• Sonuç bulunamadı

Kamu diplomasisinin uluslararası politikada daha etkin ve önemli bir konuma gelmesinin nedeni özellikle uluslararası politikanın dönüşümü, küreselleşme sürecinin hız kazanması ve yumuşak gücün yükselişe geçmesi gibi gelişmelerle yakından ilgili olduğudur. Özellikle küreselleşme, bireylerin ve toplumların yaşam tarzları ve günlük yaşantılarını etkileyip dönüştürdüğü ve yeniden yapılandırdığı için uluslararası siyasal iletişim sürecine olan etkisinin daha fazla olduğu savunulmaktadır.

Scholte (2000: 1-17), küreselleşme kavramının literatürde beş farklı tanımı içerecek şekilde açıklandığını belirtmiştir. Bu içeriğe göre ilk tanımıyla, küreselleşme kavramının ülkeler arasında karşılıklı değişim ve karşılıklı bağımlılığın artması anlamında kullanılan ‘uluslararasılaşma’ kavramı kullanılmıştır. İkinci olarak açık ve sınırsız bir dünya ekonomisinin oluşturulması anlamında ‘liberalleşme’ kavramı kullanılmıştır. Uluslararası alanda var olma, nesne ve deneyimlerin yaygınlaşması anlamında ise ‘evrenselleşme’ kavramı kullanılmıştır. Daha önceki kültürlerin yerine kapitalizm, rasyonalizm gibi modernliğin sosyal olgularının dünyaya yayılması anlamında ‘Batılılaşma/modernleşme’ kavramları ile sosyal alanın teritoryal sınır ve

mesafelerden bağımsızlaşması, coğrafyanın yeniden şekillenmesi anlamında ‘uluslarüstüleşme (supraterritoriality)’ kavramları kullanılmıştır.

Özellikle Soğuk Savaş sonrası dünyada yaşanan gelişmelerin küreselleşme sürecini hızlandırdığı görülmüştür. Bu doğrultuda bilgi ve teknoloji devrimi, güç kavramının değişen doğası ve yumuşak gücün öneminin anlaşılmaya başlanması ile birlikte geleneksel diplomasinin yapısı değişmeye başlamıştır. Bu değişimin kamu diplomasisinin doğuşuna yol açtığı ve ilerleyen dönemlerde kamu diplomasisini uluslararası ilişkilerin vazgeçilmez bir unsuru haline getirdiği görülmüştür.

Uluslararası politika çalışmalarında sıklıkla dünya politikasının net olmadığının altı çizilmektedir. Ancak uluslararası ortamda net olmayan bu tür politikalar içerisinde çok kutupluluğa doğru yaşanan gelişmeler, ülkelerin birbirleriyle olan ilişkilerinde realist bakış ile askeri ve ideolojik araçların etkisini azaltmaktadır. Bu doğrultuda idealizm, diplomasi, kültürel ilişkiler ve etkileşimin önemini artırdığı görülmüştür. Bu tür gelişmeler ayrıca devletlerin diplomasi uygulamalarında politik, toplumsal ve küresel arka planların (softpower) göz önüne alınarak yürütülmesine de meşruiyet kazandırmıştır (Canbolat, 2009: 8).Dolayısıyla günümüzde uluslararası politikaların meşruiyeti açısından kamuoyuna açık politikalar yürütülürken halkın rızasına başvurulmaktadır. Bu amaçla kitle iletişim araçlarının da etkin şekilde kullanıldığı görülmektedir.

Arı (2010: 41) uluslararası ilişkilerde, “bağımsız karar alabilme ve bağımsız hareket edebilme kabiliyetine sahip ve diğer aktörleri etkileyebilen siyasal birimlere aktör…” adı verildiğini belirtmiştir. Geleneksel anlayışa göre uluslararası ilişkilerde bağımsız hareket edebilen temel aktörün devlet olduğu kabul edilmiştir. Yine geleneksel anlayışa göre devletlerin, ülke içinde kontrol gücüne sahip olduğu ve dış politikaya yön verdiklerine inanılmıştır. Bunun haricinde devletleri veya hükümetleri temsil etmeyen ulusal nitelikteki aktörlerden olan ulusal baskı ve çıkar gruplarının da çeşitli şekillerde uluslararası ilişkilere etkide bulunduğu kabul edilmektedir. Bu tür etkilerin, doğrudan temaslarla olabileceği gibi dolaylı birtakım yolların kullanılarak yapılabileceği de gözlemlenmiştir. Dolayısıyla ulusal baskı ve çıkar gruplarının da siyasal karar verme sürecini etkilemek için değişik yöntemler kullandığı ve uluslararası ilişkilerin aktörleri olduğu bilinmektedir.

Geleneksel uluslararası ilişkiler yaklaşımında devletin egemen aktör olduğu ve bireyin bir aktör olarak kabul edilmediği bilinmektedir. Ancak Arı’nın (2010: 41) da belirttiği gibi, “uluslararası ilişkilerde giderek yaygınlaşan liberal/plüralist yaklaşıma göre artık uluslararası ilişkiler çok aktörlü bir yapıdır ve bu yapı içinde birey de diğerleri gibi önemli bir aktördür.” Buradan hareketle günümüz uluslararası ilişkilerde bazı devletlerin politikacılarının ön planda olması ve diplomasiye yön vermesi uluslararası ilişkilerde bireylerin önemli birer aktör olduğunu göstermektedir.

Günümüzde devletler ve bireylerin dışında, dış politika ve diplomasiye yön veren hükümet dışı kuruluşların, uluslararası ve bölgesel kuruluşların, çokuluslu şirketlerin ve ulusaşırı örgütlerin varlığı bilinmektedir. Bu tür yapılanmaların özellikle dış politikanın oluşmasına ve uygulanmasına yapıcı biçimde katkıda bulundukları gözlemlenmektedir. Örneğin BM, AB, NATO gibi uluslararası örgütlerin uluslararası ilişkilerde karar alıcıları doğrudan veya dolaylı olarak etkileyen önemli aktörler arasında yer aldığı görülmektedir. Dolayısıyla uluslararası siyasal iletişimin devletlerden bağımsız, çok aktörlü olarak işleyen bir yapı haline geldiği söylenebilir.

Günümüzde uluslararası politikalar uygulanırken kamuoyunun politikaları kabul etmesi ve halkın rızasını üretebilme amacıyla bu politikaların genellikle kitleler önünde açıkça ifade edildiği görülmektedir. Bu doğrultuda rızanın üretilebilmesi kavramını ilk kez kullanan düşünür olarak Lippmann (1997: 158), aslında bunun yeni bir kavram olmadığını yalnızca tekniğinin geliştirdiğini belirtmiş ve kamuoyunun rızanın üretildiği araç olduğunun altını çizmiştir. Chomsky (1989: 33) ise rızanın üretilmesi ile ilgili olarak “kamu zihninin kontrol edilmesi” şeklinde ifade kullanmıştır. Bu kapsamda demokrasi ile yönetilen ülkelerde politikalar uygulanırken halkın rızasına başvurulmaktadır. Domenach’ın (2003: 121) “gerçek bir demokrasi ancak halkın her şeyden haberdar edildiği, toplumsal yaşamı tanımaya, ona katılmaya çağrıldığı yerde var olabilir” sözü ile demokrasilerde politikaların uygulanırken halkın rızasına başvurulmasının meşruiyet sağlayacağı yönünde bir çıkarım yapılabilir.