• Sonuç bulunamadı

Saçmayı Fark Etmede Bilincin Önemi

Camus bilince felsefesinde özel bir yer vermiĢtir. Ġnsan bilinci bu dünyanın akla mantığa aykırı olduğunu anlamada ve buradan hareketle yeni bir eylem tarzını geliĢtirmede en önemli rolü oynamaktadır. Çünkü saçma insan durumunun bilincinde olan insandır. Yani anlamsız bir hayat yaĢadığını fark etmek için insan bilinci açık olmalıdır. Camus bilincin önemini Ģu sözlerle açıklamaktadır: “…her şey bilinçle başlar, her şey ancak onunla bir değer taşıyabilir.” (Camus, 2007b: 24). Dünyayla kendisi arasındaki karĢıtlığı da insan yine bilinci sayesinde fark eder: “Bu uzlaşmazlığın, dünya ile düşüncem arasındaki bu kırılmanın temeli, bu konudaki bilinçliliğim değil de nedir? Demek onu sürdürmek istiyorsam, her zaman yenilenen, her zaman gergin ve kesintisiz bir bilinçle sürdürebilirim.” (Camus, 2007b: 57).

Camus felsefesinde saçmaün kavramdan çok bir gerçeklik olduğunu belirten Delice sözlerine Ģöyle devam etmektedir: “Ancak saçma ontolojik değil, bilincin karĢı karĢıya kaldığı ilk gerçeklik olmasından dolayı, gerçekte bir bilinç gerçekliğidir” (Delice, 2003: 109). Sartre ise, saçmayı sonunda insan olmakla bir tutmaktadır. Yani saçma sonunda Sartre‟a göre insana da sirayet eden bir Ģeydir: “...insanın asal özelliği „dünyada olmak‟ olduğuna göre sonunda saçma insan olmakla bir olup çıkmaktadır” (Sartre, 1984: 84).

Camus ise Sartre‟ın bu görüĢünü eleĢtirmektedir. Camus‟ye göre eğer saçmalık insan olmakla bir ise bu durumda her insanın bir saçma insan örneği olması söz konusu olabilirdi ki, saçma bilinçlenme ortadan kalkardı. Camus‟ye göre saçma, kendi baĢına dünyada değil –ki bu durumda saçma, insandan bağımsız bir varlık olurdu-, insanın dünya ile iliĢkisinde ortaya çıkmaktadır (Delice, 2003: 114). Camus‟ye göre hayatını bir rutine bağlamıĢ insanın, bir gün bu gerçekliğin farkına varması bilincin yaĢadığı dönüĢümü göstermektedir. Böyle bir bilinç dönüĢümünü Ġvan Ġlyiç‟in ölüm döĢeğinde yaĢadığını belirten Delice sözlerinde Ģöyle devam etmektedir: “Ölümün pençesinde „hayatını baĢka bir gözle düĢünmeye‟ baĢlayınca, „korkunç gerçeği‟, yaĢam ritüellerinin „büyük bir yalan‟ olduğu gerçeğini görünce, „hayat ve ölüm‟ün hep gizlenmiĢ olduğu bilincine varır. Geride amaçsız bir yaĢamı bırakarak ölmekte olduğunu düĢünerek yaĢam ve ölümü aĢar” (Delice, 2003: 113).

Camus‟nün eserleri incelendiğinde „anlamsız insan‟ın; yaĢamın anlamsızlığı karĢısında bilinçlenen insanı ifade ettiği anlaĢılmaktadır. Mantıktan yoksun dünya ile uyanmıĢ bilincin birbiriyle karĢılaĢması, insanın anlamsızlık tecrübesini edinmesine neden olmaktadır:

“Bu dünyanın kendisini aşan bir anlamı var mı, bilmiyorum. Ama bu anlamı bilmediğimi, öğrenmenin de benim için şimdilik olanaksız olduğunu biliyorum. Kendi koşulumun dışında olan bir anlamın benim için anlamı ne? Ben ancak insan ölçüleriyle anlayabilirim. Dokunabildiğim şey, bana karşı direnen şey, işte budur benim anladığım. Bu iki kesinlik, saltıklık ve birlik isteğimle bu dünyanın usa ve mantığa uygun bir ilkeye indirgenmezliği, bunları uzlaştıramayacağımı da biliyorum. Yalana başvurmadıkça, benim olmayan, benim kendi koşulumun sınırları içinde hiçbir anlam taşımayan bir umudu araya sokmadıkça, bundan başka hangi gerçeği tanıyabilirim?” (Camus, 2007b: 56).

Ġnsan, Camus‟ye göre aklı ve istekleri sayesinde doğada varolan diğer varlıklardan ayrılır. Ġnsan doğada varolanlara kıyasla kendi kendisiyle aynı kalamayan ancak hep kendisi olma arayıĢı içinde olan bir varlıktır. Camus burada bir trajedi bulur:

“Ağaçlar arasında bir ağaç, hayvanlar arasında bir kedi olsaydım, bu yaşamın bir anlamı olurdu, daha doğrusu bu sorunun hiç anlamı olmazdı, çünkü dünyadan bir parça olurdum. Bu dünya olurdum, oysa şimdi tüm yakınlık gereksinimimle onun karşısındayım. Öylesine önemsiz olan bu us, işte beni tüm evrenin karşıtı yapan bu.” (Camus, 2007b: 56–57).

Camus‟ye göre insan doğanın bir parçası olsaydı saçma veya anlamsızlık gibi sorunları olmayacaktı. Fakat insan akla sahip bir varlık olduğu için hayattan beklentileri olacak ve karĢılık alamadığı beklentileri onun saçmalık duygusunu yaĢamasına yol açacaktır: “Uyumsuzun bilincine varmış kişi ayrılmamasıya bağlanmıştır ona.” (Camus, 2007b: 40). Bu noktadan sonra artık saçma insanın diğer insanlar gibi beklentileri kalmaz. Camus bunu Ģöyle ifade eder: “Mutlu olmak değil artık dileğim, yalnızca bilinçli olmak.” (Camus, 1991:5).

Camus‟nün „DüĢüĢ‟ adlı romanında Clamence‟ın yaĢadıkları bir bilinç dönüĢümüne iĢaret eder. Clamence tanık olduğu ve seyirci kaldığı bir ölüm olayından sonra bu bilinç dönüĢümünü yaĢamaktadır. Bir kadın bir akĢam kendisini köprüden atarak Seine sularında intihar eder. Clamence kadının bağırdığını, nehirde çırpındığını duyduğu halde ona yardım etmez. Bu olay onda derin izler bırakır. Etkisinden hiç kurtulamaz. Paris‟te saygı kazanmıĢ kiĢiliği, insan severliği üzerinde düĢünmeye baĢlar. Ġçtensizliğinin bilincine varır. O denli bilinçli ve o denli açık yüreklidir ki saygı değer bir beyefendi diye bilindiği zamanlarda salt kendisini düĢündüğünü, rahat bir yaĢam sürmeye baktığını açık yüreklilikle itiraf eder

Bilincin önemi konusu Camus‟nün „Sisifos Söyleni‟ adlı eserinin kahramanı olan Sisifos‟ta da belirgindir. Tanrıların umutsuz bir cezaya çarptırdığı Sisifos‟un en önemli özelliği kahramanın cezasını bilinçli olarak çekmesidir. Camus de, Sisifos‟un yaĢadıklarının trajik olmasının nedeninin, kahramanın bilinçli olmasından kaynaklandığı görüĢündedir:

“Bu söylen „trajik‟se, kahraman bilinçli olduğu içindir. Gerçekten de, her adımda başarma umuduyla desteklenseydi, neden kederli olacaktı? Bugünün

işçisi yaşamının tüm günlerinde aynı işlerde çalışır, bu yazgı da uyumsuzlukta bundan aşağı kalmaz. Ama ancak bilinçli olduğu ender anlarda „trajik‟tir. Sisifos, tanrıların paryası, güçsüz ve ayaklanmış Sisifos, düşkün durumunun bütün enginliğini bilir: inişi sırasında bunu düşünür.” (Camus, 2007b: 123). Camus ve Heidegger‟in dünyayla olan iliĢkisinden çıkan sonuçların farklarını belirten Megill‟e göre Camus‟de dünyanın bilinçteki kırılmasında açığa saçma çıkarken Heidegger‟de bu durumun sonucunda „Hiç‟lik ortaya çıkmaktadır. „Hiç‟lik ise insanda kaygı uyandırmaktadır (Megill, 1998, 186-188).

Sartre‟da saçma „Kendisinde Varlığın‟ bir hususiyetiydi. „Kendisi Ġçin Varlık‟ ise Sartre‟da insan bilinci anlamındadır. „Kendisi Ġçin Varlık‟ Sartre tarafından „ne ise o değil, ne değilse O‟dur‟ biçiminde tanımlanır. Hiçbir boĢluğu olmayıp, kendi kendisiyle dopdolu olan Kendisinde Varlık, bilincin müdahalesi olmaksızın mutlak saçmalıktır. Sartre felsefesinde Kendisinde Varlık‟ın ya da ham varlığın özü gereği saçma olma hususiyeti Camus‟de söz konusu olmamaktadır.

Sonuç olarak yaĢamın sıradan, bunaltıcı tekrarı ve onun yol açtığı kaygı insanda bir bilinç dönüĢümünün yaĢanmasına neden olmaktadır. Bu süreç, uyanıĢla, yani dünyanın saçma olduğu sonucuna ve kendini kendi özgür iradesiyle yönlendirme bilincine ulaĢmayla sonuçlanır. Bu bilincin dünyadan kopması anlamına gelirse de „uyanıĢ‟ henüz tamamlanmamıĢtır. UyanıĢ, çabalamaya değmez, her Ģey anlamsız diyen intiharın seçimi ya da kesin iyileĢme olan baĢkaldırı ve dünyanın yeniden inĢası ile tamamlanır