TV l'de yayınlanan bazı programlar aslında bazı ay
dınlanmızın içinde bulundukları durumu değerlendirebil
mek imkanının vermektedir. Mesela, bunlardan birinde, TV I' deki programdaki konuşmasıyla rahmetli Eşref Bit
lis Paşa; ciddi görevine müdrik ve onun sınırlarını iyi çi
zebilen, meseleye vakıf bir aydın olduğunu ortaya koy
muştur. Her iki programda da belirtilen görüşlere genel olarak bakarsak, hala maselenin özü ile değil, ama aynn
tılan ile uğraşmaktayız. Hatta aynntılan ile uğraşırken, bölücülük gibi ciddi bir konuda isteyerek veya istemeye
rek hedef saptırmak ve zihinleri daha da karıştırma pe
şindeyiz. Programları izledikten sonra sosyolojik bilginin ve konuya metodlu yaklaşınanın ne derece büyük bir ihti
yaç olduğunu daha iyi anlamış bulunuyoruz.
Bir kere sosyoloji literatüründe yer alan "etnik" gibi birçok kavramı doğduğu ve hayat bulduğu sosyal çevre
den soyutlayarak ele alıyor ve Türkiye gerçeğine monte etmeye çalışıyoruz. Oysa bizim kültürüroüzde etnik kav
ramı gayrimüslim sosyal gruplar için geçerli olabilir.
Kavramın ilmi tarifini bir çok kere makale veya mülakat konusu yaptık. Ama anlaşılan bırakın bizim açıklamala
rımızı, bu konulan ağızlarına sakız yapanlar, onu araştır
mak zahmetine bile katlanmamaktadırlar. Zira Türki
ye'de, kendilerini entel olarak görüp toplumdan mutlaka farklı şeyler söyleme ihtiyacım hisseden psikopatlaşma tehlikesi ile karşı karşıya bulunan bazı bağnaz tipler gö
rülmektedir.
Bir etnik grubun oluşması için ana kültür kahbın
dan dilde, dinde, görenek ve geleneklerde, edebiyatta,
mi-maride, sosyal hayatın her bir parçasında tamamen fark
lılık söz konusu olmalıdır. Etnik grup, bütünden sosyal mesafe bakımından uzak, ırki veya kültürel olarak te
şekkül etmiş bir sosyal gruptur. Yaşama tarzı farkı varsa -sadece mahalli dil farkı değil- etnik gruptan bahsedilebi
lir. Bugün Polonya, Litvanya ve Estonya'da yaşayan Kı
nm Tatar Türklerinin bir bölümü anadilini unutmuştur.
Kültür sadece dil değildir ve biz bunlara yine Türk diyo
ruz. Etnik azınlık ise, milletlerarası anlaşmalarla günde
me gelebilir. Türkiye'de hiç kimse gayri müslimler dışın
da bir azınlık yaratma durumunda değildir.
Etnik grubun tabiatıyla bir kültür kimliği olacaktır.
Kültür kimliği ise, ana kültür kahbından mevcut farklı
Iıkiann fertte netleşmesi ve somut hale gelebilmesidir. Şu bir gerçek ki, bugüne kadan bir Kürt kimliğini, ne Paris Kürdoloji Enstitüsü, ne Erivan, ne de diğer enstitüler or
taya koyahilmiş değildir. Ama bu görev öyle görünüyor ki onlann adına Türkiye'deki bazı demokratik psikopatlara düşmektedir. Bir kültür kimliği, biyolojik olmaktan çok, belirli bir kültürü kazanabilme, o kültür içinde sosyalle
şebilme, eğitim ve öğretİrnde kazanılabilmektedir. Bu ba
kımdan, insanlan doğuşlanna göre ele almak ve hatta kan, renk ve kafatasiarına bakarak rakkama vurmak sos
yoloji ile ters düşer. Doğuştan biyolojik farklılık halinde bile, yüzyıllardır belirli bir kültürü paylaşan ve onu milli
leştiren sosyal gruplar eğer bir topluma mensup olma or
tak iradesini taşıyorlarsa; mevcut bayrağı bayrak, dili dil, ahlak anlayışını ahlak ve yaşama uslubunu ortak irade ile kabul etmişlerse, bu insanlan biyolojik tasniflere tabi tutmak ırkçılıktır. Bu bakımdan, Türkiye'de 5 veya 6 mil
yon Kürt vardır demenin pratik bir anlamı yoktur. Önem
li olai}. kendimizden ayn görmediğimiz ve başkalannın da ayn gösteremediği bizimle et ve tırnak haline gelmiş bu insanlanmızın ne hissettiğidir. Bir araştırmada denekie
rin verdiği cevaplarda; Türk milletine mensup olma
duy-Etnik Tuzak / 93 gusunun hissedildiği, vatandaşlık duygusu, köken ve din kardeşliği gibi birleştirici unsurların % 85'e vardığı görül
mektedir. Yapılan bir araştırmada ise, Güneydoğu'da ve bazı Doğu Anadolu illerinde üçbin civannda deneke baş
vurulmuştur. Bir gazetemizin* yaptığı bu araştırmada Güneydoğu'nun Türkiye'den aynimasını isteyenlerin sa
yısı 97, tersini düşünenierin sayısı da 2820'dir. Güneydo
ğu'da terörün artmasında dış güçlerin tesiri vardır diyen
ler 2817, yoktur diyenler ise İOO'dür. Bölgeden çekiç güç çekilsin diyenler 2800, bu gücün kalmasını belirtenler · 762, Türkçe.eğitime devam edilsin-mahalli dil de serbest olsun-görüşünü belirtenler ise 2245'dir.
İstanbul'da KONDA tarafından yapılan ve 15.677 ki
yişe yöneltilen bir ankette kimlik konusu gündeme geti
rilmiştir. Ankete katılaniann % 90.l'inin kendilerini Türk olarak hissettikleri görülmektedir. Ankette Türk, Müslü
man Türk şeklindeki bir ayınma neden ihtiyaç duyuldu
ğu anlaşılamamıştır. Çünkü, müslümanlık Türkün tabii bir sıfatıdır. Her ne kadar dünya üzerinde Karaimler, Ga
gauzlar gibi Hıristiyan Türk topluluklan bulunmakta ise de bunlann oranı Türk dünyasında yüzdeye bile gireme
mektedir. Ancak, binde ile belki ifade edilebilmektedir.
Çalışmada gözardı edilen bir önemli nokta da kültürel kimliğini Türk olmak dışında belirtenierin önemli bir bö
lümü Türk dışındaki sıfatlan ve kimlikleri etnik değil, coğrafi olarak taşımalandır. Mesela, Doğu Karadeniz'de laz denmesi etniklikten değil, ana coğrafi bir tanımdan kaynaklanmaktadır. Başka örnekler de verilebilir.
Diğer taraftan kültürel kimlikle ilgili bir çalışmada yer yer biyolojik kimliğe yer verilmiş olması veya biyolo
jik kimlikten kültürel kimliğe geçme eğilimi de yanlış bir değerlendirmedir. Önemli olan insanların ne hissettikle
ridir. Kendisini en azından kültürel bakımdan Türk
his-* KONDA, BOyCık Araştınna, Milliyet 27.2.1 993 - 3.3.1 993
seden bir kimsenin anne ve baba tarafında veya evlilik bağı ile ailesinde Türklük dışı kimlik aramak yanlış bir yaklaşımdır. Yine çalışmada kendine kimlik olarak Kürt
lüğü veya Zazalığı seçenlerin birlikte mutalağa edilmesi ve oranlanması da yanlıştır. Çünkü, sadece mahalli ağız bakımından ele alınsa bile Kürtlerle Zazalar arasında önemli farklar vardır. Mezhep ve kültürel yapı farklanm da buna ilave edebiliriz. Ele alınan grubun % 3.9'u Kürt ve Zaza olarak kendilerin isimlendirmişlerdir. Kendini Kürt hissedenlerin yanya yakınının ana dili Türkçedir.
İstanbul'da ana dili Türkçe olaniann oranı % 94, Kürtçe olaniann ise % 4'dür. Ana ve baba tarafından ailesinde Kürt bulunanların % 53'ü ana dilinin Türkçe olduğunu ifade etmiştir. Tabii burada belirtilen Kürtlüğün etnik mi yoksa coğrafi bir yakıştırma mı olduğu net değildir.
Türkiye üzerine yapılan bir çalışmada etniklik ko
nusu bazı zorlamalara sahne olmaktadır. Etnik grup diye ortaya atılan isiınierin içini doldurabilmek güçleştiği için yer yer 40-50 kişiye varan etnikleştirme -Estonlar örne
ğinde olduğu gibi- gayretleri görülmektedir. Bazen de Türkçeye yerleşmiş deyişlerden hikmet aranmakta ve darb-ı mesellere sığınılmaktadır. Mesela, yabancılar bü
yükşehir hayatı ve yoğun nüfusun yer aldığı yöreler için söylenen aslında dünya için geçerli olan "yetmişiki buçuk millet" sözü gereğince yanlış adreste gruplar yaratılmaya çalışılmaktadır. Adı geçen çalışmada kırkyedi etnik grup bulunmuş iken bunun neden yetmişiki buçuk olmadığına hayıflanılmaktadır. *
Türkiye'de ister etnik grup olarak, ister alt kültür grubu olarak bazı isimlendirmeler yapılabilir. Mesela, milletleşme sürecinde Türk milletinin bir parçası olan Çerkezler, Gürcüler, Kürtler gibi milletimizin unsurlan, ana kültür kahbından zannedildiği kadar büyük sapma
• Andrews, P. A., Türkiye'de Etnik Gruplar, (Terc. M. Küpüşoğlu, Is
tanbul 1 992, sh. 53
Etnik Tuzak / 95 göstermezler. Zaten milletleşme boy, kavim ve alt kültür özelliklerine sahip toplulukların kültürel bütünleşmesi
dir. Milli bir kimliğe kavuşmasıdır. Bundan dolayı milleti ne coğrafi, ne ırkı ne de iradi bir topluluk olarak tanımla
maktayız. Bu bakımdan, milletleşme bir eritme (asimilaş
yon) değil, eğer varsa farklılıklar üzerinde kültürel ve si
yasi (devlet) bir tamlaşmadır. Herhalde, araştırmalarının sonunda Türkiye'de 47 etnik grubun bulunduğunu iddia edenler, bu toplulukların önemli bir bölümünün etniklik kavramına giremez olduğunu farketmiş olmalıdır ki, Laz
lar, Gürcüler ve Çerkezler için tam değil, fakat kısmi bir etnik kimlikten bahsedebilmektedirler. * Bu vesile ile ül
kemizde bir suni farklılaştlrma, etnikleştirme ortaya çık
maktadır. Adı geçen araştırmanın siyasi amaç taşırnama iddiasına rağmen, girişte de belirtiği gibi, tüm Orta-Doğu üzerine yapıldığını hesaba katarsak 4 7 adet ortaya konan etnik grup sayısının arttınlmaması için hiç de sebep yok
tur!
Etniklik, artık literatürde endojenlikle bir tutulma
maktadır. Oysa kitapta devamlı olarak etniklik endojenli
ğe bağlanmaktadır. Çünkü dışa kapalı, dışanyı reddeden toplulukların günümüzde görülebilmesi zordur. Eğitim
öğretim ve sosyalleşme sürecine ilaveten dünyayı küçült
müş olan kitle haberleşme araçlannın ve ulaştırma ağı
nın tesirliliğini de düşünürsek, sosyal hayatın bütün ge
reklerini kendi bünyesi içinde halledebilen kapalı bir sos
yal grup ve toplum düşünebilmek mümkün değildir. Bu süreç aslında Etnoloji ve Sosyoloji bilimlerini birbirine yaklaştırmış ve sosyal gerçeği ön plana çıkarmıştır. Yaza
rın Etnolojiye değilde, çalışmalann ülkemizde daha çok Sosyolöjiye kaymasını anlayamamış olduğu görülmekte
dir. Bu durum sadece Türkiye için değil, genelde Dünya için de böyledir. Sosyolojinin ihmal edildiği bir etnoloji
ça-* Aynı eser, sh. 253
lışması oldukça yavan kalabilir. Eğer yazar bunu farke
debilseydi, kafatası, yüz ve gözlerin Asyatik olmasına ba
karak etnik kimlik tesbiti yapma yaniışına düşmezdi. * Etnik kimlik biyolojik olmaktan ziyade, kültürel açıkla
ma gerektirmektedir. Tarihte ırk ayrımcılığı bulunma
yan, insanlara renklerine göre farklı muamele yapmayan bir toplumda yazarın Etnolojiye göre, Sosyolojinin ön pla
na çıkmasını farketmemiş olmasını Türk Kültürüne ya
bancı olmasında aramak gerekir. Biyolojik unsurun ön planda olduğu Batı toplumlannda bu konu normal karşı
landığı için Bosna Hersek'de 1992-1993 yıllannda Bosnalı Müslümanlara uygulanan öldürme, tecavüz ve etnik te
mizlik karşısında Batı Avrupa ülkeleri gerekli hassasiye
ti göstermemiş ve müdahale ihtiyacını da hissetmemişler
dir. Sırp militanlarının sadece sözle kınanmasının sebebi budur.
Alevilik veya Sünniliğin, etnik menşe aranmasında ön plana çıkanlması da yanlıştır. Aleviler gibi Sünniler de Müslüman olduklanna göre, aynı dine mensup insan
ların ayrıntıianna inmek, mezhepten hareket etmek, bi
limsel bir tasniften çok, mezhep farklarını değişik zemin
lere oturtmak niyetinden kaynaklanabilir.
Türkiye'de yabancılann zannettiği gibi, dil kullanı
mı da tartışmalı bir konu değildir. İnsanlanmız, farklı mahalli dilleri dün olduğu gibi bugün de kullanabilmek
tedirler. Özellikle "İslam Mahalli Dilleri" nin son yetmiş senedir milletleşme sürecimizi olumsuz etkilediğini de id
dia edemeyiz. Aslında, Türkçe dışında kullanılan İslam Mahalli Dilleri'nin 1965 Genel Nüfus Sayımı'na göre oranı
% 8-10 arasında değişmektedir. l982 Anayasası'nın Temel Maddeleri arasında yer alan 3. maddedeki "Anadili Türk
çedir" ibaresine takılanlar ve bunun çıkanlmasını, de
mokratik, çağdaş ve modem olmanın bir göstergesi
şek-• Aynı eser, sh. 26
Etnik Tuzak / 97
linde anlayanlar, kendi heterojen yapılanm esas alarak Türkiye'ye bakmaktadırlar ve kendi etnik yapılanndan habersiz görünmektedirler. MesalA, Fransızca'nın resmi dil olması yolunda yoğun baskılar 1789 Fransız İhtila.Iinden sonradır. Alsas Loren'de artık fazla Almanca konuşulmamasım, Boritönca ve Baksça gibi dillerin kay
bolmasım Batıya has bir asimilasyon politikasının içinde aramak gerekir.
Ortaya konabiise bile, etniklik farklı bir milli kültü
rel kimliğin alt bölümüdür. Siyasi ve kültürel açıdan va
tandaşlık bağını zedelememektedir. Bir etnik gruba veya alt kültür grubuna mensubiyet şuurunun toplum katın
da, milli seviyede hissedilmediği toplumlarda geriye dö
nüş, kabilecilik ve ilkellik geçerli olabilir. Bu toplulukları millet olarak tanımlamak da zorlaşır. Bu bakımdan, Türk Toplumu içinde ister etnik, ister alt kültür grubu özelliğine sahip olsun, fertlerin kendilerini asgari ölçüde kültürel bakımdan Türk olarak hissetmelerini engelleyen bir ortam söz konusu değildir. Nitekim, adı geçen araştır
mada, Amavutlann kendilerini Türk olarak da hissettik
leri için zorluklarla karşılaştıklan ve Türkiye'ye sürül
dükleri ifade edilmektedir.* Aslında Balkanlarda, Türk
lük ve İslamiyet içiçe girmiş durumdadır. Batılılar bun
dan dolayı ihtida edene Türk oldu demişlerdir. Günümüz
de, Bosna-Hersek'de Sırp militanlannı sık sık "Türkler gelsin sizi kurtarsın", ''Ya Sırp ya da Hırvatım demediği
niz sürece ölümden kaçamazsımz" demelerinin sebebi bu
dur.
Asimilasyon (eritme) kavramı da gerektiği gibi anla
şılamamıştır. Asimilasyon, azınlık grubun ana grupla sosyal mesafeye dayanan özelliklerinin ve hayat tarzının (hAkim) dominant gruba uydurulması süreci dir.**
Asimi-* Andrews, P.A., a.g.e. sh. 2
* * Jary D. ve J., 'Assimilation maddesi' Dictionary of Sociolagy, Glasgow 1991, sh. 32
lasyonda kültürel baskı ve zorlama aranır. Mesela, Bul
garistan'da l980'li yıllarda yasal bir etnik azınlık olan Türklerin etnik özellikleri, isimleri Slavlaştınlarak değiş
tirilmek istenmiş, nüfus kütüklerine ve ölülere kadar bu işlem sürmüş, ibadet hürriyeti bile engellenmiştir. Kültü
rel baskı ancak farklı olduğu bilimsel olarak belirlenmiş kültürler arasında olabilir. Bir başka ifade ile asimilas
yon, bir azınlık grubun değer hükümlerini ve davranış şe
killerinin çoğunluk gruba veya ev sahibi yerli kültüre benzetilmesi, çoğunluk kültürü içinde eritilmesidir.* Asi
milasyon farklı dil, din, örf ve adete sahip sosyal gruplar arasında söz konusu olabilir.
Asimilasyon birlikte kullanılan bazen aralarındaki fark farkedilmeyen bir kavram da uyum (accommodation) dır. Uyum birbirlerinden farklı kültür veya kültürler söz konusu olduğu takdirde, sosyal ve kültürel bir süreç için
de baskı unsuru kullanılmadan bir nevi kültürleştirme
dir.** Milletleşme sürecini asimilaE?yon olarak anlayan görüşün sosyolojik formasyonu eksiktir. Bizim tarihimiz
de asimilasyon yoktur. Bilakis temas ettiğimiz topluluk
lardan ve sınır kültürlerinden etkilenme vardır.
Çoğulcu toplum kavramı da yanlış kullanılmaktadır.
Çoğulcu toplum olmak bir şeref, bir hüner veya meziyet değildir. Eğer bir toplumun sosyal yapısı çoğulcu bir et
nik yapı gösteriyorsa, zaten aksini de söylemek mümkün olamaz. Ama en azından son yetmiş senedir Cumhuriyet Türkiyesi ile milletleşme sürecinde önemli mesafe almış;
ama bunu gerekli kültür politikaları ile takviye ederne
miş Türkiye'de çoğulcu bir yapıdan bahsedebilmek büyük bir iddiadır. Bu iddianın bilimsel olarak ortaya kanabil
mesi için bir kere kavramıann iyi bilinmesi ve bizim sos
yal yapımıza peşin hükümle kavram monte edilmemesi
* Mann, M. Encuclopedia Of Sociology "Park R.E. maddesi" Lon
don, 1 992, sh. 276
* * Jarry D. ve J. a.g.e. sh. 2
Etnik Tuzak / 99 gerekir. Mesela, bizden Batı kültüründeki etnik grubun karşılığı ancak dini azınlıktarla karşılanabilrnektedir. Ço
ğulcu toplum çeşitli milli unsurlan kapsayan fiziki, dini ve dil bakırnından genel çerçevede farklılıklan olan bir toplurnun adıdır. Daha ziyade uzun bir sömürge dönemi yaşamış toplurolann yapılan buna örnek olarak veril
mektedir. Mesela, Burma ve Endonezya'da çeşitli halklar görülebilmektedir. Güney Afrika, Caribbean Adalan ço
ğulcu toplurnlara örnek olarak verilmektedir. Arnerikan politik felsefesinde çoğulculuk bunlardan farklı olarak kullanılmaktadır.*
Bazı raporlarda yer alan Cumhuriyet kuraniann et
nik çoğulculuğa dayandıkları iddialan da bizzat milli mü
cadeleyi yapanlara ve Cumhuriyeti kuranlara hakarettir.
Bu iddialar gerçek olsaydı yeni kurulan devletin ismi de her şeyden önce"Türkiye" olmazdı. Bir taraftan üniter devleti savunur gibi gözükrnek, yerel yönetimlerin artan etkinliğini ve başarılannın daha da artmasını sanki fede
ral yapıyla bir görmek, sadece tören milliyetçiliği yaparak milliyetçiliği aşındırmak ve ulusal bütünlükten bahset
mek, diğer taraftan Türk dili başta olmak üzere edebiya
tımızı, mimarimizi, musikimizi, folklorumuzu, örf ve adetlerimizi kısaca kültürümüzü temel yapı kabut etme
mek, 1982 Anayasasının 3. maddesindeki "dili Türçedir"
ibaresinin kaldınlma teklifleri, Batılı anlamda ve Batı
Hristiyan kültürüne öz azınlık ve asimilasyon arayışları, dışanya hoş görünmek için insan haklan komuflajına sı
ğınrnak bir büyük yanlış ve çelişkidir. Gerek Osmanlı'da , gerek Türkiye Cumhuriyetinde azınlık kavramı, Batı'dan farklı olarak "irntiyazlılar" olarak algılanır. Bizim kültü
rüroüzde hıristiyan bir azınlık olabilir. Müslüman azın
lıktan bahsetmek, kültür tarihimizi bilmemektir. Batı kültüründe farklılıklan reddetmek ve ortadan kaldırmak
• Mann, M., a.g.e.
esas iken, bizde farklılıklan reddetmeksizin, farklılıklar üzerinde birlik prensibi esastır. Bundan dolayı yüzyıllar önce Güneydoğu Anadolu'da bulduğumuz Süryani cemaa
ti XXI. asra girerken kilisesi ile, cemaati ile, ticaret dahil temel haklan ile varlığım koruyabilmiş, Ermeniler bir za
manlar Sarayın "teba-ı sadıka"sını teşkil etmiştir. Eğer Batılı anlamda azınlıklara bakış ve asimilasyon politikası izlemiş olsaydık, Devletimizin bugün Yunanistan ile bir Ege ve Kıbns sorunu olmaz, Bulgaristan Türklüğü yok edilmekle karşı karşıya kalmazdı. Bu bakımdan, kavram
ları dikkatli kullanmak ve kültürümüzle yabancılaşma örnekleri sergilememiz lazımdır.
Türkiye'de % 1 oranında dini azınlıklar bulunmakta
dır.* Türkçeden başka dil bilenler % 8 oranındadır. Ana
dili Türkçe olaniann oranı l935'de % 89.1, l965'de % 90.0, l992'de 91.4'dür. Etnik azınlık yaratma çabaları Batı or
yantalizminin dünden bugüne uzanan değişmez bir politi
kasıdır. Yeni etnik kimlikler ve soy kütüğü arayışları bi
limsel de değildir. Türkiye Lübnan veya Yugoslavya gibi bir sosyal yapıya sahip bulunmamaktadır. Mahalli ağız
lar ve alt-kültürler milli kültürün zenginliğidir. Ancak, bunların hakim kültürle eşdeğer düşünmek mantıki ve il
mi değildir. Hakim kültürün hakimiyeti ve tesirliliği, sosyal ve kültürel süreçte aranır, topta tüfekte değil ....
Atatürk'ün milli mücadele boyunca Türk milletinin yeniden bir güneş gibi doğuşuna, dirilişine ait görüşlerin
de sık sık kullandığı "irade-i milliye", "hakimiyeti milli
ye", "meclisi milli", "vicdan-ı milli" kavramlarında kasde
dilen yeterince açık değil midir? Yine Atatürk'ün "Milli mücadeleyi yapan doğrudan doğruya milletin kendisidir, milletin evlatlandır, millet anaları ile, hacılan ile, hem
şehrileri ile mücadeleler vermiş ve bunların neticelerinde de büyük tarihi zaferler vardır" , "Diyarbakırlı, Vanlı,
Er-* .. A. E., Koç, 1., Toros, A., "Türklye'nln Ebılk Yapısının Ana Dil So unlarına Anali i" Nüfusbilim De gisi, Ankara, 1 992, s.14. sh. 1 09
Etnik Tuzak / 101 zurumlu, Trabzonlu, İstanbullu, Trakyiılı ve Makedonyalı hep bir ır kın evlatlan ve aynı cevherin damar larıdır",
"Biz doğrudan doğruya milletperveriz ve Türk milliyetçi
siyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk topluluğudur",
"Osmanlı imparatorluğu içindeki çeşitli kavimler hep mil
li inanışianna sarılarak, milliyetçilik düşüncelerini kuv
veti ile kendilerini kurtardılar. Biz ne olduğumuzu, onlar
dan ayrı ve onlara yabancı bir millet olduğumuzu sopa ile içlerinden kovularak anladık", "Ne mutlu Türküm diye
ne", "Türkiye Cumhuriyetini kuran halka Türk Milleti denir", Türk milletinin doğuşunu ve devletin kuruluşunu
"siyasi varlıkta birlik, dil birliği, yurt birliği, ırk ve menşe birliği, tarihi ve ahiSki yakınlık" a dayandırma gibi yüz
lerce örnek yok farzedilerek Türkiye'de etnik çoğulculuk konusuna merak saranlar, ülkeyi Sevr şartlarına döndür
mek isteyenlerle aynı çizgide birleşmektedirler.
Yine millet tarifinden anlaşıldığı üzere, millet niteli
ği ancak belirli bir zaman ve süreç içinde kazanılmakta
dır. Tesadüfen bir araya gelmiş kalabalık millet değildir.
Bazılannın kendilerine "Türkiyeli" sıfatını uygun görme
leri Türk milletine aidiyete, bize göre taşımadıklarından ve sadece coğrafyayı ort� görmelerindendir. Sadece me
kanda tamlaşma, yani coğrafi bütünleşme bize göre ye
terli değildir. Millet basit bir siyasi birlik değildir. Mille
tin "geleneksel" olmadığını ileri sürenler, herhalde milleti gecekondu şekl.:nde gören yıllık ve haftalık millet d�ün
mektediler. Oysa milletin tarihinde de görüldüğü gibi boy ve kavmi özelliklerin aşılarak kültürün millileşmesi esas
tır. Bundan dolayı millet ne kavmi, ne coğrafi, ne de iradi bir topluluk olarak kabul edilmektedir.
Tekrar Türkiye'nin etnik yapısına merak sararak
Tekrar Türkiye'nin etnik yapısına merak sararak