• Sonuç bulunamadı

MİLLİ KÜLTÜRÜ BOZMA GAYRETLERİ

Belgede TURAN KÜLTÜR VAKFI * * (sayfa 47-54)

VE SAPMALAR

Etnik Tuzak 1 47

Ülkemizde zaman zaman nük.seden hayali kültür politikalan arayışı sürmektedir. Kavramların araştınl­

madan, bilinmeden telaffuz edildiği bir ortamda, Türk kültürünü tahrip edici politikalar gündeme getirilmekte­

dir.

Anadolu'yu tarih boyunca yol geçen ham gibi gören­

ler, burada yaşayanların karışmışlığını iddia edebilmek­

tedirler. Türk-İslam kültürü dışında, arkeotojik iz bırak­

mış bazı toplulukların kültür sentezine sarıtıp 1071'den beri Anadolu'ya vurolan Türk-İslam mührünü içlerine sindiremeyenler dün olduğu gibi bugün de vardır. Yılia­

nn kötü mirası olarak bugünlere gelen çarpık ve yanlış kültür anlayışları, istikrarsızlıklara ve belirsizli.klere se­

bep olmuştur ve olmaktadır. Aslında, kültür politikasm­

daki yanlışlar yeni de sayılmaz. Bunlar yılların kötü mi­

rasıdır.

Kültür, insanın insana ve maddeye karşı tavır alışı­

nı belirleyen bir bütündür. Kültür, kavmi ve boy kültür­

leri aşılarak milletleşmeyle beraber milli kültür halini alır. Bu durumda ortak irade ve mensup olma şuurunun gelişmesiyle kan akrabalığı aşılarak; kültür, sosyal akra­

balık bağı olarak isimlendirilir.

Kültür, bir y&.şama tarzı olarak bunu meydana geti­

ren unsurlardan sadece birisi olamaz. O sadece ne dildir, ne din, ne ahlAk ve din anlayışı ne de örf ve idetler. Kül­

tür bunların hepsini kapsamaktadır. Bu bakımdan mese­

la Türk' ü ifade ederken "Türkçe konuşan müslüman"

dersek bu eksik kalmaktadır. Çünkü dilin dışında aynı ümmete mensup diğer müslümanlardan Türk'ü ayıran önemli bazı üslup farkları vardır. Bunlar mimaride, sa­

natta ve edebiyatta, örf ve adetlerde müşahhaslaşır. Bu müşahhas örnekler, mesela, ebnl ve minyatür gibi gele­

neksel sanatlarımız mevlid ve Ramazanları farklı idrak.

şekillerimiz, mutfağımız gibi farklılıkları bir üstünlük ve­

ya aşağılama aracı şeklinde düşünmeye de ihtiyaç yok­

tur. Zira bunlar sosyal gerçeklerdir.

Bir kültür dairesine, bir derneğe girer gibi iradi ola­

rak girilmemektedir. İnsan doğuştan itibaren bir kültür çevresinin çocuğudur. Kültürün biyolojik olmaktan öte;

eğitim ve öğretim ile kazanıldığı sosyal miras olarak yeni nesillere aktanlan bir grup öğrenilmiş davranışlar bütü­

nü olduğunu hesaba katarsak; sonradan öğrenme ve sos­

yalleşme yoluyla kazanılmayan davranışiann sosyologlar tarafından kültürün dışında bırakılmasını daha iyi anla­

nz. Bir yaşama tarzı, yani kültür, hiç kimseye canı istedi­

ği takdirde terketme hakkını da vermez. Nitekim bazıla­

n istese de istemese de, içlerine sindirseler de sindirme­

seler de Türk-İslam kültütünün mensuplandır. Bu men­

sup olma özelliği çoğu kere irade dışı olarak tavır ve dav­

ranışlarla kendini dışa vurmaktadır.

Devletin iktisadi politikalan olduğu gibi, kültür po­

litikaları da vardır ve olmalıdır. Hatta ekonomik politika şartlara, siyasi ve ekonomik konjonktüre göre deği­

şeb.ilirlerse de, kültür politikalarında fazla esneklik, is­

tikrarsızlıklar hatta belirsizlikler doğurabilmektedir. Her ciddi devletin kültür politikası vardır. Sadece tarihlerinde sömürge yaşamış toplumların kültür politikalannı oluş­

turabilmE-leri zordur ve bunu başkaları tesbit ederek on­

lara bu imkanı tanımazlar. izinle siyasi bağımsızlıkianna kavuşmuş birtakım devletlerin kültür politikası meydana getirecek milli güçleri de kalmamıştır veya durdurulmuş­

tur.

Etnik Tuzak / 49 Kültür politikası, metodlu maksatlı amaç tayini, ön­

celiklerin belirlenmesi, şuurlu ve planlı işlerin bütününü kapsayan faaliyetler dizisidir. Bu politika bir toplumdaki ortak değerlerin ve kabullerin korunarak geliştirilmesi­

dir. Yoksa devlet tarafından ortak değerlerin tayin edil­

mesi veya planlanması değildir. Hele kültür yaratılması hiç değildir. Çünkü devletin görevi, "kültür yaratmak" de­

ğil, milli kültürün korunması, geliştirilmesi için tedbirler almak ve uygulamaktır. Toplumun milli ve manevi değer­

lerine rağmen kültür politikası oluşturulamaz. İşte, yet­

miş senelik Sovyetler Birliği deneyi 1917'den itibaren toplumun kültürüne rağmen yeni bir kültür yaratılmaya­

cağını göstermiş ve bu zorlama yürümemiştir. Bu konu ferdi ve siyasi iradenin dışındadır.

Almanya'nın birleşmesi, Berlin'in yeniden başkent yapılması, yeni yabancılar kanunu çıkarılarak yabancı kaynaklı nüfusun ikinci ve üçüncü nesiine sahip çıkılma­

sı herhalde kültür politikasızlığının bir sonucu değildir.

Yine Almanya'nın Ukrayna ile pazarlık yaparak Kınm'a Alman kökenlileri yerleştirme gayreti, AT içinde Alman­

canın resmi dil olarak kabul edilme teklifi, Alman Anaya­

sasının farklı ülkelerin hükümranlık hakianna meydan okuyarak Alman kökeniilere sahip çıkma gayreti belirli bir kültür politikasının sonucudur. Yunanistan'ın megolo iddiası, Kıbns Ege üzerindeki iddialan, İstanbul'u Kons­

tantinapol olarak anmalan, bir kültür politikası ile ilgili­

dir. İngilizlerin ana dillerine sahip çıkmalan, AT içinde Kraliçenin resminin bulunduğu sterlinden vazgeçmeme­

Inn yine kültür politikası ile ilgilidir.

1989 yılında Ankara'da toplanan İkinci Milli Kültür Şur'ası'nda bazı üyelerin, kültürü, hem bir süreç, hem de h ir devamlılık olarak tarif ettikten sonra birçok Türk kül­

türünden bahsetmiş olmalan önemli bir çelişkiyi ortaya koyuyordu. Yine bazı üyelerin milli kültürlere pek sıcak lınkmayarak artık kültürlerde milli sınır kalktı; "flü" hale

geldi şeklindeki iddialanm gerçekler doğrulamaınakta­

dır. Eğer bu doğru olsaydı Türkiye Anadolu'dan çalınmış, kaçınlmış tarihi eserlerine sahip çıkma ihtiyacı duymaz ve bazılannı müzayedelere katılarak satın almazdı. Ayrı­

ca ABD'deki Türk kültürünü tanıtıcı sergi ve toplantılara ihtiyaç duyulmazdı.

Kültür politikası, ferdi mensup olduğu toplumun kendi yaşama tarzından haberdar ederek asgari müşte­

rekleri kavratan, sosyal kimliğine açıklık getiren ve bun­

lar üzerinde fikri mutabakat sağlayıcı çeşitli faaliyetler dizisidir. Bu politika bizi biz yapan değerleri, hem koru­

macı, hem de gelişmeci şekilde ele almak durumunda­

dır. Korumacılık ve gelişmelik birbirine zıt olmayıp, bir­

birlerini tamamlarlar. Türkiye'nin talihsizliği bazı aydın­

larımız tarafından şuurlu veya şuursuz bir şekilde değer­

lerimizin tahrip edilmiş olması ve çeşitli karşı politikala­

nn meşru hale getirilmesi gayretleridir. Çoğu kere politi­

kasızlık, politika olarak kabullenildiği için bir kültür­

süzleşme süreci sürüp gitmiştir.

Diğer taraftan, yaşama tarzını sadece tabii çevrenin tayin edici sınırlanndan dayandırma yaniışı da yapıl­

maktadır. Nitekim, "Türk kültürü" yerine "Anadolu kül­

türü" maksatlı olarak kullanılmaktadır. Oysa tabii çevre kültürü etkileyen faktörlerden sadece birisidir. Kültürle coğrafya arasındaki ilişki ve etkileşim nisbidir ve mutlak değildir. Yaşama tarzı yayıldığı farklı coğrafyalarda eğer hakim kültür (dominant kültür ) özellikleri taşıyorsa;

damgasını vurarak coğrafyayı vatanlaştırabilmektedir.

Kültür, temas sonucunda hakim kültür özelliği göstere­

miyorsa, o coğrafyada mevcut kültürün alıcısı durumuna girerek eriyebilmektedir. Türk kültürünün çeşitli mü­

şühhas örneklerle Orta Asya'daki Türk Cumhuriyetlerin­

de, Anadolu'da, Balkanlar'da ve Rumeli'nde hala canlılı­

ğını koruyabilmiş olması çok farklı coğrafyalara rağmen gerçekleşmiştir.

Etnik Tuzak / 51 Hakim kültürün kuvvetle, topla, tüfekle ilgisi yok­

tur. Bu bir sosyal ve kültürel süreçtir ve etkileşimdir. İs­

teniz de, istemeseniz de bugün milli kültürlere karşı alanlar açan kitli kültürü dediğimiz Batı ve ABD ağırlıklı müziğinden beslenmeye, giyim ve kuşama kadar bütün dünyayı etkileyen kitle kültüründen etkilenme görülmek­

tedir. Bir kültür ve onun maddede müsahhahlaşmış şekli olan medeniyet evrensel anlamda daha geniş medeniyete meydan okuduğu, katkılar yapabildiği dönemlerde, kül­

tür verici özellikleri ile ortaya çıkmakta; aksi durumda ise, o kültürde dışarıdan alıcı durum ağırlık kazanmakta­

dır. Nitekim, İstanbul'da her biri tarihi bir değer olan ca­

milerimiz arasındaki mimari farkı basit bir şekil farkı ol­

mayıp bir zihniyetin ürünüdür. Kültür ve medeniyete meydan okuduğumuz dönemlerde ortaya koyduğumu:ı.

eserlerde bizim çizgilerimiz hakimdir. Gerileme ve durak­

lama dönemlP-rinde ise, ister istemez ceşitli mimari tarz­

lan almışızdır.

* * *

Milli kültürümüzü bozma gayretleri, uzun yıllar kendi köklerimizden kopanlma çağdaşlık şeklinde tak­

dim edilerek sürdürülmüş, konu Batı dünyasının bir par­

çası olmak ve bir türlü aniaşılamayan kısır laiklik tartış­

malan içinde devam ettirilmiştir.

Öncelikle şunu belirletelİm ki, şuuraltımızda peşin bir Batı düşmanlığı bulunmadığı gibi, Batıya teslimiyetçi lıir anlayıştan da tamamen uzağız. Aslında, Batı da ho­

mojen ve belirli bir kültür anlayışını ifade etmekten uzaktır. Batı olarak ifade edilen kültür bloku içinde İs­

kıındinav, Akdeniz ve Kıta Avrupasında yeralan ülkeler urasında da önemli farklar vardır.

Bu bakımdan belki sadece yön olarak bir değeri olan Butı karşısında kendi kültürünü üstelik resmi kanal yo­

luyla aşağılamaya hor görmeye arzulu olan bir ülkede, is­

lıır istemez bir kültür boşluğu doğmuş hatta belirsizlikler

görülmüştür. Sovyetlerin dağılması, milliyetçilik harere­

ketlerini 1789 Fransız İhtilali'nin benzeri şekilde ortaya çıkarmış, etnik ve dini meseleler gündem maddesi haline gelmiştir. İslAmiyetin Batıda gözle görülür bir şekilde ge­

lişmesi ve kabul görmesi, İslAm ülkelerine yönelik parça­

layıcı ve iç işlerini karıştıncı faaliyetleri yoğunlaştırrnış­

tır. Doğu da Türk Cumhuriyetlerinin yarı bağımsızlıkları­

na kavuşmaları, soy ve din birliği içinde olan ·Türkiye'ye ayn bir yer ve önem kazandırmıştır. Ancak, yılların tah­

ribatı ile Türkiye kolay kolay kendine gelememekte, de­

ğişmelere yetişememektedir. Hazırlıksızlığımız sıntmak­

tadır. Batıdan neyi ne ölçüde alabileceğini muhakeme edemeyen, dış telkinlere "insan hakları ve demokratikleş­

me süreci" etiketleriyle bakan bazı yetkili ve aydınları­

mız, adetA ikinci bir Tanzimat paniği yaşar gözükmekte­

dirler. Kendi kendimize yıllardır sürdürdüğümüz "şoven­

lik ve turancılık" suçlamaları, ister istemez durulmuş, ancak bu defa da dışarıdan soy ve kültür bağıyla bağlı ol­

duğumuz yeni ülkelerden gelen talepler karşısında şaşı­

np kalınışızdır.

Türkçemiz yaşayan ve kendi kendini zenginleştinci bir çizgiden dilde devrimcilik gibi ilim dışı bir kanala çe­

kildiğinden, neler kaybettiğimiz, Türkçe'nin nasıl fakir­

leştiği kelime haznemizin nasıl daraldığı ancak Türk Cumhuriyetleriyle artan ilişkiler sonunda farkedilebil­

miştir.

Dinde ise, ona karşı peşin hükümlü, ondan uzakla­

şarak ancak ilim yapılabileceğine inandınlmış ve onu baskı altında tutarak rejimin korunabileceğini zanneden fert veya fertleri değil de müesseseyi potansiyel bir tehli­

ke olarak gören eksik aydınlarca her türlü gelişme, laik­

lik elden gidiyor endişesi ile karşılanır olmuştur. Netice­

de, devlet ile halkın kaynaşması, halk-aydın ikiliğininin ortadan kaldıruması yeterince sağlanamamıştır. Son se­

nelerde bazıları, sanki sadece kendileri çeşitli eziyetlerle

Etnik Tuzak 1 53

karşılaşmışlar gibi, resmi kanaldaki bazı yanlışlan ve uy­

gulama hatalannı suni bir şekilde zihinlerinde şekillen­

dirdikleri etnik nitelikten doğduğunu düşünür olmuşlar­

dır. Türkiye'nin potansiyel gücünü kırabilmek ve yeni dış politika kozlanm ona kullandırtmamak için gündeme ge­

tirilen kavramlan (etnik grup, azınlık, asimilasyon, fede­

rasyon, kültür mozayiği vb.) bile Ortadoğu'da üstünlük mücadelesi veren ülkelerin mantığı ile ve kendi ülkemi­

zin gerçeklerinden habersizce tartışır hale getirilınişizdir.

Kendimizi, kimliğimizi tam tanımadığımız gibi, yeni ge­

lişmelerin bize sağladığı imk8nlan da yeterince farketmiş gözükmüyoruz. Oysa dağılan Sovyetler Birliği "hilal"in doğuşunu hazırlamış, Türkiye'nin tesir alanı Çin sınınn­

dan Bosna-Hersek'e, Avusturya sınınna, Kuzey Afri­

ka'dan Kafkasya'ya kadar uzanmıştır. Bu tesirliliğin te­

mel kaynağı Türk kültürüdür. Türkiye'nin Batıda da te­

sirliliği artabilir. Ama bunun yolu, Paris, Londra ve Bonn'da AT üyeliğine kabul için ricadan değil, kuracağı yakın ve anlamlı kültürel ve ekonomik ilişkilerden, alaca­

ğı güçten geçmektedir. Ülkemizin Kafkaslar ve Orta Asya faktörünü gerektiği gibi değerlendirebilmesi, başkalan­

nın telkin ettiği modelleri değil, kendi modelini belirleye­

rek buralara ihraç etmesi ile mümkün olabilir. Türkiye, herhangi bir ülkenin model taşıyıcılığım veya teşaronlu­

�nu yapmamalıdır. Böyle bir durum ülkemizin itiban.nı Rarsabileceği gibi, menfaaatlerimizi de zedeleyebilir ve ümit kıncı olabilir. Aslında Azerbaycan'daki gelişmelerde Türkiye kötü not almıştır.

Diğer taraftan, kültür konusuna bakışta, tek bir Av­

rupa kültürüne gidildiği şeklinde bir yanlış, dikkati çek­

mektedir. Batı ülkelerini ve Batı'daki değişmeleri kavra­

madan, Batıdaki aydınlık çağ felsefesinin ve pozitivist ıınlayışm değişmeden devam ettiğini farzetmek yanıltıcı olmaktadır. Batı bizim onu taklide başladığımızdan beri değişmiş, dine başkaldırmamn ideal sayıldığı

dönemler-den, inanç boşluğunun doğurduğu manevi meselelerio farkedildiği, maddi tatmine rağmen, manevi tatmin ara­

yışlannın ve beşeri ilişkilerde, dayanışmacı, cemaatçi eği­

limlerin ön plana çıktığı bir ortama girilmiştir.

Bu bakımdan her ülkenin kendi kültürünü oluştu­

ran anadilinden, tarihinden, sanat ve edebiyatından, örf ve adetlerinden soyutlanarak soyut bir kimlik içinde eri­

yeceğini düşünmek, belki de bize yapılan dolaylı bir tel­

kindir ve bundan Batı oryantalizmimin izleri bulunmak­

tadır. İsveç Kültür İşleri ve Eğitim Bakanını belirttiği gi­

bi, ortak ve tek bir kültür piyasasından bahsetmek, kül­

türü herhangi bir sanayi ürünü derecesine indirmek ve basitleştirmektir. Enternasyonalizm, milletlerarası de­

mektir, milletler üstü değil.. .Anlamlı bir enternasyonel ilişkide, milletierin birliğinden değil, ayn ve farklı kül­

türlere sahip milletler arasındaki ilişkilerden sözedilebil­

mektedir. Enternasyonel bir ilişki için ayrı kimlikleri, millet olarak tanımlanmış nitelikleri olan taraflann ol­

maması gerekir. İlişkiler yoğunlaşabilir, hatta bir "global­

leşme" den de bahsedilebilir, ancak bu küreselleşmenin bazı toplumların eritilmeleri, dondurulmalanna da sebeb olması gerekir. Aksi halde globalleşme, ülkelerin milli menfaatlerinin unutturulması ve yumuşatılmasında bir araç olur.

MİLLİ KÜLTÜR

Belgede TURAN KÜLTÜR VAKFI * * (sayfa 47-54)