ETNIK
TUZAKAsimilasyon (eritme) kavramı da gerektiği gibi anla
şılamamıştır. Asimilasyon, azınlık grubunun ana grupla sosyal mesafeye dayanan özelliklerinin ve hayat tarzımn hakim (dominant) gruba uydurulması sürecidir. Asimilas
yonda kültürel baskı ve zorlama aranır. Mesela, Bulgaris
tan'da l980'li yıllarda yasal bir etnik azınlık olan Türkle
rin etnik özellikleri, isimleri Slavlaştınlarak değiştiril
rnek istenmiş, nüfus kütüklerine ve ölülere kadar bu iş
lem sürmüş, ibadet hürriyeti bile engellenmiştir. Kültürel baskı ancak farklı olduğu bilimsel olarak belirlenmiş kültürler arasında olabilir. Bir başka ifade ile asimilas
yon bir azınlık grubun değer hükümlerinin ve davramş şekillerinin ve çoğunluk gruba veya ev sahibi (host cultu
re) kültüre benzetilmesi çoğunluk kültürü içinde emilme
si, eritilmesidir.* Asimilasyon farklı dil, din, örf ve adeta sahip sosyal gruplar arasında söz konusu olabilir.
Asimilasyonla birlikte kullanılan, aralarındaki fark, farkedilmeyen bir kavram da uyum (accommodation) dır.
Uyum birbirlerinden farklı kültür veya kültürler söz ko
nusu olduğu takdirde sosyal ve kültürel bir süreç içinde baskı unsuru kullanılmadan bir nevi kültürleştirmedir.
Milletleşme sürecini asimilasyon olarak anlayan görüşün sosyolojik bilgi ve birikimi eksiktir. Bizim tarihimizde asimilasyon yoktur. Bilak.is temas ettiğimiz topluluklar
dan ve sınır kültürlerinden ve kitle kültüründen
etkilen-• Jary D. ve J. "Assimilation maddesı• Dictionary of Sociology Glas
gow 1 991 sh. 32
Etnik Tuzak / 1 1 7 me vardır. Adeta yabancı olan her şeye açık bir pazar gi
biyiz. Geçtiğimiz yıllarda Roma adeti olan "Sevgililer Gü
nü" (Valentine) gününün hemen benimsenmiş olması bu
nun son örneği değil midir?
Çoğulcu toplum kavramı da yanlış kullanılmakta
dır.Çoğulcu toplum ve çoğulculuktan anlaşılan demokra
sinin bir gereği olan çok seslilik değildir. Aynı ülkede dil, mezhep, etnik köken gibi konularda farklı kabul edilen ve ettirilmeye çalışılan özellikleri korumak ve geliştirmek için dıştan da destekli ve kumandalı bir propagandadır.
Gelişme gücüne sahip ülkelere sunulan bir etnik tuzak
tır. Eğer bir toplumun sosyal yapısı çoğulcu bir etnik ya
pı gösteriyorsa zaten aksini de söylemek mümkün ola
maz. Ama en azından son yetmiş senedir Cumhuriyet Türkiyesi ile milletleşme sürecinde önemli mesafe almış ama bunu gerekli kültür politikalan ile takviye ederne
miş Türkiye'de çoğulcu bir yapıdan bahsedebilmek büyük bir iddiadır. Bu iddianın bilimsel olarak ortaya konulabil
mesi için bir kere kavramların iyi bilinmesi ve bizim sos
yal yapımıza yabancı olanların peşin hükümle bize monte edilmemesi gerekir. Mesela, bizde Batı kültüründeki et
nik grubun karşılığı ancak dini azınlıklada karşılanabil
mektedir. Çoğulcu toplum, çeşitli milli unsurlan kapsa
yan fiziki, dini ve dil bakımından genel çerçevede farkh
lıkları olan bir toplumun adıdır. Daha ziyade uzun bir sö
mürge dönemi yaşamış ve ana kitlesi demoğrafik bakım
dan çeşitli göçlerle zarar görmüş toplumların yapıları bu
na örnek olarak verilmektedir. Mesela, B urma ve Endo
nezya'da çeşitli halklar görülebilmektedir. Güney Afrika çoğulcu toplurnlara örnek olarak verilmektedir. Amerikan politik felsefesinde çoğulculuk bunlardan farklı olarak kullanılmaktadır.
Bazı raporlarda yer alan Cumhuriyeti kuranların et
nik çoğulculuğa dayandıklan iddiaları da bizzat milli mücadeleyi yapanlara ve Cumhuriyeti kuranlara
baka-rettir. Bu iddialar gerçek olsaydı yeni kurulan devletin is
mi de her şeyden önce Türkiye olmazdı. Bir taraftan üni
ter devleti savunur gözükınek, sadece tören milliyetçiliği yaparak milliyetçiliği aşındırmak ve "ulusal bütünlük"ten bahsetmek, diğer taraftan Türk dili başta olmak üzere edebiyatımızı, mimarimizi , musikimizi, folklorüınüzü, örf ve Adetlerimizi, kısaca kültürüınüzü temel yapı kabul et
memek, tabulan yıkmak değil, toplumun dayandığı te
melleri dinamitlemektir.
Türkiye'nin etnik yapısına merak sararak Alman
ya'mn Wisbaden eyaletinde bir üniversitede yapılan bir araştırmada Türkler ile Yörük, Türkmen, Tahtacı, Azeri, Karapapak, Uygur, Kızgız, Kazak, Özbek, Tatar, Balkar, Karaçay, Dağıstanlı ve diğerlerinin Alevi ve Sünni Türk
lerin ayrı ayn birer etnik grup olarak ele alınması ya Türkiye'yi tanımamaktan; ya da etnik grup kavramını bilmernekten kaynaklanmaktadır. Bir başka ihtimalle, çalışmanın bütün Ortadoğu'yu içine aldığı ve sözde siyasi olmadığı iddiasına rağmen siyasi zorlamadır. Bu çalışma 1917 Sovyet ihtilalinin milliyetler politikasını hatırlat
maktadır. Bilindiği gibi, Sovyetlerin milliyetler politikası rejimi oturtabilmek için Türklerin dillerini ve kültürleri
ni bölmeyi ve birbirierin anlayamaz hale getirmeyi amaç
lamıştı. Siz Türk değilsiniz ama Özbek, Tatar, Kazak, Uygur, Azerisiniz şeklinde yapılan propagandalann Sov
yetlerin dağılmasından sonra da ortadan kalktığı ve tesi
rini azalttığı fazla iddia edilemez. Nitekim, uzun yıllar Türk Dünyası'nın birbiri ile dayamşma içine girmeye de
ğil, çatışmaya dönük boy asabiyeti sergilernesi bundan
dır. Şimdi ise bu Anadolu'da oynanmaya çalışılıyor; mal
zeme yeterli olmasa da ...
Nitekim, adı geçen çalışmada bu durum farkedilmiş ki saptınlarak tercüme edilen kitabın sonunda etnik de
ğil; fakat alt kültür özelliği gösteren Gürcüler, Çerkezle
rin kısmi bir etnik kimliğe sahip olduklan ileri
sürülmek-Etnik Tuzak / 1 1 9 tedir. Böylece, Türkiye'de 47 etnik grupla başlayan çalış
ma kısmi etnikliğe vardıniabilmiştir. Yazarı tarafından tercüme edip yayınlayanlara dava açıldığı öğrenilen çalış
mada bir başka çelişki de ele alınan ve neden yetmişiki buçuk olmadı diye hayıflanılan etnik gruplann etnikliği, endojenliğe dayandınlmaktadır. Sanki bu topluluklar, dı
şa kapalı, kültürleşmesiz, farklılaşmadan, kapalı bir kutu halinde değişmeden bugüne gelebilmişlerdir.
Bu siyasi olmayan ama bütün Ortadoğu'yu kapsadı
ğı ileri sürülen çalışmada ele alınan gruplann Türki
ye'nin nüfusuna oranı % IS'dir. Etnik grup özelliği göste
ren dini azınlıkları hesaba katarsak bu oran % 2'dir. Kal
dı ki, etnik kabul edilen Rum, Enneni ve Yahudiler Tür
kiye dışında yaşayan soydaş ve dindaşlannca hakir görül
mekte, benimsenmemektedir. Mesela, Yunanistan'da Türkiye'den giden Rumlar aşağılanmaktadır. İşte, çoğul
culuk ve tabuları yıkma adına Türkiye'yi açık arttınnaya çıkarmaya meraklı iç ve dış çevrelerin mozaiği budur. De
ğişim değişim diye tepinenlerin gerekçeleri de ...
'
'NE MUTLU TÜRKÜM DİYE�" .DEN MUTLU OLMAYAN IRKÇI EGILIMLER
Son günlerde sık sık tekrarlanan çoğulculuk, Ana
dolu'da çok kültürlülük, ırkçılık suçlamaları bazı çevre
ler tarafından maksatlı bir şekilde sürdürülmektedir. De
ğişik bir tipte mefhumlar anarşisi ile karşı karşıyayız.
Yer yer İstiklal Marşı'na karşı çıkılmakta, Türk toplumu
nun tek bir etnik gruba bağlanamayacağı bilgisizlikleri sergilenmektedir. Kavramlan bilmeyenler, onları sık sık sakız gibi çiğneyebilmektedirler. Bunlara son bir örnek, TBMM bütçe görüşmeleri sırasında bir milletvekilinin yaptığı bir ilavedir: "Kültürel !rkçılık". Eğer zihinler bu ölçüde bulanık ve şaşırmış halde ise, toplumun bir çok ke
siminde hizmet içi eğitime ihtiyaç vardır.
Bazı çevrelerin, "Ne Mutlu Türk'üm Diyene" ifadesi
ne, belki de bunu Atatürk söyledi diye peşin hükümle ıs
rarla karşı çıktıkları ve reddettikleri görülmektedir. Bu sözün anlamı, ne mutlu bir insana ki, kendini Türk mille
tine mensup olarak hissedebiliyor, şeklinde anlaşılmalı
dır. Bu söz kültür milliyetçiliğinin bir ifadesidir. Türk toplumunun milli devlete geçisini takiben kavmi kültür
lerden milli kültüre geçisinin bir göstergesidir. Zihinleri kan ve soy asabiyeti ile işgal edilmiş ve maalesef Türk düşmanlığı ile şartlandınlmış olanlar, mensubiyet şuuru
nu kavrayamadıklanndan her şeyi ırkçılıkla suçlamakta
dırlar. Milliyetçiliği gerekçesiz bir şekilde reddedenler ve sanki İslam'a ters gibi gösterenler, ne gariptir ki, açıkça azınlık ırkçılığına bulaşmışlardır. Ne mutl u Türk'üm di
yene' den rahatsız olanların yeri Ay-Yıldız� - bayrağın altı olamaz. Eğer bunu söylersek, başkalan da başka şeyler
Etnik Tuzak / 121 söyler mantığı da geçerli değildir. Bu milletleşmenin açık
ça inkandır. Milletleşmeda soy ve kavmi özelliklerin üze
rinde "Türk milleti" şeklinde bir kültürel ve manevi mu
tabakat esastır. Mesela, milliyetçi ve ülkücü gençlik için
de yüzlerce Zaza, Gürcü ve Çerkez olarak isimlendirilen insanlar, kendilerini Türk olarak da hissettikleri, vatana, bayrağa ve ezana bağlı olduklan, Türk.lüğün acılannı ve sevinçlerini paylaşabildikleri ve Türk milletine mensubi
yet şuuruna sahip olduklan için yer alabilmişlerdir. Hep
si birer Türk milliyetçisi olan bu insanlanmız komünist çetelere, ihanet şebekelerine karşı birlikte mücadele ver
mişlerdi. Türkiye'nin demografik yapısı bir kültür moza
yiğine imkan verecek şartlan taşımamakta, sadece dilden hareket etsek bile, Türkçe dışmda "İslam mahalli ağızla
n"nı bildiğini ifade edenlerin oranı genel nüfusun yüzde 8'i dolayındadır. Kaldı ki, bazı İslam mahalli ağızlan bu
güne kadar aynı millete mensup olma şuurunu ortadan kaldıncı da olmamış, vatan sevgisi, aynı imanı taşımak ve aynı bayrağın altmda yaşayarak bir mensubiyet şuuru da gelişmiştir. Yeter ki resmi kanal zihinleri bulandırma-s ın.
Biz acaba başkalan da başka şeyler söyler diye Tür
kiye'de son senelerde hızını artıran misyonerlik ve Yeho
va Şahitliği propagandasını azaltabilmek, önleyebilmek için her türlü İslami faaliyet ve öğretimimizden vazgeç
mek zorunda mıyız? Şu nokta iyice bilinmelidir ki, Türk'e düşman olan, İslam'a hiçbir zaman dost olamaz. Biz güç
lü olduğumuz dönemlerde İslam alemi de güçlüydü. Biz gücümüzü yitirdiğimiz zaman, İslam alemi ile Batı adeta oynamaya başlamıştır. Nitekim, Türk ve İslam olmanın mümeyyiz vasıflannı benliğinde taşıyan Mehmet Akif, Türk milletinin yok olması ile Allah'ın kendi dininin de adeta yok olacağını haykırmaktadır. Ankara şiirleri ara
sında dördüncü sırayı alan dua makamındaki "amin" şiiri bu mahiyettedir.
Bazılan sanki yeni bir buluşun heyecanı içindeymiş gibi Türkiye ismi yerine "Osmanlı Cumhuriyeti" ve
"İsHim milleti" kavramlannı ortaya atmaktadırlar. Ge
rekçe de aynı: Efendim, aynmcılığı ve tefrikayı önlemek.
Bu görüşte olaniann sosyal ilimlerden ve özellikle Sosyo
lojiden hiç nasiplenmedikleri anlaşılmaktadır. İslam bir ümmetin adıdır ve farklı dil, din ve soya dayanan insan
lara mesajı olan yüce Tevhid dinidir. Ümmet mi, millet mi şeklinde bir tezadın içinde, yıllardır genç beyinleri şa
şırtanlar, bunlann ne birini, ne diğerinin birbirine tercih edilmesi gerekmediğini kavrayamamakta ve hatta Arap
ça'yı İslam'ın tek dili gibi göstermektedirler. Demek ki, İslam'la müşerref olan her farklı millet, milli dilini terke
derek Arapça'da karar kılacaktır. Bu görüş İslamın yayıl
masını içine sindiremeyen anlayıştır.
Bazılan ise, sürekli tenkid edilen resmi ideoloji ile Türk milliyetçiliğini aynılaştırabilmekte ve Cumhuri
yet'in kurulduğu tarihten beri bu görüşün devletin resmi görüşü olduğunu zannetmektedirler. Oysa ki, milliyetçi
lik birçok dönemlerde devamlı suçlanmış hatta yargılan
mıştır. 1944 Türkçiller Olayı ve uygulanan işkenceler, da
ha sonra dönemin Cumhurbaşkanı'nın 19 Mayıs 1976 nutku ile bazı çevreleri "Pan-Türkist ve Pan-İslamist"lik
le suçlaması, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül l980 askeri müda
halelerinden sonra milliyetçilerin gördüğü eziyet ve iş
kence, iddianamelerde şovenizm, turancıhk ve faşistliğe varan, hatta din esasında göre devlet kunnaya kadar uzanan suçlamalar unutulabilir mi? Bunun en taze örne
ği, Aydınlar Ocağı'nın kamu menfaatine hadim cemiyet kabul edilme talebine verilen menfi cevaptır. Ülkemizde, dönem dönem milliyetçilik bazı çevrelerce sulandınlmış protokol aracı yapmış, hatta anlaşılmaz bir hale sokula
rak tören malzemesi olarak düşünülmüştür. Bu gerçekle
ri herhalde gözönüne almak zorundayız.
Etnik Tuzak / 123