• Sonuç bulunamadı

ULUSLARARASI ENDÜSTRİ-İÇİ TİCARET

Belgede ISBN (basılı nüsha) (sayfa 100-104)

2.1. Uluslararası dış ticaretin geleneksel açıklaması ve endüsti-içi ticaretin oluşumu üzerine kısa bir mukayese

Uluslararası endüstri-içi ticaretin nedenlerinin anlaşılması ve endüstri-içi ticaret teorisinin uluslararası ticaretin geleneksel açıklamasından temel farklılıkların neler olduğunun iyi algılanabilmesi günümüz dünyasındaki uluslararası ticaretin oluşma sebepleri ve yapısının anlaşılmasına önemli katkı sağlayabilecektir. Bu bağlamda, endüstri-içi ticaret konularını detaylı incelemeden önce, bir mukayese oluşturması açısından, dış ticaretin geleneksel açıklamasını genel hatlarıyla ele almak ve bu teorilerin bazı varsayımlarını ortaya koymak faydalı görülmektedir. Bu çerçevede, bir giriş mahiyetinde, uluslararası ticaretin geleneksel açıklaması bakımından mutlak üstünlükler, karşılaştırmalı üstünlükler ve Heckscher-Ohlin (H-O) teorileri / kavramları üzerinde durulacaktır.

Mutlak üstünlük kavramında, bir ülke diğer ülkeye göre hangi malları daha düşük maliyetlerle üretiyorsa o malların üretiminde uzmanlaşarak bunları ihraç etmeli, daha yüksek maliyetle ürettiği malları ise ithal etmelidir.

Dolayısıyla, bir ülkenin, rakiplerinden daha düşük maliyetlerle çalışan sektörü ihracatçı, diğeriyse ithalatçı olacaktır.

Ancak burada dikkate değer husus, mutlak üstünlük teorisinde ve aşağıda ele alınacak olan David Ricardo’nun karşılaştırmalı üstünlükler teorisinde maliyeti belirleyen husus, klasik ekolun emek-değer teorisi çerçevesinde, emektir.

Tüketim amacıyla olmayıp, sadece diğer mallarla mübadele amacına yönelik olarak herhangi bir malın sahip olduğu kişi için değeri, o mal için sarf edeceği (command) veya satın alabileceği emek miktarına eşittir. Dolayısıyla, emek, bütün malların değişim değerinin reel ölçütüdür (Smith, 1789: 1.5.1).

Benzer şekilde, bir birim mal üretmenin fırsat maliyeti, diğer malların üretiminde kullanılamayacağından, bu ürün için ihtiyaç duyulan emek miktarıdır. Rekabetçi piyasalarda, işgücü maliyetleri ürünün fiyatını veya piyasa değerini belirlemektedir. Bu çerçevede, Adam Smith, değerin temelini emeğin oluşturduğuna inanan Ricardo ve Karl Max tarafından örnek alınmıştır (Lindert ve Pugel, 1996: 28)

Bu yaklaşıma göre, bir malın maliyeti (talep koşullarının bulunmaması durumunda o malın fiyatı) üretiminde harcanan emek miktarıyla belirlenir.

Üretimde kullanılan sermaye mallarının değeri de, onların üretiminde kullanılan emekle ölçülür. Maliyet kavramını oluşturan tek unsur olan emek, aynı zamanda homojen (türdeş) bir üretim faktörüdür (Seyidoğlu, 2003).

Diğer taraftan, Ricardo’ya göre ticareti belirlemesi gereken karşılaştırmalı üstünlüktür. Bu durumda, ülkeler en avantajlı (daha düşük maliyetli) sektörlerin / malların üretiminde uzmanlaşıp ihraç ederken, diğer taraftan göreceli olarak pahalıya ürettiklerini de ithal edeceklerdir.

Lindert ve Pugel (1996: 33)’de belirtildiği gibi, bu teoride kilit kelime

“karşılaştırmalı” ifadesidir. Bir ülke her şeyin üretiminde diğer ülkeler göre daha verimli olsa bile, farklı malların üretiminde (dez)avantajları farklı olduğu müddetçe iki ülke de birbiriyle ve üçüncü ülkelerle ticaretten kazanç sağlayabilir.

Dolayısıyla karşılaştırmalı üstünlükler teorisinde, dış ticareti mümkün kılan ülkeler arasındaki üretim maliyeti veya iş gücü verimliliği farklılığıdır.

Diğer taraftan, mutlak üstünlük yerine, üstünlüklerin derecesi önem kazanmaktadır. Bir ülkenin tüm mallarda diğer ülkeye göre mutlak üstünlüğe sahip olduğu durumda, mutlak üstünlükler açısından ticaret olmaması gerekirken karşılaştırmalı üstünlüğe göre hala karlı ticaret yapılabilir.

Tüm bu hususlar çerçevesinde, Ricardo’nun karşılaştırmalı üstünlükler teorisinin; emek–değer teorisine dayanan, emeği homojen bir üretim faktörü olarak gören, işgücünün ülkeler içinde tam hareketli ülkeler arasında tam hareketsiz olduğunu kabul eden, üretimde sabit maliyetlere ve tam uzmanlaşmaya dayanan ve bir arz teorisi niteliğinde olma gibi bazı temel varsayım / özellikleri bulunmaktadır (Seyidoğlu, 2003: 21).

Yukarıda bahsedildiği üzere, karşılaştırmalı üstünlükler teorisinde, kârlı uluslararası dış ticareti mümkün kılan, emek verimliliği farklarından kaynaklanan ülkeler arasındaki yurtiçi üretim maliyeti farklılıklarıdır. Burada, uluslararası dış ticareti yaratan emek verimlilik farkı olmasına rağmen, emek verimliliğindeki farkların nedeni üzerinde durulmamaktadır. Dolayısıyla, uluslararası ticaretin gerçek nedeni açıklanmış olmamaktadır (Seyidoğlu, 2003: 63, 81). Bu hususta, çok önemli bir yaklaşım olarak, faktör donanımı teoremi geliştirilmiş bulunmaktadır. Bu noktada, faktör donanımı teorisi, karşılaştırmalı üstünlükler teorisinin farklı bir yorumu ve vazgeçilmez bir parçası olarak kabul edilmektedir.

Lindert ve Pugel (1996), uluslararası ticaret modelinin en önemli temelinin, ticaretin olmadığı (ticaret öncesi) durumda, iki ülke arasındaki göreli ürün fiyat farklılığının bulunması olduğunu belirterek, ancak neden fiyat farklılığı olduğu sorusunu irdelemekte ve bu farklılığın üretim tarafındaki farklılıklardan (ülkeler arasındaki üretim olanakları eğrileri göreli biçim farklılığı) veya tüketim tarafındaki farklılıklar (ülkeler arasındaki toplumsal kayıtsızlık eğrileri biçim ve konum farklılıkları) veya her iki tür farklılığın kısmi bileşiminden kaynaklandığına işaret etmektedir. Ülkeler arasında talep yapısının benzer olduğunu varsayıp, uluslararası ticaret yapısının temeli olarak

üretim tarafı farklılıkları ele alındığında üretim olanakları eğrilerinin göreli biçimlerinin iki sebepten dolayı farklılaşabileceğine dikkat çekilmektedir.

Birinci sebep, ülkeler arasındaki üretim teknolojileri veya kaynak verimliliklerinin farklı olabileceği olup, belirli malda / alanda daha üstün teknoloji o malın üretiminde göreli daha üstün kaynak verimliliğine neden olabilecek, dolayısıyla üretim ve ihracat açısından bu malda karşılaştırmalı üstünlük elde edilecektir. Bu türdeki karşılaştırmalı üstünlüğün, Ricardo-vari yaklaşımdaki uluslararası ticaretin temelini oluşturduğuna vurgu yapılmakta ancak, teknolojinin uluslararası düzeyde yayıldığı ve sır olmadığı her iki ülkenin aynı seviyede teknolojiye erişebildiği durumda benzer kaynak verimliliği elde edilebilecektir. İkinci sebep, Heckscher-Ohlin (H-O) teorisi olarak adlandırılan, faktör kaynaklarının mevcudiyeti bakımından ülkeler arasındaki farklılıklar ile ürünlerin üretiminde bu faktörlerin kullanımındaki farklılıklardır (Lindert ve Pugel, 1996: 50).

Faktör donanımı teorisi veya faktör oranları teorisi olarak da ifade edilen, H-O teoremi, uluslararası ticareti belirleyen hususun ne olduğu konusunda, uluslararası iktisadın en önde gelen teoremidir denilebilir (Lindert ve Pugel, 1996; Krugman ve Obstfeld, 2003).

H-O teoremine göre, bir ülke hangi üretim faktöründe nispeten zenginse (bolluk içinde), üretiminde bu faktörün yoğun olarak kullanılmasını gerektiren mallarda karşılaştırmalı üstünlük elde ederek, daha düşük maliyette üretip uzmanlaşma sağlar.49

Daha açık bir ifadeyle, ülkeler bol olan faktörünü daha yoğun olarak kullanan malları ihraç eder (ya da o mallarda ihtisaslaşma sağlar); kıt olan faktörü yoğun olarak kullanan malları da ithal eder.

H-O teoreminde, iki ülke-iki mal ve iki faktörlü basitleştirmenin yanı sıra ülkelerin faktör donanımları bakımından birbirinden farklı olduğu, malların faktör yoğunlukları bakımından farklılık gösterdiği, mal ve faktör piyasalarında tam rekabet şartlarının bulunduğu, faktörlerin ülke içi sektörler arasında hareketli ancak ülkeler arasında hareketsiz olduğu, bir malın üretim fonksiyonun (üretim teknolojisinin) tüm ülkelerde aynı olduğu, üretimde ölçeğe göre sabit getiri olduğu, faktör donanımları hariç iki ülkenin benzer olduğu (ülkelerin talep koşullarının birbirinin benzeri olduğu) gibi temel varsayımların yapıldığı görülmektedir (Linder ve Pugel, 1996; Krugman ve Obstfeld, 2003; Seyidoğlu, 2003).

49 Faktör bolluğu ve faktör kullanım yoğunluğu ifadelerini açıkça tanımlamak gerekirse; bir ülke, dünyanın geri kalanına göre daha yüksek bir emek:diğer faktörler oranına sahipse göreli olarak emek bol bir ülkedir; bir malın değerindeki işgücü maliyetleri oranı diğer malların değerindekine göre daha büyükse bu mal emek yoğun bir maldır (Lindert ve Pugel, 1996: 52).

Bu çerçevede, Krugman and Obstfeld (2003: 31-32)’e göre, Ricardo-vari model, uluslararası dış ticaretin neden yapıldığının sebepleri ve ulusal refah üzerindeki etkileri hususunda düşünmek için oldukça yararlı bir vasıtadır.

Ancak bu model gerçek dünyayı açıklamaya uygun mudur ? Ricardo-vari model gerçek uluslararası dış ticaret akımlarının doğru tahminini yapmayı mümkün kılar mı? Krugmanve Obstfeld’e göre, bu sorulara verilebilecek cevap, bir hayli şartlı (sınırlı) evettir. Her şeyden önce, gerçek dünyada gözlemlenemeyecek ölçüde aşırı derecede uzmanlaşmayı öngörmekte ve dış ticaretin bir sebebi olarak ölçek ekonomilerinin muhtemel rolünü ihmal etmektedir.

Diğer taraftan, Falvey (1981)’e göre, H-O modeli esas itibariyle bir endüstriler arası dış ticaret teorisidir. Her bir endüstrinin tek bir homojen ürün ürettiği varsayılarak, bu ürün üretiminde karşılaştırmalı üstünlük veya dezavantajına bağlı olarak herbir ülke ya ihracat ya da ithalat yapmaktadır.

Ancak, son yıllarda ortaya çıkan ampirik bulguların, bir ülkenin aynı ürün kategorisindeki malların eş zamanlı ihracat ve ithalatının yapıldığı endüstri-içi ticaretin dünya ticaretinde oldukça büyük bir paya sahip olduğunu ortaya koyduğu belirtilmektedir. Bu bağlamda, sözkonusu iki-yönlü dış ticaretin veya endüstri-içi ticaretin varlığının açıklanmasında alışılagelmiş teorik çerçeveye bazı modifikasyonlara gerek duyulduğu kanusunda genel olarak uzlaşıldığı, bununla birlikte hangi modifikasyonların gerekliliği konusunda uzlaşı olmadığı ifade edilmektedir.

Benzer şekilde, Either (1982: 186), Heckscher-Ohlin-Samulsen (H-O-S) dış ticaret modelinin uluslararası dış ticaret teorisi içesinde hakim konumda olmasına ve modern dış ticaret teorisi olarak bilinmesine rağmen, modern dış ticaretin belirgin hususlarının teorik yapıyla uyumsuzluk arzettiği konusundaki yaygın kuşku nedeniyle bu hakim konumun sıkıntıya düştüğünü belirtmektedir. Bu çerçevede ortaya çıkan temel kuşkulardan birisi, İkinci Dünya Savaşı sonrası dünya ticaretinin en geniş ve en hızlı büyüyen bölümünün sanayileşmiş ülkeler arasındaki imalat sanayii dış ticaretidir.

Halbuki, H-O-S ve genel olarak neo-klasik teorinin benzer ekonomiler arasındaki dış ticaret için çok düşük bir temel öngördüğü belirtilmektedir.

Bu bağlamda; endüstri-içi ticaret konusundaki ilk bulgular ile günümüz ülke ekonomilerindeki boyutu, endüstri-içi ticareti açıklamaya yönelik teorik yaklaşımlar, endüstri-içi ticaretin belirleyicileri ve yapısı vb. konular ilerleyen bölümlerde ayrıntılı olarak ele alınmaya çalışılacaktır. Ancak bu aşamada, uluslararası dış ticaretin geleneksel açıklaması ile endüstri-içi ticaretin bazı temel oluşum nedenleri arasındaki farklılık, bir ön bilgi bağlamında kısaca Şekil 7’deki gibi özetlenebilir:

Şekil 7: Uluslararası dış ticaretin yapısı

Kaynak: Kibritçioğlu (2006).

2.2. Endüstri-içi ticaret tanımı, ilk bulgular ve temel teorileri, yatay ve dikey endüstri ticaret yapısı ve belirleyicileri

2.2.1 Endüstri-içi ticaret literatüründe endüstri tanımı

Uluslararası endüstri-içi ticaret konusunun incelenmesinden önce endüstri tanımının endüstri-içi ticaret literatürde ne bağlamda ele alındığının açıklanmasında yarar görülmektedir.

İktisatta, homojen mal üreten firmaların tümüne kısaca endüstri adı verilir.

Endüstri-içi ticaret literatürünün öncülerinden Grubel ve Lloyd (1975), endüstri kavramı üzerinde ağırlıklı olarak durmakta ve Heckcsher-Ohlin modelinin formülasyonunun, endüstri terimini ‘kumaş’ veya ‘bugday’ gibi tamamen homojen malları üreten firma topluluğu olarak kullandığını belirterek, bu türde bir endüstri kavramının uluslararası dış ticaretin

Ricardo Hecksc.-Ohlin

Ölçek eknomileri

Ürün

farklılaştırması Karşılaştırmalı

üstünlük

Belgede ISBN (basılı nüsha) (sayfa 100-104)