• Sonuç bulunamadı

Geçmişten günümüze toplumlar arasında hep var olan ve bitmeyen çatışma unsurları vardır. Zaman zaman engellenmeye, sınırlandırılmaya çalışılsa da mümkün olamamıştır. Modern uluslararası sistem içerisinde iki büyük dünya savaşı ve Soğuk Savaş atlatıldıktan sonra devletlerin kendiyle çatışmaları yerini, devlet içerisinde ki çatışmalara bırakmıştır. Adına soykırım, göçe zorlama, zorla hakların ihlali, yerel anlaşmazlıklar ve diğerler benzer zorlamalar denen bu kavram ile birlikte uluslararası

227Çağıran, a.g.e., s.448

228 Seha L. Meray, Uluslararası Hukuk ve Örgütler, Ankara: Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, 1977, s. 42.

229 Erhan Canikoğlu, “Uluslararası Politika ve Birleşmiş Milletler Sisteminde Önalıcı Kuvvet Kullanma”, Güvenlik Bilimleri Dergisi, Cilt 4, Sayı 2, 2015, s.126.

barış tehdidi gündeme gelmeye başlamıştır. Bu açıdan düzeni sağlamak gibi insani amaçlar için güç kullanımı tartışılır hale gelmiştir.230

Kuvvet kullanımı çeşitli şekillerde uygulanarak karşı bir devlete karşı her türlü yaptırım olanağı tanıdığı kabul edilmektedir. Gerek askeri gerek siyasi gerekse ekonomik yönden uygulanabilir olarak kendine uluslararası platformda yer edinmiş kuvvet kavramı, insani müdahale içerisinde askeri olarak bir kuvvet kullanımı olarak kabul edilmiştir.231

BM öncesinde uluslararası sistem içerisinde devletler kendilerini korumak ya da amaçlarını gerçekleştirmek adına sıkça kuvvet kullanımına başvurmuşlardır.232

Hem siyasi hem de hukuksal sistem, kurallar ile birbirine bağlı olmayan ve meşru bir hak olarak görülen kuvvet kullanımını, toplumsal düzene büyük bir tehdit oluşturduğundan dolayı kontrol altına almak zorunda kalmıştır.233

Kuvvet kullanımının kontrol altına alınmaya çalışıldığı uluslararası platformda Milletler Cemiyeti’nin 1920 yılında kurulmasıyla devletlerarası oluşan anlaşmazlıkların barışçıl yollarla çözülmesi yönünde bir adım atılmıştır. Anlaşmazlıkları barışçı yollar arayarak çözmek zorunlu hale getirilirken bu anlaşmazlıkları çözemeyen devletlerin savaşa başvurmaları bir hak olarak kabul edilmiştir. Böylelikle MC Misakı’nın aslında savaşı tamamen kaldırmak veya kuvvet kullanımını tamamen yasaklamakla ilgili bir düzenlemesi olmamıştır.234Milletler

arasında hukuki olarak bir antlaşma veya bir belge ile yasaklanmayan kuvvet kullanımını önlemek adına bir takım girişimler gerçekleşmiştir. Öncelikle La Haye konferansında Drago-Porter Doktrini kabul edilerek kuvvet kullanımının önüne geçilmek ve doğal görülen savaş kavramının durdurulması için çalışılmıştır.235

230 Acar, a.g.m.,s.8.

231 Ertuğrul, a.g.m.,s.658.

232 Özgür Akışoğlu, “Nikaragua Davası Işığında Uluslararası Hukukta Meşru Müdafaa”, My

Universities, 2010 https://myuniversities.wordpress.com/2012/07/01/nikaragua-davasi-isiginda-

uluslararasi-hukukta-mesru-mudafaa/ (Erişim Tarihi: 02.04.2019) 233 Mangır, a.g.e., s.182.

234A.g.e.,s. 183. 235Akışoğlu, a.g.m.

1928 yılında ise Briand-Kellog Misakı adıyla bilinen Paris Paktı, bir devletin savaş ve türevlerini dış politika aracı olarak görmemesi gerektiği kabul edilmiştir.236

Sadece savaş durumlarında kuvvet kullanımına izin verilen Briand Kellog Misakı237,

ahdi bir yükümlülük olan ve uluslararası hukuk kapsamında değerlendirilebilecek bir sorumluluk olmamıştır. Fakat dönem şartları itibariyle uluslararası hukuk normlarının oluşmasında önemli bir yere sahip olmuştur.238 BM öncesinde kuvvet

kullanımının uluslararası hukuk kapsamında bir sorumluluk doğurmadığı da göz önüne alınırsa, BM sonrası dönemde ki gelişmeler bu konu açısından dünya düzenine katkı sağlamasıyla oldukça önemli olmuştur. Milletler Cemiyeti, La Haye ve BriandKellog ile kısıtlanamayan kuvvet kullanımı BM Antlaşması dahilinde yeniden düzenlenmiştir.

1945 yılında imzalanan BM Antlaşması ise kuvvet kullanımını düzenleyen kuralları açısından dönüm noktası olarak nitelendirilmiştir.239 BM sistemi kuvvet

kullanımını açıkça yasaklamıştır ve bu da uluslararası platformda düzeni oluşturan uluslararası hukuk sistemin temel buyruklarından biri haline gelmiştir. BM Antlaşması’nın en temel yorumuna bakacak olursak kuvvet kullanımı ile ilgili konulan yasak keskin ve net ifade edilmiştir.240 Bir devletin ancak meşru müdafaa hakkı durumunda kuvvet kullanabilmesine müsaade edilmiştir. 241

BM Antlaşmasında dört istisna ile kuvvet kullanımı açıklığa kavuşturulmuştur. İlki, meşru müdafaa hali durumlarında olması şartı, ikincisi, BMGK tarafından uygulanması, üçüncü istisnai durum, teoride yerleşse dahi pratikte kendisine yer edinememiş bir istisna olmakla birlikte BMGK faaliyete geçmeden önce beş daimi üyenin kuvvet kullanımına ilişkin istisnai durumdur. Son olarakta BM 107. ve 53. Maddelerinde istisnalara tabi tutulan düşman görülen ülkelere karşı gelecekte oluşacak tehditleri de önlemek adına kuvvet uygulanabileceği yönündedir. Antlaşma

236 Turgut Tarhanlı, “Kuvvet Kullanımı, Meşruiyet ve Hukuk”,

https://www.anayasa.gov.tr/media/4637/ttarhanli.pdf (Erişim Tarihi: 15.03.2019)

237 Enver Bozkurt, Birleşmiş Milletlerde Kuvvet Kullanımı Körfez Krizi Örneği ve Irak’ın Durumu, ABD’ye 11 Eylül 2001 Terörist Saldırı, Ankara: Nobel Yayınları, 1. Baskı, 2013, s. 19.

238 Tarhanlı, a.g.m.,s.2. 239Mangır,a.g.e.,s. 183. 240A.g.e.,s. 220. 241Ibid.,s. 220.

metninde geçse dahi kuvvet kullanımı son iki madde harici açık şekilde istisnalara tabi tutulmuştur.242

BM Antlaşmasının 2/4. Maddesi gereğince Birleşmiş Milletler amaçları ile ters düşecek durumlarda ya da herhangi bir devletin toprak bütünlüğüne ya da siyasi bağımsızlığına yönelik güç kullanımından tüm üyelerin sakınması gerekmektedir.243

Ancak insani bir müdahale ile yorumlanan durumlarda kuvvet kullanımı meşrulaştırılmaya çalışılmıştır. Soğuk savaş sonrasında meydana gelen olaylar ve çatışmanın yapısal değişimi, uluslararası ortamında ki ve uluslararası hukuk normlarında ki evrimleler ile birlikte hukuki ve fiili olarak değişikliğe uğrayan kuvvet kullanım yasağı da yeniden yorumlanarak kendine uluslararası platformda yer bulabilmiştir.244

BM şartında uluslararası hukuk kapsamında güç kullanarak yapılan insani müdahale için meşruiyet zemini oluşturmasa da istisnai durumlarla birlikte tefsir edilmeye müsait olan bir kurallar bütününü ortaya koymuştur. İnsan haklarının evrensel boyut kazanmasıyla birlikte devletin iç işlerine müdahalenin de yeniden yapılandırılmasına ve daha esnek kurallar haline gelmesine sebebiyet vermiştir.245

Devletlerin vatandaşlarına ya da azınlıklarına karşı insan hakları ihlallerini doğuran tutumlarına müdahale edilmesi yönünde görüşler ortaya çıkmış ve uluslararası hukuk kapsamında insancıl müdahale bazı ciddi durumlarda gerekli hale gelmiştir.246

Birleşmiş Milletler Antlaşmasının 7. Madde’sinde kurallarda olan hiçbir şey BM için devletlerin kendi iç işlerine karışma yetkisi vermemektedir. Ancak burada BM istisnaya giderek maddenin sonunda BM Antlaşmasının 6. Bölümünde geçen uluslararası antlaşmazlıklar ile barış ve güvenliğin tehdidi konularının durdurulması durumları için tavsiyeler vereceği247, antlaşmazlıkları BM Uluslararası Adalet

242Enver Bozkurt, Birleşmiş Milletler Sisteminde Kuvvet Kullanımı ve Körfez Krizi Örneği, Konya: Atlas Kitabevi, 1996, s. 21-24.

243 “Charter of the United Nations and Statute of the International Court of Justice”, San Francisco, 1945 https://treaties.un.org/doc/publication/ctc/uncharter.pdf (Erişim Tarihi: 12.12.2018)

244 Fatih Tosun, “Uluslararası Hukuk’ta ‘’ Kuvvet Kullanma ve Karışma’’ Kavramlarının Değişen Anlamı”, Güvenlik Stratejileri Dergisi, Sayı.9, 2009, s. 89.

245 Gözen Ercan, a.g.e., s. 479. 246 Gözen Ercan, a.g.e.,s.480.

247 Mad. 36/1 Detaylı bilgi için bkz: “Charter of the United Nations and Statute of the International Court of Justice”, San Francisco, 1945 https://treaties.un.org/doc/publication/ctc/uncharter.pdf (Erişim Tarihi: 12.12.2018)

Divanına (UAD) sunacağını 248 ve anlaşmazlıkla birlikte süregelen barış ve

güvenliğin tehdidi durumunda ise başka çözüm yolları arayışına gireceği yönünde tanımlamıştır. 249 BM Antlaşmasının 42. Maddesinde ise 41. Madde 250 ’nin

hükümlerinin yetersiz kaldığı durumlarda BM üyelerinin hava, deniz ya da toprak güçleri tarafından diğer operasyonlar ya da kuşatma gerçekleşebileceği tanımlanmıştır.251

BM Antlaşması 51. Maddesi gereğince252 verilen hüküm ile BM yasakladığı kuvvet kullanımına meşru müdafaa hakkı istisnası getirilmiştir. 51. Madde gereği meşru müdafaa hakkı her olayda mutlak normlar içermemekle birlikte belirli istisnai durumlarla mümkün olabilmiştir.253 Bunlar kuvvete başvurulmasının gerekli olması

ve saldırıya verilen müdafaa durumunun orantısının eşit olması durumları olarak sıralanabilmektedir.254

Tüm bunlara ek olarak kuvvet kullanma yetkisi devlet tarafından alınabildiği gibi örgütlerce de alınabilmektedir. Her örgütün antlaşma metninde geçen maddeler ile önceden belirlenebilmektedir. Birleşmiş Milletler kuvvet kullanma yetkisine sahip

248 Mad. 36/3 Dtaylı bilgi için bkz: “Charter of the United Nations and Statute of the International Court of Justice”, San Francisco, 1945 https://treaties.un.org/doc/publication/ctc/uncharter.pdf (Erişim Tarihi: 12.12.2018)

249 Mad.37/2 Detaylı bilgi için bkz: “Charter of the United Nations and Statute of the International Court of Justice”, San Francisco, 1945 https://treaties.un.org/doc/publication/ctc/uncharter.pdf (Erişim Tarihi: 12.12.2018)

250 Mad.41. ‘barış ve güvenliğin bozulması durumunda ekonomik ilişkilerin ve demiryolu, deniz, hava, posta, telgraf, radyo ve diğer iletişim araçlarının kısmi veya tamamen kesintiye uğraması ve diplomatik ilişkilerin kesilmesi.’ Detaylı bilgi için bkz: “Charter of the United Nations and Statute of the International Court of Justice”, San Francisco, 1945

https://treaties.un.org/doc/publication/ctc/uncharter.pdf (Erişim Tarihi: 12.12.2018)

251 “Charter of the United Nations and Statute of the International Court of Justice”, San Francisco, 1945 https://treaties.un.org/doc/publication/ctc/uncharter.pdf(Erişim Tarihi: 12.12.2018)

252 “Bu Antlaşmanın hiçbir hükmü Birleşmiş Milletler üyelerinden birinin silahlı bir saldırıya hedef olması halinde, Güvenlik Konseyi uluslararası barış ve güvenliğin korunması için gerekli önlemleri alıncaya dek, bu üyenin doğal olan bireysel ya da ortak meşru savunma hakkına halel getirmez. Üyelerin bu meşru savunma hakkını kullanırken aldıkları önlemler hemen Güvenlik Konseyine bildirilir ve Konseyin işbu Antlaşma gereğince uluslararası barış ve güvenliğin korunması ya da yeniden kurulması için gerekli göreceği biçimde her an hareket etme yetki ve görevini hiçbir biçimde etkilemez.” Detaylı bilgi için bkz: https://www.tbmm.gov.tr/komisyon/insanhaklari/pdf01/3- 30.pdf(Erişim Tarihi:27.11.2018)

253Canan Ateş Ekşi, “Birleşmiş Milletler Antlaşması Çerçevesinde Uluslararası Barış ve Güvenliğin Korunmasında Bölge Anlaşmaları veya Örgütlerinin Rolü”, Refet Yinanç, Hakan Taşdemir(ed.), Uluslararası Güvenlik Sorunları ve Türkiye, Ankara: Seçkin Yayınları, 2002, s. 35.

254 Suat Dönmez, “Kuvvet Kullanım Kapsamında Ön Alıcı ve Önleyici Saldırı Kavramları”, Balkan ve

ilk uluslararası örgüttür.255 Devletler meşru müdafaa dışında bir kuvvet kullanımı

girişiminde bulunamazken ilk kez bir uluslararası örgüte belirli durumlarda256 kuvvet

kullanma yetkisi tanınmıştır. 257

BM verdiği kararlar, yapısı ve elinde bulundurduğu kuvvet kullanma yetkisi bakımından tartışmalı bir konumdadır. BM sisteminin yapısal problemleri arasında sayılan veto hakkının devlet elinde bulunması ve menfi duygulara göre kullanılması, BM kuruluş amacına aykırı görülmektedir. Üye sayısı ile değerlendirildiğinde BMGK’nın evrensel bir boyut taşıyıp taşımadığı tartışmaların odak noktası olmuştur. Suriye’de gerçekleşen ve birçok sivilin insan hakları ihlallerine uğradığı ve BMGK’nin şiddeti durdurmak adına çıkardığı karar tasarısının Çin ve Rusya tarafından reddi bu durumu bir kez daha gündeme getirmiştir.258

Uluslararası örgüt adı altında da olsa devlet insiyatifinde olan, Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesinin tekelinde bulunan, kuvvet kullanım onayı ve BM’nin 51. Maddesinde ki meşru müdafaa hakkının orantısına ve bu hakkın ihlaline devletler tarafından karar veriliyor olması, gerçek bir müdafaa mı, gerçek bir adaletli yaklaşım mı sorularını akıllara getirmektedir. Bu sorun, kuvvet kullanımı ve BM maddelerinin güvenilirliği tartışmalarının odak noktası olmuştur ve olmaya da devam etmektedir.