• Sonuç bulunamadı

Toprağı Verimli, Havası ve Suyu Temiz, Güzel Bir Memleket

A. KUR’ÂN’DA TAYYİB VE TÜREVLERİ

8. Toprağı Verimli, Havası ve Suyu Temiz, Güzel Bir Memleket

Yaratılışı gereği insanoğlu, hep iyi ve güzeli arzulamakta, maddî ve manevî anlamda güzel bir yaşam sürme adına büyük bir mücadeleye girişmektedir. Bilindiği üzere güzel bir yaşam ise herşeyden önce beden ve ruh sağlığının muhafaza edilmesiyle mümkün olabilmektedir. Bu da insan ihtiyaçlarının asgari düzeyde karşılanmasına bağlıdır ki bunların başında beslenme ve barınma gelmektedir. Bunun için geçmişten günümüze havası ve suyu temiz, toprağı verimli, her türlü haşerattan arınmış, güvenli belde ve şehirler önemini sürekli olarak korumuştur/koruyacaktır. Bununla ilgili olarak Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurulmaktadır:

“Toprağı verimli, güzel bir diyarın bitkisi, Rabbinin izniyle yeşerip çıkar. Çorak, verimsiz olan bir yerin bitkisi ise çıkmaz, çıkan da bir şeye yaramaz. İşte şükredecek kimseler için Biz, âyetleri böyle farklı üsluplarla tekrar tekrar açıklarız.”381

“Toprağı verimli, güzel bir diyar” şeklinde tercüme edilen ifade, âyette “بيطلاْدلبلا” ifadesine; “çorak, verimsiz olan bir yer” şeklinde tercüme edilen ifade ise, “َْثُبَخْيذ لَاifadesine karşılık gelmektedir. “Tayyib” ve “habîs” kavramları birbirinin zıddı olan iki kelimedir. Bu âyette, meselenin önemine dikkat çekmek üzere iki zıt kutbu ifade eden bu

380 Bkz: Buhârî, Teyemmüm, 1 (335); Müslim, Mesâcid, 5.

381 Bkz: el-A’râf 7/58.

77 kelimeler kullanılmıştır. Bunun için konuyla doğrudan ilgili olması dolayısıyla burada birinci terkip üzerinde özellikle durulacak, yeri geldikçe ikinci terkibin işaret ettiği anlamlara göndermelerde bulunulacak ve nihâyet âyetin genel manasına zaman zaman işaret edilerek bütüncül bir yaklaşım sergilenecektir. Ancak belirtmek gerekir ki ikinci terkip üzerinde özellikle İkinci Bölüm’de durulacaktır. Dikkat çekilen ifadelerden maksadın ne olduğunu tespit etmek için önce Kur’ân sözlüklerine ardından da tefsir kaynaklarına müracaat etmek elzemdir.

Mukâtil b. Süleymân’a göre âyetteki “tayyib” kelimesiyle “mü’min”, “hubs (habâset)” kökünün türeviyle de “kâfir” kastedilmektedir. Âyette mü’min ve kâfirin meseli bulunmaktadır. “Tayyib (verimli) toprak”, mü’mine benzer; onu (Kur’ân’ı) işittiği vakit iman ile faydalanır. “Habîs (verimsiz) toprak” ise kâfire benzer; onu (Kur’ân’ı) işitse bile iman ile faydalanmaz.382

Râğıb el-İsfahânî, Semîn el-Halebî ve Fîrûzâbâdî ise “بيطلاْدلبلا” ifadesiyle “güzel, verimli bir arazi”ye işaret edildiğini söylemektedir.383 Yine Fîrûzâbâdî’nin bildirdiğine göre kimileri, bu ifade ile “mü’min” ve “Kelime-i Şehâdet”e işaret edildiğini söylemiştir.384

Tefsir kaynaklarında ise müfessirlerin çoğunun bu âyete ilişkin yorumları benzerdir. Onlara göre Yüce Allah, bu âyette mü’min ve kâfir kimseleri verimli ve verimsiz toprağa benzetmiştir. Yani akıllı, erdemli ve kavrayışlı bir insan verimli bir toprak gibi; ahmak, erdemsiz ve kabiliyetsiz insan da verimsiz toprak gibidir. Mü’minin kalbi faydalı ürünler veren bereketli araziye, kâfirin yahut münâfığın kalbi zararlı bitkiler çıkaran değersiz araziye benzemektedir.385

Ali b. Ebî Talha; İbn Abbas’tan, müfessirlerin âyete ilişkin açıklamalarını destekleyen şu rivâyette bulunmaktadır: “Bu âyeti Yüce Allah, mü’min ve kâfirin durumuna misal olarak zikretmiştir.”386 Katâde ise bu âyeti tefsire yönelik olarak şöyle

382 Bkz: Mukâtil b. Süleymân, a.g.e., s. 128.

383 Bkz: Râğıb el-İsfahânî, a.g.e., s. 527; Semîn el-Halebî, a.g.e., II, 497; Fîrûzâbâdî, a.g.e., III, 532.

384 Bkz: Fîrûzâbâdî, a.g.e., III, 532.

385 Taberî, a.g.e., X, 256-258; Râzî, a.g.e., XIV, 150; Kurtubî, a.g.e., VII, 231. Ayrıca bkz: Bursevî, a.g.e., III, 181; Ateş, Yüce Kur’ân’ın Çağdaş Tefsiri, III, 352-353.

386 Bkz: İbn Kesîr, a.g.e., III, 430. Ayrıca bkz: Abduh-Rızâ, a.g.e., VIII, 482.

78 söylemektedir: “Allah’tan ecrini umarak ve nafile olarak amelde bulunan mü’mine ve ecrini Allah’tan ummayan münâfığa dair bir örnektir.”387

Müfessirlerin âyete ilişkin yorumları, bir hadîste yapılan benzetme ile uyum göstermektedir. Ebû Mûsâ el-Eş’ârî’den rivâyet edildiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Allah’ın benim aracılığımla gönderdiği hidâyet ve ilim bol yağmura benzer.

Bu yağmur bazen toprağın öyle bir kısmına isabet eder ki bu kısım bereketlidir, suyu kabul eder, çayır ile bol ot yetiştirir. Bir kısmı da bir kayalık gibi olup suyu üstünde tutar da Allah insanları onunla faydalandırır. Bu sudan hem içerler hem de hayvanlarını sularlar, ekin ekerler. Diğer bir kısmı ise düz ve kaygandır. Ne suyu tutar, ne çayır bitirir. Allah’ın dinini anlayıp da Allah’ın benim aracılığımla gönderdiğinden yararlanan, bunu öğrenen ve öğreten kimse ile bunu duyduğu vakit kibrinden kafasını kaldırmayan ve Allah’ın benim aracılığımla gönderdiği hidâyeti kabul etmeyen kişinin örneği işte budur.”388

Bu hadîste Hz. Peygamber, hidâyet ve ilmi bol yağmura benzetmektedir. Bu ilim ve hidâyet, verimli toprağa benzeyen, akıllı, erdemli ve kavrayışı yüksek olan kişiye ulaştığında o, bunu kabul eder ve böylelikle yaratılışında saklı olan güzelliklerin inkişâfına zemin hazırlar. Ancak bu hidâyet ve ilim; verimsiz toprağa benzeyen, kimi sefih, kavrayışsız ve kibirli kişilere ulaştığında ise onlar bunu kabul etmeyerek dalâlet ve sapkınlıklarının devamına, hatta bunun birkaç kat daha artmasına sebebiyet verirler.

Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurulmaktadır: “Biz Kur’ân’ı mü’minlere şifa ve rahmet olarak indiririz. Ama o, zalimlerin ise sadece ziyanını artırır.”389

Kaydedilen âyet, hadîs, rivâyet ve yorumlardan hareketle denilebilir ki âyette geçen

بيطلاْدلبلا” ifadesi ile “akıllı, erdemli ve kavrayışı yüksek olan mü’min” kastedilmektedir.

Âyetteki ilgili ifadeleri yukarıdaki gibi mecâzî anlamda yorumlayan tefsirciler olmakla birlikte kimi müfessirler de bu ifadelerin içerdiği gerçek anlama işarette bulunmaktadır. Mesela Kurtubî’nin bildirdiğine göre âyette geçen “بيطلاْدلبلا” ifadesinden kasıt, “iyi toprak”tır. Bu açıklama el-Hasen’den nakledilmektedir.390 Bursevî ise âyetin ilgili kısmını şöyle yorumlamaktadır: Bu ifade (بيطلاْدلبلا), “toprağı güzel ve verimli olan

387 Bkz: Kurtubî, a.g.e., VII, 231.

388 Bkz: Buhârî, İlim, 20 (79).

389 Bkz: el-İsrâ 17/82.

390 Bkz: Kurtubî, a.g.e., VII, 231.

79 yer” anlamına gelmektedir. Yani “ekmeye ve dikmeye uygun olan, taş ve kumdan arınmış toprak” demektir.”391

Kur’ân-ı Kerîm’de, “toprağı verimli, suyu ve havası temiz, her türlü haşerattan arınmış güvenli belde/şehir” anlamını ifade etmek için “tayyibe” kelimesinin “belde”

kelimesine sıfat olarak getirildiği başka bir âyette ise şöyle buyurulmaktadır:

“Gerçekten Sebe’ halkına, oturdukları diyarda bir ibret dersi vardı. Onların meskenleri sağdan soldan iki bahçe ile çevrili idi. Peygamberleri kendilerine dedi ki:

Allah’ın nimetlerinden yiyiniz, içiniz, O’na şükrediniz. Ne hoş bir diyar! Ne iyi, ne müsamahalı ve bağışlayıcı bir Rab!”392

“Ne hoş bir diyar!” şeklinde çevrilen ifadenin aslı, âyette “ةبيطْةدلب” şeklinde yer almaktadır. Bu ifadeden maksadın ne olduğunu ortaya koymak için yine öncelikle Kur’ân sözlüklerine, daha sonra ise tefsir kaynaklarına müracaat etmek gerekmektedir.

Râğıb el-İsfahânî’nin el-Müfredât adlı eserinde zikredildiğine göre kimileri bu ifadenin, cennete ve Yüce Allah’ın komşuluğuna (katına) varmaya işaret ettiğini söylemiştir.393

Tefsir kaynaklarında da bu ifadeyle ilgili olarak değişik açıklamalara yer verilmektedir. Müfessirlerin kimine göre “ةبيطْةدلب” ifadesi ile “yılan, çıyan ve akrep gibi insanı huzursuz eden haşerattan arınmış, veba gibi hastalıkların bulunmadığı güzel bir belde”;394 kimine göre, “çorak olmayan, verimli bir toprak”;395 kimine göre ise, “çorak olmayan, güzel ve hoş meyveler çıkarmaya müsait, yumuşak ve bereketli bir toprağa ya da temiz hava ve suya sahip bir belde/şehir”396 kastedilmektedir.

Mücâhid, “ةبيطْةدلب” ifadesi ile San’a şehrinin kastedildiğini söylemektedir.397 İbn Abbas ise Sebe’ halkının iskân ettiği beldeyi kastederek, “ةبيطْ ةدلب” ifadesinin anlamına

391 Bursevî, a.g.e., III, 181. Benzer yorumlar için bkz: İbn Kesîr, a.g.e., III, 430; Abduh-Rızâ, a.g.e., VIII, 482.

392 Bkz: Sebe’ 34/15.

393 Bkz: Râğıb el-İsfahânî, a.g.e., s. 527.

394 Bkz: Râzi, a.g.e., XXV, 252. Ayrıca bkz: Zemahşerî, a.g.e., V, 115; Kurtubî, a.g.e., XIV, 284; Bursevî, a.g.e., VII, 281-282.

395 Bkz: Ferrâ, a.g.e., II, 358. Ayrıca bkz: Taberî, a.g.e., XIX, 248; Kurtubî, a.g.e., XIV, 284.

396 Bkz: Bursevî, a.g.e., VII, 281.

397 Bkz: Kurtubî, a.g.e., XIV, 284.

80 katkı sağlayacak şu açıklamada bulunmaktadır: “Burası, havası en temiz, bolluk ve bereketi en çok olan belde idi. Bir kadın başında zembil, elinde elişi, evinden çıkar, komşusunun evine gider, elini hiç sağa sola uzatmadan bu ağaçların altında yürür, bu sırada ağaçlardan düşen muhtelif meyvelerden başındaki zembil dolardı.”398

Bursevî, “ةبيطْ ةدلب” ifadesinin içerdiği mecazî anlama dikkat çekmek üzere büyüklerden bazısının şöyle dediğini nakletmektedir: “Güzel memleket (ةبيطْةدلب), tevhîd tohumunu ve “Lâ ilâhe illallâh” kelimesini kabul eden insanlık beldesidir.”399

Âyetin ilgili kısmıyla ifade edilen yerin (belde/şehir) gözümüzde canlanmasını sağlayacak, ilgi çekici bir bilgiyi vererek konuyu nihâyete erdirmek faydalı olacaktır.

Elmalılı’nın bildirdiğine göre “ةبيطْ ةدلب/Ne hoş bir diyar!” cümlesinin lafızları, Sebe’

halkının yaşadığı tarihe ait anlamı dışında, ebced hesabıyla İstanbul’un fethedildiği hicrî 857 tarihine de denk düşmekte olup bunun ilk defa Molla Câmî tarafından fark edildiği söylenmektedir.400

Özetle; söz konusu rivâyet ve açıklamalar, âyette geçen “tayyibe” kelimesinin gerçek ve mecâzî anlamda kullanıldığına delâlet etmektedir ki bu anlamların, fıtratından uzaklaşmamış insanların sürekli olarak arzu edip ulaşmayı hedeflediği olumlu şeylerle ilgili olduğu bilinen bir gerçektir.