• Sonuç bulunamadı

ASİl\Iİ LASY ON, TOPL M

Belgede TURAN KÜLTÜR VAKFI * * (sayfa 116-123)

ETNIK

TUZAK

Asimilasyon (eritme) kavramı da gerektiği gibi anla­

şılamamıştır. Asimilasyon, azınlık grubunun ana grupla sosyal mesafeye dayanan özelliklerinin ve hayat tarzımn hakim (dominant) gruba uydurulması sürecidir. Asimilas­

yonda kültürel baskı ve zorlama aranır. Mesela, Bulgaris­

tan'da l980'li yıllarda yasal bir etnik azınlık olan Türkle­

rin etnik özellikleri, isimleri Slavlaştınlarak değiştiril­

rnek istenmiş, nüfus kütüklerine ve ölülere kadar bu iş­

lem sürmüş, ibadet hürriyeti bile engellenmiştir. Kültürel baskı ancak farklı olduğu bilimsel olarak belirlenmiş kültürler arasında olabilir. Bir başka ifade ile asimilas­

yon bir azınlık grubun değer hükümlerinin ve davramş şekillerinin ve çoğunluk gruba veya ev sahibi (host cultu­

re) kültüre benzetilmesi çoğunluk kültürü içinde emilme­

si, eritilmesidir.* Asimilasyon farklı dil, din, örf ve adeta sahip sosyal gruplar arasında söz konusu olabilir.

Asimilasyonla birlikte kullanılan, aralarındaki fark, farkedilmeyen bir kavram da uyum (accommodation) dır.

Uyum birbirlerinden farklı kültür veya kültürler söz ko­

nusu olduğu takdirde sosyal ve kültürel bir süreç içinde baskı unsuru kullanılmadan bir nevi kültürleştirmedir.

Milletleşme sürecini asimilasyon olarak anlayan görüşün sosyolojik bilgi ve birikimi eksiktir. Bizim tarihimizde asimilasyon yoktur. Bilak.is temas ettiğimiz topluluklar­

dan ve sınır kültürlerinden ve kitle kültüründen

etkilen-• Jary D. ve J. "Assimilation maddesı• Dictionary of Sociology Glas­

gow 1 991 sh. 32

Etnik Tuzak / 1 1 7 me vardır. Adeta yabancı olan her şeye açık bir pazar gi­

biyiz. Geçtiğimiz yıllarda Roma adeti olan "Sevgililer Gü­

nü" (Valentine) gününün hemen benimsenmiş olması bu­

nun son örneği değil midir?

Çoğulcu toplum kavramı da yanlış kullanılmakta­

dır.Çoğulcu toplum ve çoğulculuktan anlaşılan demokra­

sinin bir gereği olan çok seslilik değildir. Aynı ülkede dil, mezhep, etnik köken gibi konularda farklı kabul edilen ve ettirilmeye çalışılan özellikleri korumak ve geliştirmek için dıştan da destekli ve kumandalı bir propagandadır.

Gelişme gücüne sahip ülkelere sunulan bir etnik tuzak­

tır. Eğer bir toplumun sosyal yapısı çoğulcu bir etnik ya­

pı gösteriyorsa zaten aksini de söylemek mümkün ola­

maz. Ama en azından son yetmiş senedir Cumhuriyet Türkiyesi ile milletleşme sürecinde önemli mesafe almış ama bunu gerekli kültür politikalan ile takviye ederne­

miş Türkiye'de çoğulcu bir yapıdan bahsedebilmek büyük bir iddiadır. Bu iddianın bilimsel olarak ortaya konulabil­

mesi için bir kere kavramların iyi bilinmesi ve bizim sos­

yal yapımıza yabancı olanların peşin hükümle bize monte edilmemesi gerekir. Mesela, bizde Batı kültüründeki et­

nik grubun karşılığı ancak dini azınlıklada karşılanabil­

mektedir. Çoğulcu toplum, çeşitli milli unsurlan kapsa­

yan fiziki, dini ve dil bakımından genel çerçevede farkh­

lıkları olan bir toplumun adıdır. Daha ziyade uzun bir sö­

mürge dönemi yaşamış ve ana kitlesi demoğrafik bakım­

dan çeşitli göçlerle zarar görmüş toplumların yapıları bu­

na örnek olarak verilmektedir. Mesela, B urma ve Endo­

nezya'da çeşitli halklar görülebilmektedir. Güney Afrika çoğulcu toplurnlara örnek olarak verilmektedir. Amerikan politik felsefesinde çoğulculuk bunlardan farklı olarak kullanılmaktadır.

Bazı raporlarda yer alan Cumhuriyeti kuranların et­

nik çoğulculuğa dayandıklan iddiaları da bizzat milli mücadeleyi yapanlara ve Cumhuriyeti kuranlara

baka-rettir. Bu iddialar gerçek olsaydı yeni kurulan devletin is­

mi de her şeyden önce Türkiye olmazdı. Bir taraftan üni­

ter devleti savunur gözükınek, sadece tören milliyetçiliği yaparak milliyetçiliği aşındırmak ve "ulusal bütünlük"ten bahsetmek, diğer taraftan Türk dili başta olmak üzere edebiyatımızı, mimarimizi , musikimizi, folklorüınüzü, örf ve Adetlerimizi, kısaca kültürüınüzü temel yapı kabul et­

memek, tabulan yıkmak değil, toplumun dayandığı te­

melleri dinamitlemektir.

Türkiye'nin etnik yapısına merak sararak Alman­

ya'mn Wisbaden eyaletinde bir üniversitede yapılan bir araştırmada Türkler ile Yörük, Türkmen, Tahtacı, Azeri, Karapapak, Uygur, Kızgız, Kazak, Özbek, Tatar, Balkar, Karaçay, Dağıstanlı ve diğerlerinin Alevi ve Sünni Türk­

lerin ayrı ayn birer etnik grup olarak ele alınması ya Türkiye'yi tanımamaktan; ya da etnik grup kavramını bilmernekten kaynaklanmaktadır. Bir başka ihtimalle, çalışmanın bütün Ortadoğu'yu içine aldığı ve sözde siyasi olmadığı iddiasına rağmen siyasi zorlamadır. Bu çalışma 1917 Sovyet ihtilalinin milliyetler politikasını hatırlat­

maktadır. Bilindiği gibi, Sovyetlerin milliyetler politikası rejimi oturtabilmek için Türklerin dillerini ve kültürleri­

ni bölmeyi ve birbirierin anlayamaz hale getirmeyi amaç­

lamıştı. Siz Türk değilsiniz ama Özbek, Tatar, Kazak, Uygur, Azerisiniz şeklinde yapılan propagandalann Sov­

yetlerin dağılmasından sonra da ortadan kalktığı ve tesi­

rini azalttığı fazla iddia edilemez. Nitekim, uzun yıllar Türk Dünyası'nın birbiri ile dayamşma içine girmeye de­

ğil, çatışmaya dönük boy asabiyeti sergilernesi bundan­

dır. Şimdi ise bu Anadolu'da oynanmaya çalışılıyor; mal­

zeme yeterli olmasa da ...

Nitekim, adı geçen çalışmada bu durum farkedilmiş ki saptınlarak tercüme edilen kitabın sonunda etnik de­

ğil; fakat alt kültür özelliği gösteren Gürcüler, Çerkezle­

rin kısmi bir etnik kimliğe sahip olduklan ileri

sürülmek-Etnik Tuzak / 1 1 9 tedir. Böylece, Türkiye'de 47 etnik grupla başlayan çalış­

ma kısmi etnikliğe vardıniabilmiştir. Yazarı tarafından tercüme edip yayınlayanlara dava açıldığı öğrenilen çalış­

mada bir başka çelişki de ele alınan ve neden yetmişiki buçuk olmadı diye hayıflanılan etnik gruplann etnikliği, endojenliğe dayandınlmaktadır. Sanki bu topluluklar, dı­

şa kapalı, kültürleşmesiz, farklılaşmadan, kapalı bir kutu halinde değişmeden bugüne gelebilmişlerdir.

Bu siyasi olmayan ama bütün Ortadoğu'yu kapsadı­

ğı ileri sürülen çalışmada ele alınan gruplann Türki­

ye'nin nüfusuna oranı % IS'dir. Etnik grup özelliği göste­

ren dini azınlıkları hesaba katarsak bu oran % 2'dir. Kal­

dı ki, etnik kabul edilen Rum, Enneni ve Yahudiler Tür­

kiye dışında yaşayan soydaş ve dindaşlannca hakir görül­

mekte, benimsenmemektedir. Mesela, Yunanistan'da Türkiye'den giden Rumlar aşağılanmaktadır. İşte, çoğul­

culuk ve tabuları yıkma adına Türkiye'yi açık arttınnaya çıkarmaya meraklı iç ve dış çevrelerin mozaiği budur. De­

ğişim değişim diye tepinenlerin gerekçeleri de ...

'

'NE MUTLU TÜRKÜM DİYE�" .DEN MUTLU OLMAYAN IRKÇI EGILIMLER

Son günlerde sık sık tekrarlanan çoğulculuk, Ana­

dolu'da çok kültürlülük, ırkçılık suçlamaları bazı çevre­

ler tarafından maksatlı bir şekilde sürdürülmektedir. De­

ğişik bir tipte mefhumlar anarşisi ile karşı karşıyayız.

Yer yer İstiklal Marşı'na karşı çıkılmakta, Türk toplumu­

nun tek bir etnik gruba bağlanamayacağı bilgisizlikleri sergilenmektedir. Kavramlan bilmeyenler, onları sık sık sakız gibi çiğneyebilmektedirler. Bunlara son bir örnek, TBMM bütçe görüşmeleri sırasında bir milletvekilinin yaptığı bir ilavedir: "Kültürel !rkçılık". Eğer zihinler bu ölçüde bulanık ve şaşırmış halde ise, toplumun bir çok ke­

siminde hizmet içi eğitime ihtiyaç vardır.

Bazı çevrelerin, "Ne Mutlu Türk'üm Diyene" ifadesi­

ne, belki de bunu Atatürk söyledi diye peşin hükümle ıs­

rarla karşı çıktıkları ve reddettikleri görülmektedir. Bu sözün anlamı, ne mutlu bir insana ki, kendini Türk mille­

tine mensup olarak hissedebiliyor, şeklinde anlaşılmalı­

dır. Bu söz kültür milliyetçiliğinin bir ifadesidir. Türk toplumunun milli devlete geçisini takiben kavmi kültür­

lerden milli kültüre geçisinin bir göstergesidir. Zihinleri kan ve soy asabiyeti ile işgal edilmiş ve maalesef Türk düşmanlığı ile şartlandınlmış olanlar, mensubiyet şuuru­

nu kavrayamadıklanndan her şeyi ırkçılıkla suçlamakta­

dırlar. Milliyetçiliği gerekçesiz bir şekilde reddedenler ve sanki İslam'a ters gibi gösterenler, ne gariptir ki, açıkça azınlık ırkçılığına bulaşmışlardır. Ne mutl u Türk'üm di­

yene' den rahatsız olanların yeri Ay-Yıldız� - bayrağın altı olamaz. Eğer bunu söylersek, başkalan da başka şeyler

Etnik Tuzak / 121 söyler mantığı da geçerli değildir. Bu milletleşmenin açık­

ça inkandır. Milletleşmeda soy ve kavmi özelliklerin üze­

rinde "Türk milleti" şeklinde bir kültürel ve manevi mu­

tabakat esastır. Mesela, milliyetçi ve ülkücü gençlik için­

de yüzlerce Zaza, Gürcü ve Çerkez olarak isimlendirilen insanlar, kendilerini Türk olarak da hissettikleri, vatana, bayrağa ve ezana bağlı olduklan, Türk.lüğün acılannı ve sevinçlerini paylaşabildikleri ve Türk milletine mensubi­

yet şuuruna sahip olduklan için yer alabilmişlerdir. Hep­

si birer Türk milliyetçisi olan bu insanlanmız komünist çetelere, ihanet şebekelerine karşı birlikte mücadele ver­

mişlerdi. Türkiye'nin demografik yapısı bir kültür moza­

yiğine imkan verecek şartlan taşımamakta, sadece dilden hareket etsek bile, Türkçe dışmda "İslam mahalli ağızla­

n"nı bildiğini ifade edenlerin oranı genel nüfusun yüzde 8'i dolayındadır. Kaldı ki, bazı İslam mahalli ağızlan bu­

güne kadar aynı millete mensup olma şuurunu ortadan kaldıncı da olmamış, vatan sevgisi, aynı imanı taşımak ve aynı bayrağın altmda yaşayarak bir mensubiyet şuuru da gelişmiştir. Yeter ki resmi kanal zihinleri bulandırma-s ın.

Biz acaba başkalan da başka şeyler söyler diye Tür­

kiye'de son senelerde hızını artıran misyonerlik ve Yeho­

va Şahitliği propagandasını azaltabilmek, önleyebilmek için her türlü İslami faaliyet ve öğretimimizden vazgeç­

mek zorunda mıyız? Şu nokta iyice bilinmelidir ki, Türk'e düşman olan, İslam'a hiçbir zaman dost olamaz. Biz güç­

lü olduğumuz dönemlerde İslam alemi de güçlüydü. Biz gücümüzü yitirdiğimiz zaman, İslam alemi ile Batı adeta oynamaya başlamıştır. Nitekim, Türk ve İslam olmanın mümeyyiz vasıflannı benliğinde taşıyan Mehmet Akif, Türk milletinin yok olması ile Allah'ın kendi dininin de adeta yok olacağını haykırmaktadır. Ankara şiirleri ara­

sında dördüncü sırayı alan dua makamındaki "amin" şiiri bu mahiyettedir.

Bazılan sanki yeni bir buluşun heyecanı içindeymiş gibi Türkiye ismi yerine "Osmanlı Cumhuriyeti" ve

"İsHim milleti" kavramlannı ortaya atmaktadırlar. Ge­

rekçe de aynı: Efendim, aynmcılığı ve tefrikayı önlemek.

Bu görüşte olaniann sosyal ilimlerden ve özellikle Sosyo­

lojiden hiç nasiplenmedikleri anlaşılmaktadır. İslam bir ümmetin adıdır ve farklı dil, din ve soya dayanan insan­

lara mesajı olan yüce Tevhid dinidir. Ümmet mi, millet mi şeklinde bir tezadın içinde, yıllardır genç beyinleri şa­

şırtanlar, bunlann ne birini, ne diğerinin birbirine tercih edilmesi gerekmediğini kavrayamamakta ve hatta Arap­

ça'yı İslam'ın tek dili gibi göstermektedirler. Demek ki, İslam'la müşerref olan her farklı millet, milli dilini terke­

derek Arapça'da karar kılacaktır. Bu görüş İslamın yayıl­

masını içine sindiremeyen anlayıştır.

Bazılan ise, sürekli tenkid edilen resmi ideoloji ile Türk milliyetçiliğini aynılaştırabilmekte ve Cumhuri­

yet'in kurulduğu tarihten beri bu görüşün devletin resmi görüşü olduğunu zannetmektedirler. Oysa ki, milliyetçi­

lik birçok dönemlerde devamlı suçlanmış hatta yargılan­

mıştır. 1944 Türkçiller Olayı ve uygulanan işkenceler, da­

ha sonra dönemin Cumhurbaşkanı'nın 19 Mayıs 1976 nutku ile bazı çevreleri "Pan-Türkist ve Pan-İslamist"lik­

le suçlaması, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül l980 askeri müda­

halelerinden sonra milliyetçilerin gördüğü eziyet ve iş­

kence, iddianamelerde şovenizm, turancıhk ve faşistliğe varan, hatta din esasında göre devlet kunnaya kadar uzanan suçlamalar unutulabilir mi? Bunun en taze örne­

ği, Aydınlar Ocağı'nın kamu menfaatine hadim cemiyet kabul edilme talebine verilen menfi cevaptır. Ülkemizde, dönem dönem milliyetçilik bazı çevrelerce sulandınlmış protokol aracı yapmış, hatta anlaşılmaz bir hale sokula­

rak tören malzemesi olarak düşünülmüştür. Bu gerçekle­

ri herhalde gözönüne almak zorundayız.

Etnik Tuzak / 123

Belgede TURAN KÜLTÜR VAKFI * * (sayfa 116-123)