• Sonuç bulunamadı

Uluslararası İlişkilerde Bir Alt Disiplin Olarak Uluslararası Hukuk

“Uluslararası Hukuk” kavramı 19. yüzyıl itibariyle yaygın kullanılmış olsa da kökeni eski dönemlere kadar uzanmaktadır. Bir kurum olarak uluslararası hukuk 16. ve 17. yy.’daçeşitli anlaşmalar199 ile ortaya çıkmıştır ve böylece uluslararası

hukukunun temelleri oluşturulmuştur. Uluslararası hukukun teorik fikri, Hollandalı hukukçu, yazar ve filozof olan Hugo Grotious’un yazıları ile şekillenmiştir. İlk teorileşme, haklı savaş kavramının uygulanma şartları üzerine olmuştur.200

Uluslararası toplumun hukuku olarak tanımlanan uluslararası hukuk201 yazılı

olmayan kurallarından oluşmadığından ve bağlayıcılığı bulunmadığından dolayı devletlerin, çatışmaya başvurmaları, yaptıkları insanlık ihlalleri, işgaller ve halklarına katliama varacak girişimleri göz önüne alındığında varlığı, tartışma konusu olmuştur.202 Devlet ve ilişkilerini içeren tüm alanlara artan istikrarın olması, bu

istikrarın sürülmesi ortak kurallar zincirine bağımlılığı doğurmuştur. Böylece kurallar gerekli hale gelmiş ve bağlayıcılık ihtiyacı da bu şekilde artmıştır. 203

Örf ve adet kurallarından yola çıkan uluslararası hukukun ana işlevi, uluslararası toplumun bütününde geçerli olabilecek ve bağlayıcılığı bulunan kurallar inşa etmek ve bu kurallara uyulmasını sağlayarak uluslararası toplum düzenini oluşturmaktır. Uluslararası hukuk düzeninde, devlet veya devlet dışı aktörlerin

199 Augsburg Barışı ile Alman prensleri bağımsızlıklarını kazanarak dinlerini seçmekte

özgürleşmişlerdir, Westphalia Barışı ile Orta Avrupa’da devlet egemenliği ilkesini içeren yeni bir dünya düzeni ortaya çıkmıştır, Utrecht Anlaşmaları ile egemen otoritenin sınırları belirli bir toprak parçası üzerine ilişkilendirilerek egemenlik ilkesi güç kazanmıştır. Detaylı bilgi için bkz: Andrew Heywood, Küresel Siyaset, Nasuh Uslu, Haluk Özdemir (çev.), Ankara: Adres Yayınları, 2013, s. 396. 200 Heywood, a.g.e., s. 397.

201 Hüseyin Pazarcı, Uluslararası Hukuk, Ankara: Turhan Kitabevi, 11. Baskı, 2012, s. 4.

202 Mehmet Emin Çağıran, “Uluslararası Hukuk”, Şaban Kardaş, Ali Balcı (ed.), Uluslararası İlişkilere Giriş, İstanbul: Küre Yayınları, 6. Baskı, 2017, s. 443.

çıkarlarının korunmasından ziyade toplum çıkarlarını korumak ön planda olmuştur.204

Bir siyasi otorite aracı olan devlete mal edilen silahlı güç ve bu gücü kullanma yetkisi verilmiştir. Ulusal toplumu inşa eden gerçek ve tüzel olarak ayrılan kişiler, siyasi otorite aracı olan devlete tabidir ve uluslararası toplumda bu siyasi otorite aracından oluşmaktadır. Bu yapının yanı sıra toplumu oluşturan uluslararası örgütler, sivil toplum kuruluşları, topluluklar ve bireyler de uluslararası ilişkilerin aktörleridir ancak devletten bağımsız hukuk düzeninde varolamazlar. Yön verici ana aktör ise uluslararası hukukun da tam hukuki yetkiye sahip olduğunu düşündüğü devlettir. Tam yetkiye sahip olmasa da uluslararası örgütler, 20. Yüzyıl itibariyle sınırlı hukuki ehliyet kazanmışlardır. Ana aktör olan devletlerin ise en temel özelliği egemenlik olmuştur.205

1991 yılı itibariyle devletin üstün olduğu hukuk sistemine örgütlerde eklenmiştir. Böylece uluslararası hukukun tek yetkili merci ve tek konusu devlet olmaktan çıkmıştır. Uluslararası örgütler ve özelinde bireylere ilişkin düzenlemelerde bu değişimle beraber yönünü bulmuş ve uluslararası hukukun temel konusu olan devlet ve devlet ilişkisi de bu düzende farklılaşmaya gitmiştir. Böylelikle devletlerin temel özelliği olarak nitelendirilen egemenlik kavramının otoritesi de sarsılmıştır. Devletlerin iç hukukuna dayanan pek çok konu ise küresel bir önem kazanarak uluslararası boyuta bürünmüştür.206 İç hukuk düzeninde olduğu gibi devletler ve

örgütler için uluslararası hukukta da zorunlu kurallar mevcuttur. Bu kurallar bütünü devletler ve örgütler vasıtasıyla oluşmaktadır.207

Devlet egemenliği ile uluslararası hukuk düzeninin işleyiş mantığı çoğu yerde çakışmaktadır. Egemenlik, devlete herhangi bir otoriteye tabi olmadan bağımsız bir güç olma yetkisi vermektedir. Egemen olan devlet kurumunun üstün otoriter güç olduğu sitem, uluslararası toplum düzeninde ne kendi sınırlarını denetleyen bir mekanizma ne de devletlerin uyması gereken ortak kurallar bütününün olduğu bir

204 Demet Şefika Mangır, “Uluslararası Antlaşmalar Hukukunda Jus Cogens Normlar ve Kuvvet Kullanımı”, Murat Saraçlı (ed.), Uluslararası Hukukta Güncel Sorun Alanları, Ankara: BigBang Yayınları, 2012, s. 21.

205Çağıran, a.g.e.,s. 444.

206 Sönmezoğlu, Uluslararası İlişkilere Giriş…, s. 71-72.

düzeni kabul etmemektedir. 208 Daha sonra bahsedeceğimiz insani müdahale

tartışmalarının ise ana merkezi, güç kullanımı ve uluslararası kuralları da içeren uluslararası hukuk ve Birleşmiş Milletler sisteminin belirleyici ayağı olan devlet egemenliği ilkesidir.209

BM Antlaşmasının 2. Maddesinde de geçtiği üzere BM örgütü devletlerin egemen eşitliği ilkesi üzerine kurulmuş.210 Egemenlik iç, dış ve ulusal olarak üçe

ayrılmıştır. Dış egemenlik devletlerin uluslararası platformda eşitliği anlamına gelmektedir. İnsani müdahalenin meşruluğu ile ilgili olan kavram dış egemenlik olmuştur. Çünkü dış egemenlik kavramı, özelinde devletlerin birbirlerinin iç işlerine karışamaması demektir. Dış egemenlik, devlet ilişkilerinde ‘egemen eşitliği’ ve ‘iç işlerine karışamama’ kavramlarını beraberinde getirmektedir.211

İç egemenlik kavramında tekel olarak görülen devlet vatandaşlarına yönelik yükümlülükler getirmektedir.Devletin sınırlar içerisinde üstünlüğünü ve vatandaşlarına yönelik sorumlulukları kapsayan iç egemenlik, devletlerin iç egemenliği dış egemenliğinin yansımalarını da taşımaktadır. Örneğin uluslararası hukuk ile oluşan yükümlülükleri de iç hukuk alanına taşıması gerekebilir. Böylece iç hukukta uluslararası normlarla ortak ilerlemektedir.212Dış egemenlik kavramında ise,

devlet, uluslararası alanda anarşik yapıyı oluşturduğu inancı ile üst otoriter bir yapının kural ve sorumlulukları altına girmemekte, müdahaleden uzak bağımsız bir yapı sürmektedir.Egemenlik kavramını uluslararası ilişkiler boyutunda inceleyen Emmerich de Vattel’e göre devletten üstün bir otorite bulunmamaktadır. 213Bu

perspektifte devletin dış egemenliği uluslararası hukuk gibi kural koyucu bir üst otorite ile çelişmektedir. 214

208 Pazarcı, a.g.e., s. 148.

209Welsh, a.g.e.,s.1.

210 Davut Ateş, Uluslararası Örgütler Devletlerin Örgütlenme Mantığı, Bursa: Dora Yayınları, 2012,

s.155.

211AbdylFandaj, Kosova’nın Devlet Olma Süreci ve Avrupa Birliğinin Rolü, Yayınlanmamış Yüksek

Lisans Tezi, Bursa: Uludağ Üniversitesi, 2018, s. 15.

212 Yusuf Şevki Hakyemez, Mutlak Monarşilerden Günümüze Egemenlik Kavramı, Doğuşu, Gelişimi,

Kavramsal Çerçevesi ve Dönüşümü, Ankara: Seçkin Yayınları, 2004, s. 79-80. 213 Hakyemez, a.g.e., s. 88.

Dış egemenlik alanına giren egemenlik eşitliği, bağımsızlık ve müdahale yasağı gibi215 ilkeler göz önüne alındığında egemen devletler sisteminin uluslararası

alanda ki ilişkilerini düzenleyen uluslararası hukuk sistemi ihtiyacı oluşmaktadır.Devletler üstü bir düzenin uluslararası alanda olması gerektiğinden dolayı BM gibi uluslararası alanda düzenleyici bir örgütün varlık alanı inşa edilmiştir.216Ulus devlet kurulmasında önemli olan 1648 Vestfalya Anlaşmasının

koyduğu egemen devletler düzeninde müdahalenin olmamasına ilişkin inşa ettiği kurallar vardır ancak küreselleşmenin de tam egemenlik yetkisinin olmadığı bir uluslararası düzende bu normlarında yok olduğu düşünülmektedir.217

Uluslararası hukuk kapsamında kurallar, devletler ve örgütler vasıtasıyla koyulduğu için kural koyan aktörlerin, kendi koydukları kurallara bağımlı olduklarını düşünmeleri ve bunlara uymaları halinde, uluslararası hukuk kurallarının bağlayıcılığı mümkün olmaktadır. Uluslararası hukuk siteminin kurallara uyulmaması halinde cezalandırılabilecek bir yargı sisteminin olmaması, kurallara zorlatacak bir yürütme sisteminin bulunmayışından dolayı zayıf bir bağlayıcılığı bulunmaktadır.218

Uluslararası toplumunda varolan her devlet egemen olduğu için eşit statüde hem kural koyan hem uyan anlamlarını da beraberinde getirdiğinden uluslararası toplum kurumsallaşamamış ve bir üst otorite kural koyucu bir mekanizma sağlanamadığı gibi bu kuralların bağlayıcılığı da sağlanamamıştır.219 Egemen eşitliği

üzerine oluşturulan BM Şartı, bundan dolayı dauluslarüstü değil, uluslararası bir örgüt olma özelliğine sahip olmuştur.220

Fakat bu noktada dikkat edilmesi gereken husus, uluslararası örgütler bir takım kurallar bütünü içerisinde bu durumu yok etmeye çalışarak, uyulması gereken üst otoriter bir kurallar zinciri koymaya çalışsa da devletlerin elinde olan tekel ile kalıcı ve resmiyette bağlayıcılığı bulunan bir dizi geliştirememektedir. Nihai karar

215 Hakyemez, a.g.e., s. 93-100. 216 Hakyemez, a.g.e., s. 93

217Kemal Başlar, Uluslararası Hukukta Hükümet Dışı Kuruluşlar: Vesfalya Sonrası Süreçte Küresel Sivil Toplum, Ankara: Nobel Yayınları, 2005, s. 69.

218 Pazarcı, a.g.e., s. 7. 219Çağıran, a.g.e., s. 445.

merkezinin devlet elinde olmasından dolayı mahkeme ile düzenleyici bir otorite kurmak isteyen örgütler, işbirliği içinde olan bir platform kurmaktan öteye geçememektedirler.221Nitekim BM’nin beş büyük devlet tarafından oluşan kararalma

mercinin bulunması, pek önemli ve müdahil olunması gereken konularda dahi hareketsiz kalarak işlevsiz bir yol haritası çizmeye mecbur bırakmıştır. Bu durum çoğu zaman BM’yi, ‘var’ ve işlevsel olarak etkili olabilecek bir konumda olsa bile ‘yok’ gibi görünen bir biçime büründürmüştür.222 Birleşmiş Milletler Güvenlik

Konseyi en çok yetkili organ olarak görülse de Soğuk Savaş sonrasında oluşan çatışmalarda üst otorite olan devletlerin izni olmadan harekete geçememiştir.223

Uluslararası hukukta barış ve güvenlik konularının çözümü uluslararası güç dağılımına bağlı olmuştur.224

Bir uluslararası toplum içerisinde her egemen devlet, bağımsız karar merkezi olduğundan, devlet sayısı kadar kural koyucu otorite vardır. Bu kurallar karşılıklı rızaya dayanır ve bağlayıcılığı kendi içerisindedir. Koyulan bu üst otoriter kurallar bütünlüğünü düzenleyen, yoruma açıklığını giderek ve kurallar neticesinde çatışma durumlarını ortadan kaldırmaya yönelik iştirakçi ilkeleri de uluslararası hukuk denilen ortak paye ele almıştır. Böylece ulusal hukuktan ayrı küreselleşen bir uluslararası hukuk sitemi oluşmuştur ve bu kurallar, örf ve adet haline gelerek yazılı kanunu bulunmayan teamüllerden meydana gelmiştir.225 Uluslararası hukukta teamül

kuralları ağırlıkta olsa da 20. Yüzyıl itibariyle birlikte uluslararası ilişkilerin karmaşık yapısının, nitelik ve niceliğinin de artması ile uluslararası hukukta

‘andlaşma usulü’hakimiyet kazanmıştır. ‘Andlaşma usulü’ yazılı olan kuralları

içermektedir. Bunun yanı sıra uluslararası örgütlerin aldıkları kararlar da uluslararası hukuk düzenine etki etmektedir.226

Hukuk düzeninin temelinde var olan ve uluslararası hukukta da görülen devletlerin bir antlaşmaya taraf olarak koydukları kurallar yine sadece o antlaşmaya taraf olan devletleri bağlamaktadır. Andlaşmalarınnispiliği (relativity of treaties)

221Çağıran, a.g.e., s. 445.

222 Ateş, Uluslararası Örgütler…, s. 156. 223Çağıran, a.g.e.,s. 445.

224A.g.e.,s.446. 225Ibid., s .446.

denilen ilke ile diğer devletlerin kendi özel hukuk alanlarını oluşturmaktadır.227Devletlerin uymaları gereken uluslar arası boyutta uymayı kabul

ettikleri ve açık bir şekilde rızaları bulunduğu kuralların anlaşmalara yansıma biçimi olarak ele alınmıştır. Bu ilke devletlerin birbirleriyle olan ilişkilerini düzenlediği gibi uluslararası örgütlerin de ilişkilerini düzenleyen bir uyuşmadır.228

Devletlerin kendi rızaları doğrultusunda oluşturulan uluslararası hukukta bu isteklerin hukuka yansıması iki yöntem üzerinden sağlanmaktadır. İlki ‘anlaşmalar’ ikincisi ise ‘yapılageliş’tir. Geleneksel olarak tanımlanan uluslararası hukuk, devletlerin süreli uygulamaları ile oluşmuş bir kurallar bütününü ifade etmektedir. Uluslararası hukuk kapsamında kuvvet kullanımına bakacak olursak devletlerin hem örf adet kurallarıyla hem de anlaşmalarla belirlenerek izin verilen bir doğal hak olarak görülmektedir.229

Uluslararası hukuk düzenini inceledikten sonra insani müdahale açısından değerlendirmeden önce kuvvet kullanımının hukuksal boyutuna değinmemiz gerekmektedir. Uluslararası hukuk içerisinde insani müdahale tartışmalarının çoğunluğu kuvvet kullanımı ile ilgilidir. Uluslararası barışı sağlamak adına kuvvet kullanımına başvurulması ve bunun meşruiyet zeminine oturtulmaya çalışılması, barış için savaşmanın ne kadaretik olduğunu tartışılır hale getirmiştir.