• Sonuç bulunamadı

Hz. Peygamber’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) vefatından sonra, O’nun yerine Müslümanların halifesi olarak Hz. Ebu Bekir (r.a.)

seçildi. Bu dönemde riddet denilen İslâm’dan çıkma hadi-seleri ve ayaklanmalar çıktı. Hz. Ebu Bekir, ordular hazırla-yarak başlayan bu olayların üstüne gitti. Hicretin 12. yılında Yemame Savaşı’nda Müslümanlar büyük kayıplar verdiler.

Özellikle de bu savaşta yetmiş Kur’ân hafızı şehit oldu. Bu acı durum, Hz. Ömer’i (r.a.) korkuttu. Hemen Hz. Ebu Bekir’in yanına giderek Kur’ân’ın zâyi olmasından korktuğunu, bunun için de Kur’ân’ın hemen cem’ edilip bir kitap haline getirilme-sini söyledi.

Hz. Ebu Bekir (r.a.) önce bu tekliften kaçındı. Onun kaçın-masının sebebi, Resûlullah’ın (sallallâhu aleyhi ve sellem) yapmadığı bir işi, kendisinin yapacak olmasıydı. Fakat onun bu

kaçın-Hafsa Binti Ömer (r.a.)

masına rağmen Hz. Ömer (r.a.) iyice ısrar etti. Sonunda Allah Teâlâ Hz. Ebu Bekir’in (r.a.) kalbini bu işe yatkın hale getirdi.

Hz. Ebu Bekir (r.a.) de bu durumu, Zeyd b. Sâbit’e (r.a.) anlattı.

Başta o da Hz. Ebu Bekir’in (r.a.) kaçındığı gibi kaçınmasına rağmen, Hz. Ömer ve Ebu Bekir’in ısrarları ve telkinleriyle Ku-r’ân’ın toplanması ve bir kitap haline getirilmesi fikrini üzerine almayı kabul etti.66

Mushaf-ı şerif, Hz. Ebu Bekir’den sonra, Hz. Ömer’e intikal etmiş; o yaşadığı müddetçe kendisinin yanında durmuş, vefat edince, kızı Hafsa’ya kalmıştır.67 Haddizatında vahiy için yapı-lan bu yazma ameliyesi ilk yapılıyor değildir. Bunu daha önce hayatındayken Hz. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) bizzat yaptırmıştır. Ancak daha önce farklı yazı malzemelerine yazı-lırken, bu defa bu farklı yerlere yazılan vahiy iki kapak arasına yazılarak toplanmıştır.

Kur’ân-ı Kerim’in Hz. Osman Zamanındaki Durumu

Hz. Ebu Bekir (r.a.) zamanında toplanılan şekliyle Kur’ân, Hz. Ömer’in hilafeti boyunca ve Hz. Osman döneminin başla-rına kadar aynen kaldı. Hz. Osman (r.a.) döneminde devletin sı-nırları genişlemiş, Medine’deki ashab tebliğ ve irşad amacıyla farklı yerlere dağılmıştı. Gidilen her beldede, halk, oraya gelen sahabinin öğrettiği kıraatı talim ediyordu. Mesela Kûfeliler Ab-dullah b. Mes’ûd’un, Basralılar Ebû Mûsâ el-Eş’ârî’nin, Şamlı-lar Übey b. Ka’b’ın kıraatını öğreniyordu. Böylelikle bu belde-ler arasında bazı kıraat farklılıkları meydana gelmişti. Çünkü Hz. Ebu Bekir döneminde yazılan Mushaf, yedi harf (lehçe) göz

66 Zerkeşî, el-Burhan fî Ulûmi’l-Kur’ân, 1/233-234; Zerkânî, Menâhilu’l-İrfân, 1/249-250.

67 Zerkeşî, age. 1/234; Zerkânî, age. 1/253; Cerrahoğlu, İsmail, Tefsir Usûlü s. 71; Yıldırım, age. s. 66.

önünde bulundurularak, yani bazı kelimeler, lehçelere göre değişik telaffuzları gösterecek şekilde yazılmıştı. Çoğunlukla imlası aynı olduğu halde, telaffuzu farklı olabiliyordu.

Yeni Müslüman olan kimseler, diğer lehçeleri bilmedik-lerinden, öğrendikleri kıraatin, başkası mümkün olmayan tek kıraat olduğuna inanıyorlardı. Bunun için de çeşitli tartışmalar meydana geliyor, birbirlerini küfürle itham edecek kadar kor-kunç olaylar cereyan ediyordu.

Ebû Kılâbe diyor ki: Hz. Osman’ın hilafeti sırasında mualli-min biri, bir kişinin kıraatini, diğer biri başka bir kişinin kıraati-ni öğretiyordu. Bu farklı okuma şekillerikıraati-ni öğrenen öğrenciler, kendi aralarında anlaşmazlıklara düşüyor, hatta bunu zaman zaman da hocalarına götürüyorlardı. Bu iş öyle bir noktaya var-dı ki, bu yüzden birbirlerini tekfir etmeye başlavar-dılar. Hz. Osman bu durumdan haberdar olunca, insanları toplayarak onlara şöy-le sesşöy-lendi: “Siz benim yanımda bişöy-le ihtilaf ediyorsunuz. Daha uzak yerlerde bulunanlar elbette daha fazla ihtilafa düşerler.”

deyip Mushafı çoğaltmak gerektiğine kanaat getirdi.

Tahmin edileceği üzere, buna benzer durumlar sık sık meydana geliyordu. Bardağı taşıran son damla, şu hadise ol-muştu: Ermenistan’a yapılan seferde Sûriye ve Irak askerleri beraber bulunuyorlardı. Bunlar kıraat hususunda ihtilaf ettiler, hatta birbirlerini tekfir edenler bile çıktı. Orduya kumandanlık yapan Huzeyfe b. Yemân bu durum karşısında çok üzüldü.

Medine’ye döner dönmez, henüz evine gitmeden Hz. Osman’-ın huzuruna giderek: “Ne olur, mahvolmadan önce şu ümmetin imdadına yetiş!” dedi. Sonra meseleyi genişçe anlatıp Yahudi ve Hrıstiyanlar gibi, Kitaptan endişe edilmesinden korktuğunu bildirdi.68

68 Buhârî, Fezâilu’l-Kur’ân 3.

Hafsa Binti Ömer (r.a.)

Bunun üzerine Hz. Osman (r.a.), muhacirleri ve ensârı top-layarak durumu onlarla istişare etti. Akabinde Hz. Hafsa’ya da haber göndererek, Hz. Ebu Bekir (r.a.) döneminde bir araya getirilen ve daha sonra Hz. Ömer (r.a.) tarafından kendisine bırakılan Mushafı istedi. Hafsa da, bu istek üzerine Mushafı ona gönderdi. Hz. Osman; Zeyd b. Sâbit, Saîd b el-Âs, Ab-durrahman b. El-Hâris ve Abdullah b. Zübeyr’i istinsâh işi ile görevlendirdi. Şayet bu hususta bir tereddüt meydana gele-cek olursa, Kureyş imlasına göre yazmalarını da emretti. Hz.

Osman’ın istinsah işi için seçmiş olduğu heyette bunlardan başka birtakım kişilerin de olduğu rivayet edilmekteyse de, bunların devamlı olarak komisyon üyesi olmayan, ancak çe-şitli nüshaların yazımında zaman zaman yardımcı olan kişiler konumunda oldukları anlaşılmaktadır.69

Bu istinsah işi aslına tamamen uygun olarak gerçekleş-tirildikten sonra, asıl nüsha yeniden Hafsa’ya iade edilmiştir.

İstinsah edilenler ise, ciltlenerek resmî, nihâi, değişmez birer nüsha olarak belli başlı İslâm başkentlerine gönderilmiştir.

Bundan sonra bu resmi nüshalara uygunluk göstermeyen bü-tün nüshalar geçersiz sayılmıştır.70

Hatta Hz. Osman (r.a.), Müslümanları bir kitap üzerinde birleştirmek ve bir yönüyle aralarında bu konulardaki ihtilafa son vermek için diğer nüshaların yakılmasını emretmiştir. Mus-hafların yakılmasıyla ilgili olarak bazı müsteşrikler kendilerine göre sanki Kur’ân yakılmış ve bazı şeyler ondan zayi olmuş şüphesini atmak için gayret sarf etmelerine rağmen, emelle-rine nâil olamamışlardır. Zira bu konudaki rivayetler büyük bir

69 Kur’ân’ın Hz. Osman zamanında istinsahı ile ilgili daha geniş bilgi için bkz: Suyûtî, age.

1/187-190; Zerkânî, age. 1/255-288.

70 Zerkânî, age. 1/259; Draz, age. 1/40-41; Cerrahoğlu, age. s. 72.

titizlikle incelendiğinde onları haklı çıkaracak bir durumun ol-madığı açık bir şekilde görülecektir.71

Yazılan bu mushaflar, camide okunarak Müslümanların itti-fakına mazhar oldu. Birisi Medine’de bırakılıp, diğer üçü o zama-nın başlıca İslâm merkezleri olan Şam, Kûfe ve Basra’ya gönde-rildi. Başka bir rivayete göre ise bu mushafların sayısı yedi olup, bunlar da Mekke, Bahreyn ve Yemen’e gönderilmiştir.

Burada Hz. Hafsa Validemizin ne kadar büyük bir emaneti teslim aldığını ve bu konudaki güvenilirliğini, Hz. Ebu Bekir (r.a.)

döneminde yazılan Mushaf gibi son derece önemli bir emane-tin kendisine teslim edildiğinden anlamamız mümkündür. Bu, aynı zamanda İslam’ın kadına verdiği değeri göstermesi bakı-mından da son derece önemli bir göstergedir.

Resûlullah’tan

(sallallâhu aleyhi ve sellem)