• Sonuç bulunamadı

Umut Yoksa YaĢamanın Bir Anlamı Yoktur: Ġntihar Üzerine

1. Çözümsüzlük: Saçmanın Ortadan Kaldırılması

1.2. Umut Yoksa YaĢamanın Bir Anlamı Yoktur: Ġntihar Üzerine

Saçma duygusunun sarıp sarmaladığı insan, yaĢadıklarından ve varolan acılardan sonra Tanrı‟nın olamayacağı sonucuna varmıĢtı. HerĢeyin anlamsız olduğu, ölümün ise kaçınılmaz bir son olarak beklediği insan yaĢamı acaba yaĢanmaya değer mi? Camus „yaĢanmaya değmez‟ sonucunu ele alıp bunun ise insanı intihara götürmesi gerekip gerekmediği konusu etrafında tartıĢmasını yürütmeyi yeğlemiĢtir.

“Gerçekten önemli olan bir tek felsefe sorunu vardır, intihar. Yaşamın yaşanmaya değip değmediği konusunda bir yargıya varmak, felsefenin temel sorusuna yanıt vermektir. Gerisi, dünyanın üç boyutlu olup olmadığı, düşüncenin dokuz mu, yoksa on iki ulamı mı bulunduğu, sonra gelir.” (Camus, 2007b: 15).

Camus için „saçma‟ kavramı sorunun sonucu değil baĢlangıcıdır. Aslında bütün problem saçma kabul edildikten sonra baĢlamaktadır. Saçmaya karĢı insanın aldığı veya

alması gereken tavır Camus‟ye göre çok önemlidir. Saçma onaylandıktan sonra insan yaĢamına bir son vermeli midir? Bu soru „Sisifos Söyleni‟nde ele alınmaktadır:

“İşte bu denemenin konusu, uyumsuz ile intihar arasındaki bu bağıntı, intiharın uyumsuz için tam olarak hangi ölçüde çözüm olduğudur.” (Camus, 2007b: 18).

Camus burada intiharı toplumsal boyutuyla değil, bireysel olarak incelemiĢtir. Çoğu zaman toplum intihar için dıĢsal bir sebep ararken, Camus burada intiharın bireysel boyutuyla ilgilenmiĢtir.

“İntihar şimdiye kadar yalnızca toplumsal bir olay olarak ele alınmıştır. Buradaysa, tam tersine, bireysel düşünceyle intihar arasındaki ilişki söz konusu.” (Camus, 2007b: 16).

Camus ilkin intiharın nedenleri üzerinde durur. YaĢamın anlamsızlığı, sarf ettiğimiz çabaların aslında hiçbir iĢe yaramayacağı ve sonuçta elimize geçen hiçbir Ģey olmayacağı düĢüncesi Camus‟ye göre intiharın asıl nedenidir.

“Kendini öldürmek, bir anlamda, melodramlarda olduğu gibi içindekini söylemektir. Yaşamın bizi aştığını ya da yaşamı anlamadığımızı söylemektir… Yalnızca „çabalamaya değmez‟ demektir kendini öldürmek. Yaşamak, hiçbir zaman kolay değildir kuşkusuz. Birçok nedenlerden dolayı yaşamın buyurduklarını yapar dururuz, bu nedenlerden birincisi de alışkanlıktır. İsteyerek ölmek, bu alışkanlığın gülünçlüğünün, yaşamak için hiçbir derin neden bulunmadığının, her gün yinelenen bu çırpınmanın anlamsızlığının, acı çekmenin yararsızlığının içgüdüyle de olsa benimsenmiş olmasını gerektirir.” (Camus, 2007b: 17).

Camus intiharın nedenlerini ararken bazen ĢaĢırtıcı sonuçlarla da karĢılaĢılabileceğini, çünkü çoğumuz için aslında çok önemsiz ve basitmiĢ gibi görünen bir olayın baĢka biri için intihar nedeni olabileceğini düĢünmektedir:

“Basitlik sözcüğünün tehlikeli bir niteliği var. Ve ben bu gece, yaşamın belirli bir saydamlığı karşısında artık hiçbir şeyin önemi bulunmadığı için ölmek istenebilmesini anlıyorum. Bir insan acı çeker, mutsuzluk üstüne mutsuzluğa uğrar. Katlanır bunlara, yazgısını benimser, iyice yerleşir içine. Saygı görür. Sonra, bir akşam, hiç: bir zamanlar çok sevdiği bir dostuna rastlar. Dostu biraz dalgın konuşur onunla. Evine dönünce, adam kendini öldürür. Sonra gizli dertlerden, bilinmeyen dramdan söz edilir. Hayır ille de bir neden gerekirse,

dostu kendisiyle dalgın konuştuğu için öldürmüştür adam kendini. Böyle işte, dünyanın derin anlamını duyar gibi olduğum her seferde, onun basitliği şaşırttı hep beni.” (Camus, 1991: 49).

Peki, anlamsızlık duygusunun bu kadar yoğun yaĢanması insanın intihar etmesini gerektirir mi? Camus hayatın anlamsız olduğunu söyleyenlerin hiçbirinin intihar etmediğini belirterek okuyucuya kuracağı düĢünce yapısı hakkında ipucu verir ve daha sonra göreceğimiz gibi 'mantıksal intihar' ile 'fiziksel intihar' arasındaki ayrımın tohumlarını atar:

“...yaşamanın bir anlamı bulunduğunu yadsıyan düşünürlerden hiçbirinin, mantıklarını yaşamayı da yadsımaya kadar götürmediğini söylemek gerek. Schopenhauer‟in çok zengin bir sofra başında intiharı övdüğünü sık sık anlatıp gülerler... Yaşam yaşanmaya değmediği için insan kendisini öldürür, işte bir gerçek kuşkusuz, ama kısır bir gerçek, çünkü fazlasıyla açık. Ama yaşamaya yöneltilen bu aşağılama, içine daldırıldığı bu yalanlama, hiç anlamı olmamasından mı geliyor? Uyumsuz olması, umut ya da intihar yoluyla kendisinden sıyrılmayı mı gerektiriyor?” (Camus, 2007b: 19-20).

Camus, hayatın monotonluğunun insana bıkkınlık verdiğini ve bunun saçma hissinin oluĢmasında önemli bir faktör olduğunu belirtmiĢti. Saçma hissinin ortaya çıkması veya hayatın bir anlamının olmadığının fark edilmesi Camus‟ye göre intiharla da sonuçlanabilir, iyileĢmeyle de:

“Bıkkınlık, makinemsi bir yaşamın edimlerinin sonundadır, ama aynı zamanda bilincin devinimini başlatır. Onu uyandırır, gerisine yol açar. Gerisi, bilinçsiz olarak yeniden zincire dönüş ya da kesin uyanıştır. Uyanışın ardından sonuç gelir zamanla; intihar ya da iyileşme.” (Camus, 2007b: 24).

Camus‟nün felsefesinde Tanrı‟ya yer yoktur, ancak bu durum insanın her istediğini yapabilmesi manasına gelmez. Bu konuda Camus‟nün Krilov örneği oldukça önemlidir. Saçma düĢünceye göre, insan saçmaya, kötülüğe, umutsuzluğa köle edilmiĢ bir durumdadır. O, kendisini çevreleyen bu kaderden öç almak ister. Öç almak istemesi, bu insanın köle olmadığını kanıtlamak ve özgür olduğunu ortaya koymak istemesidir. Bunun en güzel Ģekli de, bu kadere baĢkaldırmaktır ve kadere teslim olmadığını göstermek için kendini öldürmesidir. (Gündoğan, 1997: 86).

Krilov burada özgürlüğünü ilan eder. Tanrı yoksa her Ģey mübahtır. Her Ģey yapılabilir. Hayatım benim kontrolümdedir. Bunun da en açık göstergesi intihardır. Kendimi öldürmem demek, kendi kendimin efendisiyim demektir. Bu ise Krilov‟a göre Tanrı olmak demektir: “Kendini öldürmeye kalkan biri Tanrıdır artık.” (Camus, 1994b: 46).

Tanrı olduktan ve özgürlüğünü ortaya koyduktan sonra insanın artık kendisini öldürmesine gerek var mıdır? Krilov‟a göre Tanrı‟nın olmadığı ancak bu yolla ortaya konulabilir. Çünkü eğer bir Tanrı varsa ona karĢı yapılan bu eyleme sessiz kalamayacaktır:

“Eğer Tanrı bir yalansa, bizler de yalnızız ve özgürüz. Kendinizi öldürmekle de özgür olduğunuzu, artık Tanrının olmadığını kanıtlamış oluyorsunuz. Bu amaç uğruna kendinizi öldürmeniz gerekiyor.” (Camus, 1994b: 156).

Krilov‟un kendini öldürmek istemesinin bir diğer nedeni baĢka insanlara örnek olmak, onlar için kendini feda etmektir:

“Ama, önce birisinin bu başlangıcı yapması, insanların o iğrenç özgürlüğünü kanıtlaması için kendisini öldürmesi gerekiyor. İlk ben olduğum için ve korkunç korktuğum için talihsizim. Ancak kısa bir an için Çarım. Ama, başlangıcı yapıp bu kapıyı açacağım. Bütün insanlar da mutlu olacaklar, sonsuza kadar. Çar olacaklar hepsi.” (Camus, 1994b: 156–157).

Ancak Camus, Krilov‟un bu davranıĢını sorgulamaktadır. Elbetteki saçma bir düĢüncenin, Krilov‟un mantığına göre iĢlemesi ve insanı sonunda mantıksal intihara götürmesi Camus‟ye göre olumludur, ama Camus mantıksal intihardan fiziksel intihara geçilmemesi gerektiğini savunmaktadır. Çünkü fiziksel intihar, bütünüyle insanın bağlı bulunduğu saçmanın unsurlarından birini, insanı yok ettiği için saçmayı ortadan kaldırır, hayatı sona erdirir. Ġntihar bundan ötürü, saçmaya baĢkaldırdığımızı ya da özgür olduğumuzu göstermez, aksine saçmaya boyun eğdiğimizi gösterir. Öyleyse saçmaya boyun eğmemek için hayatı yaĢamak zorundayız (Gündoğan, 1997: 87). Camus bu konuda Ģunları yazar:

“Burada, tersine, yaşam anlamdan ne kadar yoksun olursa o kadar iyi yaşanacağı çıkıyor ortaya... Uyumsuz ancak kendisine boyun eğilmediği ölçüde bir anlam taşır.” (Camus, 2007b: 39-58). “Yaşamanın saçma olduğunu söylemek için, bilinç canlı kalmak zorundadır.” (Camus, 2007d: 14).

BaĢka bir ifadeyle Camus‟ye göre intihara neden olan faktör her ne kadar saçma olsa da, saçmanın kabul edilmesi fiziki intiharla neticelenmemelidir:

“İntiharın, başkaldırıdan sonra geldiği sanılabilir. Ama yanlış olarak. Çünkü intihar başkaldırının mantıksal sonucu değildir. İçerdiği razı oluş dolayısıyla, onun tam tersidir. İntihar, sıçrama gibi, en son noktasına götürülmüş kabullenmedir. Her şey tükenmiştir, insan temel tarihine geri döner. Geleceğini, biricik ve korkunç geleceğini fark eder, ona atılır. İntihar uyumsuzu kendince çözer. Onu da aynı ölüme sürükler. Ama biliyorum ki, sürüp gitmek için uyumsuzun çözüme varmaması gerekir.” (Camus, 2007b: 59).