Sosyal değişmede kitle haberleşme araçlannın yeri tartışmasızdır. Bazılannda yabancı kelime kullanma tut
kulannı bir gereği olarak devamlı "medya" olarak işitti
ğimiz bu kelime aslında toplumun bilgilendirilmesi, olup bitenlerden haberdar kılınmasında vasıta olunması şek
linde anlaşılabilir. Türkiye'de Anayasa'nın tanıdığı imkAniann bir gereği olarak TRT bir çok özel kanal ve radyoya rağmen, yayın tekelini elinde tutmaktadır. An
cak bu fiilen ortadan kaldırılmış; etkili ve yetkili bazı çev
relerin bizzat Anayasanın ilgili maddelerini işlemez hale getirilmesinde ön ayak olduklan görülmüştür. Başka ül
kelerde, benzer örnekleri zor görülebileceği bir şekilde, si
yası ağırlığı bulunan bazılannın bizzat Anayasa'nın ilgili maddelerini delmeleri, siyasi terbiye ve demokrasi gele
neğinin teşekkülünde ülkemizin pek de arzu edilmeyen bir yerde seyrettiğini bize göstermektedir.
Kitle haberleşme araçlan ve bilhassa televizyon, renkli yayına da geçtikten sonra etkileyici ve yönlendinci olmuştur. Teknolojinin heberleşme ve yayın hayatında vardığı ilerlemelerden uzak durmak tabii ki doğru ve makbul de değildir. Görüntülü ve sesli haberciliğin, bilgi
lendinci ve eğlendinci programiann olumlu yönleri de bulunmaktadır. Ancak, televizyon yayınlanndan toplum
da birçok kimsenin şikayetçi olduğu da bir gerçektir. Te
levizyonun "ekran esareti" getirdiği, beşeri ilişkileri don
durduğu, ahlaki değerleri aşındırdığı, lüks tüketimi teş
vik ettiği, insanlan eve bağladığı söylenebilir. Bir bakı
ma televizyon , sinema ve tiyatro gibi bir çok sanat dalı üzerinde de olumsuz tesirler yapmış, seyircinin
azalması-na sebep olmuştur. Olumlu ve olumsuz yanlanyla tele
vizyon daima tartışabilecek konulann başmda yer almak
tadır. Ümit ederiz ki, özel kanallann kanuni çerçeve içine alınmasında milletimize saygılı olunur.
Yayın politikası, kanun ve yönetmelikler hep ideal ve güzeli tarif etmesine ve ekranın buna hizmet edebile
ceğini belirtmesine rağmen, yirmi yılı geçen bir uygulama soru işaretleriyle doludur. Aslında, Türkiye'deki televiz
yon yayıncılığı, bir bakıma yazılı basındaki yanlış ve çe
lişkileri ekrana taşımıştır. Bazı program yetkilileri ve ya
pımcılan kendi duygu ve düşüncelerine göre topluma adeta bir kışla talimi yaptırmaya özenmiştir. Ekranlar toplumla kavga edilen, milletin büyük çoğunluğunun duygu ve düşüncelerinin kutsal saydığı her şeyin aşağı
landığı, alaya alındığı bir saha haline gelmiştir. Kendi kendini demokrat ilan eden, ama kendi insanına tecrübe tavşam gibi bakan, toplumu kendi dar görüşlerine göre şekillendirmeye zorlayan bir anlayış nasıl demokrat ola
bilir? "Olan"a göre değil, bulanık zihnindeki "olması gere
ken"e göre telkin ve yorumlar yapmak, bizzat seyirciye saygısızlıktır; onu dışlamaktır.
Kendi toplumunun değerlerine yabancılaşmış, bir özel kanalın sabah yayımnda Türk mutfağı ile ilgili bir programda Ege yemeklerine Yunan yemeği diyebilen bir anlayış; Bulgaristan'dan göç dalgasının canlı olduğu dö
nemlerde, 16 / 12 1 990 tarihindeki "Tele Tatil" de Bulga
ristan'dan gelen soydaş kan kocayı Bulgarca "hoşgeldi
niz" ile karşılayan ve onlan hayretlere düşüren tipler hangi kültürü temsil ediyorlar? Vatandaş sadece eğlendi
rilmekle uğraşılmakta, yapılan güzel program ve diziler de zaten bu gayri ciddiyet içinde kaybolmaktadır. Trafik ile ilgili "nokta haber" uyanaında kaza geçiren babanın
evinde köşede duran "noel ağacı" acaba Türk evinin vaz
geçilemez bir parçası olduğu için mi oradadır? İnsanlan bütün gün cinsel yayınlarla meşgul eden anlayışın olsa
Etnik Tuzak / 1 59
olsa beyni bacak arasına sıkışmış ve beyin zan da zede
lenmiştir. Rehabilitasyon merkezlerinde tedavi edilmeleri gerekenierin vatandaşın önünde işi nedir? Cinsellikte de normal dışı ilişkiler ekrana getirilmekte, mesela son za
manlarda "babasıyla ilişkiye giren kız" örneği işlenmekte, cinsel sapmalar sanki toplumumuzun vazgeçilemez bir parçası şeklinde takdim edilmektedir. Buna bir de Hıns
tiyanlık propagandasım ilave ederseniz daha fazla "çağ
daş ve demokrat" olursunuz. Belki de mükaf8.tlandınlır sınız. Hiç ümit etmediğiniz TV kanallannda da benzer üzücü götüntülere rastlanmaktadır.
Körfez krizinde ve son 1:-ak'a, üstelik sivil merkezle
re, otellere, BM karan olmadan ABD'nin uyguladığı "dev
let terörünü CNN ' den bozuk bir Türkçe ile tercüme edenlere hangi sıfatı verelim? Bu haysiyetsiz tutumla mı
"yerini Batı içinde arayan Türkiye" anlayışına katkıda bulunacaksımz? Bizleri zorla bir Amerikalı gibi neden dü
şünmeye davranmaya zorluyorsunuz? Yabancılann men
faat ve beklentilerine göre iyi ve kötü' nün ayırd edilmesi
ni içimize sindiremiyoruz. Bizim karar vermemiz gereken konuların dışanya ihalesini ve bunun yeni dünya düzeni diye yutturulmaya kalkışılmasını ihanet sayarız. Biz mil
li menfaat ve meselelerimiz karşısında tarafsızlık hastalı
ğı içinde değiliz. Bu ülkede eğer TRT ve diğerleri, "rad
yasyon" konusunda görevlerini yerine getirseler ve toplu
mu bilgilendirselerdi, büyük bir karmaşa yaşanmazdı.
TRT ve diğerlerinin dili de dikkatle seçilmelidir. Ba
zılan utanmasalar hep İngilizce konuşacaklar. TRT özel kanallann yanlışianna özenmemelidir. Ekranlarda inti
lıann özendirilmesi, sigara dumanlı, alkollü, argo ve kü
fürlü görüntüler, topluma anlaşılmaz şekilde terör psiko
lojisini yerleştirme gayretleri, teşhircilik hastalığı bir özel kanalda Sırplann vahşiliklerini milliyetçiliğe bağla
yan, Yusuf İslam, İslamiyeti seçti diye neredeyse yargı
lamaya çalışan, terör örgütlemelerine prim veren
güven-lik kuvvetlerinin aleyhine çalışan hok.kabazlar prezerva
tif tanıtınuna merak saranlar, ciddi bir yayın yaptıklarını
mı zannediyorlar?
Bu durumda bir zamanlar devletin en üst makamım işgal edenin dediği gibi "efendim seyretmeyin" tavsiye
sinde mi bulunacağız? TRT ve özel kanallar kablo yayın
cılığı yapmıyorlar ki, isteyen seyretmesin diyelim.
Yayın faaliyetlerinde de kendimizi adetil dünyanın
merkezi olarak görmeyelim ve yersiz gururlanmayalım.
Televizyonu kapatmak da bir çözüm değildir. Vatandaşın görevi varlığım hissettirmek, tepkisini gÖsterebilmektir.
Eğer demokratik tapkinizi gösteremiyorsamz, şikayetçi de olmayımz.