• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

1.3. KAMU POLİTİKASI OLUŞUM SÜRECİNDEKİ AKTÖRLERİN GÖRÜNÜMÜ

1.3.2. İnformel Aktörler

1.3.2.6. Uluslararası Kuruluşların Etkisi

72

Blackwater’ın49 bu alanda merkezi konuma getirilmesiyle yaşanmıştır (Scahill, 2007:

51). Bu gelişme daha sonra maliyet faktörünün de etkisiyle birlikte ABD’ye bağlı birçok eyalette, kamu hizmetlerinin özel şirketler tarafından sunulmasına temel hazırlamıştır. Dolayısıyla 21.yy. ile anılan bilgi çağı, basın- yayın kuruluşlarının etkisinin hemen hemen her alanda ön plana çıkmasını sağlamıştır.

73

Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası (DB) kuruluşları olmuştur (Dolowitz ve Marsh, 2000: 7). Dolayısıyla, bu gelişmelerle birlikte kamu politikası yapım sürecinde bulunan yerel aktörler, herhangi bir kamu politikasının seçilmesinde ya da seçilmemesinde sahip oldukları ayrıcalıklı konumu, uluslararası kuruluşlarla paylaşmak durumunda kalmışlardır.

Uluslararası kuruluşların kamu politikası yapım süreçlerinde artan etkisi birçok çalışma için de kaynak teşkil etmiştir. Örneğin, Marsh ve Sharman (2009) çalışmalarında politika aktarımının bir standardizasyon süreci52 sağladığını iddia etmişler ve IMF, DB ve OECD kuruluşlarının bu süreçteki rollerini açıklamışlardır (Marsh ve Sharman, 2009: 269- 275). Evans ve Davies (1999) çalışmalarında, politika toplulukları, epistemik topluluklar53 ve politika aktarım ağları arasında bir ilişki kurmuşlar ve iktisadi kalkınma planlarında uluslararası kuruluşların etkisine değinmişlerdir (Evans ve Davies, 1999: 371- 375). Radaelli (2000), Avrupa Birliği çerçevesinde kamu politikalarını, politika transferi ve örgüt teorisi ile geliştirilen kurumsal izomorfizm54 kavramını kullanarak incelemiştir (Radaelli, 2000: 25). Diğer bir yandan ise çoğu kez hesapverilebilirlik ve etkinlik ile özdeşleşen bu kuruluşların, özellikle radikal sivil toplum kuruluşları tarafından hesapverilemez ve etkisiz oldukları da iddia edilmiştir (Woods, 2001: 83). Dahası bu kuruluşların, entelektüel olarak sömürgeleştiren “bilgi bankası” stratejileri ve “büyüme” odaklı projeleri, normatif otoritenin bir tür tezahürü olarak da görülebilmektedir (Peck ve Theodore, 2010: 171).

Ancak bu kuruluşların politika yapımındaki rolleri hala artan bir trend içerisinde devam etmektedir. Söz konusu uluslararası kuruluşlar, üstlendikleri görevler, kuruluş amaçları

52 Söz konusu çalışmada bu süreç, birbiriyle ilişkili dörtlü bir mekanizma çerçevesinde anlatılmıştır.

Bunlar: Öğrenme, rekabet, zorlama, benzeşme mekanizmalarıdır (Marsh ve Sharman, 2009: 271- 272).

53 Bu topluluklar, belirli bir alanda, tanınmış uzmanlığa ve yeterliliğe sahip profesyonellerden oluşan ve bu etki alanındaki veya sorunları içerisindeki politikalara ilişkin gerekli bilgiyi üreten bir tür ağ olarak tanımlanmaktadırlar (Haas, 1992: 3).

54 Genel itibariyle bu kavram, serbest ve açık rekabetin ötesinde, aslında kuruluşların yalnızca kaynak ve müşteri için değil aynı zamanda politik güç ve kurumsal meşruiyet için de rekabet ettiklerini iddia etmektedir (Radaelli, 2000: 27).

74

ve etkiledikleri ülkeler açısından farklılık gösterseler de ana motifleri aynı kalmıştır:

kapitalist sermaye hareketliliğinin dolaşım içerisinde ve kesintisiz olarak devam etmesini sağlamak (Övgün, 2013: 73).

Türkiye’deki kamu politikası uygulamalarında, uluslararası aktörlerin etkili olmaya başlaması, dünyadaki gelişmelere paralel olarak, II. Dünya Savaşı sonrası özellikle de 1980’ler (özellikle 24 Ocak 1980 Kararları) ile gelişim göstermeye başlamıştır. Bu tarihten itibaren, yaşanan yoğun özelleştirmelerin uygulamaya geçilmesinin yanı sıra Avrupa Birliği uyum süreci ve 1999’da Helsinki Zirvesi sonrası oluşturulan Kopenhag kriterleri55 çerçevesinde reform uygulamaları da hayata geçirilmeye başlamıştır. Bu uygulamalar sonucunda görülen en büyük değişim anayasa çerçevesinde yaşanmıştır. 2001 yılındaki anayasa değişikliği kapsamında 34 madde56 tamamen Kopenhag kriterleri ile uyumlu hale gelecek şekilde değiştirilmiştir (Sozen ve Shaw, 2003: 116). Diğer bir önemli gelişme ise Türkiye’de Avrupa Birliği Komisyonu Katılım Ortaklığı Belgesi çerçevesinde “Bölgesel Kalkınma Ajansları”na yönelik yasal düzenlemelerin başlatılmasıdır (Hasanoğlu ve Aliyev, 2006: 81). Dolayısıyla bu gelişmeyle birlikte, kamu politikalarında bölgeselleşme hareketleri de planlamaya dâhil edilmiştir. Örgütsel düzeyde dönüşüm çerçevesinde, bütün bakanlıklar ve kamu kurumları kendi bünyelerinde Avrupa Birliği politikaları ile ilişkilendirilen daireler kurmuşlardır. Bir diğer gelişme ise bağımsız düzenleyici kuruluşların yapısında yaşanmıştır. Örneğin 2001’de IMF ve AB desteğiyle; finansal olarak uygulanabilir,

55 Üç grup halinde (siyasi kriterler, ekonomik kriterler ve topluluk mevzuatının benimsenmesine ilişkin kriterler) düzenlenmiştir. Bunlar; demokrasiyi güvence altına alma, hukuk kuralları üstünlüğü, insan hakları ve rekabetçi serbest piyasa ekonomisini düzenlemekle ilgilidir.

56 3 Ekim 2001 tarihinde 4709 sayılı yasa ile hayata geçirilen anayasa değişiklikleri, daha çok bir takım temel hak ve özgürlüklerin (özel hayatın gizliliği, dilekçe hakkı, basın hürriyeti, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı, adil yargılanma hakkı, çalışma hakkı, dernek kurma hakkı) sınırlandırılması (özellikle demokratik toplum düzeni ölçütü getirilmesi) ve korunmasına ilişkin hükümleri güvence altına almış ve aynı zamanda gözaltı süreleri, idam cezası, Anayasa Mahkemesi’ne ilişkin düzenleme, meclis başkanı seçimleri, af çıkarma, siyasi partilerin kapatılması ve seçim yasalarına ilişkin hükümleri de Avrupa Birliği Katılım Ortaklığı kapsamında uyumlu hale getirmiştir (Yokuş, 2003: 211- 243).

75

istikrarlı, şeffaf ve rekabetçi enerji piyasasına uyum sağlamak adına “Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu” kurulmuştur (Sozen ve Shaw, 2003: 117).

Türkiye’de devletin politika yapımındaki hegemonik etkisinin azalmasında, Avrupa Birliği’nin yanı sıra IMF ve DB de etkili olmuştur. Bu kuruluşlar yapısal uyarlama politikaları adı altında devletlere kredi sağlamakta ve böylece kendi politikalarını kolaylıkla diğer ülkelere (az gelişmiş veya gelişmekte olan) transfer edebilmektedirler. Bu çerçevede Türkiye, ilk etapta Dünya Bankası ile ihracatın iyileştirilmesi, özelleştirmeler, altyapı projelerinin geliştirilmesi, finansal sermayenin güçlendirilmesi ve devletin bazı sektörlerdeki (özelde tarım sektörü) rolünün azaltılmasına ilişkin düzenlemeleri içeren, kalkınma temelli 1,6 milyon dolarlık 5 yapısal uyum kredisine imza atmıştır (Soyak, 2003: 179). Aynı dönemde Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) tarafından hazırlanan Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı57 (1979- 1983 yıllarını kapsayan) uygulamadan kaldırılmıştır (Soyak, 2003: 179).

Yaşanan değişim, iktisadi göstergelere de yansımıştır. Güler çalışmasında, Türkiye’nin 1964- 1995 arasındaki dönemlerde toplam dış borç kaynağının yapısını incelemiş ve buradaki oranların özellikle 1980’li yıllarda uluslararası kuruluşlardan kaynaklandığını göstermiştir (Güler, 1997: 23). Dolayısıyla bu süreçle birlikte küreselleşme paradigmasının ulus devletlerin yapısını değiştirmeye başladığı iddia edilebilir. Diğer bir ifadeyle, küresel çaptaki kamu politikaları, ulus devlet ve hükümeti, denklemden tam olarak çıkarmasa da önem derecesini azaltmıştır (Reinicke, 1997: 132).

57 İlk kez bu planda, teknoloji politikalarından bahsedilmiş ve sanayi, istihdam ve yatırım politikalarının teknoloji ile birlikte ele alınması gerekliliği vurgulanmıştır (Yıldız ve diğerleri, 2010: 460). Söz konusu dönem, sanayici ve iş insanlarından oluşan TÜSİAD’ın da Türkiye için sanayileşme ve istihdam önceliğini önerdiği ve Vehbi Koç’un deyimiyle esasen kaotik yıllardır. Bu açıdan bakıldığında kamu politikalarının seçimi meselesinde verili dönemde, TÜSİAD ve DPT’nin ortak hareket ettiği söylenebilir.

Teknoloji politikalarındaki somut gelişme ise ancak 2000’li yıllarda yaşanmıştır. 2003 yılında Başbakanlık Genelgesi ile bilgi toplumu kapsamında DPT tarafından “e-dönüşüm Türkiye Projesi” ile 2003- 2004 Kısa Dönem Eylem Planı ve 2005 Eylem Planı hazırlanması TÜSİAD’a göre olumlu gelişmeler olarak değerlendirilmiştir (Taymaz, 2018: 125).

76

Diğer bir uluslararası kuruluş olan IMF, küresel ölçekte özellikle iktisadi ve mali alanda etkileri gözlemlenebilen bir örgüttür. Öncelikle IMF, istikrar programları ve stand-by anlaşmaları müzakeresi çerçevesinde, taraf ülkelerle, anlaşma dönemi kapsamında hükümetin politika niyetlerini özetleyen bir niyet mektubu imzalar.

Sonrasında, üç ya da altı aylık periyotlarla ilgili ülkeyi, anlaşma koşullarına uyum sağlayıp sağlamadığını gözlemlemek açısından ziyaret eder (Parasız, 2009: 19).

Dolayısıyla bu görüşmeler neticesinde Türkiye’de de birtakım değişimler yaşanmıştır.

2003 tarihli 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun onaylanması, Ziraat Bankası’nın özelleştirilmesi ve Türk Ticaret Kanunu’nda değişiklik yapılması bu kuruluşun talepleri doğrultusunda oluşturulmuştur (Övgün, 2013: 130- 131). Türkiye dışında, güneydeki birçok devlet de IMF ve DB politikaları kapsamında ulusal sağlık, işgücü ve sosyal istikrar sağlamada başarı gösteren kamu kuruluşlarını satmaya zorlanmışlardır (Goldman, 2007: 787). Böylece, eğitim, sağlık, elektrik, ulaşım, halk sağlığı, atıklar, su gibi temel kamu hizmetleri bile özelleştirme politikası gündemine alınmıştır. Bu şekilde sunulan yardım paketleri ya da politik dönüşüm reçeteleri, ülkelerin karar verme mekanizmalarını da piyasalaştırmıştır. IMF, aynı zamanda 1990’lı yılların başında çoğunlukla Latin Amerika ülkelerince benimsenen “Washington Uzlaşısı” olarak anılan 10 maddelik yapısal reform paketinin de destekçisi olmuştur (Williamson, 2004: 200). Ancak Stiglitz ise sermaye piyasası serbestesi sağlamaya çalışan IMF’in yaşanan krizlerde her ülkeye aynı reçeteyi vermesini eleştirmiştir (Stiglitz, 2004: 58). Son kertede, muhafazakârların serbest piyasa sloganı, liberallerin iktisadi büyüme bağlılıkları ve görünüşte radikallerin ulusal planlama ve sanayileşme politikaları tek bir odak noktasını vurgulamaktaydı: politikaların oluşumundaki temel, Keynes öncesi iktisadi analizdir (Minsky, 2008: 323- 324).

Gelişmekte olan ülkelere kredi sağlamak (yatırım, uyum ve karma krediler olmak üzere) amaçlı kurulan Dünya Bankası, Uluslararası Yeniden Yapılandırma ve

77

Kalkınma Bankası (IBRD) adıyla 1945’de kurulmuştur. DB, Marshall yardımları paralelinde IMF ile hemen hemen aynı politika yolunu tercih etmiştir. Ancak IMF daha çok küresel finans sistemini düzenleme, para ve vergi politikaları geliştirme ve yolsuzluğu önleme gibi küresel konulara odaklansa da DB, dikkatini daha çok iyi yönetişim, yoksulluğun azalması ve çatışmaların önlenmesi/giderilmesi gibi ulusal egemenlik konularına kaydırmıştır (Reinicke, 1997: 135). Öte yandan her iki kuruluş da finansal ve mali temelli bir yaklaşım benimsemiştir. Bunun bir uzantısı olarak da Maliye Bakanlıklarına geniş yetkiler verilmesini uygun bulmuşlardır (Zabcı, 2002:

167). Mali politikaların ve uluslararası kuruluşların ön planda tutulmasına ilişkin bir diğer örnek, Latin Amerika’da yaşanan borç krizi ve bu krizlerin aşılmasına ilişkin sunulan Baker Planı58 ve Brady Planı59 ile görünür olmuştur (Teichman, 2004, 42). Her iki plan da gelişmekte olan ülkelerde ekonomi politikalarını arz yönlü bir ivmeye taşımış ve uluslararası aktörlerin- özellikle IMF ve DB- bu politikalarda hem belirleyici hem de denetleyici rol üstlenmelerini sağlamıştır. Türkiye’de de mali politikalarda Dünya Bankası düzenlemelerini içeren reform, Dünya Bankası’nın Program Amaçlı Mali ve Kamu Sektörü Uyum Kredileri (PEPSAL- I, II ve III) ile gerçekleşmiştir. Bu krediler ile birlikte bir taraftan 2001 finansal krizi aşılmaya çalışılmış bir taraftan da devletin mali politikalarda dışa bağlı politikalar izlemesi sağlanarak merkeziyetçilik azaltılmıştır (Övgün, 2013: 127).

58 1980’lerde yaşanan dış borçlanma krizi üzerine (özellikle; Meksika’da 1982, Brezilya’da 1983 ve Şili’de 1985 yıllarındaki ödeme zorluklarında) dönemin ABD Maliye Bakanı James Baker tarafından hazırlanan ve Seul’da WB ve IMF toplantısında kabul edilen plan, kısa dönemli borç krizini aşmak için yeni ödeme planları ve uyarlama programları önermiştir. Ön koşul ise IMF ve WB politikalarını benimsemeleri ve bu kuruluşların denetimde yer almasıdır (Cline, 1989: 176- 177). Plan çerçevesi, aynı zamanda dönemin neoliberal politikaları ile de uyum içerisindedir. Sonuç olarak, özelleştirmeler ve devletin küçülmesi teması korunmuştur.

59 Baker Planı öngörülen başarıyı sağlayamayınca 1989’da ABD Maliye Bakanı Nicholas Brady tarafından yeni bir plan hazırlanmıştır. Brady Planı olarak bilinen bu plan daha çok borçların silinmesi ve yeni bir borç ödeme planı hazırlanmasını önermiştir (Cline, 1989: 188- 189). Baker Planı’nda olduğu gibi Brady Planı’nda esas yetkiye sahip kuruluşlar IMF ve WB olmuştur ve uluslararası borç krizinde bu kuruluşlar etkin görevler almışlardır.

78

OECD düzenleyici reformlar60 ile IMF ve DB kadar etkili bir görünüm sergilemese de yönetişim konusundaki yenilikçi politikaları ve Kuzey Amerika’daki başarıları (Henriques ve Larédo, 2013: 803), bu kuruluşun, kamu politikalarında etkili bir aktör olmasını sağlamıştır. OECD, politika temelinde diğer uluslararası aktörlerle benzer önerileri taşısa da önemli bir farklılık göstermektedir. Farklılık, OECD’nin daha ampirik bazda ve niceliksel araçlarla hareket etmesinden kaynaklanmaktadır. Söz konusu kuruluş, Düzenleyici Etki Analizi ile politika oluşturma ve karar verme süreçlerinde bir politikayı değiştirme ya da yeni bir düzenleme getirme ve fayda- maliyet analizi önermektedir (Malyshev, 2006: 277- 278). Bu şekilde kamu politikalarında karar verme mekanizması, nicel verilerle de desteklenmiş olmaktadır.

60 Hükümetlerin, düzenleyici araçları nasıl kullanacaklarını şekillendirmek için oluşturulan kamusal araç ve kurumların sistematik olarak geliştirilmesi (örneğin düzenleyici etki analizi ile) ve bunların hayata geçirilmesidir (Malyshev, 2006: 276).

79 II. BÖLÜM

KAMU POLİTİKALARINDA KARAR VERME YAKLAŞIMLARI VE YÖNETİŞİM BAĞLAMINDA TÜSİAD

Bütün örgütler, karar verme süreci ile birlikte doğarlar, gelişirler ya da başarısızlığa uğrarlar. Bazen bu süreç, deneme- yanılma yoluyla bazen de bilimsel yöntemler sonucu keşfedilmiş modeller aracılığıyla gerçekleşebilir. En temelde ise herhangi bir karar, hangi yöntemle uygulamaya geçerse geçsin, öz olarak, düşünce ve davranışların birlikteliğinden doğmaktadır. Bu bağlamda, herhangi bir kamu politikasının belirlenmesi sürecinde verilen kararlar, politika yapımcılarının düşünce ve davranışlarının da birer yansımasını oluşturmaktadır (Parsons, 1995: 245). Bununla birlikte, modern toplumlardaki kamu politikaları, karmaşık karar verme süreçlerinin oluşturduğu farklı aktörleri içeren bir yapısal görünüm çizmektedir.

Karar verme sürecinde doğrudan yer alan ya da dolaylı olarak süreci etkileyen aktörler ise 1980 sonrası küreselleşme ve yönetişim ile birlikte artış eğilimine geçmiştir.

Böyle bir artış, kamu politikalarının yönünü de dönem dönem değiştirmiştir. Bu manada özellikle uluslararası kuruluşların –DB, IMF ve AB- politika transferi yoluyla daha önceden alınan kararlarda değişiklik oluşturması, kamu politikalarını yoğun bir biçimde etkilemiştir. Bunun dışında kamu politikalarındaki değişimler, sadece uluslararası kuruluşların etkisiyle açıklanamayabilir. Bazı politika değişimlerinde ulusal etkilerin rolü de gözlemlenebilmektedir. Türkiye özelinde örneğin, iktisadi politikalarda 1980 dönemi ani politika değişikliklerinin yaşanmasında, bu dönem boyunca karar verme mekanizmasının büyük ölçüde merkezileşmesine rağmen (Buğra, 2018: 209- 213) siyasi ve iktisadi istikrarın sağlanamamasından kaynaklanmıştır (Boratav, 2018: 161- 166).

Ancak 24 Ocak 1980 kararları ile IMF tabanlı iktisadi politika önlemleri hayata geçirilerek, makroekonomik ölçekte bir istikrar sağlamaya çalışılmıştır. Tezin bu

80

bölümünün ilk kısmında, kamu politikalarında karar verme yaklaşımları teorik boyutu ile ele alınmıştır. Bu kısımda- literatüre katkı da sağlayarak- kamu politikalarına ilişkin olarak dört temel karar verme yaklaşımı birbirleriyle karşılaştırılarak nitelikleri, bir tablo içerisinde gösterilmiştir. Buradaki tablodan elde edilen bilgilerle ise Türkiye’deki kamu politikalarının dönemler içerisinde, hangi karar verme yaklaşımının baskın olarak kullanıldığını gösteren başka bir tablo oluşturulmuştur. Karar verme sürecindeki dönüşüm ve TÜSİAD’ın kamu politikası yapımında karar verici olarak konumlanması ya da alınan kararlarda doğrudan veya dolaylı etkisinin bulunması, bu çalışmanın odağında yer almıştır. Böylece yaşanan dönüşümün kuramsal çerçevede açıklanabilmesi için, kamu politikası disiplininin ve özellikle karar verme yaklaşımlarının kullanılacak olması, söz konusu çalışmanın literatürde görece önemli bir boşluğu dolduracağı yönündeki planlamayı da desteklemiştir. TÜSİAD’ın karar verme temelindeki katılımcılık yönünün yanı sıra, kamu politikalarında karar verme yaklaşımlarının Türkiye özelinde dönemsel ve belgesel bir tasnife tabi tutulması tezin özgün yönüne katkı sağlamıştır.

1980’li yılların bir başka niteliği ise kamu yönetiminde yönetişim uygulamalarının dünya genelinde hız kazanmaya başlamasıdır. Yönetişim, öncelikli olarak, kamu politikalarında karar verme mekanizmasında çok aktörlü bir yapının varlığını olası kılmıştır. Bu sebeple, kamu politikalarının oluşturulmasında aktörler arası işbirliğini geliştirmiştir. Buradan hareketle, bir ülkede yönetişim ne kadar etkin uygulanıyorsa o ülkede bu işbirliği o denli fazladır iddiasında bulunulabilir. Dolayısıyla bu bölümün ikinci kısmında, kamu politikalarında yönetişim paradigmaları çerçevesinde, gelişmekte olan ve gelişmiş ülkelerdeki uygulamaların durumu ortaya konmaya çalışılmıştır. Buradan elde edilen bilgiler, kamu politikalarında karar verme aşamasında yönetişimin sağladığı çoklu yapının, ülkeler açısından grafikler şeklinde izlenebilmesine olanak tanımıştır.

81

Yöneşimin Dünya Bankası tarafından oluşturulmuş parametreleri,61 bu bölümde gelişmekte olan ve gelişmiş ülkeler için grafiklerle incelenmiştir. Bahsi geçen parametrelerin oluşturulma şekli, Kaufman ve diğerleri (2010)62 tarafından şöyle ifade edilmektedir:

“Dünya Çapında Yönetişim Göstergeleri (WGI), gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki; araştırma enstitüsü, düşünce kuruluşu, sivil toplum kuruluşu, uluslararası kuruluş ve özel sektör firmalarından toplanmıştır.”

Dolayısıyla, bu parametrelerin oluşumunda hem bir sivil toplum kuruluşu hem de bir özel sektör temsilcisi olarak TÜSİAD’ın yer aldığı görülmektedir. Buradan hareketle, bahsi geçen grafikler, bir anlamda, TÜSİAD’ın bu parametrelere kısmi etkisini göstermektedir. Bu kısmi etkinin boyutu, üçüncü bölümde saptanmaya çalışılacaktır. Diğer aktörler incelemeye alınmayarak sadece TÜSİAD raporlarının analiz edilmesi, bir nevi, TÜSİAD’ın bu parametrelere etkisinin boyutunu ortaya çıkaracaktır.

İkinci bölümün son kısmındaki ekonometrik modelleme yoluyla analiz edilen kamu politikalarında yönetişim uygulamaları, Türkiye’nin gelişmekte olan ülkeler kategorisi içerisinde, Dünya Bankası verileri açısından nerede olduğunu göstermektedir.

Ayrıca bu analizle, gelişmiş ülkeler kategorisi ile de göreceli bir kıyaslama yapılabilmektedir. Dolayısıyla bu kısımdaki bilgilerin amacı, çalışmanın ana teması olan TÜSİAD’ın kamu politikalarında yönetişim aktörü olarak fonksiyonunun, üçüncü bölümdeki analiz çıktıları ile bu bölümdeki grafik serilerinin örtüşüp örtüşmediğini tespit ederek- bir anlamda- bu grafiklerin oluşmasında TÜSİAD’ın dolaylı etkisini ortaya çıkarmaktır. Diğer bir ifadeyle, Türkiye’nin kamu politikalarında yönetişim uygulamaları bağlamında durumunu ortaya koyup, bu durumda TÜSİAD kaynaklı bir

61 Bunlar; hukukun üstünlüğü, ifade hakkı ve hesapverilebilirlik, devletin verimliliği, düzenleyici reformların kalitesi parametreleridir.

62 Dünya Bankası yönetişim göstergelerinin kurucuları olarak, bu makalede oluşturdukları veri setlerini açıklamışlardır.

82

etki olup olmadığını tespit etmektir. Bununla birlikte, grafiklerde ortaya çıkan etkinin sadece TÜSİAD raporlarından oluştuğu iddiasında bulunulamaz. Ancak TÜSİAD’ın kamu politikalarında yönetişim uygulamaları anlamında eksik ya da geliştirilmesi gereken noktaları raporlarında konu edinmesinin, böyle bir etkinin oluşmasında payının olduğu beklentisini oluşturmaktadır. Bu sebeple, TÜSİAD rapoları üçüncü bölümde, yönetişim parametreleri açısından ve kamu politikalarında karar verici olarak konumlanması açısından analize tabi tutulmuştur.