• Sonuç bulunamadı

Özgürlük ve Sorumluluk Bahsi

2. Anlam ArayıĢlarına Farklı Çözüm Yolları

2.1. Özgürlük ve Sorumluluk Bahsi

Hem Hıristiyan, hem de tanrıtanımaz varoluĢçular, yalnızca özgürce seçenlerin varolacağını savunur. Hıristiyan varoluĢçulara göre, Tanrı‟nın varlığı, kiĢinin özgür olma zorunluluğunu ortadan kaldırmaz. KiĢi, kendisini her ne kadar bir Tanrı yaratsa da kendi hayatından sorumludur. Çünkü yaĢamında karĢılaĢtığı seçenekleri seçmede özgürdür.

Saçmaya karĢı baĢkaldıran insanın, dünyayı terk etme ya da ona yeni bir anlam verme seçenekleriyle karĢı karĢıya kalan kopuĢun eĢiğindeki insan seçenekler karĢısında bunalımda değildir; çünkü intiharı, cinayeti ya da dünyayı dönüĢtürmeyi seçmesi onun özgürlüğüdür. Dolayısıyla insan yaĢama ya da ölme hakkını elinde tutar ve bu bilinç onun eylemlerinin özündeki özgürlüğü kavramasına yardımcı olur.

Camus‟nün özgürlük anlayıĢının anlaĢılabilmesi için onun „saçma‟ ve „baĢkaldırma‟ kavramlarının da dikkate alınması gerekir. Çünkü Camus için özgürlük bu kavramlarla bir anlam ifade eder. Bu açıdan bakıldığında özgürlük saçmayı tanıyan, onunla yaĢayan ve nihayet baĢkaldıran kiĢinin özgürlüğüdür. Belki kiĢinin ölümsüz olma imkanı yoktur, bunu saçma bize göstermiĢtir, ancak yaĢadığımız anda elimizde bir eylem özgürlüğü vardır. Bu anlayıĢ kiĢinin niceliksel olarak tecrübelerini artırmasını gerektirir. Sisifos‟un kayayı defalarca bir tepeye çıkarması eylemlerin nicel olarak artmasına bir örnektir. Sisifos her seferinde imkanları tüketmektedir.

Saçma insan, yaĢamın saçmalığının bilincine varan insan, aslında özgür olmadığını anlar. Çünkü insan ölümsüz değildir ve ölümsüzlüğün olmadığı bir yerde ise mutlak anlamda özgürlükten bahsedilmesi ise olanaksızdır. Ancak diğer taraftan kiĢinin özgürlüğünü anlamlı kılan Ģey de onun ölümlü olmasıdır:

“Uyumsuz şu noktada aydınlatıyor beni: yarın yoktur. Bundan böyle derin özgürlüğümün ussal dayanağı bu işte.” (Camus, 2007b: 62).

Camus özgürlük kavramının Tanrı kavramını dıĢladığını belirtmektedir. “Üstün bir varlığın bana vermiş olabileceği bir özgürlük ne olabilir, bunu anlayamam.” (Camus, 2007b: 61).

Camus‟ye göre Tanrı‟nın olduğunu düĢünmek her Ģeyin sorumluluğunu ona bırakmayı da beraberinde getirebilir. Ġnsanın yapabileceklerinin sınırını Tanrı belirler. Ancak Tanrı yoksa her Ģeyden insanın kendisi sorumludur:

“Tanrı varsa, her şey ona bağlıdır ve istemine karşı hiçbir şey gelmez elimizden. Yoksa her şey bize bağlıdır.” (Camus, 2007b: 110).

Ancak Camus hiçbir zaman sınırsız özgürlük talebinde bulunmamıĢ ya da bu fikri desteklememiĢtir. Camus‟nün sözünü ettiği özgürlük baĢkasının özgürlüğünün baĢladığı yerde sınırı çizilen bir özgürlüktür:

“Başkaldırı hiçbir zaman bir tüm özgürlük isteme değildir. Tam tersine, başkaldırı tüm özgürlükten davacıdır. Bir üstün yasaklanmış sınırı aşmasına izin

veren sınırsız güce karşı çıkar. Başkaldırmış kişi, genel bir bağımsızlık istemek şöyle dursun, bir insan bulunan her yerde özgürlüğün sınırları olsun ister, bu sınır da her insanın başkaldırı gücüdür… Başkaldırmış kişi kendisi için belirli bir özgürlük ister kuşkusuz; ama tutarlı bir kişiyse, başkasının varlığını ve özgürlüğünü yok etme hakkını hiçbir durumda istemez. Hiç kimseyi alçaltmaz. Herkes için ister istediği özgürlüğü; yadsıdığını da herkes için yasaklar.” (Camus, 2007d: 267–268).

„Ecinniler‟de ġigalev de sınırsız özgürlüğün sonuçlarının ne kadar vahim olduğunu kendi hayatının özeleĢtirisini yaparken itiraf etmektedir: “Sınırsız bir özgürlükten yola çıkarak, sınırsız bir zorbalığa varıyorum.” (Camus, 1994b: 109).

Jaspers felsefesinde özgürlüğün sırtını aĢkınlığa dayadığını ve burada söz konusu edilen kiĢinin Hıristiyan ruhunu hatırından çıkarmaması gerektiğini vurgulayan Gide, Jaspers‟in toplumsal güçlerle doğal güçlere gözle görülür yönden bağlı ve bir bilgi konusu olarak düĢünülen insanın yerine, bilinç, varoluĢ, özgürlük diye düĢünülen insanı koyduğunu belirtmektedir (Gide ve diğerleri, 1966: 69). Foulquie ise Jaspers için insan varoluĢunun usdıĢı olduğunu, özgürlüğünse, akılla, kanıtlarla ve nedenlerle açıklanamayacağını belirtmiĢtir. Jaspers‟e göre yaĢamın usdıĢılığı, kaygıya neden olur. KiĢi, seçimlerinin doğruluğundan emin olmadığı için kaygılanır. Bunun dıĢında, sınırsız özgürlüğü arayan insan, Tanrı olmayı istediği için suçluluk duyar (Foulquie, 1995: 99). Ancak, Jaspers‟e göre kaygı duymak, olumsuz bir durum değildir. Çünkü, kaygı, kiĢinin hiçliği anlamlandırmasına yardımcı olur (Jaspers, 2001: 239). Burada Jaspers için, kaygının kurtarıcı bir niteliği vardır, çünkü kaygının bilincine varan insan hem dünyayı, hem de kendisini aĢar.

Nietzsche‟nin felsefesinde de, saçma ve usdıĢılıktan kaynaklanan kaygıya rastlamak mümkündür. Ona göre de, varoluĢu karĢısında soru sormayı öğrenen kiĢi, önce bir baĢ dönmesi, güvensizlik, vesvese ve korku duyacaktır. Ancak, bu olumlu bir durumdur. Çünkü kaygı, aydınlanmanın baĢlangıcıdır ve bu duyguların arkasından kiĢinin önünde müthiĢ bir yeni ufuk açılacaktır (Nietzsche, 2004a: 30).

Özgürlük ve sorumluluk kavramları Kierkegaard için de çok önemlidir. Kierkegaard için inanç gibi, özgürlük de akıl dıĢıdır. KiĢi seçimlerini belli bir mantığa göre yapmaz. Bu nedenle özgürlük, bilinmeyene doğru bir atılıĢtır (Foulquie, 1995: 94).

Kierkegaard „Korku ve Titreme‟de „saçma‟ kavramı aracılığı ile insanın varoluĢunu belirleyen temel kararların seçimini anlamaya çalıĢmıĢtır. O, „saçma‟nıdn deneyimini, örneğin Ġbrahim‟in Ġshak‟ı kurban etmek istemesi ya da Tanrı‟nın bunu istemesinde olduğu gibi, bir anlamda, insanın günahkâr varoluĢunun bir çeliĢkisi olarak yorumlamıĢtır (Delice, 2003: 109). Çünkü Koç‟a göre Ġbrahim, oğlu Ġshak‟ı Tanrı‟nın isteği üzerine, nedenini dahi bilmediği halde, Maria dağına kurban etmeye götürmüĢ, ancak son anda yine Tanrı‟nın emriyle bu eylemini gerçekleĢtirememiĢtir (Koç, 1998: 54).

Hz. Ġbrahim‟in yaĢamının bizim için değerli olan tarafı, Kierkegaard‟a göre, O‟nun öyküsünün imanın ne müthiĢ bir paradoks olduğunu göstermesidir. Kierkegaard'a göre iman öyle bir paradokstur ki, insanın iĢlediği bir cinayeti Tanrı‟yı memnun eden kutsal bir eyleme dönüĢtürebilir. Öyle bir paradokstur ki, Ġshak‟ı Ġbrahim‟e geri verebilir. Öyle bir paradokstur ki, hiçbir düĢünce onu alt edemez. Çünkü imanın baĢladığı yer, düĢünmenin terk edildiği yerdir (Koç, 1998: 55).

Kierkegaard‟ın felsefesinde önemli olan bir diğer kavram da kaygıdır. KiĢi, mantığa dayandıramadığı seçimlerinin doğruluğundan emin olamadığı için kaygı duymaktadır. Bu nedenle kaygı, özgürlüğü ile yüzleĢen insanın sorumluluğunun farkına varmasının sonucudur.

Kaygı kavramına, Heidegger‟in felsefesinde de rastlanır. DüĢünür için kaygı, ölümle iliĢkilidir. KiĢi, öleceğini hatırladığı zaman kaygı duyar. Günlük hayatın bayağılığının ötesini gören, nedensiz olarak dünyaya fırlatılmıĢ ve ölmeye mahkûm edilmiĢ kiĢi, kaygı duymaktadır. Birey, bu durumda ölümlü olduğunu kabul etmek ve inkâr etmek arasında bir seçim yapmaktadır. Diğer filozoflarda görüldüğü gibi, Heidegger için de kaygı karĢımıza olumlu bir kavram olarak çıkmaktadır. Çünkü kaygı kiĢiyi, buradalığının geçiciliği konusunda ayıltır. Güvensizlik ve hiçlik ile birlikte ortaya çıkan bu duygunun, kiĢinin kendini gerçekleĢtirmesi ve içinde bulunduğu durumdan kurtulması için gerekli olduğunu söyleyen Foulquie‟ye göre, bu nedenle, Heidegger‟in felsefesinde kaygıyı üstlenip, varoluĢa yükselmek bir görevdir (Foulquie, 1995: 48).

Kaygı deneyimini yaĢayan ve ölümün kaçınılmazlığının farkına varan kiĢi zaman içinde Ģimdi aracılığıyla geçmiĢten geleceğe doğru hareket etmekte, aldığı kararlarla kendini değerlendirmekte ve varlığını tümüyle seçip, tekrar sağlıklı bir benliğe kavuĢmaktadır (Wahl, 1999: 43).

Heidegger için özgürlük kavramı ölümle iliĢkilidir. Heidegger‟in bu çerçevede oluĢturduğu Varlık, öleceğinin bilincindeki insandır. Bu bilinç sayesinde insan, kendine varoluĢuyla ilgili sorular sorarak özgürleĢecektir. Ancak Heidegger‟deki özgürlük kavramı, Sartre‟dakinden farklı olarak sınırsız değildir. Ġnsan; varoluĢ, düĢmüĢlük ve olgusallık olmak üzere, üç farklı varoluĢ yapısı içerisinde bulunmaktadır. Varlık, düĢmüĢlük içerisinde ise gündelik yaĢamın içerisine sıkıĢmıĢ; düĢüncenin olmadığı, mekanik bir hayatın içinde kaybolmuĢtur. Varlık‟ın varoluĢ yerine, düĢmüĢlük içerisinde bulunmasının nedeni ise olgusallıktır. Olgusallık, kiĢinin önceden belirlenmiĢ zorunluluklarla doğmasıdır. Bu, Varlık‟ı, amaç-araç-yarar çerçevesinde dönen bir yaĢama hapseder ve ona öleceğini unutturur. Varlık, ancak varoluĢ durumuna ulaĢtığında özgür olabilir. VaroluĢ, gerçekten varolmak, varlık sorununun farkında olmak ve seçimlerini kendisi yapmak anlamına gelir (Cevizci, 2005: 820).

Heidegger‟de özgürlük, halis, otantik, sahici varoluĢ (authentic existence) ile, tutsaklık ise düĢmüĢlük ve yabancılaĢma ile iliĢkilidir. KiĢi eğer düĢmüĢlük içerisine girip öleceğini unutursa, sahici varoluĢtan uzaklaĢır ve özgürlüğünü yitirir. Sahici varoluĢ, kiĢinin kendisine karĢı dürüst olması, seçimlerini özgürce yapması ve bunları akla uydurma ihtiyacından uzak durması anlamına gelir. Sahici varoluĢun karĢıtı olan yabancılaĢma ise, varlık probleminden uzaklaĢmak ve kalabalıklar içerisinde kaybolmak anlamına gelir. Bu durumda, baĢkalarıyla kurulan iletiĢim de, sahici olmaktan çıkar. KiĢi, baĢka insanları varlık problemini gizlemek ve sorumluluktan kaçmak için kullanır. BaĢkalarının yaĢamını yönlendirmesine izin verir.

Özgürlük sorunu Sartre‟ı da meĢgul etmiĢtir. Foulquie, Sartre‟a göre özgürlüğün baĢlı baĢına saçma bir durum olduğunun, çünkü saçmanın bütün akılların ötesinde olduğunun, içgüdüsel olduğu için, akılla kavranamadığının altını çizer (Foulquie, 1995: 58). Ancak Tanrı‟nın yokluğu ve usdıĢılık çerçevesinde beliren saçma olumsuz bir durum olmaktan çok kiĢiye özgürlüğünü gerçekleĢtirmesi için büyük bir fırsattır. Verili

bir değerler basamağını ortadan kaldırır. KiĢiye kendi değerlerini yaratma olanağı tanır. Bu noktada, Tanrı var olsa bile, bir değiĢiklik olmayacaktır (Sartre, 2005: 73-76).

Sartre‟ın, bilincin eksikliğini tamamlayabilmek için sürekli seçim yapabilme – sürekli projeleri olma- durumunu ya da mutlak özgürlüğü, saçmayı tahrip etmenin, ona zarar vermenin bir yolu olarak gördüğünü ifade eden Koç‟a göre, Sartre, „saçmayı canlı tutma‟ konusunda Camus ile hem fikir değildir. Sartre mutlak özgürlüğümüzü, yani imkânlarımızın olması durumunu saçmayı tahrip etmenin bir yolu olarak görür. Oysaki Camus saçmayı yıpratmak yerine onu yaĢatmanın gerekli olduğu konusunda ısrarcıdır (Koç, 1998: 65).

Ġdealist ya da maddeci dizgelerin tümünün, bireyi sorumluluklarının ağırlığından kurtarmaya, onu aygıtlara, ideolojilere ya da kiĢi dıĢı söylencelere doğru saptırmaya eğilim gösterdiğini belirten Mounier‟ye göre, tüm varoluĢçular, dünyanın ve onun yazgısının ağırlığını kiĢinin omuzlarına yüklemekte, dolayısıyla insana sorumluluğunu geri vermektedirler (Mounier, 1986: 167). Bu anlamda varoluĢ felsefesi kiĢiye önem veren, onun hayatını sorgulayan, içsel yaĢantılarını analiz eden bir felsefedir.