢkiler sistemi içinde oluĢur ve birbirlerini karĢılıklı tanımaları gerekir. Kimlik (…) bir “nesne” olarak değil, “bir simgeler ve iliĢkiler sistemi” olarak düĢünülmelidir. (…) herhangi bir failin (agent) kimliğinin sürdürülmesi, tek, belirli bir kimlik değil; sürekli bir yeniden oluĢum sürecidir ve bunda öztanımlama ve farklılığın onaylanması boyutları birbiriyle devamlı iç içe geçer (…) kimlik, kolektif eylemin dinamik, geliĢmekte olan bir yönüdür.”164

161

Bkz., Morley&Robins, y.a.g.e., 80-87 s.

162 Saussure‟den aktaran, Morley&Robins, y.a.g.e., 73 s. 163 Bkz., Assmann, a.g.e., 130-142 s.

Kimliğin kolektif bir yapıya bürünmesi, ulus-devletin etkisiyle mümkündür. Devletin faaliyetleri, halkın yaĢam alanını kurması ve koruması biçiminde uygulanır –ki bu uygulama, kentsel kimlik duygusunu açığa çıkarır. Ġnsanların günlük hayatında devletin etkisi, kentlinin kendisini siyasal bir topluluğun üyesi olarak hissetmesini sağlar. Böylece kiĢi ya da bireye sevinçlerinde ve korkularında yalnız olmadığı duygusu aĢılanır. Kimlik inĢasında devletin etki gücü, onun ekonomi, kültür gibi sosyal kurumlar, siyasal birimler, diğer topluluklar karĢısındaki gücü ile doğru orantılıdır. Bununla birlikte bireyin beklentisini gözeten ve bu beklentiyi gerçekleĢtirmeyi amaç edinen bir devletin kapasitesiyle devletin ulusal kimlik inĢası becerisi arasında doğrusal bir orantı da mevcuttur.

“Günümüzde, ulusal kimlik, tüm dünyada meĢruluğu kabul edilmiĢ ve en yaygın siyasal kimlik biçimidir. Bunun en önemli nedeni, devletlerin „devletler sistemi‟ içinde meĢruluk kazanabilmeleri için, BirleĢmiĢ Milletler‟e üye olmalarının gerekli olması ve bunun yolunun da devletlerin ulus-devletler biçiminde örgütlenmeleri veya kendilerini böyle sunmalarıyla mümkün olacağı gerçeğidir. BirleĢmiĢ Milletler, ulusal kimlikleri meĢru siyasal kimlik biçimi olarak tüm dünyaya empoze eder.”165

Ulusal kimliği vareden ulus-devlet, küresel demokrasi anlayıĢını kentlerde somutlar. Günümüz kenti, farklılığın toplumsal iliĢkilerini ayrım yaratmadan gerçekleĢtirmek zorundadır. Farklı toplulukların birbirlerini etkileyerek yaĢadığı yer olan kentte, bu farklılığı gözeten, eĢit haklar sağlayan bir politika izlenmek zorundadır. Bu durum demokrasiyle sağlanabilir –zira, toplumsal adalet, farklılıkların eritilmesiyle değil, farklılıklara saygı gösterilmesiyle mümkündür. Fakat küresel demokrasinin türdeĢ olmayan yapısı ortak bir kamusal alan anlayıĢı içinde kente ait mekansal ayrıĢmayı desteklerken, sınıf, etnisite, din ve kütürel çeĢitlilik gibi unsurları birlik-topluluk vaadiyle önemsizleĢtirir166

.

Farklılıkların biraradalığı”nı temel söylemine dönüĢtüren küresel demokrasi, kenti bu farklılığın özgürce yaĢandığı mekan olarak yüceltir. Kentsel mekanda kimlik, sözü edilen farklılığın korunması biçiminde de ortaya çıkar. Her türlü yerel özelliğin “korunma” adı altında aĢırılığa götürülmesi, milliyetçi savunuların

165 Özyurt, a.g.e., 126 s.

166 Bkz., David Harvey, “Toplumsal Adalet, Postmodernizm ve Kent”, 20.Yüzyıl Kenti, Haz.ve

düĢmanca bir tutuma dönüĢmesine yol açmaktadır. Bir toplulukta, ortak yerel özelliklere ve geçmiĢe sahip olanlar bir arada yaĢamayı tercih etmenin yanı sıra, aynı özellikleri göstermeyen, farklı bir geçmiĢe, inanıĢa, yaĢam biçimine sahip olanları “yabancı” olarak görüp ötekileĢtirir. Julia Kristeva‟ya göre yabancı, kimliğin gizli yüzüdür, öteki olan, ben‟in içindedir. Güçlü olarak görülen yabancıdan korunmanın en çabuk yolu ise “biz” olmaktır ve “biz”i bir arada tutan da yabancıyı uzakta tutma çabasıdır167. Kentte barıĢ içinde yaĢamanın yolu, öteki‟nin varlığını göz önünde

bulundurmaktan geçer. Ötekiyle birlikte yaĢama ben‟e, kendisinin de öteki olma ihtimalini hatırlatır. Kentsel mekandaki farklılıkların uzlaĢı içinde olması ben‟in kendini öteki‟nin yerine koymasıyla hayata geçer. Böylece kentli kimliği, öteki‟nin varlığını duyumsayarak oluĢturulur. Çünkü “ben” konumundaki kimlik, kiĢiye, ötekiler arasında bir diğer “Öteki” olduğunu göstermek gibi gizli bir iĢlev de yüklenmiĢtir168

ve artık “egemen söylem yerel olanın ĢeyleĢmiĢ kimliğidir”169.

Mekansal ayrıĢmanın kentsel kimlik üzerindeki etkisi David Harvey tarafından “mekansal farklılaĢma” olarak adlandırılır –ki bu çalıĢmada “mekansal ayrıĢma” ifadesinin seçilmesi, eĢitsizliği vurgulamak adınadır-. Toplumdaki egemen söylem, baĢta da sözü edildiği gibi egemen sınıfın söylemidir. Kapitalizmin doğası gereği yaratılan tüketim toplumunda kitle kültürü, kitleleri toplumdaki yabancılaĢmanın asıl kaynağına iliĢkin olarak aydınlatmaktan çok, depolitize etme iĢlevi üstlenerek, sermayenin kurucusu olan egemen sınıfa hizmet eder. Kapitalizmin hızla büyüyen evreninde ivme kazanan kentleĢme sürecinde sermayenin mekansal etkisi, kentsel yaĢamı dönüĢtürür. Dolayısıyla mekansal farklılaĢma, kapitalist kent toplumunda iliĢkilerin yeniden üretimi biçiminde değerlendirilmelidir. Çünkü kentsel mekan; komĢuluk iliĢkilerini, yerel toplulukları, kentlilerin beklentilerini, tüketim alıĢkanlıklarını, pazar donanımlarını ve bilinci etkileyecek düzeyde toplumsal etkileĢim ortamlarıdır170

.

167 Bkz., Morley&Robins, a.g.e., 47-48 s.

168 Bkz., Zygmunt Bauman, BireyselleĢmiĢ Toplum, Çev:Yavuz Alogan, Ayrıntı Yay., Ġst., 2005,

173-190.

169 Arif Dirlik, Kriz, Kimlik, Siyaset, Çev:Sami Oğuz, ĠletiĢim Yay., Ġst., 2009, 395 s.

170 Bkz., David Harvey, “Sınıfsal Yapı ve Mekansal FarklılaĢma Kuramı”, 20.Yüzyıl Kenti, Haz.ve

Büyük nüfus yoğunluğuyla anılan kentlerde farklı toplulukların oluĢması kaçınılmazdır fakat bu durum, sınıf bilincinin bölünmesine yol açar. Karl Marx, “bir kitlenin ancak içinde bütün farklılıkları taĢıdığı ve sermaye ile emek arasındaki savaĢımda kendi sınıf kimliğinin bilincine vardığında, bireylerin fark edilir bir biraradalık durumuna geleceğini belirtir”171

. Oysa küresel kapitalizm, bu bilinç düzeyini yok edebilmek için uğraĢır. Kapitalizmin egemenliğindeki kentte mekansal farklılaĢma, pazarın oluĢmasını sağlayan kaynaklara ulaĢımı da farklılaĢtırır. Örneğin eğitim fırsatlarına eriĢim bile aile-sınıf yapılarına göre farklılık gösterir.

“Fırsatlar öyle yapılanmıĢtır ki, kent yaĢamında kurulan iliĢkiler, beyaz yakalılar beyaz yakalı komĢuluklar ya da çevre, mavi yakalılar mavi yakalı komĢuluklar ya da çevre içinde yeniden üretilir. Topluluğun yaĢadığı mekan, üretim yeri için uygun iĢgücünün yeniden üretildiği mekandır.”172

Tüm mekansal ayrıĢmaların yapısı, oluĢumu bilinse de kentsel iliĢkiler her yönden karmaĢıktır. Beyaz yakalı olarak adlandırılan topluluklar, farklı meslek gruplarını içerdiği halde öteki topluluklardan toplumsal ve mekansal olarak ayırt edilmeye devam eder. Mekansal ayrıĢmayı yaratan ve sürdüren küreselleĢme kent ortamında, kararsızlık ve çatıĢma mekanları yaratır. Çünkü küresel kapitalizmin yayılmasıyla birlikte tüketim de farklılaĢmıĢtır. ÇalıĢma hayatının düzenleniĢindeki amaç bile tüketime hizmet etme üzerine kuruludur. ĠĢ dıĢında geçecek olan zamanın mekansal planlaması, tüketimin temel dayanağıdır. Tüketimin hedefine tüm mekan farklılaĢmaları girmekte, reklam sektörü tüketebilene ayrı, daha az tüketebilene ise ayrı reklam politikaları uygulamaktadır. Tüketemeyen grubun geleneksel değerleri öne çıkarılırken, tüketebilen üst sınıflar için tüketme konusu bir gereksinimidir173

. Mekansal ayrıĢma farklı yerel topluluklar üretmesiyle bütüncül olmayan bir kentsel toplum oluĢturur. KüreselleĢmenin evrensel düzeyde görülen bütünleĢtirici yapısı içinde yerel olan sürekli bir parçalanma içinde devinir. Kent toplumunda sermayenin kaynağı olan Ģirketlerle kamu kuruluĢları kapitalist düzenle uyumlu bir hiyerarĢide birleĢir ve bu birliktelik mekansal ayrıĢmanın da düzenleyicisi olur174

.

171

Marx‟tan aktaran Harvey, y.a.g.e., 156 s.

172 Harvey, y.a.g.e., 162 s.

173 Bkz., Harvey, y.a.g.e., 162-169 s.

Birey, özgür seçimlerde bulunduğu yanılsamasıyla üretimi etkileyemeyecek bir konuma indirgenir. Mekansal ayrıĢma, sınıfsal ayrıĢmayı doğurarak tüketim sınıflarının belirlenmesini kolaylaĢtırır, yeniden biçimlendirir ve özellikle tüketemeyen sınıfların devingenlik alanını kısıtlar. Alt sınıfın elinde bulunan tek kurtuluĢ aracı eğitimdir; çünkü eğitim bireysel ve kentsel devingenliği sağlar fakat tüketim kültürünün etkisiyle oluĢan sınıfsal eĢitsizlik, eğitimden faydalanmayı da eĢitsiz hale getirmiĢtir. Kentsel mekanda kapitalizmin önderliğinde yeniden üretilen toplumsal farklılaĢmalar, topluluk bilincinin sınıf bilincinden değerli görülmesine yol açar. Kentin giderek büyüyen nüfusu içinde sınıf bilincinin her an patlak vermesi tehlikesi söz konusudur. Dolayısıyla mekansal ayrıĢmanın önlenmek yerine daha da derinleĢmesi, sınıf bilincinin parçalanmasıyla gündeme gelir. Kapitalizmin parçala- böl-sürekli denetle-kontrol altında tut politikası, kentsel düzlemde mekansal biçimde ortaya çıkar. “Mekansal farklılaĢma, kapitalist üretim sürecinden doğan güçlerce üretilir ve insanların özerk seçimlerinin ürünü olarak görülmemelidir”175

.

Ġstanbul Ekseninde Mekan AyrıĢmasının Boyutları

Türkiye‟nin küreselleĢmeyle tanıĢması elbette ki tüm dünyada olduğu gibi seksenli yıllarda gerçekleĢir. Piyasaların serbestleĢmesiyle birlikte her zaman arzulanan ama bir türlü gerçekleĢtirilemeyen batılı gibi olma sevdası, sonunda hayata geçirilir. Seksenli yıllarda tohumları atılan giriĢimler, doksanlı yıllarda zirveye oturur ve geçtiğimiz onbeĢ-yirmi yıla damgasını vuran, dıĢa açılma siyasetiyle gündeme gelen bir küresel Türkiye‟dir. Turgut Özal‟la baĢlayan Türk siyasetinin dıĢa açılma politikaları, Ak Parti iktidara geldiğinde dıĢa açılmıĢ Türkiye‟nin dünyaya tavrını koyma sürecine dönüĢür. Sadece kent yaĢamında değil, tüm alanlarda siyaset ve ekonomi, eğitim-kültür-sağlık‟tan daha öncelikli bir konuma getirilir. Ġstanbul adeta bir baĢkentmiĢ gibi, küreselleĢmenin timsali olarak gösterilir. Amerika‟nın devasa kentleri nasıl Ġstanbul için ulaĢılması gereken bir hedefse, Ġstanbul da Anadolu ve