• Sonuç bulunamadı

Ümm-ü Seleme Validemiz, Resûlullah’ın (sallallâhu aleyhi ve sel-lem) eşleri arasında en son vefat edendir. 90 yaşlarında vefat etmiş olup cenazesini Ebû Hureyre hazretleri kıldırmıştır. Baki’

mezarlığına defnedilmiştir. Cenab-ı Hakk cennette komşulu-ğunu lütfeylesin!

Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) ile evlendiğinde yaşı 29’dur. Resûlullah’ın (sallallâhu aleyhi ve sellem) yaşı ise 57’dir. 7 yıla yakın beraberlikleri olmuştur.

93 Tirmizî, Menakıb.

7. Z EYNEP B İ NT İ C AHŞ

Nikâhı Semada Kılınan Annemiz

Zeynep binti Cahş, Resûlullah’ın halasının kızıdır. Aynı za-manda meşhur sahabilerden, Uhud’un kahramanlarından Ab-dullah b. Cahş’ın kız kardeşidir. Müslümanların ilklerindendir.

Annesinin adı Ümeyme binti Abdulmuttalip’tir. Cenab-ı Hakk’ın, Kur’ân-ı Kerîm’in açık beyanıyla bildirildiği üzere nikâhı Resû-lullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) ile şahitsiz ve velisiz kıyılmıştır. Za-ten Zeynep (r.a.) bazen Allah Resûlü’nün (sallallâhu aleyhi ve sellem)

diğer eşleriyle sohbetlerinde Cenab-ı Hakk’ın kendi nikâhının semada şahitsiz bir şekilde kıyılmasını hatırlatarak, bu paye-nin önemine vurgu yapmıştır.94

İlk Evliliği

Hz. Zeynep Validemizin ilk evliliği Zeyd (r.a.) iledir. Zeyd (r.a.), Cahiliye döneminde evine baskın yapılarak esir alınmış, daha sonra da Mekke’de Ukaz panayırına getirilerek satılığa çıkarıl-mış, Hz. Hatice de onu satın alarak Resûlullah’a (sallallâhu aleyhi ve 94 Buhârî, Tevhid,

sellem) hediye etmiştir. Daha sonra Zeyd’in (r.a.) babası onun Mek-ke’de olduğu haberini almış, fidyesini alarak oğlunu geri almaya gelmiştir. Yanında Zeyd’in amcası da vardır. Zeyd’in babası ve amcası, Hz. Peygamber’i (sallallâhu aleyhi ve sellem) sorarak yanına vardılar. “Ey Muttalib’in oğlu! Ey kavmin efendisinin oğlu! Siz Al-lah’ın şerefli Harem’inin civarında kalan kimselersiniz. Siz sıkıntı içinde olanları kurtarır, esirleri doyurursunuz. Biz sana, senin ya-nındaki çocuğumuz için geldik, bize lütfet ve ihsan et. Takdim edeceğimiz fidyesini kabul buyur.” dediler. Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem), “O kim?” buyurdu. “Zeyd b. Hârise.” deyince:

“Haydin çağırın, onu da muhayyer bırakın. Eğer sizi tercih ederse, fidyesiz sizin olsun; yok eğer beni tercih ederse, vallahi ben, beni tercih edene karşı fidyeyi tercih etmem.” buyurdu.

Bunun üzerine Zeyd b. Hârise’yi çağırdılar. Resûlullah (sal-lallâhu aleyhi ve sellem): “Bunları tanıyor musun?” buyurdu. Zeyd:

“Evet şu babam, şu amcam.” dedi. Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem): “Ben de bildiğinim, sana olan davranışımı ve arkadaşlı-ğımı gördün. Şimdi ya beni tercih et, ya onları.” Zeyd (r.a.) dedi ki: “Ben sana karşı kimseyi tercih edemem. Sen benim hem babam, hem de amcam yerinesin.”

Buna karşı babası ve amcası: “Yazık sana ey Zeyd! Köleliği hürriyete, babana, amcana ve diğer yakınlarına tercih mi edi-yorsun?” dediler. Zeyd de: “Ben bu Zat’tan öyle şeyler gördüm ki, ona karşı hiç kimseyi tercih edemem.” diye cevap verdi.

Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) bunu görünce, onu Hicr denen yere çıkararak şöyle buyurdu: “Şahit olun, Zeyd be-nim oğlumdur. Bana vâris olacak, ben de ona vâris olacağım.”

Bunu görünce babası ile amcasının da gönülleri hoş oldu, memnun olarak dönüp gittiler.95

95 Tirmizî, Tefsîr-u Sûret-i Ahzâb 9,12.

Hz. Âişe’den (r.a.) gelen bir rivâyette şöyle denmektedir:

“Bir defasında Zeyd b. Hârise Medine’ye geldiğinde bizi ziya-rete geldi. Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) benim odamdaydı.

Kapıyı çaldığında Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) kalkıp kapıyı açtı, ona sarıldı ve onu öpüverdi.”96

Başka bir rivâyette Hz. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)

onunla ilgili olarak şöyle demiştir: “O, (Zeyd) gerçekten kuman-danlığa layıktır. Ve gerçekten O, en çok sevdiklerimdendir.”97

İbn Ömer de şöyle demiştir: “Babam Ömer (r.a.), Üsâme’ye benden daha fazla maaş bağladığında, kendisine bunun se-bebini sordum da şöyle dedi:

“O, Resûlullah’a senden daha fazla sevgili idi, babası da Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) yanında senin babandan daha sevgiliydi.”98

Bunlardan da açık bir şekilde anlaşılmaktadır ki, Zeyd ile Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) arasında sıkı bir sevgi bağı bulunmaktadır. Öyle bir sevgi bağı ki, baba-ana, akraba-memleket sevgisini tercih ettirecek bir bağlılık...

Zeynep (r.a.), Allah Resûlü’nün (sallallâhu aleyhi ve sellem) hala-sının kızıdır. Gayet asil, ince ruhlu ve iç derinliğine sahip bir hanımdı. Yakın akrabası olması hasebiyle Hz. Peygamber’in

(sallallâhu aleyhi ve sellem) çok iyi bildiği ve tanıdığı birisi idi. Evlilik çağı gelince de onu, evlatlığı Zeyd’e istemişti. Onun ailesi ilk önceleri böyle bir teklif karşısında biraz tereddüt gösterince, bunun üzerine şu âyet nâzil olmuştur:

“Allah ve Resûlü herhangi bir meselede hüküm bildirdik-ten sonra, hiçbir erkek veya kadın müminin, o konuda başka bir tercihte bulunma hakları yoktur. Kim Allah’a ve elçisine

is-96 Tirmizî, İsti’zan 40.

97 Buhârî, Fedâil 17.

98 Tirmizî, Menâkıb 46.

Zeynep Binti Cahş

yan ederse besbelli bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzab 33/36). Neticede hem ailesi hem de kendisi teklifi kabul etmişlerdir.99

Aslında Zeyneb’in (r.a.) ailesi kızlarını Resûlullah’a (sallallâhu aleyhi ve sellem) vermek istiyorlardı. İstenen kişi başkası olunca, başlangıçta haklı olarak böyle bir tereddütle karşı karşıya kal-dılar. Daha sonra da Zeyd’le nikâhları kıyılmış oldu. Ancak bu evlilik kısa sürmüş, sonunda boşanmak mecburiyetinde kal-mışlardır.

Kur’ân-ı Kerîm’de konuyla ilgili olarak şöyle buyrulmaktadır:

“Hani hem Allah’ın nimet ve ihsanına, hem de senin iyiliği-ne nail olmuş olup da hanımını boşamaya karar vermiş olarak sana danışmaya gelmiş olan kişiye sen: “Eşini yanında tut, Al-lah’tan kork!” demiştin. Allah’ın açığa çıkaracağı bir durumu içinde saklamıştın, çünkü insanlardan çekinmiştin. Halbuki asıl Allah’tan çekinmen gerekirdi. Neticede, Zeyd eşini boşa-yıp onunla ilişkisini kestikten sonra, Biz onu sana nikâhladık ki, bundan böyle evlatlıkları, eşleriyle ilişkilerini kestikleri, onları boşadıkları zaman, o kadınlarla evlenmek hususunda mümin-lere bir güçlük olmasın. Allah’ın emri her zaman gerçekleşir.”

(Ahzab 33/37).

Allah’ın kendisine İslam nimetini verdiği ve Hz. Peygam-berin (sallallâhu aleyhi ve sellem) azat ederek hürriyetine kavuştur-mak suretiyle lütufta bulunduğu kimse, Zeyd’dir (r.a.). Burada bu sıfatla nitelenmesi, nimetin değer ve şükrünü bilecek güzel niteliklere sahip olduğunu tescil ederek, gönüldekini kendisi-ne olduğu gibi söylemek için çekikendisi-necek bir taraf olmadığına dikkat çekmek içindir. Yani senin, böyle senden nimet görmüş bir kimseye karşı çekinmene hiç sebep yokken diyordun ki:

“Eşini bırakma, kendi yanında tut.” Yani Zeynep’i boşama.100

99 Suyûtî, Esbâb-ı Nüzûl, s. 234;

100 Yazır, Elmalılı Hamdi, Hak Dini Kur’ân Dili, 6/317.

Yukarıda da bir nebze değindiğimiz gibi Zeynep (r.a.), asil bir aileye mensup, soylu ve gayet ince ruhlu bir kadındı. Zeyd’i kölelikten azat edilmiş olduğundan dolayı kendine denk sa-yamamış, ona varmak istememişti. Bu evliliğe yalnızca Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) istediği için ‘evet’ demişti. Ancak Zeyd’e bir türlü kalbi ısınmamıştı; devamlı bir huzursuzluk içe-risindeydi. Zaman zaman da Zeyd’e (r.a.) karşı kendi üstünlü-ğünü söylemekten geri durmuyordu. Gerçekten her iki tarafta böyle bir evlilikten mutlu görünmüyorlardı. Durum Resûlullah’a

(sallallâhu aleyhi ve sellem) intikal ettiriliyor, ancak o hep sabır tavsiye edip ayrılmalarını istemiyordu. Ve ona şu tavsiyeyi yapıyordu:

“Hanımını yanında tut ve Allah’tan kork.” Yani kadını boşa-manın, sıradan bir mesele olmadığını, Allah katında sorumlu-luk getiren bir iş olduğunu düşün. Çünkü “Allah katında helal-lerin en çirkini, boşamadır.”101 diyordu.

Âyetin devamında: “Allah’ın açığa vuracağı şeyi içinde gizliyordun. İnsanlardan çekiniyordun. Hâlbuki Allah, kendi-sinden korkmana daha çok layıktır.” buyuruluyor

Allah Resûlü, Cenab-ı Hakk’ın bildirmesiyle, bir gün Zey-neb’in (r.a.) kendi hanımı olacağını biliyordu. Ancak bunu, açık-lama emri olmadığı için gizliyordu. Yoksa böyle açık bir emir olsaydı, onu uygulama ve bu emre uymada asla tereddüt gös-termez, onu tehir etmeyi aklından dahi geçirmezdi. Sonuç ne olursa olsun onu açıklardı. Fakat Resûlullah içinde hissettiği bir ilhamla karşı karşıya idi. Onu açığa vurmak ve insanlara bildirmek istemiyordu. Bu durum, Allah’ın bu işi açığa vurma-sına kadar devam etti.

Bu durumu açıklamak Resûlullah’a (sallallâhu aleyhi ve sellem) o kadar zor gelmişti ki, bununla ilgili olarak Hz. Âişe Validemizin

101 Ebû Dâvûd, Talak 3; İbn Mâce, Talak 1.

Zeynep Binti Cahş

şu sözü nakledilmektedir: “Eğer Allah Resûlü, kendisine ge-len vahiyden bir şey gizleseydi, işte bu evlilikle ilgili olan âyeti gizlerdi.”102

Böyle bir durum da, peygamberliğin ağır yüklerinden biri oluyordu. Ancak Resûlullah, diğer vazifeleri yanında bunu da yüklenmiştir; böyle bir durumu asla hoş karşılamayan o gün-kü topluma karşı çıkmış, tevhid akidesini haykırmaktan, putları yermekten ve atalarının hatalarını söylemekten çekinmemiş ve bu konuda kavmiyle karşılaşmakta tereddüt göstermişti.

Konuyla ilgili tereddüdünün kaynağı ictihadîdir. Ve bizim inancımıza göre, Peygamberimizin bu tereddüdü bu olayın Müslüman çevrelerde ve Araplar içinde ne denli büyük yan-kılar yapacağını, etkisinin nereye kadar varacağını düşünme-sinden kaynaklanmıştır. Allah Resûlü, bu tereddüdünde ısrar etmemiş, kısa bir zamanda bu tereddütleri yenmiş ve vahyin gereğini yerine getirmiştir. Âyetlerde gelen İlâhi ikaz, sadece ictihâdi olarak düştüğü bu tereddüt ânı ile ilgilidir. Kişisel bir psikolojinin etkisidir. Ve bu tür bir tereddüt, Allah’ın ilminde ve ölçüsünde daha iyi olanın karşısında yer alır. Yani İlâhi kriter-lere göre Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem), bu tereddüdü gös-termemeliydi. Âyetlerden aldığı işaretle harekete geçmeliydi.

Evet, Zeynep’le evlenme çok ağır gelmişti. Ancak bunu red-detmek mümkün değildi. Çünkü bu nikâh, bizzat Yüce Yaratıcı tarafından kıyılmış, buna melekler de şahitlik yapmışlardı.

Ancak hemen belirtelim ki; bazı müfessirler tefsirlerinde akıl-nakil itibariyle sağlam olmayan, uydurma bir rivayet söy-lemişler, bazı kimseler de bu rivayetlere sarılarak ileri-geri bir-takım uygunsuz sözler sarf etmişlerdir. Güya Resûlullah

(sallal-lâhu aleyhi ve sellem) Zeyneb’i (r.a.) Zeyd’e nikâhladıktan bir zaman

102 Buhâri, Tevhid 22; Müslim, İman 288; Ahmed b. Hanbel, 2/5.

sonra onların evine gitmiş, tesadüfen gözü ona ilişmiş, birden-bire güzelliği gönlünde yer etmiş de “Gönülleri çeviren Allah’ı tesbih ederim.” demiş. Zeynep de bunu işitmiş ve Zeyd’e söy-lemiş. Zeyd de bu durum karşısında, Resûlullah’a (sallallâhu aleyhi ve sellem) gelerek hanımını boşamayı istemiştir.