• Sonuç bulunamadı

Uluslararası-endüstri-içi ticaret hakkında ilk bulgular

Belgede ISBN (basılı nüsha) (sayfa 108-112)

Endüstri-içi ticaret Tam rekabet

2.2.3. Uluslararası-endüstri-içi ticaret hakkında ilk bulgular

Uluslararası endüstri-içi ticaret üzerine dikkatlerin esas itibariyle gözlemsel olgudan hareketle başladığı ve daha sonra teorik ve ampirik çalışmalarla desteklenerek geliştiği görülmektedir.

Endüstri-içi ticaret, uluslararası ticaret hakkında yapılan göreli olarak yeni çalışma alanlarındandır. Bu alandaki çalışmalar, 1960’larda görülmeye başlamış 1970’lerin ortalarından sonra yaygın bir şekilde teorik ve ampirik araştırmalara konu olmuştur (Grubel-Lloyd, 2003).

Daha önceleri de ülkeler arasında yakın ilişkili ürünlerin iki yönlü dış ticareti hakkında gözlemde bulunan ve bu konuda yorumlarda bulunan yazarlar olmasına rağmen, bu tür ticaret hakkında Verdoorn (1960)’un çalışması ilk ampirik çalışma olarak geniş ölçüde kabul görmektedir (Grubel and Lloyd (2003: xv). Verdoorn (1960) Benelüks Birliğinin oluşumunun dış ticaret üzerindeki etkilerini Hollanda ve Belçika-Lüksemburg arasında incelemektedir. Verdoorn (1960: 5) bu ülkeler arasında dış ticaretteki genişlemeyle birlikte bir uzmanlaşma oluşuyorsa, bu durumun dış ticaretin farklı kategorileri arasından ziyade aynı kategorileri içerisinde görülebileceği sonucuna varmıştır.

Diğer taraftan, Kojima (1964), onbir gelişmiş sanayi ülkesi itibarıyla imalat sanayii dünya ticaretinde iki yönlü ticareti ilk gözleyen olarak yaygın bir şekilde kabul görmektedir. Yapılan çalışmada, sadece Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ülkeleri arasında değil, ülkelerin büyük bir çoğunluğunda iki ülke arasında ürün kategorileri içerisinde iki yönlü dış ticaretin arttığı bulunmuştur. Bu ülkeler arasında dış ticaretteki hızlı artış, birincil ürünlerden ve imalat sanayi ürünleri arasındaki dikey dış ticaretten ziyade sermaye yoğun ürünler ve kimyasal ürünler başta olmak üzere esas itibariyle imalat sanayii ürünleri arasındaki yatay dış ticaretten oluşmaktadır. Bu önemli özellik AET içi ticarette ve İngiltere, ABD ve AET ülkeleri gibi yüksek derecede gelişmiş

ülkelerde ve bölgelerde açıkça görülmektedir. Sözkonusu çalışmanın kapsamındaki Japonya, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda’nın dış ticaretinde yatay dış ticaret ise kısmen görülmektedir.

Daha detaylı olarak incelendiğinde bu çalışmada mallar, doğal kaynaklar yoğun (dört grup), işgücü yoğun (iki grup), sermaye yoğun (iki grup) mallar olarak kategorize edilmiş ve 1956-58 ortalaması ile 1960 yılındaki dış ticaret gelişmeleri karşılaştırılmıştır. AET ülkeleri Hollanda hariç, sermaye yoğun mallarda güçlü karşılaştırmalı üstünlüğe, işgücü yoğun mallarda daha az karşılaştırmalı üstünlüğe sahipken doğal kaynak yoğun mallarda dezavantajlı konumdadır. Bu yapı, benzer karşılaştırmalı üstünlüklere ve aşağı yukarı aynı homojenlikte sınai gelişmişliğe sahip tüm AET ülkelerinde benzerlik göstermektedir. Bu yüksek derecedeki homojen ve birbirleriyle rekabet halindeki ürün yapısı içerisinde ikili dış ticarette genel olarak karşılaştırmalı üstünlüklerin etkisi zayıflarken, diğer taraftan yatay uzmanlaşma ve aynı kategori içerisindeki dış ticaretin geliştiği görülmektedir. Bu bağlamda, AET ülkeleri arasında yatay dış ticaret sermaye yoğun mallarda en fazla, işgücü yoğun mallarda daha düşük, birincil mallarda ise en az seviyededir. Diğer taraftan, AET ülkelerinin AET dışı ülkelerle yatay dış ticareti daha düşüktür.

Öte yandan, dış ticarete konu ürün yapısı bakımından AET ülkeleri gibi gelişmiş ülkelerle farklılık gösteren Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda’nın gelişmiş sanayi ülkeleriyle yatay dış ticareti düşüktür.

Dolayısıyla bu çalışmanın önemli bulgusu; yüksek derecede gelişmiş, benzer özelliklere sahip (homojen) ve sanayileşmiş ülkelerin imalat sanayii ürünlerinde gözlenen yatay dış ticaretteki hızlı büyümedir. Kojima (1964: 27), geleneksel karşılaştırmalı üstünlükler teorisinden farklı olarak ortaya çıkan bu yeni durumu tanımlama ve bu dikkate değer trendi meydana getiren etkenleri ortaya çıkarma gerekliliğine vurgu yaparken; benzer özelliklere sahip ülkeler arasındaki bu yatay dış ticaret artışında aşağıda özetlenmeye çalışılan birçok makul açıklamanın olabileceğini belirtmektedir.

Bunlardan birincisi, daha yüksek gelir seviyesinin daha fazla karşılıklı dış ticaret yaratması ve ekonomik büyüme hızlandıkça dış ticaret vasıtasıyla karşılanan talep artışının da artmasıdır. Tasarım, kalite vb. farklılıklara sahip çok sayıdaki yeni mallar tarafından uyarılan ve tercihlerdeki küçük değişikliklerin karşılıklı dış ticaret yaratılabildiği yüksek gelir seviyelerindeki ekonomilerde talebin çeşitlilik arzettiğine işaret edilmektedir. Aynı zamanda, talep yapısı ne kadar benzerse karşılıklı dış ticaret yapılabilme imkanı da bu ölçüde büyümektedir. Bu durumlar, uluslararası dış ticaretin talep yönlü gerekçelerini ortaya koymaktadır.

Diğer bir açıklama, yüksek gelir seviyesine sahip ülkeler arasında bile doğal kaynak sahipliği, teknolojik gelişme düzeyi, işgücünün niteliği,

araştırma-geliştirme ve organizasyon / firma işbirliği farklılıklarından kaynaklanan karşılaştırmalı maliyet farklılıklarının belirlediği üretim yönlü bir açıklamadır.

Ayrıca, ölçek ekonomisinin sağladığı karşılıklı avantajın imalat sanayi mallarında yatay dış ticaretin gelişmesinde önemli bir etken olduğunun dikkate alınmasına vurgu yapılmaktadır.

Bu kapsamda, Kojima (1964)’ göre homojen sanayi ülkeleri arasındaki karşılaştırmalı maliyet farklılıklarının, sanayileşmiş ve diğer ülkeler arasındakinden daha küçük olması nedeniyle ikinci grup arasında dikey dış ticaretin daha fazla olması beklenir. Buna karşın, homojen ülke grupları arasındaki yatay dış ticaretin daha büyük olduğu ve hızlı bir şekilde de arttığı tespit edilmiştir. Dolayısıyla, genel olarak uluslararası dış ticaretin oluşumunda etken olan karşılaştırmalı maliyet farklılıkları; yüksek talep artışları, daha fazla teknolojik gelişmeler, ölçek ekonomisinin kullanılması ve yeni malların yaratılması gibi dinamik faktörlerle alt edilmektedir (Kojima, 1964: 27).

Bu konuda diğer önemli bir çalışma Balassa (1966) çalışmasıdır. Balassa (1966), AET oluşumundan sonra meydana gelen Topluluk içi ticaret yapısını incelemektedir. Sözkonusu çalışmada, literatürde yapılan bir kabule dikkat çekilerek; literatürde, koruma oranlarındaki çok taraflı indirimlerin ithalatla rekabet içinde (ithalat baskısı altında) olan sanayilerden ihracatçı sanayilere kaynakların yeniden dağılımına sebep olacağının ve bu durumun da ihracatçı sanayilerin genişlemesine, diğerlerinin ise daralmasına yol açacağının ileri sürüldüğü belirtilmektedir. Ayrıca, geleneksel açıklamaya göre, korumalardaki azalmayı endüstriler-arası uzmanlaşmanın izleğeceğinin kabul edildiği belirtilerek; bunun gerçekleşmesinin her bir endüstride entegrasyon öncesinin en büyük tedarikçisi veya tedarikçilerinin bölge içi dış ticaretin genişlemesinde de aslan payına (lion’s share) sahip olmasını gerektirdiği ifade edilmektedir.

Ancak 1958 ve 1963 yılı verileriyle mukayeseli olarak yapılan sözkonusu çalışmada elde edilen sonuçların bu eğilimleri desteklemediği, ihracatta bir yığılmanın (konsantrasyonun) yerine artan bir çeşitlenmenin gözlendiği açıklanmaktadır. Avrupa Ortak Pazarının kurulmasından önce önde gelen ihracatçıların bulunduğu endüstrilerde daha sonraları gittikçe artan bir uzmanlaşmanın oluşmasının aksine, üye ülkelerin bu sanayilerde temelini kaybettiği ve ihracat genişlemesinde bunlara olan bağımlılığın azaldığı görülmüştür.

Balassa (1966)’ ya göre, bahse konu hususlarda, geleneksel açıklamanın başarısızlığı, sadece standart mallarla ilgili olan bu geleneksel modellerin yetersizliğinden kaynaklanmaktadır. Standart malların olduğu durumda, dış ticaretin ana belirleyicilerinin maliyet farklılıkları olduğu ve bir ülkenin belirli bir

malı korurken aynı zamanda ihracatını sağlayamayacağı belirtilmektedir. Bu çerçevede, ithalatla rekabet halindeki sanayilerden ihracatçı sanayilere yeniden kaynak dağılımı hususunda geleneksel açıklama: Koruma oranındaki azalma birincisinde daralma, ikincisinde genişlemeye yol açar, şeklinde olmaktadır (Balassa, 1966: 31). Başka bir ifadeyle, koruma oranları indirildikten sonra, daha önce ithalat baskısı altında olunan sanayilerde küçülme, ihracatçı olunan sanayilerde ise genişleme olacağı yönündedir.

Ancak, Balassa (1966: 31) üretilen ve ihracatı yapılan ürünlerin büyük bir çoğunluğunun farklılaştırılmış ürünlerden meydane geldiğine ve endüstrileşmiş ülkeler arasında dış ticareti yapılan ürünlerin sadece az bir kısmının imalat sanayiinin standart mallarından (örneğin çelik döküm kütükler, demir dışı malzemeler, kağıt) oluştuğuna dikkat çekmektedir. Bu çerçevede, ulusal ürün farklılaştırmasının varlığında, çok taraflı olarak koruma oranlarındaki azaltmaların, üretim yapısında büyük bir değişiklik olmaksızın örneğin hazır giyimde, otomobillerde ve diğer tüketim mallarında artan bir karşılıklı dış ticarete yol açabileceği belirtilmektedir. Ayrıca, koruma oranlarındaki bütün ülkeleri kapsayan indirimleri takiben, yüksek seviyede fabrikasyona sahip ara malları ve makina imalatı dış ticaretindeki genişleme ulusal sanayilerin yok olmasından ziyade belirli dar alanlarda uzmanlaşmaya sebep olabilir. Dolayısıyla bu değişikliklerin, endüstriler-arası uzmanlaşmaya kıyasla endüstri-içi uzmanlaşmayı gerektirdiğine işaret edilmektedir.

Bu çerçevede, bu çalışmada yapılan hesaplamalarda elde edilen sonuçlar, endüstrileşmiş ülkelerin dış ticaretinde endüstri-içi uzmanlaşmanın önemini ortaya koyarken, geleneksel açıklamanın tersine, koruma oranlarındaki indirimlerin endüstri-içi uzmanlaşmaya sebep olduğu şeklindeki görüşü desteklemektedir.

Uluslararası endüstri içi ticaret hakkında ilk bulgular bağlamında önemli bir diğer çalışma da Grubel (1967)’dir. Literatürde, Avrupa Ortak Pazarında endüstri-içi uzmanlaşmanın endüstriler-arası uzmanlaşmaya göre daha baskın olduğu ve bu benzer gelişmelerin Benelüks ülkelerinin dış ticaretinin gelişiminde de önemli olduğunun kabul edildiği ifade edilerek; bu çalışmada AET’da meydana gelen endüstriler-arası ticaretten ziyade endüstri-içi ticaretin hangi tür dış ticarette oluştuğuna cevap aranmakta ve endüstri-içi uzmanlaşmanın bir teorik modeli geliştirilmeye çalışılmaktadır.

AET ülkeleri açısından 1955 (dış ticaret, koruma oranları ve döviz kuru düzenlemeleriyle oldukça sınırlandırılmakta), 1958 (konvertibilitenin resmi olarak sağlandığı ve Roma Antlaşmasının yürürlüğe girdiği) ve 1963 (bu tarihe kadar topluluk içinde koruma oranlarında önemli indirimlerin yapıldığı) yılları itibariyle yapılan değerlendirmede dış ticaretin AET ülkeleri arasında çok hızlı arttığı, bu artışın artan endüstri-içi uzmanlaşmadan kaynaklandığı ve ayrıca endüstri-içi ticaretin de ürün farklılaştırmasının imalat sanayi ürünlerine göre çok daha zor

olduğu ham maddeler veya kaynağa dayalı ürünlerden50 değil de imalat sanayi ürünlerinden51 kaynaklandığı belirtilmektedir.

Dolayısıyla, örneğin AET-ABD dış ticaretinde olduğu gibi hammaddelere göre imalat sanayi ürünleri talebinin gelir esnekliğinin normalde daha büyük olduğu hususunda gerekli / uygun bir tolerans sağlansa dahi (kabul yapılsa dahi), dış ticaretteki liberalizasyonla birlikte AET ülkeleri arasında oluşan, ham maddelere kıyasla imalat sanayi dış ticaretinde endüstri-içi ticarete atfedilebilecek büyük ölçüde görünür bir artış fazlası bulunmaktadır (Grubel, 1967: 42).

Belgede ISBN (basılı nüsha) (sayfa 108-112)